Bir süre öylece durdum.
" Sen neden titriyorsun?" diye sordu. Gözleri sanki her gün bomba bağlanmış bir otobüste yolculuk yapıyormuş, hatta bütün dünya buna alışıkmış bir tek ben tepki veriyormuşum gibi şaşkın bakıyordu. Öyle bir hale gelmiştim ki titrediğimin farkında bile değildim.
" Bom..."
Bomba demeye kalmadan elini ağzıma kapattı. O an etrafımın çocuklar ile sarılı olduğunu ve otobüste oluşacak kaos ortamını düşünme imkanı buldum ancak. Ellerinde eldiven olduğu için mi bu kadar sıcaktı? Ama parmak uçları açıktı aslında ama en çok parmaklarının değdiği yerler yanıyordu. Şu an bunu düşünmem saçmaydı ama akıl mı kalmıştı sanki bende. Bileğimden tuttu ve beni otobüsün arkasına sürükledi. Oradaki çocuklar biraz daha büyüktü. Onlardan iki tanesini kaldırdı. Beni oturttu ama yanıma oturmak yerine bana doğru eğilmeyi tercih etti. İkimiz ayakta dururken bile yüzlerimizi aynı hizaya getirmek için eğilmesi gereken biri şu an kesin iki büklüm kalacaktı.
" Yardım etmeyeceksen burada otur. " dedi kısık ama etkili bir sesle.
" Ne yapabilirim ki?"
" Çocukları indirmemiz lazım."
" Bir dakika. Ben senin haydut olmadığını nereden bileceğim? Maskeli falan. Etrafta poliste yok. "
Üzerinde üniforma vardı ama o artık her yerde satılan bir şeydi. Cebinden kimlik gibi bir şey çıkardı. Bana uzattı. Asker olduğuna dair bir karttı. Üzerinde Ahmet Yılmaz yazıyordu. "
" Tamam ben sakince indiririm. "
" Otobüsü durduramayız. Durduğu an patlayacak. "
" Tamam oldukça yavaşlarız. Yani düşenler olur ama ciddi bir yara alan olmaz. "
" Otobüs durursa sorun olacak. Sorunu açmama gerek yok sanırım. Çok yavaş giderse de sorun olabileceğini düşünüyoruz. Hıza odaklı bir bomba yaptıklarına göre aracı belli aralıklarla izliyor olmalılar. Hızla ilgili bir göstergeye de sahip olmalılar. Bu durumda tercih ettikleri noktalardan tahmin ettikleri zamandan bir ya da maksimum iki dakika sonra geçebiliriz. "
" İyi de çok saçma. Yani trafik ışıkları var. Işıklarda mecburen duracaktık. "
" Peki sen hiç ışığa denk geldiğinizi hatırlıyor musun yolculuk süresince?"
" Bilmiyorum. Sanmıyorum. Offf anlamıyorum. "
" Onun farkındayım zaten ve bana zaman kaybettiriyorsun. " derken sesinin sert çıkmış olmasına aldıracak halde değildim şu an. Yani sonuçta bizi kurtarmaya çalışıyordu. "
" Tamam ne yapacağımı söyle. "
" Çocukları başka bir araca uzatacağım. "
" Ne!"
" Sadece dinle. Çocukları bunun bir oyun olduğuna inandır ve bir olay çıkmasını engelle yeter. "
Kafamı olumlu anlamda salladım. Şoförün yanına gitti. Bir şeyler anlattı. Şoför arka kapıyı açtı.
" Evet çocuklar. Bu abi sizinle bir oyun oynamak için geldi. Aranızda aksiyon filmi seven var mı? Hani böyle maceralar yaşar başroller. "
Ellerini kaldıranlar oldu.
" Evet şimdi bu abide size böyle maceralı bir oyun oynatacak. Şimdi önce sizi sıra yapmaya başlayacağım. " dedikten sonra en küçük kız çocuğunu kaldırdım. Sırayı küçükten büyüğe yapmayı düşünmüştüm. Bunu ne mantıkla düşündüm bilmiyorum. En büyüğü 14 yaşında olan bu çocuklar için büyükler hayatlarını yaşadılar, küçüklerin daha önünde bir ömür var diyemezdim ki. Arka arkaya üç çocuğu sıra yapmıştım. Maskeli işaret edince ilk çocuğu gönderdim. Yanımızda bir araba ilerliyordu. Jeep tarzı arabanın üstü açıktı. Çocuğu kollarının altından tutup arabada ayakta duran adama uzattı. O da rahat bir şekilde tuttu ve yanına koydu. Sonra bir çocuk daha. Jeep durdu. Çocukları indirdi. O sırada arkadaki yaşı daha büyük olanlar böyle oyun olmaz diye söylenmeye başlamıştı ki çocukları sıraya koydum.
" Abi eliyle işaret edince sırayla gidin. " dedim. Konuşan iki çocuğun yanına gittim. Otobüsün frenlerinde ufak bir sorun olduğunu ama gördükleri gibi güvenle tahliye edileceklerini, bu kişilerin uzman olduğunu söyledim. Pek memnun olmasalar da biri sustu. Diğeri ise;
" Biz ne olacağız? Bizi de öyle uzatamaz ki. Onlar küçük. " dediğinde asker cevap vermedi ama baktı. Onu da kollarının arasından tutup uzattı. Ters ters baktım. Düzenimi bozmuştu. Şimdi büyükler beni de çıkarın derse ne diyecektim? Neyse ki bu seyahat büyüklerin çok ilgisini çekmemiş, üst sınıfların çoğu zaten gördüklerini söylemişlerdi. Bir on on beş tanesi burada olsa ortalık çoktan karışmış olurdu.
" Çok kafa açıyordu. " dedi ve diğer çocuğa gelmesini işaret etti. Yaklaşık on çocuk indikten sonra durdu. Şoföre kapıyı kapatmasını söyledi. Büyüklere birazdan devam edeceklerini söyleyip yere oturdu.
" Neden durdun? "
" O bölge temizdi. Buralar denetlenmedi. Yeni bir güvenli bölgeye kadar bekleyeceğiz. "
Bana açıklama yapmamıştı az önce. Sadece belirli bölgeye gelene kadar beni sakinleştirmişti. Tabii kendi anlayışıyla çünkü araba durursa bomba kesin patlar, yavaşlarsa belki patlar pek rahatlatma cümlesi değildi.
" Ahmet. " dedim. Anlam veremez bir şekilde yüzüme baktı.
" Adın Ahmet değil mi? Öyle yazıyordu. "
" Ahmet. Aklında tutmana şaşırdım. "
Zor bir adı yoktu. Elini sallasan Ahmet' e denk gelirdi.
Bir süre sonra mesaj geldi ona ve devam etti. Bu kez bütün çocukları hızlı bir şekilde göndermişti çünkü zaman daralıyordu. Sonunda otobüste ben, şoför ve asker kalmıştık. Artık daha sakindim çünkü çocuklar gitmişti. Kendim için değil onlar için korkuyordum. Çünkü onların aileleri vardı ve onlara bir şey olursa üzülürlerdi. Benim üzülecek kimsem yoktu. O an çok mu kolay inandım diye düşünmeye başladım ama bomba demişti. Uzun uzun oturup sorgulamaya zaman yoktu. Çocukların ölümüne sebep olabilirdim.
" Sıra sende. " dedi. Bu adam beni kısa görünce çocuk mu sanmıştı? Beni uzatmasına imkan yoktu.
" Ben. " dememe kalmadı. Bileğimden tutup kendine çekti ve çocuklar gibi beni de koltuk altımdan tuttu. Şu an göğüslerime değen ilk erkek olmasını düşünecek halde değildim çünkü boşluktaydım. Altımdan yol kayıyordu. Başka bir asker beni tuttu ve hızla çekti. Askerin üzerine düştüm. Asker oturur pozisyona gelmişti. Beni tekrar kollarımın altından tuttu ve yanına koyuverdi. Oradan oyuncak bebeğe benziyor olabilir miydim acaba?
Ben daha düştüğüm için özür dileyemeden, kurtardığı için teşekkür edemeden ayağa kalktı ve otobüse atladı. Deli miydi bu? Şimdi onları kim tutacaktı? Ahmet bu askerin bileğini yakalayıp içeri çekmişti ama aynı şeyi benim yapmamı beklemiyorlardı umarım. Benden ve şoförden başka kimse yoktu jeepte ve ben araba kullanmayı bilmiyordum. Şoförü gördüm.
" Atla. " dedi Ahmet ona. Ya da diğer asker bilmiyorum. Adam tereddüt ediyordu. Şoför iyice otobüse yaklaştı. Şoför mırın kırın etmeye çalışsa da Ahmet bir şey dedi, ne dediğini anlamadım. Şoför atladı. Ben iyice kenara kaymıştım ama yine de üzerime düşer gibi oldu. Doğruldu. Otobüs hızlandı. Biz geride kaldık.
" Onlar ne yapacak?" diye sordum şoföre.
" Onlar başının çaresine bakar. " dedi. Başka bir şey demeye niyeti yoktu sanırım.
" Çocuklar? Çocuklar nerede?"
" Biz bıraktıkça arkamızdan toplandı otobüsle. Ailelerine doğru yola çıktılar. "
Yol ayrımından sola döndük.
" Siz gerçekten asker misiniz? "
" Sorgulamak için biraz geç kalmadın mı? "
" Bombalı otobüsü alıp gittiler. Bomba olsa gerçekten böyle bir şey yapamazdılar. "
Cevap vermedi. Yola devam ettik. Selimiye kışlasına girdik. Kapıdaki asker içeri almakta sorun çıkarmadığına göre asker oldukları kesindi. Araç durdu. İndik.
" Buraya neden geldik?" diye sordu şoför.
" Öğreneceksiniz. " dedi. İki asker geldi yanımıza. Birlikte yürüdük. Beni bir odaya, şoförü başka odaya koydular. Beklemeye başladım. İfademizin alınacağını söyledi odada bekleyen asker ama onun dışında konuşmadı.
" Ahmet. Ondan haber var mı?"
" Ahmet?"
" Bizi otobüsten kurtaran Ahmet. Otobüsü alıp gitmişti en son. Yanında bir asker daha vardı. "
" Bilmiyorum. " dedi. Beklemeye devam ettim. Bekleme süresi daha da uzadı. Sonunda içeri maskeli biri geldi. Bekleyen askerin maskesi yoktu.
" Daha ne kadar bekleyeceğim?"
" Acelen mi var?"
" Hayır. Çocukları merak ediyorum. "
" Hepsi evlerine teslim edildi. Çay kahve bir şey ister misin?"
" Hayır. Bizi kurtaran askerlere ne oldu?"
" Sizi getiren şoför benim. "
" Peki ya diğerleri? Otobüse binenler. "
" İyiler. "
" Bomba yok muydu? "
" Vardı. "
" Nasıl kurtuldular?"
" Ne kadar çok soru soruyorsun. Üsteğmen sana nasıl katlandı hayret. Genelde ses sevmez. "
" Ahmet mi?"
" Ahmet evet Ahmet. İyiler gerçekten. Otobüsü bir uçurumdan denize atmışlar geliyorlar. Oldu mu? "
Bunu nasıl yaptığını hayal edemedim ama daha fazlasını da soramadım çünkü gitti. Yaklaşık yarım saat sonra içeri başka bir maskeli girdi. Bu gözler çok tanıdıktı.
" Ahmet. " dedim.
" Adım Ahmet değil. Ahmet diyip durma. "
" Ahmet yazıyordu ama. "
" Öyle yazıyordu ama değil. Ahmet Yılmaz. Türkiye' de en çok bulunan isim ve soyisim. "
Sahteydi yani kimliği. En çok kullanılan isim ve soyisimden kendine kimlik yaptırmıştı. Kimdi bu adam? Asker olduğu kesindi ama kimdi? Neden buraya gelirken gördüğüm bütün askerlerin yüzü açıkken onun maskesi vardı. Onun ve diğer iki askerin.
" Adın ne peki o zaman. ?"
" Senin gibi teröristler bana Atmaca derler. "
" Benim gibi teröristler mi? "