Gurur yapmıştım. Kucağımda daha kırk günlük bir bebekle çalışma imkanım yokken bu kadar gururlu davranmak salaklık mıydı bilmiyorum ama çocuğuma piç demişti. Onun parasını kabul etmek o an çok ağrıma gidecekti. Bende kabul etmedim. Biliyorum ne kadar çocuğu istememiş olursa olsun istesem düzenli olarak nafaka verirdi. Bir şeye ihtiyacım var desem yardımcı olurdu. Evden istediğim eşyayı almama da izin verirdi ama ben bunu yapamazdım. Peki ne yapacaktım? Eşyalı bir ev kiralasam elimdeki para beni sadece bir kaç ay idare ederdi. Eşyasız evler daha ucuzdu ama bu kez de kira ve eşya masrafı olacaktı. Yağmur şiddetini arttırmıştı. Şu an buradan çıkarabilecek durumda değildim. Bebeğim ıslanırsa hasta olurdu. Umarım burada serseriler falan kalmıyordu. İnsan korkuyordu. Çocuğu olan bir anne daha da korkuyordu. İşte bir tek bu nedenle teklifi kabul etmemekle kötü mü ettim diye düşünüyordum. Yağmur yavaşladı ama durmadı. Nereye gideceğini bilmeyen biri olarak bende buradan çıkamadım. Yağmurun az yağması bir şeyi değiştirmezdi. Çocuğum ıslanmaya dayanamazdı. Daha minicikti.
Havanın kararmak üzere olduğunu fark edince evi dolaştım. Şömine bile vardı. Kimbilir ne hayatlar yaşanmıştı bir zamanlar bu evde? Ne kahkahalar, ne gözyaşları gizlemişti. Şimdi ise yağmalandığı belliydi. Kırık dökük bir kaç eşyadan kalan parçaları , boyası soyulmuş ve yazılar yazılmış duvarları ile benim kadar harabeydi. İnsan üzülüyordu. Anılara üzülüyordu. Dünya malı dünyada kalıyordu işte. Bir süre sonra acıktım ve susadım. Kızımı battaniyesine sardım. Yağmurun biraz daha yavaşlamasını bekledim. Kızımı montumun içine sarıp çıktım. Valizi yanıma almamıştım. Umarım döndüğümde burada bulabilirdim. Bunu en çok bebeğimin üzerini değiştirebilmek için istiyordum. Üstümdeki mont kalın değildi. Sonbaharlıktı. Yani onu tamamen koruyamazdı ama aç susuz bir anne hiç koruyamazdı evladını. Marketi buldum. Su ve bisküvi aldım. Son anda bir de çakmak aldım.
" Bu sokakta metruk bir ev var. Kime ait olduğunu biliyor musunuz?"
" Ev sahipleri bir yıl önce vefat etti. "
Sadece bir yılda ne hale gelmişti. Bir yıl önce insan sesleri vardı o evde. Hayatlar vardı. Belki çocuk sesleri, torun sesleri, kutlama sesleri. Şimdi ise sadece kırık camlardan gelen yağmurun ve rüzgarın sesi vardı.
" Çocukları yok muydu?"
" Var ama ilgilenmedi onlar da. Yani çok kibar bir aileydiler. Eski İstanbullulardan. Maddi durumları iyiydi ama bu eski evi severlerdi. Çocuklar aynı düşünmüyor olacak ki gelen giden olmadı. İt uğursuz dadandı durdu. Biri rahatsız mı etti oradan geçerken? "
" Hayır hayır. Ev çok güzel de yani satılık ya da kiralık mı merak ettim. "
" Eskiden çok daha güzeldi. Biri satın alıp toparlasa yine güzel olur. Ne varsa eskilerde var. "
" Öyle. Hayırlı işler. " diyerek çıktım. Eskileri sadece okumuştum. Yaşanmışlıklarını benimle paylaşan bir büyüğüm olmamıştı benim. Belki de bu yüzden başkalarının anıları daha çok içime dokunuyordu. Bu evde beni bu nedenle etkilemişti. Yağmur hızlandı ama şansıma kızmaktan başka yapacak bir şey yoktu. Şansım zaten ne zaman yaver gitmişti ki? Sadece Yamaç' ta oldu sanmıştım. O benim şansım sanmıştım ama değilmiş. Bazen şans zannettiğin şanssızlıkmış meğerse. Yamaç' a o kadar aşık olmasaydım şu an canım bu kadar yanıyor olmazdı. Hep böyle bir adam olsaydı ona güvenmezdim. Güvenmesem böyle ortada kalmaz kendime bir hayat garantisi derdine düşerdim ama ben koşulsuz şartsız teslim etmiştim kendimi ona.
Bundan yıllar önce bir gün ben, Yamaç, Seher, Yavuz ve Ediz hep birlikte bizim evde yemek yemiştik. Televizyonda hangi program vardı şimdi hatırlamıyorum. Güven testinden bahsediyordu. Gözünü kapatıp kendini arkaya doğru bırakıyorsun ve partnerin seni tutuyor. Ediz hadi yapın diye tutturmuştu. Yamaç ve Yavuz gereksiz buluyordu. Seher' le ısrar edip ayağa kalktık. Ben gözlerimi kapattım ve kendimi birden arkaya bıraktım. Yamaç hala oturuyordu. Yere düşmedim. Tuttu beni. Ediz;
" Güvenin alası bu. " demişti. Seher; " Bak gördün mü?" diye Yavuz' a bakınca mecburen geçtiler arkamıza ve gözlerimizi kapatıp kendimizi kollarına bıraktık. Ama konu orada bitmedi. Yavuz " Sizde bizi tutun. " bakalım. diyince bu kez onlar öne geçti ama Seher' le birbirimize bakıp itiraz etmeye başladık. Bizim onları tutmaya imkanımız yoktu. İkimiz birleşsek birini bile tutmakta zorlanırdık. Dinlemediler. Üçe kadar sayıp kendilerini bıraktılar. Tutamadık elbette. Onlarla birlikte düştük. Düştük düşmesine de onlar kendilerini arkaya atmalarını rağmen bir şekilde düşüş esnasında dönüp düşüşümüzü hafifletti. Asker yari olmanın avantajları vardı elbette. Yamaç göz kırptı.
" Gerçek güven onunda seninle düşmeyi göze alacağını bilmektir. " dedi. Bu kez niye birlikte düşmemiştik? Neden yalnızdım? Ben bu adama sevgiye muhtaç olduğum için aşık olmamıştım ki. Sonra ne değişmişti?
Marketteki adam eve it uğursuz dadandı demişti. Valizimi orada bırakmıştım. Biri geldiyse ne olacaktı? Neredeyse koşar adımlarla eve ulaştım. Anıların bir faydası yoktu. Kızımı mecburen yere koydum ve battaniyeyi açtım. En azından toza temas etmiyordu ama sonda battaniyeyi nasıl temizleyecektim? Üstelik ıslaktı battaniye. Evdeki kırık eşyalardan ufak parçaları aldım. Şömineyi yakmaya çalıştım. Başarınca çok sevindim. Yamaç ile o kadar dolanmanın faydaları da vardı. Her yerde doğalgaz olmuyordu. Soba yakmayı mecburen öğrenmiştim. Önce kendi üzerimi değiştirdim. Ben daha fazla ıslaktım ve hasta olma lüksüm yoktu şu an. Islak kıyafetleri yerde bırakıp hızla kızımın üzerini değiştirdim. Bu odunlar uzun süre yanmazdı. Yerin az bir kısmını ıslak kazağım ile sildim. Yine de temiz olmadı elbette. Bir kazak serdim. Kızımı üzerine yatırdım. Bir kaç eşya parçası daha getirip ateşe attım. Bir kaç tane de yanına koydum.
Marketteki adama sorma nedenim buraya gelip giden biri olup olmadığını öğrenmekti. Ama buraya geri dönüp düşününce aslında buranın sahibine ulaşsam belki de burada kalmama izin verirdi. Yani kapıyı tamir ettirebilir ve kırık camları taktırabilirdim. Bu her ay kira vermekten daha ucuza gelirdi. Üstelik eve giren serserilerin eve daha fazla zarar vermesini de engellemiş olurdum. Kabul etme ihtimali vardı. Ne kadar buraya ihtiyacı olmasa da ailesinin anılarının daha fazla harap olmasını istemezdi herhalde.
Kızımın altını değiştirdim. Bisküvimi yedim. Yorgun ve uykusuz hissediyordum ama uyumadım. Uyuyamazdım. Burası güvenli değildi. Kızıma bir kat kıyafet daha giydirdim ve sıkıca sarıldım. Ateş söndü.
...
Yazarın anlatımı...
Genç adam kadını adım adım takip etmişti. Eve girdiğinde bir süre evin önünde durdu. Herhangi bir ses gelip gelmediğini kontrol etti. İçeride birileri olabilirdi ve böyle bir durumda hemen müdahale edecekti. İçeriden ses gelmediğinden emin olunca bir köşeye gizlendi. Hızlanan yağmura aldırış etmeden beklemeye başladı.
Boşanmak istiyordu ama böyle olsun istememişti. Evi ona bırakamazdı. Evi artık biliniyordu. Boşandıktan sonra daha da güvensiz olacaktı karısı ve kızı için o ev. Parayı baştan ayarlanmıştı. İstediği eşyalı evi kiralaması için gerekenden daha fazla para koymuştu bir zarfa. Sorun maddi değildi. Hiçbir zaman olmamıştı. Öylece yağmur altında beklemeye devam etti. Lale evden çıkarken geri çekildi. Görünmek istemiyordu. Görünmek ve umut vermek istemiyordu. Artık olmazdı. Lale bir süre sonra geri geldi. Ateş yaktığını fark edince gülümsedi. Eh en azından üşümeyeceklerdi bu gece. Aslında pes etmesini bekliyordu. Aldığı bir kaç altın ile yaşaması kolay değildi. Karısının gururlu olduğunu elbette biliyordu ama nafaka hakkı sonuçta onu alır diye düşünüyordu. Bir süre sonra bir kaç serseri eve doğru yöneldi. Bir ıslıkla yanına çağırdı onları.
" O eve bir daha girerseniz kendinizi asla çıkmamak üzere nezarette bulursunuz. " dedi.
Bugün girmeyin dese şüphe çekerdi orada ne olduğuna dair. O yüzden evi koruyor gibi yaparak hiçbir zaman girmeyeceksiniz demişti.
" Sen kim oluyorsun?"
En nefret ettiği şeyi yaptı. Kimliğini çıkardı. Askeri kimliğini. Elbette yine Ahmet Yılmaz yazıyordu ama yine de sevmiyordu.
" Duyanlar duymayanlara duyursun. Polis arkadaşlar çözemedikleri davaları kitleyecek birilerini arıyordu. Oraya giren olursa gün yüzü görmemenizi sağlarım. "
" Emrin olur Komutanım." diyerek uzaklaştılar. Yamaç evi izlemeye devam etti. Sürekli takip edemezdi elbette ama en azından ilk geceyi hasarsız atlatıp geleceği için bir plan yapması için bir süre güvende olmasını sağlamıştı bu gece. Planının eve gelip parayı kabul etmek olmasını tercih ederdi ama hava kararıp karanlıktan pek haz etmeyen karısı hala orada kalmaya devam edince bu konuda umutları azaldı. Yağmur dindi. Islak kıyafetleri üzerinde kurudu ama Yamaç oradan ayrılmadı. Gün doğup karısı markete gittiğinde hala oradaydı. Karısı marketten çıkıp muhtarın yanına gittiğinde ise kafası karışmıştı. Çalan telefonu küfürle açacaktı ki arayan numarayı gördü. Görev çıkmıştı. Gitmekten başka çaresi yoktu. Yine de bekledi. Karısının ardından muhtara girdi. Yine kendini tanıtmak zorunda kaldı. Gittikçe Lale' nin inadına sinirleniyordu. Lale' nin ev sahiplerini araştırdığını öğrendi.
" Ev sahiplerine ulaşın ve ne kadar kira istiyorlarsa benim ödeyeceğimi, Lale Hanım' dan ücret talep etmemelerini söyleyin. " dedi. Evi son bir kez daha düşündü. Yaşanacak yer değildi ama Lale daha fazlasını yapmasına izin vermiyordu. Eve dönüp hazırlandı. Görev beklemezdi.