Zor ve değişik rüyalarla sürekli uyandığı gecenin sonunda Afşın kalkmış üzerini değiştirmiş ardından babası ile kısa bir kahvaltının ardından hastaneye doğru yola çıkmıştı. İçinde bir sıkıntı vardı. Bunun nedenini yengesi Meryem'den duyduklarına yoruyordu ama sanki biri ruhunu mengene arasında sıkıştırıyordu. Garip hissediyordu. Hastaneye vardığında dışarıda kendi adamları vardı ama onları karşılayacak Bahadır görünmüyordu. Telefonla konuşanlardan birine işaret ettiğinde adam rengi kaçmış şekilde yanına geldi ve ellerini önünde birleştirip "Buyur ağam" dedi. Afşın adamın halinden bir şeylerin ters gittiğini anlayabiliyordu.
"Bahadır nerelerde? Bir sorun mu var?" diye sorduğunda aldığı karşılık sert bir yutkunuş ve "Hazar Ağamın oğulları kızı odadan kaçırmış ağam. Nerede olduklarını bulmaya çalışıyoruz" oldu. Hemen hastaneye yönelen genç adam dişlerini sıkıyordu. Mahmut ve Hamit sınırı aşmış boylarından büyük işlere kalkışmışlardı. Dakikalar sonra çatı katına çıktıklarında gördüğü manzara kanını resmen fokurdatmış damarlarını asit gibi yakmıştı. Genç kızı bir kez daha kötü şeylere maruz kalırken görmek boğazına toplanan yumruyu büyütüyordu. Yine kurtarmıştı. Peki ya bir sonraki sefere yetişebilecek miydi? Bir yanı yenisi olmayacak diyordu. Her zaman onu koruyacaksın. Bu sondu. Bu Bahar için son kıştı.
Ruh bazen eşini bulduğunda kendini evinde hisseder ya Afşın ilaç verildikten sonra yatırıldığı yatakta uyuyan kızı izlerken de benzer bir şey hissediyordu ama yabancısı olduğu için isim veremiyordu. Yüzünde yine gördüğü şiddetin izleri vardı. Ama göğsüne sığındığı an ki rahatlaması sonrasında kollarına yığılması kuş kadar canıyla ölümden bir kez daha dönmesi gücünü gösteriyordu. Dudağının kenarındaki yeni yara bir kez daha kendi cinsinden utanmasına yetiyordu. İnsanoğlu yine caniliğini konuşturuyordu. Son kez Bahar'ın hala tedirgin olduğu belli olan yüzüne baktı ve oturduğu koltuktan kalkıp odadan dışarı çıktı. Siniri hala olduğu gibi yerli yerindeydi.
Bacağından vurulan Mahmut hemen müdahale edilecek pansuman edilmiş odaya alınmıştı. Hamit de yanında duruyordu ve babaları Hazar başlarına gözlerinden ateşler çıkararak ikiliye bakıyordu.
"Siz kimsiniz? Benim evlatlarım kansızdı da bu kadarına nasıl cesaret edersiniz? Ben size hiç mi vicdan merhamet kazandıramadım. İnsan olan kardeşine bunu yapar mı?"
Sesi hem gürdü hem de hayal kırıklığı doluydu. Hele Bahar'ı onların elinde yaralı bir güvercin gibi görünce kalbi daha da acımıştı. Bir kez daha Afşın'dan kızı ile evlenmesini isteme kararını doğru buluyordu. Mahmut yatakta oturur pozisyonda dururken omuzlarını dikleştirdi ve "O piçe kardeş değip durma baba. Senin günahının tohumu o ve asla bir Ertekin olmayacak. Ailemizin bir karış toprağından tek kuruş parasından yararlanmayacak. Hem nereden biliyorsun sağlam ayakkabı olduğunu. Belki teyzesinin yanındayken namusumuza halel getirdi. Ben doğru olanı yaptım. Sen burada günah tohumunun peşinde dolanırken aile meclisi toplandı ve ölüm emri verildi." diyerek sözlerini daha da hiddetli dışa vurdu.
Oğlunun ağzından çıkanlardan sonra gözleri kederle kapanan adam "Allah bana öyle bir ceza verdi ki kendi kanımdan olanlardan nefret etme duygusunu omuzlarıma bindirdi. Sevdiğim kadının ve kızımın gönüllerinde yer eden ahlar sizin böyle gaddar olmanıza neden oldu. O toplanan aile meclisi de onları ve sizi galyana getiren ananız da ben Mardin'e geldiğimde hak ettiğinizi alacaksınız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Bahar hem Ertekin soy adına kavuşacak hem de Afşın ile evlenecek. Bundan böyle ona zarar vermek isteyen kendi kanım dahi olsa yemin olsun gözümü kırpmam Afşın'ın da affetmesine izin vermem. Ayağınızı denk alın yoksa babanızın bu hasta haliyle bile yıllar önce yapması gereken şeyi nasıl yaptığına şahit olursunuz ve canınız yanar." Dedi.
Odanın kapısının bir anda açılması ile Hazar ağa gelenin kim olduğunu anladı. Afşın ise yatakta yatan adama ve Hamit'e bakıp sertçe birkaç adım attı. İlk yumruk Hamit'e patladı. Refakatçi koltuğuna düşen genç adam bir an dünyasının karardığına yemin edebilirdi. Sonrasında ikinci yumruğun sahibi Mahmut yatakta yan tarafının üzerine devrilmişti.
"Siz kimsiniz lan benim eş diye seçtiğim kıza bunları yapıyorsunuz kötü konuşup namusunu ağzınıza alıyorsunuz? Sizin olmayan erkekliğinizi siktirmeyin bana yok ederim sizi de sizi buraya gönderenleri de!"
Kimsenin konuşmasına izin vermedi. Eğer koca bir aşiretin ağalığını üstlenmişse adaletli olacak gücünü görmesi gereken herkese gösterecekti. Odaya Bahadır ve Haşmet ağa da girdiğinde ellerini beline koyup sağa sola yürüyen adam "Hazar amca hemen Bahar'ı üzerine almak için mahkemeye başvuru yap. Dna testi burada kalırken yapılsın. Teyzesi ve eniştesi de senin kızın olduğuna dair şahitlik yapmasını sağlayacağım. Durumu tanıdığım savcı ve avukat arkadaşa hemen iletelim. İşlemleri olabildiğince hızlı halletmeleri için üsteleyelim. Madem her türlü sorunu yaşamış bir genç kıza bunları yaşatmayı reva görüyorlar bundan böyle onun ardında yanında hayatında ben varım. Sıkıyorsa bir insan evladı daha ona el uzatıp kılına zarar vermeyi denesin" derken sesindeki tehdit öyle ağırdı ki Haşmet evladını ilk kez böyle görüyordu.
Aradan geçen iki gün onlar için hareketliydi. Hazar oğullarını Afşın'ın birkaç adamı ile otelde tutarken aynı zamanda babalık davası için mahkemeye başvuru yapmış sonrasında Afşın'ın tanıdığı kişilerle iletişime geçmişti. Haşmet oğlu Bahadır ile Mardin'e geri dönerken durumu Ayşe hanıma anlatacaklardı ve onlar dönmeden düğün için ne gerekiyorsa hazır edeceklerdi. Kimsenin bu düğüne ya da davaya taş koymasına izin verilmeyecekti.
Bahar, babası ile yattığı yerden sohbet ediyor hastalığı konusunda öğrenebildiği kadar çok şey öğrenmeye çalışıyordu. Aynı zamanda Afşın ile de konuşmuştu. Sonunda evlenme kararına tamamen onay vermişti. Kendi kendine en fazla ne olabilir ki artık diyordu. Üveyde olsa abilerinden gördüğü muamele duyduğu sözler içinde öyle yaralar açmıştı ki bir yaprak gibi nereye savrulursa orada durmak istiyordu.
Zaman hayatın en büyük değişim aracıydı. Geçip gidiyor yollar birleşiyor ya da ayrılıyordu. Afşın birkaç kez Mardin'e gidip geldi. Hem kızını görüyor hem de mandıra işleriyle aşiret işlerini düzenliyordu. Bir de annesi ile baş etmesi gerekiyordu. Artık her şeyin son bulacağını düşündüğü için geri Trabzon'a döneceği günün gecesinde bir kez daha annesi ile karşı karşıya kalmıştı. Onunla ilk konuşmalarını hatırlayınca sinirle gözlerini kapayıp açtı. Babası ve kardeşi önden evlenme konusuyla ilgili birer konuşma yapmıştı ama sonuç istedikleri gibi olmamıştı. Nazlı Hanım yaşlı kadını öyle bir doldurmuştu ki sanki gözlerine simsiyah bir perde indirmişti de her şeyi kasvetli kötü karanlık görüyordu.
Kocasına ilk defa sertçe "Bu iş olmayacak, elalemin günah tohumunu ne oğluma karı ne de bu eve gelin diye alırım. Kiminle nerede ne yaptığı belli değil. Anasının günahı zaten orta da. Erkek adamın elinin kiri olmaktan öte geçememiş. Nazlı bacımın yuvasına kara bir leke sürmüş. Ölürüm yine de müsaade etmem" demiş ve salondan çıkıp odasına gitmişti. Meryem Bahadır ve Haşmet ağa oldukça şaşkın ama bir o kadar da kızmışlardı. Meryem sadece duyduklarını bilse de baba oğul kızın yaşadıklarına ilk elden şahit olanlardı. Aynı tepkiyi Afşın'a da vermişti. Dili keskin sözleri zehirli yılan gibiydi. Adam annesinin bu tavrından sonra son noktayı koymuş evleneceğini söyleyip konaktan çıkıp gitmişti ama anlaşılan o ki annesi asla pes etmeyecekti.
"Afşın, oğul etme eyleme. Bizim soyadımızın bir şanı ağırlığı onuru var. O kız hanemize girdiği an laf söz edeni bitmeyecek. Ben nasıl bakarım insanların gözüne. Demezler mi koca aşiret ağası bula bula neüdüğü belirsiz kötü anadan olma bir günah meyvesini mi gelin alıyor diye. Yapma, hem o kız bunca sene teyze oğlu ile yaşamış, üstelik arada söz bile varmış. Ahlaksız bir münasebet olduğu aşikar. Oylum'u Zeynep'i düşün. Bu evde daha yeni büyüyen kız çocukları var."
Afşın annesinin sözlerini büyük bir gürleme ile kesmek istiyor ama saygısını da korumak için üstün çaba sarf ediyordu. Sonunda annesini kollarından nazikçe tutup koltuklardan birine oturttu ve önünde diz çöküp gözlerine bakaran konuşmaya başladı.
"Ana, bak onca laf ettin sadece anamsın diye sustum ama bir daha ne Bahar ne de anası hakkında tek kem sözü senden duymak istemiyorum. Nazlı yenge -ki artık benden saygı görmeyi bile hak etmiyor- sana neler anlattı tahmin edebiliyorum ama yok öyle bir şey. O kız teyze oğlu saldırdığında kendini korumak isterken öldüresiye dayak yemiş biri. Ahırda ayakları elleri bağlı ben buldum. Hastaneye yatırdık düzelsin diye ama bu defa da beş kuruş ederi olmayan üvey abileri kızı hastane çatısından atıp öldürmeye çalıştı. Ben önce Hazar amcaya sonra o kıza ve en sonunda da kendime bir söz verdim. Kimin ne dediği umurumda değil çünkü kırk yaşında adamım. Herkes bana karar vermem için sen aşiret ağasısın lafının üzerine laf olmaz derken eğer benim kararıma karşı böyle saygısızlık yapacaksa katı olmasını da bilirim. Yarın yola çıkıyorum. Dönüşte yanımda Bahar da olacak. Ona Başak'a gösterdiğin muamelenin aynısını yapmanı istiyorum."