Biz ısınırken onlar dosya konusunu hallettiler. Bütün ailem dışarı çıktığında önlerinde Mine vardı. Elleri arkadan bağlıydı. Öfkeyle bize bakıyordu. Hepimizin en sevmediği eğitim buydu. Hayal kırıklığı ile onlara baktık. Mine bize ters ters baktı.
' Hadi ama verdiğiniz ruhsal zararın yanında bunlar ne ki? Başlayın bence. ' dedi.
İlk asker abim oldu. Diğer üçümüz düşman, Mine ise rehineydi. Asker olanın görevi Mine' yi yara almadan kurtarmaktı. Bu yıllardır yaptığımız bir şeydi. Mine' de bize katılırdı. Rehine değişirdi. Şu an Mine' nin yer değiştirmeye hiç niyeti yoktu. Mine son derece iyi dövüşür ve silah kullanırdı ama gerek duymuyordu. Bizimle canı istediğinde eğitim yapmıştı sadece. Yetenekliydi. Herkes asker olsa çok iyi asker olacağından emindi ama seçmedi. Aslında seçmemesi herkesi mutlu etmişti. Abim daha ikinci dakikada sıfır hasarla Mine' yi arkasına alıp hepimizin canına okudu. İkinci sırada Asil vardı. O da beşinci dakikada Mine' yi arkasına aldı ama bir dakika sonra hiç beklemediği bir şey oldu. Mine bir kolunu arkaya çevirip diğer eliyle Asil' in boğazına bir bıçak dayadı. Yaman amcam bağırdı.
' Sana rehineye güvenebileceğini kim söyledi Asil?' Tehditle taraf değiştirmiş olabilir. Baştan hain olabilir ya da kişi değiştirilmiş yerine başkası geçmiş olabilir. Her rehineyi tanımıyorsun sonuçta. '
Mine Asil' i bıraktı. Demek ki baştan planlıydı. Bir yerinde bıçak vardı. Önce ipleri kesmiş sonra Asil' i yakalamıştı. Yeniden ellerini bağladık. Sıra Ertuğrul' daydı. Üç dakikada Mine' yi arkasına aldı. Üzerini kontrol etti. Koruyabileceği bir köşeye itti. Sonra hakkımızdan geldi. Sıra bana gelmişti. Üçüncü dakikada Mine' yi almaya yaklaşmıştım ki annem bıçak fırlatmaya başladı. Görkem, Asil ve Ertuğrul bıçakları yakaladı. Evet annem. Atışları son derece iyiydi çünkü eğitimini babam vermişti. Sonuçta bir mafya kardeşi olarak kendini korumayı erken öğrenmesi gerekmişti. Sonra da asker eşi olarak tabii. Anneme baktım.
' Oldu olacak silah verseydin anne. '
' Silah gürültü yapar diğer askerlerde gelir diye tercih etmediler ama bıçak sessiz bir alet. Kimse sana tamamen silahsız olacaklar demedi. Ne yapacaksın silahınız yoksa rehineyi kurtaracağım mı diyeceksin?'
Bu kadar asker içinde yaşayınca annemde bu hale gelmişti işte. Demiş miydim annem her duruma ve çağa uyum sağlayan harika bir kadındı. Mine' yi korumaya almak tam on dakikamı aldı. Mine bütün bu olaylar içinde bir kaç kez düşmüş bir kaç tekmeye maruz kalmıştı. Hiçbirimizin yaralarına dokunmasına izin vermedi. Annem ve Melek teyzemle bir gitti. Diğerleri içeri girerken biz çalışmaya devam ettik. Hepsi biliyordu ki düşüp kalana kadar çalışacaktık çünkü Mine' yi gerektiği kadar iyi koruyamamıştık. Hiç yara almaması gerekiyordu. Zaten Yaşamayanlar' ın amacı da buydu. Hiçbir zaman ben oldum dememize izin vermiyorlardı. Her defasında bir şey çıkarıyor bizi şaşırtıyor ve daha çok çalışmamız gerektiğine inandırıyorlardı. Bugüne kadar defalarca yapmıştık ama hiçbir zaman rehine hain olmamıştı. Asil buna güvenmişti. ' Bildiğini düşünürsen yanılırsın. Gözlemleyeceksin. ' derdi Yaman amcam. Biz bildiğimizi düşünmüştük.
Biz epey yorgunken Mine geldi.
' Artık sizi daha da az görürüm. Kendimi daha iyi korumam lazım. ' dedi ve Asil' i seçerek dövüşmeye başladı. Asil' e en fazla ve en kolay dokunduğu yol buydu. Asil hepimiz gibi ona da sarılırdı ama Asil' in sarılmaları hep kısaydı. Hepimize kısaydı. Mine rahat rahat dokundu. Üzerine düştü. Bir şekilde dövüş boyunca temas etti ve bu ona şimdilik yetti.
Bu dövüşten sonra Ertuğrul yorgun olan Asil' i bir güzel dövdü eğitim ayağına. Aslında korumacı ve orta düzeyde kıskanç bir abiydi ve Asil Mine' yi sevse ayağını denk alsın diye kesin döverdi ama şimdi sevmediği için dövüyordu. Çünkü Mine bu aşk nedeniyle çok acı çekiyordu. Acı çekmesi sevgili yapmasından daha çok üzüyordu Ertuğrul' u.
( Asil ve Mine' yi de okumak ister misiniz? Yoksa Fırat ve Alin odaklı mı olalım sadece?)
...
Eğitimden sonra annemin mekana eğlenmeye gittik ve sabaha kadar dans ettik. Bir daha ne zaman bir araya geleceğimiz belli olmadığı için kısa süreli ateşkes ilan edilmişti. Sabah eve döndük. Vedalaştık. Vedalaşmak zordu. Döneceğinden emin olmayınca daha zordu. Mine yine öfkeyle bakıyordu ama sımsıkı sarılmayı da ihmal etmiyordu. Baran amcamla birlikte Ankara' ya döndük.
Üniformamı giydim. Baran amcamın odasına gittim. Fırat' ta oradaydı. Beni görünce yüzü düştü. Amcam oturmamı işaret etti. Oturdum.
' Sizi buraya neden çağırdığım konusunda az çok fikriniz var sanırım. ' dedi.
' Komutanım emrinizi yerine getirdiğimi düşünüyorum. ' diye cevapladı Fırat onu.
' Peki seçtiğin diğer askerler nerede?'
' Henüz resmi olarak kimseyi seçmedim.'
' Seçmedin ama kafanda belirlediğin isimler var. Yanılıyor muyum?'
' Açıklamak için son günü bekliyorum. '
' Doğru olanı yapıyorsun. Kimse ben oldum diyerek yan gelip yatmamalı ama buna Alin' de dahil. Onu da eğitime alacaksın. Kafana göre izin veremezsin. '
Fırat karşımda azar işitmekten son derece rahatsızdı. Sessiz kaldı. Öyle bir sessizlikti ki bu küfür gibiydi. Bu hali komiğime gitmişti. Sesli dile getirsede Baran amcam iki seksen yere serse diye düşünüyordum.
' Sonuçta onun seçildiği kesin. Kendisi de bunu biliyor. Diğerleri ise habersiz. '
' Alin' de eğitime devam edecek. Sizinle birlikte olmaya alışması gerekir. Bu bir emirdir yüzbaşı. '
' Emredersiniz Komutanım. Başka bir şey yoksa...'
Amcam bana baktı ve çıkmamı söyledi. Kapının önünde Fırat' ı beklememi. Yaklaşık üç dakika sonra Fırat geldi. Yüzü renkten renge girmişti. Elinde bir zarf vardı. Sıkıyordu. Bir süre sonra parçalara ayırdı. Ne olduğunu tahmin etmek zor değildi. Evde o zarflardan epey görmüştüm. Yaman amcam kabul edilmeyen askerlere neden edilmedikleri ile ilgili birer mektup yazdırmıştı. Böylece eksiklerini kapatacaklarını düşünüyordu. Fırat 'ın öfkene bakılırsa gerçekten çok istediği belli oluyordu. Onun için neredeyse üzülecektim ama neredeyse.
Eğitim alanına gittik. Önce parkura soktu bizi. Derece olarak 3 dakika vermişti. Üç dakika bir saniyede tamamladım parkuru. Tam olarak planım üç dakikada tamamlamaktı ama işte sayarken herhalde bir saniyelik sapma yapmıştım. Öfkeyle bana baktı. Ne yani, sanki beklediği bu değildi. Üç dakika üzerinde süre yapanları patates, soğan soymaya gönderdi. Askeriyede bir şekilde soyulacak patates soğan bitmiyordu. Acaba dışarıya soyulmuş patates soğan mı ihraç ediyorlar diye düşünüyordum. Her askeriyede fiks cezaydı bu.
Ertesi gün atış talimi yaptırdı. Kendi hedefim yerine yanımdakinin hedefini vurdum. Beni yanına çağırdı.
' Sen ne yaptığını sanıyorsun?'
' Hedefleri şaşırdım Komutanım. ' dedim gözlerimi ona dikerek.
' Beklediğimden bile daha kötüsün. Yat yere. Yüz mekik. '
Hadi canım yüz mü demişti? Birde Yaşamayanlar' ın yeni timime yani Ölüler' e katılmak istiyordu. Burada gerçek bir Yaşamayanlar üyesi olsaydı şu an en az 250 mekik ceza almıştım. O da başlangıç olurdu. Herhalde açılır diye düşündüm. Çekmeye başladım. Ayağıyla ayaklarıma bastı. Baran amcam gelseydi şimdi karnıma basardı. Tamam ayakta etkiliydi ama ayak yüzde beş zorlaştırıyorsa karna baskı yüzde elli zorlaştırıyordu. Fırat yüzüme tiksinir gibi bakıyordu. Elliden sonra zorlanıyor gibi yapmaya başladım. Yetmişe gelince ayağını çekti.
' Asker. Koğuş temizliği. ' dedi.
' Hangi koğuş?'
Benim bir koğuşum yoktu ki. Ben misafirdim ve lojmanda kalıyordum. Benim gibi misafir gelen askerler gibi.
' Hepsini denetleyeceğim. '
' Emredersiniz Komutanım. ' dedim ve gittim. Zaten sabah temizlemişti askerler. Eksiklere göz attım. Böyle işler bana hiçbir zaman angarya gelmezdi. Çocukken bile odamızı kendimiz temizliyorduk biz. Gerçekten yatağın üzerinde para zıplayacak klişesini yapardılar. Benim cicili bicili nevresimlerim askeri denetimden az geçmemişti. Fırat geldi ve üstten bir kontrol etti. Benden o kadar umutsuzdu ki sırf diğerlerine örnek olsun diye ceza veriyordu.
Ertesi gün tırmanma eğitimi aldık. Tam üç kez kaydım. O an benden ne kadar umutsuz olduğunu daha iyi anladım. Gerçekten dikkat ediyor olsa kayarken tutunmanın daha zor olduğunu bildirdi ama o bana sadece eksik aramak için bakıyordu. Eğitim sonu yine yanına çağırdı. .
' Komando dansı. ' dedi. Başladım. Beş dakika sonra durdurdu. On tur koş dedi. Ağır çekimde koştum. Yanına geldim.
' Sen bu işi bıraksan iyi olur. ' dedi.
' Mesleğimi seviyorum. '
' Bu şekilde hayatta kalamazsın. Senin ölmen zerre umrumda değil ama senin yüzünden bir askerime zarar gelsin istemiyorum. '
İşte bu yüzden zaten bütün bu davranışlarımı hak ediyordu. Bende onun askeriydim. Benimde canıma önem vermeliydi. Tam cevap vereceğim sırada bir asker geldi ve Baran amcamın bizi çağırdığını söyledi. İşte şimdi yanmıştım.