Sabah ezanının sesiyle gözlerini aralayan Bahar, ağrıyan başıyla yüzünü buruşturdu. Nerede olduğunu anlamak adına etrafına baktığında oldukça güzel döşenmiş bir odada yattığını fark etti. Kuruyan boğazı ve çamur gibi tat bırakmış ağzı yüzünden yutkunmaya çalışırken baş ucundaki komodinin üzerinde olan çerçeve dikkatini çekti. Dirseklerinden destek alarak doğrulup sırtını başlığa dayarken uzanıp çerçeveyi aldı.
Baba kız kameraya öyle güzel poz vermişti ki kalbi sıcacık oldu. Küçük kız babaya benziyordu. Küçük olmasına rağmen bakışlarında bile babasının izleri var gibiydi. Sonra annesinin ölmüş olması durumu aklına sızdı ve az önce ısınan kalbi şimdi cayır cayır yanmaya başladı. O en azından annesi ile zaman geçirmiş görmüş konusunda huzur bulabilmişti. Küçük Oylum onu da yapamamıştı.
Resim üzerinde bebeğin yüzünü sevdi ince parmakları ile ve Afşın’ın kirli sakallı yanaklarında durdu. İç çekti. Ağzında hala çamurumsu bir tat vardı. Resmi dikkatle yerine koyarken uyuşmuş bacaklarını hareket ettirip yataktan çıktı. Odaya baş ucundaki lambayı yakarak göz attı. Amacı sürahi ya da şişede su bulabilmekti.
Afşın burada olsa ondan yardım isterdi. Nerede olduğunu merak etmiyor da değildi. Odada dört kapı fark etti. Kaşları merakla kalkarken usulca adımladı. İlk kapıyı araladığında buranın lavabo olduğunu gördü. Hemen yatağın ayak kısmında olana ilerledi ve açtı. Burası gece lambası ile aydınlatılmış bebek odasıydı.
Çok güzel döşenmişti. Karyola resmen prenses yatağı gibi süslü dolabı kale şekli verilmiş halde duvara dayanmıştı. Yatağın hemen yan tarafında beyaz ve biraz büyük sallanan sandalye vardı. Bebek odasına girip girmeme konusunda kararsız kalsa da küçük bir inilti ile içeri adımladı. Oylum uykusunda emziğini düşürmüştü ve şimdi gözleri kapalı olsa da onu arıyor sesler çıkarıyordu. Karyolanın başına gelen Bahar hemen yanına düşmüş emdiği alıp dikkat ederek bebeğin ağzına verdi.
Emziğine kavuşan küçük kız huzurlu uykusuna devam ederken başındaki ufak saçları belli belirsiz seven Bahar “Merhaba küçüğüm” diye mırıldandı. Burada olduğu süre içinde ona iyi bir abla olmak için çabalayacağını biliyordu.
Bebek odasından çıkıp bakmadığı iki kapı arasında seçim yaptı. Bebek odasının yanındaki kapıyı araladığında içerisi karanlıktı. Birkaç adım attıktan sonra gözüne mavi Led ışıklar yansıdı. Mavi ışığın altında üçlü koltuk üzerinde uyuyan Afşın görüş alanına girdi. Bahar bir an soluğunu tutsa da hemen ardından derin derin nefes aldı.
Koku öyle güzeldi ki bazı zamanlar önünden geçtiği fırından yayılan sıcak ekmek kokusu gibi huzur veriyordu. Hep evinde hissetmişti bu kokuyla. Şimdi ona kol kanat geren önünde tüm kötülüklere karşı duvar gibi duran adam da evi gibi hissettiriyordu. Uyandırmak istemedi. Büyük ihtimalle kendi uyurken o araç kullanmış yorulmuştu.
Kapıyı tam kapamadan Aralık bırakıp son kapıya yürüdü. Bu çıkış kapısıydı. Odadan dışarı çıktığında onu trabzanlar karşıladı. İnce koridoru andıran yolun sonunda merdivenleri seçebiliyordu. Ses çıkarmamaya özen göstererek yürüdü ve basamakları inmeye başladı. Sonunda avluya adım attığında bir kez daha kuru kuru yutkundu. Gözlerini kısıp şöyle bir etrafında döndüğünde sol tarafında kapısı aralık mutfağı fark etti.
Gülümsemesi yüzüne yayılırken taş zemin üzerinde yine dikkatle ilerledi. Kapıyı yavaşça aralayıp içeri girdiğinde mutfağın camından içeri sızan sokak lambasına dua etti çünkü kimseyi bu saatte uyandırmayı istemiyordu. Ortadaki ada mutfak tezgahının üzerinde duran büyük sürahi su ve bardak odak noktasıyken hemen yanına gidip doldurdu. Bir bardağı neredeyse nefes almadan içse bile ikinci bardağı doldurmaktan çekinmedi. Sanki aylardır su içmiyormuş gibi hissediyordu.
Dudaklarına ikinci kez bardağı dayayıp suyu içmeye başlamıştı ki sertçe arkaya çarpan kapı ile hem içtiği su genzine kaçtı ve öksürük krizine girdi hem de elinden kayıp düşen bardak taş zeminde parçalara ayrıldı. Geri döndüğü an kapının önünde duran yaşlı kadın ile ne diyeceğini başta bilemese de “Şey, ben çok susamıştım da. Yoksa ses mi yaptım uyandırdım sizi?” diyerek sonradan durumu anlatmaya çalıştı.
Ayşe Hanım tek kelime etmeden buzdolabına ilerleyip kapağı açtı ve su şişesini alıp kapadı. Hareketleri yine sertti. Bahar kadının tavrından ötürü kendini kötü hissetse de “Ben ses yaptıysam yeniden özür dilerim.” deyip konuştu ama tepki alamadı. Yerdeki kırıklara çatık kaşlarıyla bakan Ayşe Hanım mutfaktan çıkarken Bahar’ın çoktan gözleri dolmuştu. Afşın'ın annesine benzeyen çok fiziki özelliği vardı ki bunu o da fark etmişti. Ela gözleri kesinlikle annesinin eseri olmalıydı.
Belli bir tavır göreceğini biliyordu. Babası ve Afşın her ne kadar durumu normal göstermeye çalışsa da ailede karşı çıkanlar olduğunun farkındaydı. Az önceki tavra ve harekete bakılırsa annesi de karşı çıkanlardan biriydi. Dudaklarını birbirine bastırıp iç çekti. Hemen yan tarafındaki rulo peçeteden eline fazlaca alıp eğildi ve cam kırıklarını toplamaya başladı. Bir yandan da süpürge ve faraş tarzı bir şeylere var mı diye göz gezdiriyordu.
Aradığını bulamayınca yarım saat kadar kırıklarla uğraştı ve sonunda içi rahat edecek kadar temiz olduğuna kanaat getirdiğinde çöpleri dolapların alt kapaklarını açıp kapatırken bulduğu çöp kutusuna attı. Yeniden odaya çıktığında birkaç yeri çizilmiş olduğu için elini bol sabunla yıkayıp sıkışan mesanesini rahatlattı. İşi bitip çıktığında yatağa girmek yerine küçük kızın odasına geçip sallanan sandalyeyi karyolanın yanına yavaşça çekerek konumlandırdı ve oturdu. Parmaklıklar arasından görünen kızın küçük sarı saçları beyaz teni tombul yanakları öyle güzeldi ki içi ısındı.
Küçük çocuk uyanıp sersemce etrafına bakana kadar gözlerini dikip izledi. Usul usul sallanırken başını yana eğmiş huzuru tıpkı babasında olduğu gibi kızında da kokluyordu.
Oylum sonunda uyanıp mızırdanmaya başladığında kalktı ve karyolaya yaklaşıp sevecen bir tonla “Günaydın prenses. Merhaba.” dediğinde yabancıyı hisseden bebek dudak büzüp ağlamaya başladı. Bahar başta anlık bir tedirginlik yaşayıp ne yapması gerektiğini bilemese de hemen ardından önce emziğini verdi ardından da kucağına aldı. Bebekle sağa sola yürürken annesinin komşu bebeklere yaptığı gibi hımlıyor kısık tonla ninni söylüyordu. Bebek az da olsa sakinleştiğinde sallanan sandalyeye oturdular ve Bahar anlıyormuş gibi bebekle sohbet etmeye başladı.
“Yeniden tanışalım mı küçük hanım? Ben Bahar. Şey, babanın karısıyım ama merak etme. Senin annenin yerine geçmek gibi bir niyetim yok. Hem kim gerçek anne gibi olabilir ki değil mi? Ama çok iyi abla olabilirim. Sana bildiğim her şeyi öğretir iyi olman için çabalarım. Ha bir de çok severim. Biliyor musun benim yaşadığım köyde birkaç bebek bakmışlığım var. Onları da tıpkı böyle sevip alaka göstermiştim. Bence biz iyi anlaşırız. Ortak noktamız çok bir kere.”
Oylum konuşan kızın omuzlarından sarkan saçlarla oynarken sanki anlıyormuş gibi agu gugu sesleri çıkarıyordu. Bunu fark eden Bahar kocaman gülümsedi.
“Saçlarımı sevdin galiba. Bende çok seviyorum laf aramızda çünkü annem onları taramaya okşamaya bayılırdı. Dedim ya küçük prensesim bizim ortak noktamız çok. Senin de annen rahmetli oldu benim de. Senin bir şansın varsa etrafında seni seven çok insan olması. Baban var en başta. Arada sohbet etme şansımız olduğunda bana seni anlatmıştı biliyor musun? Telefonunda çok fotoğrafın var. Belli ama merhametinden şefkatinden iyi bir insan olduğu. Ben babama da çok geç kaldım ama şükür son demlerine olsun yetişebildim. Biliyor musun burada olmamı galiba istemiyorlar ama senin baban da benim babam da çok inatçı. Sence beni senin kadar diğerleri sever mi?”
“Sever.”
Afşın, kızının sesiyle uyanmış elini yüzünü yıkayıp bebek odasına gelirken yatağın boş oluşundan ve bebek sesinin kesilmesinden Bahar’ın orada olduğunu anlamıştı. Kapı açık olduğu için pervaza dayanmış kollarını göğsünde kavuşturmuş kızı ile sohbet eden yeni karısını dinliyordu. Bazı sözleri içine dokunuyor daha fazla koruma arzusu ile doluyordu.
Son cümlesi ise kendini belli etmesi için yetmişti. Bahar ise adamın cevabı ile irkilse de ela gözleri görünce rahatlama adına soluğunu bıraktı. İçeri giren adam ile ayağa kalkıp bebeği sağlamca tutarken “Ben ağlayınca yatağından aldım. Bir sorun olmaz değil mi?” diyerek merakla Afşın’a baktı. Odaya giren adam gelip kızının başına dudaklarını bastırdı. Kendisininki gibi sarıya dönük ince küçük saçlarını sevdi. Yakın oldukları için Bahar kalbinin göğüs kafesine uyguladığı baskı ile gözlerini bir an bile kırpmıyordu. Genzine dolan koku ise aklını bulandırmak için özellikle ağır ağır ciğerlerine doluyor gibiydi.
Adam başını kaldırıp birkaç santim uzağındaki kıza baktığında yeşillerindeki harelerin dansına şahit oldu. Kendi içinde tıpkı toy bir delikanlı gibi hissederken yürek hoplatan gülümsemesini sundu ve “Merak etme. Seni tanıdıklarında muhakkak seveceklerde. Tıpkı benim adam seçen güzel kızımın sevmesi gibi.” dedi.
Bahar, boğazının kuruduğunu hissetti. Ne diyeceğini hesap etmeye çalışırken Oylum ıslanan altı yüzünden ağlamaya başladığında kendine gelip bakışlarını bebeğe indirdi. Fazla yaptığı için bezinden taşan ıslaklığı avucunda hisseden Bahar “Altını ıslatmış” deyip karyolanın yanındaki alt açma aparatına bebeği bıraktı. Sağa sola bakınırken çekmeceyi açan adam bez ıslak mendil pişik kremi çıkarıp kızın yanına bıraktı. Kızının dolabından yeni kıyafetler alırken Bahar altını açmış bezini değiştiriyordu.
Yapmaları gereken şeyler bittiğinde bu defa parmağını emmeye uğraşan bebekler acıktığını anladılar. Zaten odanın kapısını tıklatan Başak “Abi, kahvaltı hazır” diye biraz yüksek sesle haber verip gidince kızını kucağına alan adam “Hadi inelim” diyerek elini sırtına koyup onu cesaretlendirdi.
Odadan çıktıklarında görenlerin gözünde aile gibilerdi. Merdivenleri inip büyük salona geçtiklerinde herkes sofradaydı. Bahadır'ın eşi Meryem kalkıp “Ben alayım Oylum’u abi” deyip uzandığında Afşın “Ben ilgilenirim yenge sen Zeynep’e bak” dedi.
Afşın yerine oturduğunda ayakta kalan Bahar sadece kaşları çatık Ayşe Hanım’a bakıyor onun izni olmazsa sanki yemek yiyemeyecekmiş gibi hissediyordu. Tek kelime etmeyen kadına karşılık kocası “Bahar otursana” deyip yanındaki sandalyeyi gösterdi. Emanet gibi uca oturup alt dudağını içten içe kemiren kız Haşmet ağanın “Dinlenebildin mi kızım? Bir sıkıntı yok inşallah?” sözleriyle rahatlar gibi oldu. En azından babasının can dostu onunla ilgili olumsuz düşünmüyordu.
“Dinlendim efendim herhangi bir sıkıntı yok.”
Kaşlarını sahte bir kızgınlıkla çatan yaşlı adam “Efendim mi? Bak kızım baştan anlaşalım. Hazar kadar olmasam da bende senin bir baban sayılırım. Baba dersen çok mutlu olurum.” değince gülümseyen kız “Dinlendim baba.” diye yeniledi sözlerini.
Haşmet ağa karısı Ayşe’ye baksa da önündeki tabaktakileri didikleyen kadından yine ses çıkmadı. Bahadır bir anda gerilmeye yüz tutan ortama karşılık yumuşatma görevini üstlendi ve “Bahar yenge sana ailemizi tanıtma görevini ben alıyorum” diyerek eşini gösterdi.
“Eşim Meryem. Kızımız Zeynep. Bu gördüğün sarı hatun kız kardeşimiz Başak ve konağımızın direği Ayşe sultanımız annemiz. Eh beni biliyorsun zaten.”
Bahar, Meryem ile Başak’a sıcacık gülümsedi. Ayşe Hanım’a gözleri değince ise gülümsemesi yüzünden yavaş yavaş silindi. Konağın çalışanlarından biri elinde biberon ile gelince dikkatini ona veren genç kız Afşın’a dönüp “Ben içirebilirim sende rahatça kahvaltı yaparsın” dedi ama sert bir tonla “Ne münasebet?” diyen Ayşe Hanım yüzünden irkilmeden edemedi. Haşmet ağa “Hatun” diye uyarsa da tutumuna devam eden kadın “Akşam geldi sabahına torunuma analık etme peşinde. Kimse kusura bakmasın ben Oylum’u üvey anne eline bırakmam.” diyerek ayaklandı.
Bahar Afşın’a bakarken onun annesine çatık kaşlarla baktığını fark etti. Bunu sevmemişti. Kendi yüzünden anne oğul arasında sorun çıkacak gibiydi. Kendini açıklama adına yaşlı kadına dönüp “Beni yanlış anladınız Ayşe Hanım. Ben Oylum’a annelik değil ablalık yapmak isterim. Sonuçta onun bir annesi var ve rahmetli de olsa yerini doldurmak ona haksızlık olur. Lütfen içiniz rahat olsun.” dedi ve daha fazla göze batmamak adına “Afiyet olsun” diyerek masadan kalkmak istedi.
Afşın kızın sözlerinden sonra kalkmayı isteyeceğini tahmin ettiğinden önce karısının kolunu tuttu ve “Otur Bahar” dedi. Ardından kucağındaki bebeği onun kollarına bırakıp masadaki biberonu da eline verdi.
“Bahar, kızımızı doyur lütfen.”
Kızın gözleri büyürken annesine dönen adam “Ana etme. Kızım konusunda da karar mercihi sen değilsin öncelikle benim. Bahar kızıma ablalık yapabilir. Hatta isterse annelikte yapabilir. Ben bunda bir mahsur görmüyorum.” dediğinde Başak dikkatle kocasına şaşkınlıkla bakan kızı izliyordu. Ayşe Hanım masadan kalkarken Haşmet ağa gözlerini kapayıp sabır diledi. Bahadır, “Abi kabullenmesi zaman alacak gibi ama anamı biliyoruz. Yufka yüreği gözündeki perdeyi kaldıracaktır.” dedi.
Abi kardeş konuşurken biberona uzanmaya çalışan Oylum ile yüreği buruk Bahar dikkatini tamamen bebeğe odakladı. Oysa ne çok isterdi yaşlı kadının onu sevmesini bağrına basmasını ama nedenini anlamadığı şekilde kendinden nefret ettiğini hissediyordu.
Meryem, soğuk rüzgarların estiği kahvaltı sonrası kızı Zeynep ve Bahar ile çocukların oyun odasına çıktılar. Bebekler yer yataklarında uzanmış tepelerinde dönen oyuncaklara bakarken yanlarında oturan iki elti sohbet ediyordu.
“Bahar, sen annemin haline bakma. Kafası karışık bu aralar. Aslında öyle iyi kalpli ve merhametlidir ki şaşarsın.”
“Ben beni istememesini anlarım ama nefret neden onu çözemiyorum. Sanki ona bir şey yapmışım da bana düşman kesilmiş gibi.”
Meryem kapıya şöyle bir bakıp kıza eğildi ve “Aslında o iş biraz karışık canım. Hazar amcanın eşi Nazlı yenge senin Afşın ile evleneceğin ortaya çıkınca bize çok gelip gitti. Günahı boynuna ne dedi nasıl şeyler söyledi bilmiyorum ama annemin kafasını bulandıran biraz da o oldu. Tabi durumu biz fark edince abim özellikle konağa girmemesini sağladı ama zehrini akıttı akıtabildiği kadar.” dedi. Gözleri dolan kız annesinin yüzünü hayal meyal karşısında ağlarken görür gibiydi.
Hiçbir şey demedi ama yanaklarında izi belli olmayan yaşlar içine aktı.
Günler birbirini kovaladı. Ayşe Hanım sert tepkiler vermeye ters davranmaya devam ederken Bahar konaktakilere yansıtmamaya çalışıyordu. Afşın ise kızın yanlızken asılan yüzünden ve düşünceli halinden sıkıntı olduğunu anlayabiliyordu. Annesi ile uzun konuşmalar yapıyor Bahar’a iyi davranması yönünde telkinlerde bulunuyordu.
Konağa geleli bir ay olurken artık hem çevreye hem de insanlara daha aşinaydı. Afşın ve babası Hazar ağa onunla ilgileniyor dışarı çıkarıyor ve gezdiriyordu. Mandıraları gezdiklerinde hayvanlarla iç içe olmak Bahar’a öyle iyi gelmişti ki Afşın kızın yüzündeki mutluluğu hayranlıkla izliyordu.
Öğleye doğru yine karı koca evden çıktıklarında mandıraya geldiler. Genç kız üzerine giydiği tulum ve ayağındaki sarı çizmeler ile oldukça komik ama bir o kadar da işinin ehli görünüyordu. Buzağıların olduğu kısımda biberonlarla süt içmelerini sağlarken hemen köşede keyifsizce yatan küçük hayvanla kaşlarını çattı. Afşın telefonla konuşmak için dışarı çıkınca yalnız kalmıştı.
Hayvanın yanına gidip çöken kız önce dikkatle izledi. Nefes alırken hafif zorlanışı, gözlerinde oluşmaya başlayan kanlı görüntü ve burunda oluşan kırmızı akıntı hayra alamet değildi. Diğer buzağılara bakıp aynı durumla karşı karşıya olanları fark etmeye çalıştı. Bu tür belirtilerin olduğu hastalığı okul döneminde araştırmış hocalarına tez olarak sunmuştu.
Görünce aşina olması bundandı. Heyecanla ve korkuyla hemen cebinde bulunan maskeyi yüzüne takıp buzağıların yanından ayrıldı ve dışarı çıktı. Telefonla işi biten adam çalışanlarla konuşurken telaşla yanına gelen karısını fark etmesi saniyelerini almıştı.
“Afşın.”
“Bahar bir sorun mu var?”
“Buzağılar. Onlardan birkaç tanesi hasta. Hemen gelmelisiniz. Ama maskelerinizi takın. Mandıranın veterinerine de haber verin.”
Çalışanlara dönen adam “Dediklerini yapın” deyip karısının arkasından ahıra girdi. Hasta hayvanın yanına çökmüş kızla birlikte ona tek dizini kırdı ve gösterdiği şeyleri dikkatle izledi.
“Bulaşıcı bir durum. Üstelik sadece hayvanlar arasında değil. İnsanlar için de sıkıntılı bir durum. Hasta olan ya d belirti taşıyanları karantinaya almamız lazım. Bir çeşit kötü parazitten kaynaklı olduğu için yoğun parazit ilacı kullanılmalı. Hatta imkan varsa mandıra genel bir ilaçlama ile dezenfekte edilmeli.”
O konuşurken elinde çantası içeri giren veteriner hekim hemen hasta hayvanı kontrol etti. Bahar, daha önce karşılaştığı ve araştırdığı hastalık konusunda bildiklerini anlatırken hekim de onunla hem fikirdi. Afşın hemen hasta hayvanlar için ayrı bir ahır açılmasını söyledi. Diğer sağlıklı olanları da aşılatıp başka ahıra alınmasını oldukları yerin ilaçlanmasını emretti.
Ahırdan çıktıklarında hemen konağa dönüp iyice yıkanmaları gerekiyordu. Afşın konağa dönerken Bahadır’ı aradı ve Oylum’u odadan almalarını ve arka kapıyı kendileri için açık tutmalarını söyledi. Durumu da kısaca özetleyince herkes teyakkuza geçti.
Arka kapıdan hiçbir yere dokunmadan girip konağın hamamına indiklerinde Meryem onlar için kıyafet ve havluları kapının önündeki dolap üzerine çoktan bırakmıştı. Karı koca içeri girdiklerinde suyun hazır ve sıcak olmasıyla rahatladılar. Ama şöyle bir sorun vardı ki aynı anda duş alamazlardı. Kızarıp bozaran Bahar “Önce sen yıkan ve iyice sabunlan Afşın ben senden sonra girebilirim.” dediğinde gözlerini kaçırıyordu.
Adam “Olmaz. Yani sen daha fazla temas ettin hayvana. Önce sen gir.” dediğinde yutkunan genç kız başını olumsuz anlamda salladı. Bir süre sen gir olmadı sen girler devam etse de sonuç ikisi de aynı anda girmesiydi. Sıkı sıkıya bağladığı peştanbala güvenerek taşa oturup başından sıcak su döken genç kız hemen karşısında belindeki peştanbal ile oturan ve başını yıkayan adamın varlığını unutmaya çalışıyordu.
Afşın ise kırkında adamken bedenini yarı yarıya açıkta bırakan peştanbal ile oturan karısının varlığıyla kanının belli bir noktaya toplanmasına engel olamıyordu. Ona isteği dışında dokunmak istemiyordu. Kendini buna mecbur hissetsin de istememişti. Bir aydır aynı odada kalıyorlardı. Her ne kadar giyinme odasında uyusa da bazı geceler kabus gören kızın baş ucunda sabahlıyordu. Bir keresinde yanında otururken uyuya kalmış sabah her nasıl olduysa birbirlerine sarılmış halde uyanmışlardı. O an aklına gelince dudağının ucu istemsiz havalandı.
Bahar'ın utangaç halini o an daha bir sevmişti. Şimdi ise ikisini örten birer parça örtüyken sabretmesi çok daha zor oluyordu. Hele geçen sürede yaşadığı kalp çarpıntıları yok mu işte onlar kızın başka birine gitme ihtimaline karşı daha da şiddetli hale bürünüyordu.
Omuzlarını keselemek için uzanırken gözlerini asla ona değdirmeyen Bahar “Yardım etmemi ister misin?” değince Afşın oturuşunu düzeltmek zorunda kaldı çünkü kızılay çadırı direği gibi olduğunu kız görsün istemiyordu. Geri çevirmek gibi bir aptallıkta yapmayacaktı. Keseyi kıza uzatırken yanından geçen ıslak bedenin varlığı ile gözlerini kapadı ve sabır diledi.
Bahar da ise işler Afşın’da olduğundan daha zor ilerliyordu. Kalbine giren adama yakın olmak onun elalarının değdiği yerlerde bulunmak bir haftadır yaptığı en sıradan işti. Meryem ile sıkı dost olmuşlardı. Onunla konuşurken Bahadır’a aşık olduğunu nasıl anladın diye soru yöneltmiş eltisinin aşkı anlatmasını dikkatlice dinlemişti. O zaman içindeki adını koyamadığı her duygunun karşılığını bulmuştu ama adama belli edemiyordu. Sonuçta Afşın onunla emanet olduğu için evlenmişti.
Şimdi içindeki tüm debdebe ile elinde kese bir cesaret yardım teklifinde bulunduğu kocasının sırtını ovuyordu. Elinin altındaki bedenin gerilmesini hissediyor kasların varlığı ile sürekli yutkunuyor alt dudağını dişliyordu. Kanı bedenindeki her noktayı yakıp geçiyordu.
Keseyi sürterken iki parmağının tırnağı kocasının sırtında yer alıp iz yaparken önündeki adamın iniltisi ile gözlerini büyüttü.
Telaşla “Acıdı mı? Çok özür dilerim istemeden oldu” dediğinde geri dönen Afşın koyulaşmış ela gözleri ile aklındakini yaptı ve kolundan tuttuğu karısını kucağına çekip oturmasını sağladı. Yüzleri birbirine çok yakınken kadın nefes almayı unutmuş gibi soluksuz kalırken adam onun soluklarına talipti.