YAĞMUR
Acıdan kıvran bedenime rağmen çıplak ayalarıma batan taş, cam kırıklarına aldırış etmeden tüm gücümle koştum sonunda aşıklar tepesine çıktım. Aşkılar tepesi dediğime bakmayı dört bir yanı kayalıklarla çevrili ucu bucağı görünmeyen uçurumun eşiğin deyim. Gözlerimi kapattım zihnimden bütün yaşadıklarım canlandı hiç yüzümün güldüğü anım yok hayata zülüm görmeye gelmişim nefes almamın bir anlamı bile yok. Onun yüzünü gözümün önünden geçirirken bir tebessüm yayıldı dudaklarıma kollarımı iki yana açtım seni çok sevdim bir günah gibi sakladım seni ağlarken içim gülen gözlerim sadece seni gördü ne bugün ne de yarın bunu hiç bir zaman bilemeyeceksin bu sır benimle sonsuza kadar yok olup gidecek. Beni bir kere bile görmedi gözlerin elimden tutmadın sonunda düştüm çaresiz kanadı kırık kuşlar gibi çırpındıkça daha çok battım sensiz ölüden farksızdım tek ümidim sana olan aşkımdı o da zamanla ışıklarım karanlığa gömüldü yoktun şimdi ben giderken geri geldin elimden tutar mıydın? yoksa atılan iftiraya inanır bir tokatta sen atar mıydın? bilemiyorum hakikati öğrenmeye cesaret edemedim. Ayaklarım uçurumun kenarına iyice yaklaştı gerçeği öğrenemeden sonsuza dek elveda ramak kalmış bedenimi boşluğa bırakmak üzereydim ardımdan belime sarılan bir çift kol atlama engel oldu olduğum yerden havalandım yönümü değiştirdi. Kollarının arasında çırpınışım
“ bırak beni bırak “
Beni bırakmazken çırpınışlarım dinmiyor
“ bırak beni yaşamak istemiyorum bıraakkkk “
İlk kez sesim bu kadar yüksek çıkmış direnişlerimin sonunda kollarımı sıkıca kavrayan gözlerimin içine yeşil gözlerini değdiren adama son kez baktım
“ ölmek mi istiyorsun? Öldüğünde her şey yok olup gidecekse tamam git at kendi “
Kükredi kollarım bıraktı sanki giderken beni ölme terk eden o değilmiş gibi sinirimden çıplak ayaklarımı vura vura geri uçurumun kenarına doğru hızlı adımlarla gitmeye çalıştım. Yine beni uçurumun kenarına varamadan elimi sıkıca kavradı o önde ben arkasından peşinden çekiştiriyor. Bırakmasını istedim direniyorum ama umurunda değildi can çekişlerim yaşlarıma birlikte ateşlerde yürüyorum bacaklarım artık beni taşımıyor.
“ yürü hadi “
Yine gür sesi ile yürümemi istedi benimse gözlerim karıyor bir anlığına bana döndü yere yığılacağım sırada düşmeme izin vermeden bedenimi kucakladı gözlerim yarı baygın ona baktım sanki kulağıma çalınan müzik gülümsemiştim gerçekten yüzümde belirmiş miydi? Bilemiyorum
Seni gördüğüm zaman dilim neden tutulur?
Seni gördüğüm zaman güller elimde kurur
Seni gördüğüm zaman hayat sanki son bulur
Gözlerine bakıca dünyalar benim olur
Susma gönlüm sen söyle hadi gönlüm
Sen söyle aşkımı sevgiliye derdimi sevgiliye
Haydi onu nasıl sevdiğimi haydi söyle
Rüyalarda gördüğümü haydi söyle
Uykusuz gecelerimi haydi söyle
Seni gördüğüm zaman beni bir ateş sarar
Seni gördüğüm zaman yanar yüreğim yanar
Seni gördüğüm zaman canlanır tüm anılar
Seni gördüğümde zaman durur bütün zaman
Evet seni gördüğüm zaman durur şimdi olduğu gibi gözlerimde zifiri karanlık…..
Sert esen rüzgar saçlarım yüzüme savuruyor kendime gelerek gözlerimi araladım başımı yasladığım yerden hafifçe kaldırdım yanımda Devran bakışını yoldan ayırmış kısa süreliğine göz göze geldik zor yutkundum. Bakışlarını geri yola çevirdi tek kelime etmiyor beni nereye götürüyorsun? Diyemedim. Öfkesinin dinmediği yüzündeki kasılmalardan anlaşıyor başımı arabanın camına yasladım yolu izlerken yaşananlar aklımdan geçti. Resmi olarak karısı değilim ama dini nikahımız kıyılmıştı yani onun Allah katında karısıyım onun koynuna girmemişken ailesinin söylediklerine inanarak bir başkası ile aldattığımı düşünüyor mu? Ben düşüncelerimle boğuşurken o tek kelime etmedikçe yaşlarıma hakim olamıyorum. Sertçe frene asıldı arabanın içinde savrulan bedenim aklımda bitmek bilmeyen sorularım kolumu sıkıca kavrayıp kendine çekti.
“ kes artık ağlamayı “
Öfkeli gözlerini kilitledi acı içinde kıvranışımı görmüyor. Geri çekilmiş kolumu bıraktığında arabadan indi sonra benim olduğum tarafa geçip kapıyı açtı yine öfkesini sergileyişi kolumdan tutup arabadan indirdi. Acı içinde çıkan iniltim yüzüme baktı ne olduğunu anlayamaya çalışır gibi sonra yediyim dayaklar aklına gelmiş olmalı elimden tuttu. Sıcak avuçlarının içinde kaybolan ellim yürümemi ister bakışı dediğini ikiletmeden etrafa bakınarak sendeleyerek yürüdüm. Bu kahrolası şehirden ayrılmamış otellerden birine getirmişti omuzun üstünden baktı sendelediğimi anlamış ama ben daha ne olduğunu anlayamadan kendimi kucağında buldum. Otele kucağında girmiş asansörün içine girdik. Fark etmeden ona baktım beni bırakıp gittiğinden bugüne çok değişmiş geniş omuzları kas katı olmuş vücudu kirli sakalları saçları özenle taranmış benim o sevdiğim adamdan eser kalmamış. Yıllar geçtikçe kendine bakmış yakışıklı görünüyor kokusu başımı döndürüyor nefes almamı zorlaştırırken. Bakışımı değiştirdim asansörün aynasından saçlarım yüzüme düşmüş onun yanında ucubeye benziyorum kaç gündür banyo yapmamış kokuyorum seni ne yapsın şu haline bak yüzüne bakıp ne yapacak? etrafında kim bilir nasıl güzel kadınlar dolanıyor? Kalbim bir kez daha tuz buz oldu. Asansör kapısı açılmıştı odanın kapının önüne gelmiş halen beni kucağından indirmedi
“ yürüyebilirim “
Sesim geriden gelmiş beni dinlemeyi ret ediyor odanın kapısından içeri girdik odanın ortasında durdu kalbim yerinden çıkacak bundan sonra ne olacak diye düşünürken ayaklarım yere değmiş
“ soyun “
“ ne? “
Onun sesinde sertlik varken benim sesim cılız çıktı bu isteğine tepkisiz olduğum yerde kaldım
“ sana ne söylüyorsam onu yap soyun “
Kükrediğinde yerimde sıçradım yanağımdan bir, bir süzülen yaşlarım sırtım ona dönük yüzünü göremiyorum ama ensemde aldığı sık nefesi ürkütüyor iki adımla önüme geçti. Elbisemin iki yakasından tutup parçalarcasına her biri yere düşen düğmeler ses çıkartırken gözlerimi sıkıca yumdum nefesimi tutmuş bana ne yapacak diye bekledim parmağı göğüslerimin üzerindeki yarama dokunca acı ile geri çekildim kolumu tuttu
“ aahh… “
Gözlerimi açamadım ayak bileklerime kadar kapalı boydan elbisemin omuzlarımdan aşağı yavaşça indirdi kollarımdan sıyırdıktan sonra ayaklarımın dibine düşerken bende utancımdan yerin dibine girdim. Üzerimde beyaz çocuksu atletim ve altımdaki çamaşırımla yerimden kıpırdayamadım eli kolumdaki izlerde yeni ya da geçmekte olan izlerde etrafımda dolandığını ayak sesinden anlıyordum karşısında utançtan titriyorum. Açıkta kalan sırtıma dokunda bir kez daha acıdan inledim atletimin ucundan tutarak yukarı omuzlarıma doğru sıyırdı açılan yaralarıma tek, tek dokundu baştan aşağı yara bere, morluklardan oluşan tenim haritadan farkı yok bacaklarım dahil benden bir adım uzaklaştığını sonra çekip gidişinin ardından. Bedenimi taşımayan bacaklarım olduğum yere çöktüm yaşlarım adım gibi yağmur akmış sel olup yüreğimden taştı elbisemi üzerime geçirdim düğmelerimin çoğu kopmuş önümü kapatmaya yetmedi...
En son ağlamaktan yorgun düşen benliğimi yatağın ucuna başımı koyarak oturarak uyumuştum gözlerimi açtığımda yatakta yatıyorum üzerimde ince bir çarşaf vardı başımı biraz kaldırdım pencerenin önünde bir elini cebine koymuş bir elinde sigarası dışarı bakıyor. Gecenin karanlığında ona hayranlıkla bakışım geceyi aydınlatan ışık gibi parlıyor aklından neler geçiyor? benden ne istiyorsun?neden beni buraya getirdin? düşünmeden edemiyorum. Kas katı bedeni yerinde kıpırdamış gözlerimi geri kapattım odanın içinde hareket etti. Ayak sesi kesilmişti ama gitmemişti aldığı nefesinden anlamıştım varlığı ile odadaki sessizlik uykumu daha çok bastırıyor…