Bahar susuzluğa dayanamamış yan şekilde yerdeki samanların arasında yatıyordu. Fazla ışık olmadığı için yüzü karanlıkta kalıyordu ama bedeni belirgindi. Afşın birkaç zorlama sonrası kilidi kırabildiğinde hemen açıp içeri girdi. İri bedeni yüzünden eğilmek zorunda kalıyordu ama umurunda değildi. Kızın önce boynundan nabzına baktı atıyordu. Hazar Ağa ise acı dolu bir tonla "Bahar? Bahar kızım!" diye haykırırken adam duvara kadar uzanan ipi fark etti.
"Orospu çocukları" diye diye ipi cebindeki çakı ile kesti ve üzerindeki ceketi çıkarıp kızın üzerine koyarak dikkatlice kucağına aldı. Gün yüzüne çıktıklarında manzaranın vahimliği karşısında Hazar Ağa kalbini tutuyordu. Afşın ise gözlerini sinirle kapatıp açıyor sıkılan dişleri yüzünden çene kaslarının dalgalanmasına izin veriyordu. Evin önüne kadar geldiklerinde Bahadır arabanın arka kapısını açmaya koşuyordu ki hem kırılan kolu hem de sırtı yüzünden acı içinde inleyen kız az da olsa kendine geliyordu. Temiz hava alabildiğine göre çıkmıştı ahırdan. Ama nerede olduğunu çözemiyordu.
Afşın sert birkaç adım daha attığında bu defa acı haykırışı daha fazla olan Bahar kıvrandı. Adam arabadan önce eve girmeyi tercih etti ve ilk odaya dalıp yatağa yatırdı. Bu yumuşak yatak bile sırtına öyle acı veriyordu yan dönmek istedi. Gözlerini hafifçe araladığında karşısında sert bakışlara sahip bir adam gördü ama tanımadığına emindi. Hemen sonrasında tüm dünyanın onun için durmasına neden olan sesi duydu.
"Kızım. Bahar'ım."
Yara bereli dudaklarına oturan zorlu gülümseme ile hırıltılı bir "B-ba-b-ba" sözcüğü çıkıverdi. Ardından "S-s-u" diye ekledi. Saniyeler içinde bir bardan su geldi ve Afşın kızın başını tutarak yavaşça içmesini sağlamaya çalıştı. Birkaç yudumdan sonra daha fazla içmek isteyen Bahar öksürmeye başlayınca yavaşça oturur hale gelmesini sağlayan Afşın sırtına dokundu. Amacı rahatlamasını sağlamaktı. Lakin öksürüğü bile acı çığlığını engelleyemedi Bahar'ın ve elden kaçmak ister gibi öne eğildi.
Hazar ağa yatağın diğer tarafında korku ile kızının eline uzanırken üzerindeki eski elbisenin yer yer yırtılmış kısmında sırtını gördü ve "Dokunma!" diye bağırdı. Afşın ona bağıran adamın gözlerinin değdiği yere elalarını çevirirken nefesi kesildi. Yaraları görmüştü. Sonra sürekli dokunulmasından kaçtığı koluna baktı. Morarmış ve şişmişti. Kırık olduğu bariz belliydi.
Biraz kendine gelen kız babasının gözlerinden başka yere bakmamaya çalışıyordu. Yılların özlemi vardı irislerinde. Titrek bir nefes alıp "Geldin. Beni kurtarmaya sonunda geldin baba" dedi kekelememeye çalışarak. Yutkunurken hala boğazı acıyor sesinin hırıltısını düzeltemiyordu.
"Artık kurtuldum mu baba?"
Eğilip kızının kir içinde kalmış elini öpen adam "Kurtuldun kızım. Affet beni ne olur. Bu kadar beklettiğim acı çekmene neden olduğum için affet beni." diye sayıklıyordu. Affı olur muydu bunların bilmiyordu ikisi de ama biri kızına diğer babasına hasretti. Başka herkes silinmişti çevrelerinden. Dakikalar geçti. Çok konuşmadı baba kız ama gözleriyle anlaştılar. Sonunda biraz olsun toparlandıklarında genç kız babasına anlattı her şeyi.
Afşın ve diğerleri de dinledi. Hazar Ağa ciğerinin yandığını diri diri gömüldüğünü hissediyordu. En son kuzeninin tecavüz girişiminden ve ona izin vermeyip yaraladığı için bu halde olduğundan bahsedince Afşın tek kelime etmeden odadan çıktı ve salona sokulan Aynur Rüstem ve Kemal üçlüsünün yanına geldi. Öfke elalarından oluk oluk akarken kulakları duyduklarından ötürü resmen kan kusuyor midesi kaldırmıyordu.
"Sizi adalete teslim eder sürünmeniz için elimden geleni yapardım ama duyduklarımdan sonra geberseniz üzerinize toprak attırmam." iki adımda Kemal'in karşısında durdu ve onu ensesinden tuttuğu gibi kaldırdı ve hemen karşı odaya soktu. Dakikalar genç adamın "Ben ettim sen etme abi" sözleri ile geçti ama ne Afşın durdu ne de babası ve kardeşi onu durdurmak için kılını kıpırdattı.
Adam kıza zorla dokunmaya çalışan elleri kırdı. Hallenen erkekliğine sağlam tekmeler geçirdi. Yalan söyleyen ağzına her yumruk indirişinde dişlerinden birini kırdı. Şiddet yanlısı değildi ama o Bahar'a yapılan her şeyi kendi kızına kız kardeşine yapılmış gibi düşününce delirmeden de duramıyordu.
Hazar "Neden?" diye sormak için yanlarına geldiğinde Rüstem gevşekçe "Bize değil karına sor Hazar Ağa. Bunca sene sırf ana kıza hayatı dar edelim diye az para yollamadı. Düşmanı uzakta arama derim ben sana" derken rahattı. Ülkedeki adaleti biliyordu. En fazla ne yaşayabilirdi ki?
Yaşlı adam duydukları ile şaşkına dönerken sevdiği kadının ve kızının yanında duramamasının cezasını hep masumların çektiğini yüzüne inen hayali tokatlarla anlayabiliyordu.
Akşam ezanıyla Bahar'ın da ricası ile köpeği de alarak çıktılar evden ama iki adam da geride bırakmayı ihmal etmediler. Bahar şikayetçi olacak onlar da bir de adalet önünde hesap verecekti. Köy yolundan çıkıp şehir merkezine yanaştıklarında babasının dizinde yan bir şekilde yatan Bahar'ın eli yana düşüp cansız bir halde sallanmaya başladı. Direksiyonda Afşın yanında babası Haşmet ve arkada baba kız vardı. Hazar, kızının bedenindeki gevşemeyi hissettiği an "Bahar?" diye seslendi.
"Kızım, Bahar ses ver."
Usulca eğilip yüzünü kendine çevirdiğinde burnunun kanadığını ve gözlerinin kapalı olduğunu görünce avuç içlerine cam kırıkları dolmuş gibiydi.
"Afşın Allah aşkına daha hızlı."
Direksiyonu sıkan adam dikiz aynasından arkaya baktığında ayağı gaz pedalına daha da yüklendi. Acil yazısını görüp önüne gelene kadar da ayağı gazdan çekilmedi. Hemen arkalarında olan adamları ve kardeşi Bahadır da aracı durdurup indiğinde geri dönerek "Acilin önünü kapatmayın ama fazla da uzağa çekmeyin arabaları" diyerek emir verdi. Görevliler ise Afşın'ın "Sedye getirin hasta var" diye bağırması ile babasının kucağından Baharı almış müdahale odasına almışlardı.
Beklemek zordu. En zoru onun bu halde oluşunun nedeninin kendi olduğunu bilmekti. Öksürük krizleri artan Hazar Ağa da kontrol için başka bir odaya alındığında Haşmet ve Afşın yan yana bekleme koltuklarında oturuyordu. Genç adamın gözleri sürekli kızın alındığı odaya kayıyordu. Koluna konan el ile dikkatini babasına verdiğinde "Hazar anlatırken bu kadar da olmaz abartıyor seni kabul etsin diye düşünmüştüm ama görüyorum ki eksiği bile varmış. Oğlum aklında ne var?" diyen adama iç çekerek baktı.
"Yapacak bir şey yok baba. Nazlı Yenge yıllarca kızın da anasının da hayatını zindan etmiş dolaylı olarak. Onu nasıl bulduğumuzu sende gördün. Hazar amca hasta, yarın bir gün öldüğünde bu kız bulduğumuzdan daha beter bir duruma düşer. Eğer kabul ederse evlenirim. El sürecek değilim ama himayede kalması iyidir. Normal şekilde de konakta yaşamasını sağlarım ama bu defa hakkında kötü konuşulursa ben kendimi tutamam. Hazar Amcaya dediğim gibi o artık bana emanet."
Doktor çıktığında Afşın kapıda bekliyordu.
"Nedir durumu?"
"Bakın açık konuşacağım. Bu hale nasıl geldi bu kız?"
"Teyzesi ve eniştesi şiddet uygulamış ve ahıra kapatmışlar."
"Anlıyorum. Durumu hastane polisine bildirmem gerekiyor. Onun haricinde sol kolunda üç yerden kırık var. Platin takılması gerekecek. Sırtındaki yaralar maalesef enfeksiyon kapmış. Bir süre ilaç tedavisi görmesi ve sık sık pansuman yapılması gerekecek. Açlıktan ve susuzluktan güçsüz düşmüş durumda. Başına da birkaç darbe almış ama tomografi sonuçları çıkmadan net bir şey söyleyemiyorum. Şimdilik bu gece dinlensin yarın kolu için hemen ameliyata almamız lazım. Normal odaya alınacak. Geçmiş olsun."
"Teşekkür ederim. Ne gerekiyorsa yapılsın doktor bey."
Hastane polisi de işin içine girince ilk şikayeti Hazar Ağa yaptı ve Aynur ile Rüstem karakola götürülmek üzere evlerinden alındı. Kemal'in halini gören polislere ise Rüstem kendinin yaptığını söyledi. Tıpkı ona tembih edildiği gibi. Bahadır arabada öylece koltukta yatan köpeği önce bir veterinere götürdü ve temizliği ile aşılarını tamamladı. Hayvana istemsiz saygı duyuyordu çünkü kurtardıkları kızı bulmalarında payı büyüktü. Sonrasında tahmin üzerine birkaç parça elbise ve pijama takımı aldı. Eşine telefonda durumu anlatınca ondan iç çamaşır içinde yardım istedi. Zeynep duyduklarına inanamıyordu. Bir insanın başka bir insana yaptığı zulüm aklını bulandırıyordu. Şimdilik Ayşe Hanım'a tek kelime söylenmediği için o da susacaktı.
Hazar Ağa biraz olsun kendine geldiğinde hemen ayaklanıp kızının yanına gitmek istedi. Ama kapıda onu karşılayan Afşın "Amca az girme de hemşire hanım üzerini değiştirsin. Giysiler yeni geldi." dediğinde hemen koridorun ortasında bulunan bekleme koltuklarına doğru yürümeye başladılar. Oturduklarında gözleri dolu dolu Afşın'a bakan adam "Kızımı ne hale getirmişler gördün mü? Nasıl kıymışlar çiçek kokuluma? Yıllarca aynı evin içinde eş dediğim kadının elini nasıl da çekememişim üzerlerinden. Bu günahla nasıl yaşanır ne halde ölünür Afşın? Yemin olsun kızsa bağırıp çağırsa babam değilsin dese başım gözüm üzerineydi ama baba diyor hala. Kurtarmaya geldin diye ağlıyor. Bu en büyük cezalardan bile ağır. Yaşadıklarına rağmen hala beni bu kadar sevmesi beklemesi. Ben nelere sebep olmuşum böyle" diyor bir yandan da ağlıyordu.
Afşın da kızın halindeki kabullenişi ve sevinci fark etmişti. Babasını gözünde feri sönen yeşillerinde ormanlar yeşermişti. Aslında bir yanı kızıyordu. Kendi kendine çok defa neden demişti. Neden bu kadar seviyor ve her şeye rağmen kabulleniyor? Sonra yaşadığı psikolojiyi ve içinde var olduğunu cehennemi düşününce mantıklı tek açıklama umuttu. Bahar babasının geleceğini onu kurtaracağını bitmeyen bir umutla beklemişti. Ancak bu şekilde dayanabilmişti demek ki olanlara. Hazar'a bakarken hafifçe öksürdü ve omuzlarını dikleştirdi.
"Amca ne desem yarım eksik kalacak. Bende sana tepki göstermesi gerektiği taraftarıyım ama içinde bulunduğu şartlarda bir senin ona geleceğin umudu yaşatmış onu ve istese de sana kızamıyor. Belki kızar ama bu bence şimdi olmayacak."
Onlar konuşurken Bahar odanın banyosunda yaralarına çok su değdirmeden hemşire yardımı ile yıkandı ve temizlendi. Hala inanamıyordu babasının gelişine ama gelmişti işte. Dizlerinde yatmıştı. Pis de olsa saçlarını okşamış ve sıcacık konuşmuştu. Şu an sadece bir an önce hastaneden çıkmak ve babası ile yaşamaya başlamak istiyordu. Aynada yüzüne bakarken dağılmış olması umurunda değildi. Bu hale bir daha gelmeyecekti. Şükrediyordu Allah'a ki yakarışlarını duymuştu. Gülümsedi. Dudaklarındaki ve elmacık kemiklerindeki yaralar acıdı ama o yine de gülümsedi. Kurtulduğu için. Saçlarının artık her teline şefkat verecek babasına kavuştuğu için. Ruhundaki denizde boğulmaktan geri döndüğü için.