Günler geçiyordu ve ben onun bana bunu yapmış olduğunu anlamakta zorlanıyordum. Arada gelen soğuk esinti sanki yaptı dercesine tenimi ürpertiyordu ama yine de aklım almıyordu. Yaralarınıza üfleyen birinin yara açacağına inanır mısınız? Ben gerçek bir anne şefkatini hiç bilmedim. Geçmiş anılarımı hatırlamaya çalıştığımda bile annem aslında sırf babam varken var. O yokken hiç ilgilenememiş sanırım benimle, ya da ben hatırlamıyorum. Babam öldükten sonrası malum zaten. İşte bu yüzden Yamaç bir şekilde kendimi yaraladığımda tendürdiyot sürerken üfleyince gözüm dolardı. Bunu yapan adam kalbime bıçaklar sapladı. Kafamı karıştıran da bu zaten.
Sonunda salondaki parkeleri sökmeyi bitirdim. Betonu güzelce süpürüp sildim. Kendime ucuz sünger bir minder aldım. Bir de battaniye. Şimdilik benim için yeterli. Kızımın beşiği ise çok güzel. Çok güzel ama sanırım acı bir hikayesi var. Bir kaç yerinde bıçak kesiği gibi kesikler vardı. İğne iplik alıp onları diktim. Kullanılmış yırtığına benzemiyordu. Aklıma bebeğini kaybetmiş birinin olabileceği geldi ama market sahibi böyle biri olmadığını söyledi mahallede. Çay lekesi dışında bir lekesi yoktu. O da yıkayınca geçti. Çok beklememiş olacak ki biraz karbonat işimi gördü. Şu harabe evde kızımın beşiği tertemiz ve yepyeni duruyor. Kızıma gerçekten çok yakışıyor. Kızımı güzelce battaniyeye sarıyorum. Bazen de kucağımda sarılıyorum. Kendimde ya iş yapıyorum ya da battaniyeye sarılıp oturuyorum. Öğle saatlerinde ateş yakmamaya çalışıyorum. Evet ahşap zemin nedeniyle şu an yakacağım bol gibi görünüyor ama kapıları kapanmayan, pencereleri olmayan bu evde ısınmak ne yazık ki kolay değil. Kendime bir de tencere aldım. Ateş üzerinde yumurta patates falan haşlıyorum. Şimdilik kullan at tabaklar kullanıyorum. Mutfağı temizlemeyi başarırsam eğer kendime tabak kaşık falan alacağım.
Bu arada elektrik faturası için bakmaya geldiler. Sadece dış kapıyı ve iki camı yaptırdım ama hemen ev muamelesi yaptılar. Fatura yazmaz sanıyordum ama yazdı. Evde elektrik olmaması bir şeyi değiştirmezmiş. Sayaç olması yeterliymiş. Neyse ki önceki faturaları ev sahibi ödemiş olmalı ya da eve benzetip gelmediler de eski borç çıkmadı. Kira vermediğim için kalkıp bunu ödeyin diyemezdim. Elektriksiz evimin elektrik faturası oldu. Muhtara güvenilir bir elektrikçi sordum. Sürekli karanlıkta yaşayamazdım. Elektrikçi geldi. Bütün evin tesisatını yenilemek için çok yüksek bir miktar istedi. Bende sadece salona elektrik gelmesinin yeterli olduğunu söyledim. Salona gelen kabloları yeniledi, florasan lamba taktı ve benden yedi bin lira istedi. Beş bin liraya anlaştık sonunda. Piyasayı bilmediğim için kazık mı yedim bilmiyorum. Akşam manavdan dönerken çöpün kenarında bir kutu gördüm. İçinde kumaşlar vardı. Yanında da iki tane sandalye vardı. Bu kez o kadar ağlamadım. Elektrik için beş bin lira verince daha da tasarruflu olmam gerektiğini anlamıştım. Önce kutuyu eve götürdüm. Sonra da sandalyeleri. Geniş güzel sandalyelerdi. Sürekli yerde sünger üzerinde oturmaktan iyiydi. Arada oturmak iyi gelirdi. Kutunun içinde perdeler vardı. İki tane fon perde, bir tane tül perde, bir tane de masa örtüsü. Galiba biri salonunu yeniliyordu. Eski sayılmazlardı. Masam yoktu ama örtü mutlaka işime yarardı. Perdeler hem içerinin görünmesini engelleyecekti hemde soğuğu biraz olsun azaltırdı herhalde. Sandalyeleri sildim. Perdeleri ve örtüyü de yıkadım. Aklıma Yamaç ile ilk evlenip İstanbul' daki eve geldiğimiz günler geldi. Perdeler çok kalın ve kasvetliydi. Perdelere bakıyordum. Elini omzuma attı.
" Beğenmediysen değiştirelim. "
" Hiç gerek yok. Gayet yeni duruyorlar. Sen beğenip almışsın. Boşa masraf yapmayalım. "
" Boşa masraf değil. Biz yeni evliyiz ve burası senin evin. Ayrıca beğenip almış olamam. Benim için bir şey ancak senin elin değdiyse güzeldir. Perdeleri genelde evde yokum içerisi görünmesin diye almıştım. Epey oldu aslında. Değişme zamanı geldi çoktan. Yarın gidip perde seçelim. "
Perde muhtemelen asıldığı gibi kalmıştı çünkü Yamaç' ın benden önce perde açmak gibi bir huyu yoktu. Perdeyi alalım bir yıldan fazla olmuştu ama bir kere takılmış bir kere çıkarılmıştı. Tabii eve iki üç ayda bir gelen yardımcının açıp kapattığını saymazsak. Genelde görevde olduğu için iki üç ayda bir birinin gelip süpürmesi, cam silmesi, toz alması falan yetiyormuş. Yamaç ev hayatını benimle öğrenmişti. Yıllar sonra yeniden öğrendiğinde yani. Acaba o perdeleri de biri bulup benim şu an hissettiğim gibi hissetmiş miydi? Biraz buruk, biraz mutlu. Benim gurur yapacak lüksüm yok. Ya böyle şeylere karşı gurur yapmamayı öğreneceğim ya da Yamaç' a gideceğim yardım isteyeceğim. Kızıma piç diyen adamdan yardım istemek yerine çöpten eşya toplamayı tercih ederim. Perdelerim ıslak olduğu için ışığı yakmadım. Sabah giyindim, kızımı aldım ve adliyeye gittim. Boşanma için dilekçe verdim. Avukata para vermeye niyetim yoktu. Aile mahkemeleri avukat olmadan da görülüyordu. Yamaç' ın zaten sorun çıkaracağını sanmıyordum. Gerçi ben bir zamanlar da boşanacağımızı hiç sanmıyordum.
Yamaç' ı yorduğumu biliyorum. Yamaç aslında yapısı sert biriydi. İşte daha da sertti ve hayatının büyük bir çoğunluğu işti. Belki de böyle olmak zorundaydı. İlk birlikte tatil yapmak istediğimizde yol ortasında görev emri gelmişti. Beni havaalanına götürüp ilk uçağa bindirdi ve kendi göreve gitti. Onun işi ve hayatı böyleydi. Buna rağmen iyi bir eş oldu. Benim neler yaşadığımı bildiği için bana karşı çok özenli davrandı uzun süre. Sırça camdan yapılmış olsaydım üzerimde en ufak bir çizik bile olmazdı. O derece hassastı ilk yıllarımızda. Belki de bu nedenle yoruldu. Olmadığı biri gibi olmak zorunda olduğu için. Onun yerinde ben olsaydım bu kadar da yapamazdım. Ben kendim gibi davranmıştım. Biraz korkak, biraz ürkek, oldukça narin. Kaç kişi kendi dağlardan onların içinden gelmişken kurtlar uludu diye korkup ağlayan karısını saçlarını dakikalarca okşayarak uyurturdu ki? Televizyonda Bana bir masal anlat baba şarkısı denk geldiğinde ağlamaya başlayan karısı için masal öğrenen kaç erkek vardı? Babasının askerlik anılarını dinleyerek büyümüş bir adam dans eden pabuçlar falan anlatıyordu. Rapunzel' in niye adamın saçlarına tırmanıp canını yakmasına izin verdiğini, bunu yapabilecek bir adamın sevgisine nasıl güvendiğini sorguluyordu ama anlatıyordu. Sorgulamak doğasında vardı. Masallar ona göre değildi ama anlatabilmek için defalarca okuyordu. Keşke kızımıza da anlatsaydı.
Günler geçmeye devam etti. Burada yirminci günümdü. Artık aylardan Ekim' di ve hava soğumaya devam ediyordu. Geceleri üşüyordum artık. Kızıma sarılıp öylece duruyordum. Masa örtüsünü de battaniye ile birlikte üzerimize örtüyordum. Odunlar ısıtsa da pencereden gelen rüzgar o ısıyı alıp gidiyordu. Çok hızlı yanıyordu üstelik odunlar. Böyle olmayacaktı. Benim pencereleri taktırmam gerekiyordu ama param da hızla tükeniyordu. Bir bilezik parası bitmişti bile. Genelde gündüzleri uyuyordum. Gece uyuyunca daha çok üşüyordum çünkü. Kapının alacaklı gibi çalınmasıyla uykudan sıçradım. Bana kimse gelmezdi ki. Bu kez de su faturası için mi gelmişlerdi yoksa.
" Aç şu kapıyı. " diye bağırdı biri. Tekmeliyordu üstelik. Cesur görünmeye çalışarak kapıyı açtım. Karşımda bir adam vardı.
" Ne istemiştiniz?" diye sordum.
" Defolup gideceksin buradan. O kimden peydahladığın belli olmayan piçi de alacak ve defolup gideceksiniz. Burası nezih bir mahalle. Fuhuş yuvası değil. "
" Beyefendi siz ne saçmalıyorsunuz? Ben bu evde kiracı sayılırım. "
" Kiracı sayılırmış. Yalancı seni. Böyle ev mi olur? Burası tarihi eser sayılır. Kimse sana kiraya vermez burayı. Ayrıca verse kirasını ödeyebileceksin sanki. Çöpten eşya topluyorsun be ne kirası. "
O an adama kızmakla yerin dibine girmek arasında gidip geldim. Kimse görmüyor sanıyordum ama birileri görüyordu demek ki.
" Beyefendi kendinizle çelişiyorsunuz. Eğer uygunsuz işler yapıyor olsam param olurdu değil mi?"
" Sus be! Senin gibi dilenciyi istemiyoruz mahallemizde. Burada kimler yaşıyor senin haberin var mı? Defol buradan. Aile mahallesi burası. "
Sanırım asıl sorun parasız olmamdı. Bu evi satın alıp restore ettirsem bu şekilde davranmayacaktı. Beni kolumdan tutup çekmeye başladığı anda koluna bir el yapıştı ve öyle bir çekti ki adamla bir bende çekildim.
" Bırak o kolu! Hemen!"
Adam kolumu bıraktı. Sonradan gelen adam;
" Hanımefendi siz evinize girin. Bu arkadaşın kusuruna bakmayın. Kendisi müsait bir zamanında özür dilemeye gelecektir. "
" Özrünü istemiyorum. Lütfen sizde benim için başınızı belaya sokmayın. "
" Benim için endişelenmeyin. Bu arada şu çaprazdaki apartmanda üçüncü katta oturuyorum. Bir sıkıntınız olursa aşağıdan zili çalın ben inerim. Yoksa böyle sonradan görmeler densiz densiz konuşabilir. İsmin Yusuf. Size iyi günler dilerim. " dedi ve adamı sürükleyerek götürdü. Giderlerken hafif aksadığını fark ettim. Umarım benim için başını belaya sokmazdı gerçekten. Böyle bir şeye sebep olmayı asla istemezdim.