Yola Afşın, Bahadır, Haşmet Ağa ve Hazar çıktılar. Yanlarında epey bir adam vardı çünkü gittikleri yerdeki teyze ve eniştenin gözünün korkması lazımdı. Uçakla kısa sürede Trabzon havaalanına indiklerinde ikindi vakti olmuştu bile. Her ihtimale karşı büyük bir otelde odalarını tuttular ve Bahar'ın yaşadığı köye doğru doğru kiralanan araçlarla yol çıktılar. Şehir merkezinden çok uzakta değildi. Denize yakın dağların içinde güzel bir yerdi ve yeşilin her tonunu görmek mümkündü.
Koca koca çaylıklar, fındıklıklar önlerine seriliyor insanın içi açılıyordu. Bahadır ön koltukta abisinin yanına oturmuş iki dost ise arkada yerlerini almışlardı. Hazar Ağa sesini çıkarmıyordu ama kalbi durma noktasına gelmişti. En son kızını kollarına aldığında onun aslında sevgiye ne kadar da muhtaç olduğunu anlamıştı. Ruhundaki vicdan yükü daha da ağırlaşıyordu. Yirmi altı sene boyunca birkaç kez resimle de olsa okul yıllarını görmüş bir kez da kucaklayıp kokusunu içine çekmişti. Yasemin kokuyordu evladı. Cennet kokuyordu ona göre. Kız evladın yeri onun için hep başkaydı. Erkek kendini korur kollardı ama kız evlat narindi. Kırılgandı. Ruhu acıdı mı babasının kollarına muhtaç olurdu.
İç çekti. Sonunda köye girdiklerinde meydandan geçerken kahvedeki adamlar hemen dışarı çıkmıştı. Onları görenler arasında Bahar'ın eniştesi de vardı ve kaşları çatılmış halde araçların arkasından bakıyordu. Telefonu çaldığında dişlerini sıktı. Arayanı görünce önce gözleri açıldı ardından nefesini tuttu. Sonunda açtığında duyduğu kadın sesi ile gözlerini kısmadan edemedi.
"Hazar yanında birileriyle oraya geliyor. Kızı alacak. O gavurun dölünü yok et."
"Merak etme, iki gündür evde değil zaten. Kaçtı diyeceğiz."
"Ben anlamam. O kız Hazar'ın soy adını almayacak. Nefes dahi almasına artık tahammülüm yoktur. Dediğimi yap ve aşifte anasının yanına yolla."
Adam kahveden çıktığında eve yakın patikadan kestirmeyi kullandı. Onların evine çıkan araç yolunun bazı kısımları çamurdu ve araçlar saplandı mı çıkmaları zor olurdu. Bunu bildiği için eve onlardan önce varacağına emindi.
Bahar. Hayatının her türlü çilesini çekmiş gariban kız. Babası bir günah işledi annesine yalan söyledi. Acının bileti ise ona kesildi ama içindeki umut ışığını hiç söndürmedi. Herkesten sonra yattı önce kalktı. Ahırla ayrı çay ve fındıkla ayrı ilgilendi. Evin işi yüzünden bazı geceler kapı kıyılarında dinlenmek için otururken uyuya kaldı. Yine de teyze oğlu Kemal ile evleneceksin dediklerinde geçici çözüm olarak okumayı şart koştu.
Diplomasını aldı mı babasının yanına kaçıp gidebilirdi. Biliyordu babası onu seviyordu. Bundan asla şüphe etmemişti. İlk ve son buluşmalarında bir şeyler anlatmış neden yanına alamadığını utana sıkıla dile getirmişti. Kırgınlıkları elbet vardı ama sevgiye aç oluşu yüreğinde her daim anne babasını masum kılışı kocaman ışıkların parlamasına neden oluyordu. Belki aptallıktı yaptığı belki de ahmaklık ama o yine de kokusuna hasret kaldığı babasını seviyordu. Mezun olduktan sonra birkaç kaçma girişiminde bulunmuştu ama Kemal sayesinde yakalanmıştı.
Genç adam tıpkı anne babası gibi merhamet ve vicdan yoksunuydu. Aynı evde yaşadığı kuzenine göz koymaktan geri durmamıştı. Özellikle genç kızın annesinden aldığı yeşil gözleri duru teni ve güzelliği cezbetmeye yetmişti. Zaten bir insan oğlu değil miydi nefsine hakim olamayıp canlar yakan.
Bahar şimdi hep işini yaptığı ahırın bir köşesinde buzağılar için olan küçük tahta bölmede elleri duvardaki uzun ipe bağlanmış şekilde iki gündür duruyordu. En son ona el sürmeye çalışan Kemal'in kafasında küllük kırınca önce kuzeninden sonrada teyze ve eniştesinden dayak yemiş bayılınca da buraya kapatılmıştı. Aç susuz ve şiddetin izleriyle sesini çıkarmaya mecali yoktu. Tezek kokusuna alışkındı rahatsız olmuyordu.
Açlıkta da idmanlıydı ama susuzluk gülünce çiçekler açtıran dudaklarını yara bere içinde bırakmıştı. Saçları keçeleşmeye yüz tutmuş, acıyan sol kolu kırıldığının göstergesi olarak zor nefes aldırıyordu. Sırtına yediği kemer yüzünden açılan yaralar ise sızlıyordu ki anladığı bir şey varsa temizlenmediği için enfeksiyon kapmıştı. Tuvaleti geldiğinde ne kadar istemese de üzerine yapıyordu ki kendi çiş kokusu bile ciğerlerine doluyordu. Dua ediyordu ki aç olduğu için büyük tuvaleti gelmiyordu.
Bir kedinin anca sığacağı küçük pencereden içeri az da olsa ışık sızarken gözlerini zorlukla araladı. Dudaklarını hafifçe ıslatmaya çalışırken kurumuş boğazı canını yaktı. Sadece "Baba" dedi. "Neredesin baba? Gel kurtar beni ne olur?" diye bir kez daha inledi. Her eziyet çektiğinde babasının onu almaya geleceğine inanıyor ona duymasa da yakarıyordu.
Ahırın kapısı hafifçe aralandığında başını kaldırıp kimin olduğunu bakmaya mecali yoktu. Küçük ama sık nefes sesleri ile yeşilleri bu defa tahtaların aralığına çevrildi. Evin yakınlarında olan ve her zaman besleyip yaşamasını sağladığı köpek ona bakıyordu. Ufak tefekti. Tüyleri kirden siyaha döner ama Bahar onu derede bir güzel yıkadı mı pamuk gibi beyazlaşırdı. Günlerdir yıkanmadığı için yine kirlenmişti. Üzerine yağmur da yağınca çamur topakları yapıştı bedenine.
Genç kız kısıkça gülümsemeye çalıştı. Dostu onu yalnız bırakmamıştı. Buna bile seviniyordu çünkü kendini bildi bileli annesi dışında ona dostluk eden sadece hayvanlar olmuştu.
"Oğlum, geldin mi?" dedi kısık tonla. Köpeğin acı çeker gibi iniltisine ve tahtayı tırmalamasına gözlerini kapatarak cevap verdi. Şakağına süzülen birkaç damla yaş onunda kendisi gibi çaresiz kaldığını bildiğini gösteriyordu. Canı yansa da oturur pozisyona geldi ve "Git oğlum. Seni yakalarlarsa canını yakarlar git hadi" dediğinde tırmalamayı kesen köpek olduğu yere yattı ve aralıktan üzgün gözlerle ona bakıyordu.
Afşın, çamura saplanan arabayı biraz zorlansa da çıkarıp yoluna devam ettiğinde neyle karşılaşacağını bilmiyordu. Kabul etmişti ama ya kızın başka bir sevdiği varsa? İşte bundan korkuyordu çünkü aklında başkası olan kadının yanındaki adam olamazdı. Vicdanı gururu insanlığı izin vermezdi. Kafasında düşünceler, gözleri alabildiğine yeşile dalmış iki katlı tuğla bir evin elli metre kadar yakınında durduklarını son anda fark etti.
Kardeşine "Ne olursa olsun silah çıkmayan Bahadır. Anladın beni değil mi kardeşim?" dediğinde başını sallayan adam garanti verir gibiydi. Aşağıya indiklerinde önce bir sağa sola bakındı adam ve evden biraz uzaktaki başka bir yapıyı fark etti. Etrafındaki hayvan tezeği yığınına bakılırsa ahırları burasıydı. Kaşları çatılmış vaziyette gözleri eve döndüğünde dışarı çıkan ellili yaşlarda çift ve bir de taş çatlasa yirmi sekizlerinde genç adam onlara doğru geliyordu.
Hazar Ağa araçtan inmesi ile hastalığının çökerttiği bedenini dik tutmaya çalıştı. Kızı için gerekirse son nefesine kadar savaşacaktı. Artık savaşmak zorundaydı.
Kadın "Sen ne yüzle geliyorsun buraya? Kardeşimin hayatını mahvettin yetmedi mi?" demesiyle birkaç adım ileri çıkan Hazar Ağa "Seninle işim yok Aynur. Bahar'ı almaya geldim. Bana kızımı verin gidelim. Artık yanımda olsun istiyorum." dedi. Sesi net ve taviz vermek istemez gibiydi.
Elini beline koyan kadın kavga etmeye hazırlanır gibi cırlamaya başladı. Sesi rahatsız ediciydi.
"Şimdi mi aklına geldi kızın olduğu. Yollardır ona biz baktık. Piç dediler yüzümüz yere eğdik. Ama o da babası gibi nankör hayırsız çıktı. Haberin olsun Hazar Bey kızın Bahar dün gece evden kaçtı. Köyü oğlanları ile adı epeydir çıkmıştı zaten. Artık hangisinin koynuna gitti anası gibi bilmem. Şimdi gidin evimin önünden jandarma çağırttırmayın bana."
Anlık nefesi duran adam gözlerini büyütürken duyduklarının yalan olduğunu adı gibi biliyordu. En son konuştuğu kişi Bahar'ı evde görmüştü ve kaçsa mutlaka köyde duyulacağından haberdardı. Oysa karşısında gördüğü insanlar çok rahattı. Dişlerini sıkarken "Benim evladım piç değil. Anası da babası da belli. Önce o ağzını topla Aynur beni de zıvanadan çıkarma." derken sesi ürkütücü geliyordu. Afşın ve diğerleri Hazar Ağaya gelen gücü fark edebiliyorlardı.
Annesine karşı sert ve tehditkar konuşan adama karşı Kemal ileri atıldı ve tıpkı annesinin üslubu ile "Sen kimsin de annemle böyle konuşuyorsun? Sana yalan borcumuz yok. Kızın elin herifleriyle orada burada çok boklar yedi. Biriyle de kaçtı gitti. Üstelik benimle sözlüyken. Namussuz çıktı anlayacağın babalık. Şimdi çek arabanı da ense tıraşını görelim." diyerek yere tükürdü.
Hazar ile karşılıklıydı ki yediği tokat ile geri sendelemesi bir oldu. Haşmet Ağa da dahil üzerlerine atlayan diğer adamla genç delikanlıya silahlarını çektiklerinde sadece Afşın ve Bahadır'ın silahları bellerindeydi. Abisine bakan adam "Abi?" dediğinde kaşları çatık yüzüne ölüm soğukluğu bürünmüş Afşın elini kaldırdı ve adamlara silahlarını indirmeleri için işaret verdi. Babasına baktığında "Baba?" diyerek onu da uyardı. İşin içinde iş vardı ve ortada dönen oyunu görebiliyordu.
Geri çekilen Aynur ile kocası oğulları Kemal'i tutarken küfürler ediyor gitmeleri için sürekli söylemlerde bulunuyorlardı. Hazar Ağa duyduklarından sonra kızının hayatı için endişe duyuyordu. Başına bir hal getirmelerinden de şüpheleniyordu. O sırada elinde bastonu sırtı hafif kamburlaşmış bir amca evin yanındaki bahçenin patika yolundan çıkageldi. Hazar bu adamı gördüğünde tanımıştı. İlk bu köye geldiğinde ona evini açan hatta nikahları kıyılırken şahit olan Mehmet amcaydı. Yıllar onu da yıkmış ölüme yaklaştırmıştı.
Aynur adamı görünce korku ile kocasına baktı ama Rüstem'in de rengi en az karısı kadar kaçmıştı. Mehmet amca Hazar'ın yanına kadar geldi ve yüzüne bakıp uzun uzun izledi. Bastonunu sertçe yere vururken "Neredesin sen? Neden gelmedin? Evladın bu kansızların elinde eziyet çekerken niye gelip almadın?" diyor zorlukla kaldırdığı eliyle adamın omuzuna vuruyordu. Hazar Ağayı yediği güçsüz yumruklar değil de duydukları yıkıyordu.
Afşın birkaç adımda yaşlı adamın yanına geldi ev elini tutup hemen eğilerek öptü.
"Selamın aleyküm amca. Kızma ona, geç kaldık ama sonunda Bahar'ı almaya geldik. Teyzesi kaçtı diyor senin haberin var mı?"
Zeki adamdı. Bu adamın epey bir şey bildiğini hissediyordu. Mehmet amca ise elini öpen değim yerindeyse kapı gibi adam ile şaşırdı ama duyduklarından sonra öfke ile Aynur'la Rüstem'e baktı.
"Aleyküm selam oğlum da Bahar kızım kaçmadı ki. Hem nasıl kaçsın başında cehennem zebanileri varken. Siz bunların Allah bir dediklerine inanmayın. İki gündür bende görmüyorum kızı ama ya başına bir hal getirdiler ya da dayaktan kalkamıyor odasına kilitlediler. Eve bakın önce."
Hazar Ağa yanında getirdiği güvenilir adamlarına tek bir işaret verdi. Birkaçı itirazlar ve küfürlerle üstlerine gelmeye çalışanları tuttu diğerleri eve girdi. Afşın da onlarla ilerledi ve merdivenleri çıktı. Evin içi tipik döşenmişti. Köy hayatına uygundu. Üst kattaki odaların kapısını bir bir açarken küçük ardiye gibi bir odaya giriş yaptı. Yüzü solmuş ve örtüsünün rengi kaçmış bir yer yatağı hemen yatağın baş ucunda elbiselerin dolu olduğu eski koli, kullanılmayan masa sandalye bidon tarzı şeyler ve kırık yarısını siyahlaşmış bir ayna ile karşılaştı. Aynanın bir ucunda küçücük resim dikkatini çekti.
Küçük bir çocuğun elinden çıktığı belli olan resimde anne baba ve ortada onların ellerini tutan küçük kız çocuğu. Yüreğinin ucu sızladı. Kızın yaşadığı odanın burası olduğunu anlamıştı. Hem üzüldü ve kıza acıdı hem de ona iftira atan sözde anne yarısına ve kuzenine öfke doldu. Evden çıktığında yine Mehmet amcanın karşısına geçti.
"Amca bunlar kız için kötüydü diyorlar. Erkeklerle çok görülürmüş. Aslı astarı var mı?"
Bastonunu bir kez daha yere vuran yaşlı adam "Höst, az yavaş gel evladım o nasıl söz? Bahar kız işten güçten bunların eziyetinden okulunu zor bitirdi. Hocalarının yardımıyla. Ne erkeği ne kötüsü. Kızın ağzına ettiler resmen. Ha bu it herif de göz koydu ona. Köye sözlüm diye yaydı ama hayvan otlatan Bahar yanımda ağladı istemiyorum sözlenmedim ben onla diye. Hem yalan söylüyorlar hem de iftira. Aman dim oğlum bulun şu kızı." derken gözleri dolmuştu.
Hazar, Rüstem'in yanındaki Kemal'in yüzüne bir tokat daha atarken "Kızım nerede?" diye gürledi. Lanet ediyordu hem kendine hem de bu insanlara. Çıkan o hengamede bir köpek havlama sesi ile duraksadılar. Ahır olarak kullanılan yerden çıkan hayvan öyle bir havlıyordu ki sanki canı acımıştı. Sağa sola dönüyor hırlıyor sesini duyurabilmek için uluyordu. Herkesin dikkatini çekmişti ama Mehmet amcanın "Bu Bahar'ın baktığı köpek. Sesi soluğu çıkmaz pek ama kıza çok düşkün." demesiyle Afşın o tarafa doğru yürümeye başladı. Kemal'i bırakan Hazar da takip etti. Onların arkasından da Haşmet Bahadır ve Mehmet amca gitti. Rüstem kızı öldürmekte geç kalmıştı. Sözde kaçtı diyecek onlar gidince de öldürecekti. Alacağı paradan da olacaktı buna çok öfkeleniyordu.
Ona doğru yaklaşanları gördükçe köpek daha da gür havlamaya heyecandan yerinde hoplamaya başladı. Sonunda Afşın ahırın kapına geldiğinde kenara çekilip bekledi. Adam köpeğin bu akıllı hallerine istemsiz şaşırmıştı ama çok sürmedi. Kapıyı itekledi ve dört inekle tavukların olduğu yarı karanlık alana girdi. Birkaç adım atmasıyla köpek bacaklarının yanından geçip küçük kapalı alana koştu ve iki patisini tahtaya koyup iniltiler eşliğinde tırmalamaya başladı. Ahıra doluşan adamların önünde Afşın olduğu için yine o ilerledi ve kilitli olan tahta kapının önünde durdu. İki parmak kalınlığındaki ara boşluktan eğilip baktığında gördükleri ile dişleri arasından küfretti.
"Siktir."