5. SEVGİYE AÇ BAHAR

1610 Words
Sonunda banyodan çıkan ve yatağa geri yatırılan Bahar ilaçların etkisi ve günlerin verdiği yorgunluk ile uykuya dalarken hemşire serumunu kontrol edip odadan çıktı. Orta yaşlı kadının içi acımıştı genç kızın haline. Gencecikti belli ki ama bedeninde şiddetin her türlü izi mevcuttu. Ruhunu düşünemiyordu bile. Ama bildiği tek şey vardı o da bunu yapanların insan olmadığıydı. Attığı birkaç adım sonrası karşısına dikilen iki adam ile duraksadı. "Durumu nasıl? Yanına girebilir miyiz?" diyen Hazar Ağa solan rengine sıklaşan soluklarına rağmen yasemin kokulusundan artık daha fazla uzak kalmak istemiyordu. Hemşire "Şu an uyuyor. Gürültü yapmayacaksanız girin fakat yine de fazla durmayın" dediğinde Afşın başını sallamış Hazar ise çoktan yürümeye başlamıştı. İçeri girdiklerinde ilaç kokularının yanı sıra ince ama mis gibi başka bir koku daha karşıladı onları. Kızın yıkanıp temizlenmiş hali yatağın içinde küçücük kalmıştı ama saçlarından yayılan koku yaşlı adamın içini yakıyordu. Bekleme koltuklarından birini yatağın kenarına çeken Afşın adama oturması için başı ile işaret ederken Hazar Ağa çoktan ağlamaya başlamıştı. Evladını yıllar sonra böyle mi görecekti. Bir ahırda dayaktan açlık ve susuzluktan bayılmış halde mi bulacaktı? Karısı Nazlı Hanım'a çok öfkeliydi. Hem Fatma hem de Bahar onun yüzünden çok eziyet çekmişti. Üstelik suçun tamamı kendisindeyken. Çekip vursalar neden demezdi. Çünkü hak ettiğini bilirdi ama yıllar geçerken geride bırakmak zorunda kaldıklarının azap yükü şimdi vicdanında büyük bir tufana neden oluyordu. Uzanıp çiziklerle dolu elini avucunun içine aldı. Pamuk gibiydi. Yıllar önce yine böyle avuçlamıştı cennet kokulusunun ellerini. Diğer eli ile yastığa dağılan kahverengi ipek tellerine uzandı. İç çekerken omuzları ağladığı için sarsılıyordu. "Benim evladım ne hallere gelmiş Afşın? Nasıl da aptallık etmişim bunca senedir? Korumak isterken cehennem kuyularına ellerimle atmışım da haberim yokmuş. O pezevenk ya dokunsaydı gül güzelime? Ben bu çocuğu nasıl toplardım kısacık ömrümle? Yaradan'ın huzuruna bir de bunun azabı ile nasıl çıkardım?" Elleri cebinde baba kızın halini izleyen Afşın "Şükür ki belki de onun için en kötüsü olmadı. Olsaydı da yine senin evladındı. Yaradan onun dualarını duydu da bizi bıçak kemiğe dayandığı vakit yetiştirdi ona." dedi ve yara berelere rağmen duru güzelliği ile uyuyan kıza elalarını dikti. "Öyle tabi. Ona ne olursa olsun benim evladım. Beni istemese de kucak açsa da hep ciğerimde olacak yeri." "Ama aklımı kurcalayan bir şey var Hazar Amca." Gözlerini silen adam omuzunun üzerinden geriye baktığında keskin bakışlarla karşılaştı. Onun kendini yargıladığını biliyordu. Haksız değildi. "Hazar Amca Bahar sana kızgın değil. Bu psikolojik bir sorun olabilir. Çünkü mantıklı olarak düşününce yirmi altı sene de sadece bir kez görmüş seni ve hayatının her döneminde eziyet işkence aşağılamaya maruz kalmış. Her insan otomatik olarak bunlara neden olan kişiyi suçlar. Nefret besler ya da hiçbir duygu hissetmez lakin o seni seviyor. Yaşadıkları normalmiş de sen de onu normal hayatının içinden almaya gelmişsin gibi davranıyor. Ya gerçekten ruhsal olarak hasta ya da duygularını içinde çok sağlam tutabiliyor. Benim tavsiyem bir şeyleri yola koyduktan sonra uzman bir psikologdan yardım almalı. En nihayetinde Oylum ve Zeynep'in olduğu bir konakta yaşayacak. Onu da çocukları da düşünmek zorundayım." Kulağa acımasız gelebilirdi ama en olası ve mantıklısı buydu. Hazar Ağa adamı dinledikten sonra gözlerini kızına çevirdi. Bir an onun kendisinden nefret etme olasılığı ile göğsü sıkıştı. Bencildi. Her şeye herkese rağmen kızı onu sevsin istiyordu. Afşın bu konuda haklıydı. Yaşadıkları kolay değildi de sadece binde birine şahit olmuşlardı. Sağlıklı bir zihin ve ruh beklemek ütopik bir davranış olurdu. Nefesini bırakırken omuzları daha da düştü. Kızının saçlarını okşarken acı çeker gibi "Ben ona kanser olduğumu ve öleceğimi nasıl söyleyeceğim Afşın? Bunca zaman sonra seni buldum yanına geldim ama yakında tamamen gitmem gerekiyor diye ne yüzle söyleyeceğim. Yıkılacak. Anasından sonra elinde bir ben kalmıştım. Tüm umutları yok olacak iyice kaybolacak diye korkuyorum." dediğinde aslında her şeyi kızının dinlediğinden habersizdi. Sadece Afşın değişen nefes düzeninden fark edebilmişti ama sesini çıkarmadı. Öyle ya da böyle genç kızın gerçekleri öğrenmesinin faydasının olduğunu biliyordu. Hazar ağa devam etti. Çok dolmuştu ve Afşın ona sanki konuştukça iyi geliyordu. "Sadece hastalığım olsa yine iyi. Bir de seninle evlenmesini istemem var. Başka türlü can güvenliği olmayacak. Üveyde olsa abileri var ama ona zarar verecek olanlar yine kanından canından insanlar. Korkuyorum be evlat. Çocuğumun bundan sonra kanayacak her yarası için ölümüne korkuyorum." "Korkma." Hala saçlarını okşayan adama verdiği cevapla gözlerini aralayan Bahar tüm kırgınlıklarını ve kaybetme korkusunu yeşillerine sığdırmış dudakları ağlamak istediğini belli edercesine titriyordu. Babası onun sesi ile irkilip gözleri korkuyla çevirirken omuzlarını daha da dikleştiren Afşın az sonra kopacak kıyametin ayak seslerini dinliyordu. "Kızım. Bahar'ım?" Bahar usulca doğrulmaya çalıştı. Babası yardım etmek istese de çekiniyordu. Duyduklarından kızının vereceği tepki ürpermesine neden oluyordu. Afşın yarı oturur hale gelen kızla kapıya doğru adımlarken "Ben çıkıyorum Hazar amca siz konuşun" demişti ki kızın kırgın ve yılgın sesiyle duraksadı. "Neden gidiyorsunuz ki sonuçta sizinle evlenecekmişim. Bu sizi de ilgilendirir." İşte bu defa ne diyeceğini bilmeyen kişi Afşın'dı. Geri adım atıp cam kıyısına geçti ve kalçasını cam pervasına dayadı. Hazar ise koltuğa oturup kızının yargılar bakışları ile karşı karşıya kaldı. "Ben yıllardır seni bekledim. Önce annem benden gitti ve yalnız kaldım. Tam babam yanımda onunla yaşayıp huzura kavuşacağım derken duyduklarımın açıklamasını yapar mısın lütfen?" Kızın ılık ses tonuna bulaşan acı odaya dalga dalga yayılırken kocaman nefesi zorlukla çeken Hazar ona en başından olan biteni anlattı. Annesi ile olan bağını babasını nikahlı karısını çocuklarını kardeşlerini ve daha birçok şey. Bahar dinledikçe kaşlarını çatıyor bazen şaşkınlıkla kaldırıyor bazense kederi üzerine yine yeniden yorgan gibi örtüyordu. Sonunda yanaklarından süzülen yaşlar çenesinden boynuna akarken "Gideceksin öyle mi? Neden baba? Bana borcunu ödemeden nereye gideceksin? Ben senin evladındım. Nelere, nasıl ithamlara maruz kaldığım hakkında bir fikrin var mı? Sen bir çocuğun kulaklarının duyduğu piç, gayrimeşru, babasının artığı sözlerinin içinde nasıl da yaralar bıraktığını biliyor musun? Annem, ben daha doğmadan sırf bu yüzden köyün delisi ile evlendirilmiş. Yaşadıklarını hayal edebiliyor zihninde canlandıra biliyor musun?" dedi ama sesi ara ara hıçkırıklarla bölünüyordu. Gözleri onları püs dikkat izleyen Afşın'a döndüğünde bin orman yangın yerine dönmüş gibiydi. "Ya sen? Alemin piç dediği kızı nikahına alırken gururun onurun incinmeyecek mi?" Acı içinde gülümsedi. "Abilerim var benim ama benim ölümüm için çabalıyorlar. Babam var. Yıllardır gelişini umut ettiğim ama o bile gözlerime bakarken sevgiyle vicdan azabını karıştırıyor. Gideceğinden, daha yeni kavuştuğu kızının biri ile evlenmesinden bahsediyor. Onun dahi sevmediği bu kızı sen sevebilir misin?" derken yüreğindeki umut tohumları tek tek kurumaya başladı. Oysa daha saatler önce aynaya baktığında gülümsüyordu. Babası ile geçireceği günleri düşünüyordu. Şimdiyse hem ölecek olmasının fırtınası ile baş ediyordu hem de hiç istenmeyişinin kuyusunda boğuluyordu. Afşın kızın sorusu ile yatağın ayak ucuna kadar geldi ve dik duruşundan ödün vermeden konuştu. Madem bu kıza emanetim demişti öyle de sahip çıkacak değerli olduğunu hissettirecekti. Sevme konusunda gönlü çorak topraklar gibiydi ama saygı duyar asla kem söz etmezdi. "Sen ne kendine karşı kullandığın o olumsuz ve yakışıksız sıfatlara layıksın ne de ben seninle evlenirken gururuma zarar geleceğini düşünüyorum. Senin anne ve baban belli. İnsanların saçma sapan düşünce yapıları beni alakadar etmez. Seni de etmez. Eğer kabul edersen bundan sonraki hayatına Bahar ACARBULUT olarak devam edersin ve çevrenden gördüğün saygıdan çok kendine saygı duyup omuzlarını dik tutarsın. Ben ve ailem birçok tabuya karşı gelmiş insanlarız. Seni de ailemizin içinde sevgiyle saracağımıza şüphen olmasın. Babana gelirsek, belki daha önce senden bahsetmiş olsaydı her şey daha farklı olabilirdi ama keşkeler ve belkiler şu an için çok da gerekli düşünceler değil. Abilerine gelirsek. Baban bu konuda çok haklı. Sadece onlar da değil üvey da onla amcaların ve halaların var. Kendimi bildim bileli babanı ve ailesini tanıyorum. Seni onlardan koruyabilirsem ben korurum. Tek başına kalırsan akbaba gibi parçalamak için başına üşüşürler. Bu nedenle çok zor olsa bile kendini düşünerek hareket etmeni rica ediyorum." Bahar adamı dinledikçe az da olsa nefes alabildiğini hissediyordu. Düşünce yapısı, konuşma şekli, kelimelerle dans edişi göz bebeklerinde ışığa neden olmuştu. Diğer yandan sözlerinden sonra sağlam eli ile yatağın çarşafını sıkmış ve titreyen çenesini gizlemek için başını eğmişti. Tıklanan kapı ile bir anda başını kaldırdığında içeri giren Haşmet ağa ve Bahadır ile neyin içine düştüğünü merak ediyordu. Hazar ağa yıkılmış da olsa "Haşmet benim can dostumdur. Afşın ile Bahadır'ın da babaları." derken dikkatli konuşmaya özen gösteriyordu. Anladığını belli edercesine başını sallayan kız göz yaşlarını silerken "Hoş geldiniz" dedi kısık bir tonla. Arkadaşının yanına geçen Haşmet "Hoş bulduk kızım. Sana da geçmiş olsun. Kendini nasıl hissediyorsun?" dedi. Bahar adamın sıcak tavrına karşın başta afallasa da sonunda "İyiyim efendim." diyerek cevapladı. Bahadır ortamın gerginliğinden o kadar rahatsız olmuştu ki hemen araya girip "Geçmiş olsun bacım. Maşallah iyi görünüyorsun. Aklın kalmasın senin köpek arkadaşa çok iyi bakıyorum" dediğinde gözleri ilgi ile adama dönen Bahar "O iyi değil mi?" dedi. Dakikalar sonra ilk defa yüzünde acı ve keder dışında bir duygu beliriyordu. Genç adam "Merak etme dedim ya çok iyi. Aşılarını yaptırdım yıkattım. Şimdi görsen pamuk gibi oldu. Çok da akıllı maşallah." derken gülümsüyordu. Düşüncelere dalan kız mutlulukla "Allah razı olsun. O benim cehennem gibi hayatımda tek dostumdu. Daha çok küçüktü bulduğumda. Bağlandık birbirimize, geri de kalsa aklım hep onda kalacaktı." deyip iç çekti. Bu defa odaya hemşire ve doktor girdiğinde kalabalığı görünce "Lütfen beyler hastamızın dinlenmeye ihtiyacı var. Pansumanına bakılmalı. Sizi dışarı alabilirmiyiz." dediğinde çıktılar. Hemşire önce sırtındaki yaralara yapılması gereken işlemi gerçekleştirdi sonra da gelen hafif yemeklerden yemesine yardımcı oldu. Bir günü hastanede devirdiklerinde Afşın babası Haşmet ile otele geçerken yengesi Meryem'i aradı. Birkaç çalış sonrası "Selamın Aleyküm yenge. Oylum nasıl neler yapıyor?" diye direkt konuya girdiğinde genç kadın gülümsedi. Daha birkaç dakika önce uyuttuğu kıza bakarken sevgiyle saçlarını okşadı. "Merak etmeyesin abi. Oylum çok iyi sadece seni arıyor uyurken zorlanıyor ama yatağına koyunca dalıyor hemen." "İyi bacım. Zeynep ile Oylum'a aman diyeyim dikkat et. Anam nasıl konakta bir sıkıntı var mı?" Derince soluyan kadın sesini biraz alçalttı ve "Abi, Hazar amcanın eşi Nazlı yenge iki gündür burada. Anamla kapanıyorlar küçük odaya ki yanlarına girilmesine izin vermiyorlar. Bahadır bana bir şeyler anlattı ama ondan mı yoksa başka bir konu mu var bilmiyorum." Dedi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD