Kaşları çatılan adam babasına bakarken yaşlı adamın da kaşlarını çatmasına neden olmuştu.
"Tamam bacım sen yine de gözünü üstlerinden ayırma. Nazlı yengeyi de Oylum'a ya da Zeynep'e yaklaştırma. Biz bir süre daha buradayız."
Genç kadının verdiği cevaplardan sonra telefonu kapatan adam nefesini bırakırken babası "Hayırdır oğul bir sıkıntı mı var?" dediğinde avucundaki telefonu sıkan Afşın "Nazlı yenge, iki gündür bizim konaktaymış. Anamla kapalı kapılar ardında konuşuyorlarmış. Baba bu olayın haberi anama gitti ama o kadın neler söyledi bilmiyorum. Hoş tahmin etmemek zor değil ama Bahar konusunda anama karşı bile durmamız gerekebilir." dediğinde başını sallayan Haşmet Ağa "O kadın yıllarca herkese iyi göründü ama nelere sebep olduğunu gördük. Ananın beynini bulandırırsa andım olsun haneme adım atamaz da işte arada Hazar var. Of of. Kaldık cenderenin içinde." diyerek nefesini bıraktı. Otele girip odalara çekildiklerinde Afşın hemen üzerini çıkardı ve duşa girdi. Suyu açıp başından akmasına izin verirken gözlerini kapadığında Bahar'ın sorusu ve gözlerindeki yok olmuşluk karşısına dikiliyordu.
"Beni sevebilirmisin?"
Haklıydı. Psikolojik olarak çok yıpranmış ve sevgiye aç bir genç kız vardı karşısında. Görünenden çok görünmeyen yaraları vardı. Bunlar yüzünden çok acı çektiğini tahmin edebiliyordu. Ellerini fayansa dayayıp kendi kendine tebessüm ederken Oylum ile birlikte birine daha babalık yapacağını düşünüyordu. Yeniden güven duygusunu kendine inanmayı ve güçlü olmayı ona öğretecekti. Yanlışlarında nasihatler verecek doğrularında takdir edecekti. Kırk yaşında adamdı ama ilk defa bir şeyi bu kadar hızlı kabul ediyor ve benimsiyordu. Sahi ona ilk sıcaklık hissettiği an ne zamandı? Düşündü.
Ahırda yerde öylece yatarken gördüğünde elbette. Sonrasında kucağında sırtının acısından inlediğinde ve yatakta yaralarına daha net şahit olduğunda. Acımıştı ona. Tek başına maruz kaldığı ve sırtlandığı şeyleri öğrendikçe üzülmüştü haline. Bu nedenle iyi olması için elinden geleni yapacaktı.
Sonunda duştan çıkıp üzerine siyah bir tişört ve eşofman altını giydiğinde yatağa uzandı ve gözlerini kapadı. Birkaç saatte olsa dinlenmek istiyordu. Hazar Ağa inatla hastaneden kalmak istemiş rica üzerine kızına yakın bir odada dinlenmeye çekilmişti. Bahadır ise ara ara odanın önüne geliyor ve bekleme koltuklarından birine çöküyor sonra bahçeye çıkıp bir sigara yakıyor ve geceyi dinliyordu.
Bahar bu defa gerçekten ilaçların duyduklarının ve içindeki acının yorgunluğu ile uykuya dalmıştı.
Mardin'de ise işler git gide karışıyordu. Nazlı Hanım konağa kayınlarını ve görümcelerini toplamış Ertekin aşiretinin hanım ağası olarak tüm yolları şimdiden kendisine çevirmişti. Üstelik iki gündür Ayşe Hanım'ın yanına gidiyor kızla ve annesi ile ilgili öyle şeyler anlatıyordu ki yaşlı kadının aklını bulandırıyor, düşüncelerine yön verebilmek için manipüle ediyordu. Yakında ölmez de gelirse Bahar için çok da güzel bir karşılama ve hayat olmayacaktı.
Ona dikkatle bakan aile üyelerine karşı "O kadın ve kızı ailemi her zaman tehdit etti. Hazar ağam hep gitmeye meyilli oldu onlar yüzünden. Şimdi anası geberip gitti ama kızı kaldı başımıza. Alıp getirecek buraya Ertekin soy adını alacak. Bunun ne demek olduğunu bilirsiniz değil mi?" dediğinde kendini her şeye karar verebilecek potansiyelde görüyordu.
Görümcelerinden Halime "O gayri meşru kız gelecek bir de bizim soy adımızı alacak öyle mi? Hayatta izin vermem." derken diğeri "Üstüne bir de mirastan pay isteyecek. Benim saf abim de verecek. Babamın beş kuruşunu o piçe yedirecek değilim." dediğinde tüm kardeşler onayladı. Oğullar ise çok daha kötü niyetli ve iftira atmak için an kolluyorlardı.
"Zaten buraya gelse bile yaşatmayız o orospuyu. Teyze oğlu ile aynı evde kim bilir neler etti. Bize haberleri geliyordu zaten köyde de oğlanlarla hayvan otlatırken görenler oluyormuş. Namussuz bir kadını hanemizde istemeyiz. Rahmetli dedemin kemikleri sızlar. Anası gibi bugün yarın bir piç peydahlarsa aile şerefimiz beş paralık olur."
Mahmut geri yaslandığında yüzünde tatmin olmuş bir ifade ile annesine baktı. Dudağının ucunu ukalaca kıvırırken diğer kardeşi Hamit "Yine de babam Afşın ağa ile gittiyse aklında bir şey var demektir. Bence biz onlar Trabzon sınırından çıkmadan kızın işini bitirelim." diyerek ortaya bir seçenek attı. Deli dolu ha demeye gaza gelen bir yapısı vardı. Ona göre namus sadece kadına hastı ve iki bacak arasında yer alıyordu. Hizmet etmeli sesini çıkarmamalı sırtından sopası karnından sıpası eksik olmamalıydı. Her ne yaparsa yapsın mutlaka kadınlık görevini yerine getirmeliydi. Annesinin de bir kadın olduğunu asla hesaba katmıyor onun dedikleri ile daha da coşuyordu.
Büyük amcası Musa gerine gerine "O zaman yapılacak bellidir. O piç kurusu Mardin sınırlarına gelmeden ölmüş olmalı. Hazar da ettiğinin cezasını çekip ağalıktan ayrılmalı. Mahmut ağalık için daha uygun ve Ertekin aşiretinin işlerini halletmeli." dediğinde Mahmut çoktan ayaklanmıştı. Kardeşi Hamit ile evden ayrıldığında yanlarına adlıkları adamlarla istikametleri havaalanıydı.
Sabahında kızın olduğu hastaneye giriş yapacakları anda dışarıdaki adamları ve Bahadır'ı gördüklerinde işlerin kolay olmayacağı belliydi. Bunun için direkt acilden giriş yaptılar ve gözlerine kestirdikleri hasta bakıcıyı kenara çekip para üzerinden teklif yaptılar.
Sonunda istediklerini aldıklarında Hamit yemek dağıtan çalışanların kılığına girdi ve başına bone ile ağzına maskesini taktı. Birkaç odaya yemek bıraktıktan sonra pansuman bitişinde yatağında yan şekilde uzanan kızın odasının önüne geldi.
Bahadır sakin olan çevresinden dolayı adamların kantinde kahvaltı yapmasına izin vermişti. Hazar Ağa da ben yanına çıkarım hemen dese de telefonda kardeşi Halime'nin sözleri ile başa çıkmaya çalışıyor kantinden çıkamıyordu. Genç adam elinde büyük yemek aracı ile içeri girdiğinde Bahar oturmaya çalıştı. Kısık ama sıcak bir sesle "Günaydın abi kahvaltı da ne var?" derken sırtını yatağın yüzeyine değdirmemeye çalışarak rahat bir pozisyon aldı. Yüzünü içerideki adama çevirdiğinde elinde silahla kendine doğru geldiğini gördüğünde gözleri büyüdü.
"Sende kimsin? Ne istiyorsun benden?"
Sözleri biter bitmez yüzüne yediği darbe ile yana devrildi ama acıdan inleyince hemen doğrulmak istedi. Hamit ise kızın haline bakmaksızın telefonundan abisini arayıp "Gelin kimse yok" diyerek kapadığında dudağının kıyısı kanayan kız göz yaşlarını dökmeye başlamıştı. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu ama aklına sonradan gelenlerle titrek bir nefes alıp "Sen benim abim misin?" dedi. Öyle acınası bir tonla söylemişti ki kendine kızdı.
Hamit kızın sorusu üzerine anlık duraksama yaşasa da kaşlarını çatıp onun kim olduğunu kendine hatırlattı.
"Ben senin abin falan değilim. Benim kanım bir piçin kanı ile aynı olamaz. Ben babamla annemin alın akıyım ama sen yüz karasısın. Bunca yıl anan gibi geberip gitmen için çok dua ettik ama domuz soyu gibi güçlü çıktın ama bitti. Seni bu hastanenin morgunda görmeden bize huzur yok."
Bahar duydukları ile bir kez daha hıçkırdı. Ben piç değilim demek istedi ama anlayacak kimsenin olmaması yüreğini burktu. Oysa kardeşim değip bir kez sarılsa küçük kelebekler uçardı yüreğinden ama onu cehennem kuyularına mahkum ediyorlardı. Bir dakika kadar sonra içeri üç adam daha girdi. En büyükleri tiksinir gibi yüzüne bakarken "Babam gelmeden çıkaralım şu aşüfteyi odadan" dediğinde onun da büyük abisi olduğunu anladı. Odadan çıkarmaktan bahsediyorlardı ama o hiçbir şey yapmamıştı ki ne istiyorlardı.
"Ben size ne yaptım? Allah aşkına bırakın beni. Kimseye tek kelime etmem."
Tükürür gibi konuşan Mahmut tüm nefretini kusuyor gibiydi.
"Kes sesini. Anan gibi başımıza bela olacaksın. Ölmen tüm ailenin kararı. Yaşaman bile suç senin."
Hamit konuşmanın uzamaması adına "Ne yapacağız abi?" dediğinde "Çatıya çıkaracağız oradan attık mı millet intihar zanneder. Giderayak babamla uğraşmak istemiyorum." diyen abisi ile başını olumlu anlamda salladı.
Hamit uzanıp kızın sağlam kolundaki serum iğnesini çekip çıkardığında acıdan inlemesini umursamadı. Yataktan sürükler gibi kaldırdığında bağırmasın diye elini ağzına kapamıştı. Odadan çıkarırken sağa sola baktıklarında kimsenin olmaması işlerine gelmişti. Asansörlerin tarafından hastabakıcı işaret edince hızla o yöne doğru yürüdüler. Kızı tek hamlede kolunun altına alıp sürüklenmesini sağlayan Hamit inadına yüzüne kapadığı elini sıkıyor nefes almak için çabalaması sadistçe hoşuna gidiyordu. En üst katın düşmesine bastıklarında çatı için anahtarı cebini bolca dolduran hastabakıcı vermişti.
Hemşire aralık duran odanın kapısını koridordan geçerken görünce duraksadı. Bahar, ayağa kalkıp tek başına bir şeyler yapacak güçte değildi daha ve içine dolan garip hisle eliyle kapıyı itti. Boş yatak ve yastıkla yere damlamış birkaç damla kandan sonra hemen bağırdı.
"Yardım edin! Güvenliğe haber verin! Hasta yok!"
Dışarı ok gibi fırladığında kapısı açılan asansörden Bahadır ve Hazar ağa çıkıyordu. Hemşire hemen onlara koşup "Hastanız yok. Yatakta ve yerde kan izleri var." dediğinde acele ile gördüklerini dile getiriyordu. Hazar ağa nefesinin kesildiğini hissederken küfreden Bahadır odaya daldı ve telefona sarılırken geri çıkıyordu.
Dakikalar sanki saatlere dönerken güvenlik odasından çıkan Bahadır'ı Afşın karşıladı.
"Neredeler belli mi?"
"Çatıya çıkmışlar abi."
Birçok adamları merdivenlerden yukarı çıkarken Haşmet dostunu teselli etmeye çalışıyor evlatlarının genç kızı kurtarmasını umuyordu. Bahar ise çırpınıyor, ellerinden kurtulmaya çalışıyor ve bağırıyordu ama nafileydi. Sonunda asansörden indiklerinde önlerine bir kat daha çıktı. Bu katı merdivenle çıkmaları lazımdı. Genç kız korkulukları tutuyor "Yapmayın. Ben size ne yaptım. Bırakın beni. Günaha girmeyin" diye haykırıyordu. Mahmut geri dönüp sert bir tokat attığında genç kızın sesi kesilmişti ve burnu da kanamaya başlamıştı.
"Günahmış? Esas günah senin yaşaman lan. Günah tohumusun sen. Evli bir adama metres olan ananın cehennem dölüsün. Kes sesini sıkarım şuracıkta kafana kimse ölünü bulamaz."
Mahmut'un sözlerinden sonra biraz daha diretmek istese de yapamadı. Büyük demir kapının önüne geldiklerinde üç kilit bulunuyordu. Sırasıyla açmaya başladıklarında öleceğini düşünmeye ve bunu kabullenmeye başlayan genç kızın tek duası annesine kavuşmaktı. Bedeni pelte gibi onu sürükleyen abisinin elinde yaprak misali savrulurken en uca kadar yürüdüler. Yaşasa nelere sahip olabileceğini düşündü.
Belki Afşın ile evlenince mutlu olurdu. Sevilirdi. Severdi. Çocukları olurdu ve kimse onlara kötü konuşamazdı. Babasının son günlerinde yanında olurdu. Ne kadar sürerdi bilmiyordu ama kaldığı nefesi boyunca baba kokusuna doymaya çalışırdı. Belki Afşın izin verirse çalışırdı da. Boşa okumamış bunca eziyeti çekmemiş olurdu. Yuvasında geçerdi ömrü. Son nefesini hayırlısı ile eşinin evlatlarının yanında verirdi. Ama hiçbiri gerçek olmayacaktı çünkü az sonra babasıyla aynı kanı taşıyan abileri onu ölümün kollarına bırakacak ve gidecekti.
Kısa bir duvarın olduğu en uca üç beş adımları kalmıştı ki birkaç silah ve boğuşma sesi geldi. Mahmut ile Hamit birbirine bakarken kaçlarını çatmıştı. Çok sürmedi karşılarına çıkan Afşın ve Bahadır'ı görmeleri. İkisinin de elinde silah vardı ve bu iki kardeşi de şaşırtmıştı. Afşın Acarbulut asla silah yanlısı bir adam olmamıştı.
"Kızı bırakın Mahmut. Kimsenin canı yansın istemiyorum."
Elinde tuttuğu kolu daha da sıkarken belinden silahını çıkardı ve kızın kafasına dayadı.
"Git buradan Afşın ağa. Bu bizim aile meselemiz. Karışma."
Bir adım daha atan adam "Bu aile meselesine bende ortağım Mahmut. Kolunu tuttuğun kız benim karım olacak. İnan bana kılına zarar gelirse babanın hatırını çiğner Ertekin aşiretini Mardin'den silerim. Yapacağımı da biliyorsun. Şimdi Hamit ile kafanızı kullanın ve kızı bırakın." derken gözlerini arada Bahar'a çeviriyor ve ne halde olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yüzü kan içindeydi. Anlaşılan yorgun haline bakışırsa karşı koymuştu ama cevabını ağır şekilde almıştı.
"Yapma Afşın ağa, sen elin artığını karı diye almazsın. Bu kızın anası orospu. Kızı da anası gib-"
Sözlerini yarım bırakan şey bacağına yediği mermiydi. Kaşları çatılmış olan Afşın ela gözlerinden ateşler çıkarırken "Senin olmayan şerefini sikerim Mahmut. Adam gibi konuşacaksın. Sana kalmadı bir anaya genç bir kıza namus dersi vermek. Haklarında hükme varmak. Son kez söylüyorum. Bahar'ı bırak." derken sesi ölüm gibi katı ve karanlıktı. Onların ardından yukarı çıkan iki yaşlı adam da kendini belli ederken Hazar ağa bacağını tutan ama kızına da eziyeti bırakmayan evlatlarına bakarken pişmanlığın her türlüsünü yaşıyordu.
"Hamit, kız kardeşini hemen bana getir."
Genç adam babasına hayal kırıklığı ile bakarken tiksinir gibi "Bu piç benim kardeşi değil baba." diye resmen hırladı. Abisi bacağını tutarken Bahar'ı kendine çekti ve kafasına silahı dayayıp kenara doğru yürümeye başladı. Genç kız korkulu gözlerle babasına ve Afşın'a bakarken sendeliyor acıyan canı yüzünden inliyordu. Onlarla birlikte Afşın da birkaç adım ilerledi ve silahını Hamit'e çevirip "Bırak kızı Hamit. Abinin bacağına sıktım senin beynini uçururum" derken dişlerini sıkıyordu.
"O ölecek Afşın ağa. Başka çaresi yok."
"Hamit, eğer kardeşini bırakmazsan yemin olsun evladım demem ben sıkarım kafana."
Hazar ağa evlatlarının elinde ölüme giden kızına bakarken bir baba olarak yapması gerekeni sonunda gerçekleştiriyor onu koruyordu. Korumalardan aldığı silahı oğluna doğrulttuğunda gözleri irileşen adam "Baba? Bu piç kurusu için oğlunu mu vuracaksın?" dediğinde havaya bir el ateş eden adam "O piç değil. Benim kızım. Tıpkı sizin gibi evladım. Bu zamana kadar koruyamadım ama gerekirse onun için sizi öldürürüm." dediğinde adımlar duraksadı. Afşın artık sadece iki adım kadar uzaktaydı. Hamit bir abisine bir de karşısındaki babasına ve öldürmek istediği kız için karım olacak diyen Afşın ağaya baktı. Yüzünü ona çeviren Bahar ise "Abi bırak beni ne olur gitmeme izin ver. Kıyma canıma." değince kafasında bir şeyler döndü. Genç kızın birkaç sözü bir anda içinde yerini hiç bilmediği bir şeye dokunmuştu. Belki de bu dokunuş için geç kalınmıştı ama yine de olmuştu.
Tuttuğu kolu yavaşça bırakırken Mahmut "İt aşağıya, sakın bırakma lan piçi" dese de bedeni biri tarafından zapt edilmeyen Bahar kendini ileri attı ve Afşın'ın göğsüne sığındı. Adam onu sararken sırtındaki yaraları unutmuştu. Kızın canı yansa da tek kelime etmedi. Şu an birine sarılmaya ve bir sıcaklıkta kendine ev bulmaya ihtiyacı vardı.
Bir hastanenin çatısında ölümün kıyısında oyun oynayan Bahar ilk kez babası dışında bir erkeğe sığındı ve onun göğsünü farkında olmadan evi yaptı. Genzine dolan erkeksi koku, yanağına değen sıcaklı ve bedenini saran kollar işte güven bu dedirtiyordu. Afşın ise daha da üzülmüştü bu genç kıza. Sevgi şefkat ve korunma açlığı elle tutulur gibiydi. İlk defa birini hakkıyla sevmek için dua etti yüreği. Çorak topraklara tohumlar serpti yeşermesi için ve kışın etkisinden çıkıp baharın gelmesini arzuladı.