6. GEÇMİŞİN KANLI İZLERİ GELECEĞİN KORKUSU

1952 Words
Seher yola çıktığında çok mutluydu. Okuldan önce uğramak istediği birkaç yer olduğundan dikkatli biçimde ilerlemeye başladı. Arabası otomatik vitesti. Rahattı. Buram buram yeni kokuyordu. Hiç pahalı şeylere merak salmamıştı ama bu araba konusunda halasına ve eniştesine ne kadar teşekkür etse azdı. Tam taşlı yoldan virajı dönüp ana yola bağlanıyordu ki arkasından hızla gelen büyük cip kornaya değim yerindeyse abandığında kaşlarını çattı ve aynadan bakıp aracı kenara çekti. Yol alan araç son gaz yanından geçerken anlık ürkmeden edemedi. Bu tür araçları biliyordu. Üçüzlerden Hazar bir dönem araç modellerine sarmış konaktaki herkesin de bu durumdan faydalanmasını sağlamıştı. Özellikle Cadillac markası favorisiydi. Escalede yağ gibi kayıp iri yapısıyla gözden kaybolurken yola devam etti. Çok değil on dakika kadar gitmişti ki ileride jandarma çevirmesine denk geldi. Yanından geçip hızla giden Escalede de oradaydı. Bir eli belinde diğeri saçları arasında arkası dönük yapılı adam jandarmaya bir şeyler anlatıyordu. Yanına gelen görevli asker “İyi günler hanım efendi. Ehliyet ruhsat lütfen.” dediğinde Seher eniştesinin dediği gibi üst kısımda olan evrakları çıkardı. Cüzdanından da ehliyeti verdi. Verdiği evraklar incelenirken gönlü rahattı. Yola yeni çıkmasına rağmen ve araç yeni olsa da eniştesiyle halası her şeyi düşünmüştü. Bunu biliyordu. Diğer adam hala jandarma ile konuşuyordu. Kaşlarını çattı. “Evraklarda sorun yok. Geçebilirsiniz.” “Teşekkür ederim. Kolay gelsin.” Seher yola geçip devam ederken arkasından bakan adamı son anda dikiz aynasından görmüştü. Sonrasında işlerini halletti. Kardeşlerine ve ev ahalisine küçük hediyeler aldı. Özellikle kızlar için bu ara moda olan pandora bilekliklerden aldı. Onlara uygun carmları seçerken keyiflenmişti. Okula geçtiğinde ise öğrencileri onu bekliyordu. Konakta ise genel olarak okutulacak mevlid için hazırlık başlamıştı. Ölmüşlere, yaşayanlara, ihtiyacı olana duaya ihtiyaç duyana şifa gibi gelsin diye. Akşama kadar kazanlar doldu boşaldı. Konak ana baba günü gibiydi. Sonunda konak ahalisi toplanıp hocalar eşliğinde dualar edilirken kızların hepsi çalışanlara yardım etti. Yapılan tatlılar ve ikramlıklar itina ile herkese ulaşırken kadınların fısıldamaları kendini belli etmişti. Konağın büyük kızları Zişan, Seher ve Melike’ydi. Mercan da vardı. Oğluna torununa kız bakan büyükler kızları süzerken Oylum yanında oturan kızlara hafifçe eğildi ve ağzının içinden belli etmeden “Kızlar bu teyzeler sizi çok süzdü. Haftaya görücü gelmezse bende bir şey bilmiyorum.” dediğinde Seher’in kaşları çatıldı. Zişan yutkunurken Mercan’ın gözleri büyüdü. Seher “Oylum, güzelim saçmalama.” Oylum “Abla ne saçmalaması Allah aşkına. Şuradaki gri şallı teyze sen tatlı dağıtırken yanındaki kadını dürtüp dürtüp seni işaret etti. Şu krem şallı olan da Zişan ablaya pek bir alıcı gözü ile baktı.” Zişan “Valla baktıkları ile kalırlar benim evlenmeye niyetim yok. Okulum var daha.” Seher “Şahsen bende düşünmüyorum.” Mercan “Beni hele hiç katmayın.” Oylum dudaklarını birbirine bastırdı. Az çok bir şeyler kaptıysa bu coğrafyadan dediği de çıkardı. Bahar ise bu durumu yengesi Meryem ile fark etmiş ama hoşnut olmamışlardı. Sonunda gece bitip herkes evinin yolunu tutarken Seher ile Zişan’ı süzen kadınlar Bahar’ın yanına geldi. “Bahar Hanım, Allah kabul etsin pek bir makbule geçti. Her şey çok iyiydi.” “Allah razı olsun. Kırmadınız geldiniz. Ayaklarınıza sağlık.” “Bahar, ben sana eğer müsaitseniz haftaya misafirliğe gelelim diye soracaktım.” Yeşilleri anında diğer tarafta tabak toplayan kızlara kayarken dudaklarını birbirine bastıran kadın “Şey, tabi.” demekle yetindi. Odalarına çekildiklerinde ise yatağın başlığına sırtını dayamış olan kadın derin düşüncelere daldı. Afşın neler olduğunu merak etmişti zira karısını böyle görünce canı yanıyordu. “Bahar, hatunum. Nedir kafanı bu kadar meşgul eden?” “Bu gece kadınları yolcu ederken Kirmanların Rabia Hanım haftaya misafirliğe gelmek istiyoruz müsaitseniz dedi.” “Eee yavrum ne var bunda. Bizim konağımızın misafiri eksik olmaz ki. Senin kafanı bulandıran başka bir şey var de hele nedir o?” Bahar ofladı. Yüzünü sıvazladı. Kocasının göğsüne sığınırken gözlerini kapadı. “Öyle değil Afşın. Gece boyu kızlar ikram yaparken Seher’i pek bir süzdü. Yanındaki arkadaşlarına gösterdi işaretle. Anlayacağın bu öyle oturmaya gelmelik bir misafir değil. Seher'i isteyecekler.” Afşın'ın kaşları çatıldı. Yüzü istemsiz kararırken “Seher biliyor mu?” diye sordu. Bahar başını olumsuz anlamda salladı. “Sen ne dedin peki?” “Onca insanın içinde bir şey diyemedim. Kem küm ettim ama gelmeleri içinde yol yapmış oldum bir nevi. Bizim bunu Seher ile konuşmamız ve isteyip istemediğini sormamız lazım.” “Yarın al karşına konuş. Yaşı daha çok genç ama olur da isterse bizden çekindiği için susarsa ileride sıkıntı olur.” Karı koca biraz daha sohbet etti. Sonra uyudular. Seher ise odasında aldığı kitaplardan birini okurken Oylum’un dediğini düşündü. İstemiyordu. O gönlünü ısıtacak, bakınca işte bu dedirtecek birini bekliyordu. Hem daha erkendi. Çalışacak, kendi ayakları üzerinde duracak ve gelin gittiği yerde kendini ezdirmeyecekti. Bir adamın ellerine kendi kaderini teslim etmeyecekti. Zişan ise yatakta oflayıp sağa sola dönerken içini sıkan bir şeyler olduğunu hissediyordu. Aklına mesaj geliyor, cevap verdiğine şimdi kızıyordu. Sonra telefonu gelen bildirim yüzünden ekranı aydınlatırken kaşlarını çattı. Kızların bu saatte mesaj atmasına imkan yoktu. Merakla ve biraz daha adını koyamadığı bir heyecanla telefona uzandı ve kilidi açıp sosyal medyaya girdi. O yazmıştı. Yağız. “Egoist mi? Bunu iltifat olarak kabul edebilirim. Ayrıca hatam olsa kabul ederdim ama çok ısrar ettiniz hadi hatalı ben olayım. Hem, kolunuz hata benimse benim yüzümden olmuş demektir. Merak etmem de çok doğal değil mi?” Alt dudağını dişleyen Zişan yutkundu. Aksi gibi mesajı açtığından görüldü de olmuştu. Önce telefonu kapayıp yanına koydu ama bir yanı onu öyle bir dürtüyordu ki engel de olamıyordu. Birkaç dakika sonra parmaklarını klavye üzerine dolanırken buldu kendini. “Bir; size iltifat etmedim. Alenen egoist kendini beğenmiş biri olduğunuzu söyledim. İki, ben ısrar ettiğim için değil gerçekten de hatalı olduğunuzu anladığınızı kabul etmenizi dilerdim ama yere düşse burnunuzu almayacağınız aşikar. Sizin neden olduğunuz kolum sizden kurtulmak adına söylemeliyim ki iyi. Merakınızı giderebildiysem artık mesaj atmanıza gerek yok.” Yağız, nöbete kaldığından arada kendine mola vermiş ve dışarı çıkıp çay sigara yapıyordu. Yanına gelen Metin adamın attığı küçük kahkahaya denk geldi. “Hayırdır lan ne bu gülüşmeler falan. Hayırdır yenge ayakları mı?” “Yok lan, yani şimdilik yok. Edebiyatı çok iyi birini delirtiyorum şu an.” “Kim lan?” “Şu geçen çarptığımız kız var ya o işte.” “Oha.” Metin'in gözleri büyüdü. Çayından bir yudum alıp sigarasını yakarken büyükçe nefesi içine çekip başını sağa sola salladı. “Olmaz abicim. O kız olmaz.” Kaşları çatılan Yağız “Niye lan? Hem daha orta da olur ya da olmaz gibi bir durum yok neden panikledin sen? Yoksa, lan yoksa kıza sen mi yanıksın?” derken dili anlık ekşimişti. Oflayan Metin başını olumsuz anlamda salladı. “Yok lan öyle değil. Kızı tanıyorum. Ailesini de biliyorum. Babam bir süre önce halası Bahar Acarbulut’un şirketinden emekli oldu. Zişan Ertekin’in arkasında iki büyük aşiret var. Anlayacağın bu kız öyle takılmalık ya da bir süre öylesine konuşmalık bir kız değil. Üstelik yaşadıklarından sonra tahmin ediyorum ki kalbi de kırgınlığı kaldırmaz.” Yağız oturduğu yerde dikeldi. Gözlerinde merak tohumları kendini belli ederken “O en demek lan? Ne yaşadı da kaldıramıyor? Amına koyim böyle bulmaca gibi konuşunca madalya falan mı takıyorlar? Adam gibi anlatsana.” dediğinde Metin bir kez daha çayından yudumladı ve konuşmaya başladı. “Yıllar önce sen de on ben diyeyim on iki. Bu Acarbulut’lardan Afşın ağa Trabzon’dan biri ile evlenip geldi. Kız Zişan’ın dedesinin garımeşru kızıydı. Olaylar oldu bir sürü. İşte Zişan’in amcası babası babaannesi Bahar Hanım’a karşıydı. Baya öldürmeye kalktılar. Derken Hamit Ertekin yani amca kız kardeşini kabullendi. Aşiretin malların neredeyse yarısı kızın üzerine geçti. Derken büyük konağı falan yaktı Zişan’ın babası. Kötü bir adamdı. Babam anlatırdı. O zamanlar da Afşın ağanın şirketinde çalışıyordu. Oradan biliyordu. Neyse, bir süre ortadan kayboldular. Babaanne Nazlı Mardin’den sürüldü. Mahmut için aşiret büyükleri töre gereği Mardin’e girdiği an ölsün kararı verdi.” Sigarasından bir nefes daha çekti ve biten izmariti masanın üzerindeki küllüğe söndürdü. Bir tane daha yaktı. Yağız “Eee sonra? Taksit taksit anlatmasana.” diyerek söylendiğinde Metin göz devirip devam etti. “Vel hasıl kelam Bahar Hanım üçüzlere hamileydi. Mahmut Ertekin pek de iyi olmayan adamlarla iş birliği yapıp Mardin’e kaçak girince ilk hedefi kardeşi karısı ve Bahar Hanım oldu. O gün haberlerde gazetelerde atılan başlıkları dün gibi hatırlıyorum. Konakta vahşet. Abi dehşet saçtı. Kanlı gün. Katliam gibi hesaplaşma. Neyse o gün o konakta Mahmut Ertekin önce kendi karısını sonra da yengesini öldürüyor. Kardeşi Hazar’da en son namlu kız kardeşleri Bahar’a dönünce silahını ateşliyor. Aynı anda ikisi birbirini vurunca dört ceset bir anda ortada kalıyor. Bu ana iki kardeşin de toplam da sekiz çocuğu birebir şahit oluyor. Ondan beri de halaları olarak Bahar Acarbulut yeğenlerini yanına alıp yetiştirdi. Çok lafı dönmüştü o zamanlar konakta çok çocuk var beceremezler çocuklar kötü olur diye. Ama helal olsun, bir hanede o kadar çocuk var ve hepsi de pırlanta gibi. Bir tek sorunları, hataları ya da olayları olmadı. Bildiğim kadarıyla ikisi askeriye de. Biri havacı diğeri bordo olma yolundaymış. En büyükleri Seher. O özel eğitim öğretmeni. Yeni mezun olmuş. Buradaki kendilerine ait özel eğitim kurumunda öğretmenlik yapmaya başladı. Diğerleri de okuyor işte. Anlayacağın kardeşim sakın ha sakın o kızla eğlenirim sıkılana kadar takılırım kafasında olma.” Yağız soluğunu tutmuş olanları anlamak istiyordu. Telefonundan hemen arama motoruna girip eski haberleri taratmaya başladı. Sonunda buldu da. Sekiz tane çocuk. Bazıları çok küçük, bazıları ise büyük ve anlayabilecek yaşta. Mavileri inanamaz gözlerle arkadaşına bakarken “Yani her şeyi görmüşler mi?” dediğinde sesindeki o garip tını çok belliydi. Metin başını salladı. “Annem o gün oradaymış. Çocuklar ölen annelerine sarıldıkları için üzerleri kan revan içindeymiş. Çok korkmuşlar. Hatta dediğine göre bir süre konuşmayanlar bile olmuş. O yaşta baban hem anneni hem de amcanla yengeni vuruyor. Büyük olay, travmanın alası. Düşünsene daha o yaştan omuzlarına böylesi bir yük biniyor. İster istemez insan kendini de suçlar. Kimse demese bile aklından bu çıkmaz. O yüzden diyorum ya bulaşma. Seni biliyoruz asla uzun ilişki hele evlilik adamı hiç değilsin. Çabucak sıkılırsın. O kız da öyle takılınıp sıkılınca tekme vurulacak biri değil.” Yağız önüne döndü. Bir süre düşündü. Kaşları çatıldı. “Sen bana maymun iştahlı mı demek istiyorsun Metin?” Sesi kızgın çıkmıştı. Metin umursamazca omuz silti. “Kusura bakma kardeşim ama en uzun ilişkin altı aydı onda da kızı üçüncü aydan sonra başkaları ile yazışıp aldattın. Sonunda da kızın kalbini kırıp döktün. Yalan mı?” Dişlerini sıkan Yağız’ın çene kasları seğiriyordu. “Siktir git lan.” “Valla kardeşim ister siktir et ister lafımı dinle bulaşma. Öyle klasik aile kızları gibi değil bu Zişan Ertekin. Arkasında iki aşiret bir sürü de kardeş kuzen falan var. Başını belaya sokarsın ki tam sokarsın.” Yağız onu duymuyordu. Gözleri telefonun ekranında hala var olan haberde dururken çoktan dudağının içini kemirmeye başlamıştı. *** Sabah olduğunda hafta sonu olması demek herkesin konakta olup rahatlıkla kahvaltı yaptığı ve sohbet edip vakit geçirdiği zamandı. Bahar, kalkıp diğerleri ile masayı kurarken börekler, poğaçalar ve çeşitli şeyler hazırlıyorlardı. Sonunda işleri bittiğinde kalkmayan bir Afşın vardı. Masaya tabak koyan kızına seslendi. “Oylum, güzelim git babanı çağır da kahvaltı yapalım.” “Tamam sultanım.” Genç kız annesinin yanağını sulu sulu öptü. Merdivenleri çıkıp yatak odasına girdiğinde babasının hala uyuduğunu görünce sevgiyle gülümsedi ve “Ohoo, babacım annemler neler hazırladı bir bilsen. Hadi kahvaltıya. Sen yaşlandıkça daha mı çok uykuyu sever oldun ne?” diyerek yatağın kıyısına yaklaştı. Babasından hala ses yoktu. Kaşları çatılan genç kız “Baba” diye bir kez daha seslendi. Uzanıp karnının üzerinden duran eli tuttuğu an o her şeyden onu koruyan sıcak büyük el küçük avucundan kaydı ve yana düşüverdi. Titredi genç kız. Dudaklarını aralayıp fısıltı şeklinde “Baba” derken adamın beyazlamaya başlayan yüzü bu defa daha gür ve çığlık atar gibi “Baba!” demesine neden oldu. Elinde sürahi masaya yürüyen kadın kızının çığlığı ile olduğu yerde donup kalırken cam sürahi çoktan yeri boylamıştı. Üç delikanlı ablalarının çığlığı ile merdivenlere koştuğunda sol göğsüne giren ağrı ile sendeleyen kadın sandalyenin kıyısından zor tutundu. Konağın diğer odalarından çıkan insanlar onların odasına giderken Bahar adım dahi atamıyordu. Kilitlenip kalmış gibiydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD