" Ben sana yardım ettim. Ne teröristinden bahsediyorsun?"
" Otobüse neden bomba koydunuz? Başka ne eylemler planlıyorsunuz? Konuş!"
Öyle bir bağırdı ki konuşacak bir şeyim olsaydı bile cesaret edemezdim.
" Ben sana yardım ettim. Terörist olsam neden yardım edeyim? Haber verirdim herhalde kimlerle çalışıyorsam onlara. "
Cebinden bir şey çıkardı. Masaya koydu. Bu benim telefonumdu ama nasıl ve ne zaman almıştı ki bunu? Çanta gibi otobüsten arabaya verilirken çantamı alma derdine düşememiştim. Zira o an çanta bendim.
" Telefonun bendeyken nasıl haber verecektin?"
" Sen benim telefonumu mu çaldın?"
"Biz ona delil toplama diyoruz. "
" Tamam işte bakmışsınız. Bir alakam olmadığını görmüşsündür. "
" Konuş!"
" Konuşuyorum ya zaten. "
" Boş konuşuyorsun. Sorularıma cevap ver. "
" Veriyorum. "
" Buraya girerken senden kimlik falan isteyen oldu mu?"
" Olmadı. Ayrıca istese de veremezdim. Çantamla bir otobüste kaldı. Sanırım denize atmışsın. Ama adım Lale. Lale Kaya. Araştırabilirsiniz. Yuvada büyüdüm ben. Daha iki yıl olmadı çıkalı. Devletin büyüttüğü çocuk devlete ihanet etmez. "
" Kimse senden kimlik istemedi çünkü sen buraya hiç gelmedin. Bu ne demek biliyor musun? Burada sana istediğim şeyi yapabilirim. Seni yıllarca bile burada tutabilirim. Kimsenin ruhu duymaz. Tabii sana yapacaklarıma yıllarca dayanabilirsen. Ben en fazla bir hafta veriyorum. "
Ağlamaya başladım. Korkuyordum.
" Bende otobüsteydim. Otobüs durursa ölecektim. Neden böyle bir şey yapayım ki? Bakın ben sıradan biriyim. Sadece işimi yapıyordum. Okula sorabilirsiniz. Tanırlar beni. "
" Kime soracağımızı sana mı soracağım?"
" Ama beni suçluyorsunuz. Ben nasıl kendimi açıklayabilirim ki başka?"
İçimi çeke çeke ağlamaya devam ediyordum. Elimden başka bir şey gelmiyordu. Neden bu kadar korkaktım ki ben? Bir de sokak çocuğu olacaktım. Gerçi sokaklarda da adım kibarcıktı.
" Sadece sorularıma cevap ver yeter. Başka ne eylem planlıyorsunuz?"
" Benim hayatımda katıldığım tek eylem sokak köpekleri uyutulmasın diye yürüyüş eylemiydi. O da izinli dediler. Başka eylem bilmiyorum ben. "
Elini masaya sertçe vurdu. Ben yerimde zıpladım ama sadece bende değil masada yerinden zıpladı resmen. Ben şok resmen. Bu lafı da ev arkadaşımdan öğrenmiştim. Masa tek bir el darbesiyle nasıl zıplardı?
" Seni neyle besliyorlar?"
" Ne?"
" Ben onu dışımdan mı söyledim? "
Çok iriydi. İnsanla besleniyor olabilirdi. Benim gibi ufak tefek kızları yiyor bile olabilirdi. Yani beklerdim çünkü insani durmuyordu kendisi.
Kapıya doğru yürüdü. Durdu ve " Balık. " dedi arkasını dönmeden ve yüzüme bakmadan. Odadan çıktı. O çıkınca bir asker girdi odaya. Çantamı verdi. Çantamı da mı almıştı? Bomba konmuş bir otobüsten kurtulmaya çalışırken fazla sakin bir tavır değil miydi? Asker gidebileceğimi söyledi. Bir kağıt koydu önüme. Olay tutanağı gibi bir şeydi. Bir kaç cümle okudum. İmzaladım. Zaten anlaşılıyordu. Uzun bir yazı değildi. Asker yanımda yürüyordu. Bir odadan sesler geldi. Oldukça gür sesler. Duraksadım. Kapı hafif aralıktı.
" Balık yiyorum. "
" Bir balıksız bir sensiz olamam. "
" Balık ama seni de yiyebilirim lezzetli görünüyorsun. "
" Kesin lan sesinizi!"
Bu ses tanıdıktı ve yine yerimde irkilmemi sağladı.
" Atmaca ilk kez bir kadınla konuştun. "
" Yani balık demiş olsan da bu büyük bir şey. "
Askerin; " Bir şey mi oldu Lale Hanım demesiyle yürümeye devam ettim. Yani alt tarafı balık demişti. Tek kelimeyi neden bu kadar büyütmüşlerdi ki? Ayrıca öncesinde de konuşmuştu. Otobüste de. Sorgularken de. Niye balık lafına taktıklarını anlamadım.
Ev arkadaşıma hiçbir şey demedim. Gece otobüsün havaya uçtuğu rüyalar ile üzerime bomba sarılı olan rüyalar arasında paramparça uykularla geçti. Sabah müdür bey mesaj atmıştı. Dünkü öğrenciler izinliydi. Onları almayacaktık. Hızla hazırlanıp servise gittim. Minibüsün önünde durup kaldım. Ya bunda da bomba varsa diye düşündüm. Çalışmak zorundaydım. Zilyon tane fobime bir yenisini eklemiştim. Bindiğim araçta bomba olabilir fobisi. Acaba bunun da bir ismi var mıydı yoksa bana mı özeldi?
Çocukları sağ salim okula getirince rahat bir nefes aldım. Aslında saçmalıyordum. Küçük bir servis minibüsü ile ne işleri olabilirdi ki? Gezi otobüsü kalabalıktı.
Aklım başıma geldiğinde anladım. Sadece işini yapmıştı. Emin olmak zorundaydı. O masaya vurduğu gibi bana bir tokat atsaydı çizgi filmlerdeki baş üstünde dönen yıldızlar benim için gerçek olurdu. Bileğimi tutup beni çektiği an geldi aklıma. Elleri ne kadar da büyüktü. Düşününce sadece yıldızlar çakmayıp, hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden de geçebilirdi. Benim bağırma fobim vardı. Yani bağırma sesine fobim. Dilenirken çok azar işitiyordum çünkü beceremiyordum, azarın ardından da dayak geliyordu. Bu nedenle bağırma sesi beni hala korkutan bir şeydi ama o bunu bilemezdi. Sadece bağırmak dışında hiçbir şey yapmamıştı. O da göreviydi. Lütfen terör örgütü ile bir ilginiz varsa söyleyiniz, rica ediyorum diyecek hali yoktu ya. Bunu anlayınca ona teşekkür etmediğimi hatırladım. Hem çocukların hayatını kurtarmıştı hemde benim hayatımı. İlk fırsatta bir tatlı götürüp ona ve diğer iki askere teşekkür etmeliydim.
Üç gün sonra okula polisler geldi. Üstelik çevik kuvvet. Müdürü kelepçeleyip götürdüler. Meğer bu gezi bile bu nedenle planlanmış. Hepimiz şok olmuştuk. Hafta sonu bir kilo baklava aldım. Acaba başka bir tatlı mı almalıydım? Niye aklıma direkt baklava gelmişti? Hayır hayır. Haberlere düşünce olayı öğrenen ev arkadaşımın;
" O askerlerde ne baklava vardır be. Ye ye bitmez. " demiş olmasıyla alakası yoktu. Bir kere baklava bizimdi. Türk kültürü için önemliydi. Ne sevdiğini bilmediğin birine götürülecek en doğru tatlıydı. Askeriyenin önüne gidince aklım başıma geldi. Adını bile bilmiyordum ki. Nöbetçi yanıma geldi.
" Ben Atmaca Üsteğmen Bey ile görüşmek istiyordum. "
" Burada öyle biri yok. "
" Şey bakın. Adını değil zaten. Geçen hafta bir otobüs olayı olmuştu ya orada görevli askerlerden, lakabı Atmaca adını bilmiyorum. "
" Burada öyle biri yok hanımefendi. "
" Sadece teşekkür etmek istedim. O gün görevli askerlerden herhangi biri de olabilir. "
" Boşuna gelmişsiniz hanımefendi. Yok diyorum. Lütfen daha fazla meşgul etmeyin. "
" Tamam anladım. Adını bilmiyorum diye görüştür görüştürmek istemiyorsunuz. Ben sadece teşekkür amaçlı tatlı aldım. En azından bunu onlara verin. Yani onlar kendilerini bilir en azından. "
" Yok hanımefendi yok. Lütfen gidin. "
" O zaman buyurun sizin olsun. "
" Teşekkür ederim ama alamam. "
" Ya ben zararlı değilim. Daha geçen hafta geçtim burada sorgudan. "
Sanki bunu söylemek pek iyi olmamıştı. O sırada bir araba geldi.
" Hanımefendi burada durmayın daha fazla. " dedi ve araba ile ilgilenmek için gitti.
Elimde baklava poşeti ile yürümeye başladım. Adını bile bilmediğim biriyle görüşmeye gelirsem olacağı buydu. Başka ne bekliyordum ki? Bir kafe görünce girdim. Bir kahve iyi gelirdi. Kahvemi bitirip kalkacağım sırada sesini duydum. Bir an ne yapacağımı bilemedim. Elimdeki baklava poşeti ile göz göze geldik. Masaya doğru yürüdüm. Arkası dönük olmasına rağmen hızla dönüp bana baktı. Göz göze geldik. Gözler çok tanıdıktı ama bu kadar yakışıklı olmasını beklemiyordum. Yanağındaki yara izi bile ne kadar yakışıklı olduğunu gizleyememişti. Benim kalbim neden bu kadar hızlı atıyordu?
" Şey. Bu. Sizin. Diğer arkadaşlarla. Yani. Onlara da. Teşekkür. İçin. "
Cümle nasıl kuruluyordu? Bu adamın gözlerinde neden hayat gizli gibiydi? Bana neler oluyordu? Biri kaderimizde varsa kaç kez karşımıza çıkıyordu?