Sabah gözlerimi zorlukla açmaya çalışmış fakat onu bile becerememiştim. Başımda ki ağrı sanki beni öldürecek gibi zonkluyordu. Ağrının bile insafsızı beni buluyordu. Ne vardı sanki bu kadar içecek diye kendime söylenmeye başladım. Fakat aklıma gelen şeylerle neden biraz daha içip gebermedim diye düşündüm. Sanki bir tek ölüm beni bu kötü şansımdan kurtarırdı. İstemeyerek de olsa kendimi yataktan doğrultmaya çalıştım. Kalkıp bir tane hatta üç, beş tane ağrı kesici içip tekrar uyumalıydım. Yataktan çıkıp mutfağa doğru gittiğimde kendi evimde olmadığımı yeni fark etmiştim. Artık nasıl bir gece geçirdiysem kendi evime bile gitmemiştim. Neyseki ev tanıdıkdı Şule'nin evi olduğunu anlamam çok zor olmamıştı. Bu kafayla hiç bilmediğim bir evdede gözümü açmış olsam şaşırmazdım herhalde. Mutfağa gittiğimde masanın üzerine bırakılmış ilaçları görünce altın bulmuş gibi sevindim. Ah düşünceli arkadaşım ilaçların yanına suyu bile bırakmış. İki ilacı birden ağzıma götürüp üstüne de suyu içip tekrar yatmak için odaya gidecektim ki masanın üzerinde yazılı olan kağıdı gördüm. "Güzelim duruşmam olduğu için çıkmak zorunda kaldım. İlaçları iç sonrada kahvaltı yap diyeceğim ama yapmayacağını biliyorum. O yüzden ben gelene kadar yat uyu çok geç olmadan gelirim. Sakın evine gitme o şerefsiz ararsa da açma. Ben senin hasta olduğunu söyledim. Bir kaç gün bu şerefsize hiç bir şey belli etmememiz lazım. Neyse gelince konuşuruz. Seni çok seviyorum Çiçeğim benim." yazmış salak birde kalp çizmiş. Manyak bu kız harbiden ama iyi ki var. Şule de olmasaydı brn ne yapardım. Düşünmek dahi istemiyorum. Hatta uzunca bir süre hiç bir şey düşünmek istemiyordum. Kendimi boş çuval gibi yatağa bıraktım. Ruhum bomboştu, ne düşünmem gerektiğini, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bundan sonra ne olacaktı? Yine kaybeden sadece ben olmuştum. Neden bir kez olsun kabedilmekten korkulan kişi ben olmamıştım? Neden ilk beni gözden çıkarmışlardı? Bu kadar değersiz hissetmemi sağlayan tüm orospu çocuklarına buradan selamımı gönderiyorum. Umarım bana yaşattığınız bu berbat hislerin aynısını hatta daha fazlasını yaşamanız dileğiyle. İnsan sevdiğim dediği birine bunu nasıl yapıyordu aklım almıyordu. Madem sevmiyorsun derdin farklı açık, açık söyle ulan niye bu kadar iş çeviriyorsun. Yatağın içinde saatlerce dönüp durdum. Fakat hiç bir soruma cevap bulamamıştım. Sanırım hiç bir zamanda sorularımın cevabı olmayacaktı. Çünkü kimse ben şerefsizim bana güvenme diye gelmiyordu. Hepsi de en mükemmeli benim diyerek hayatıma dahil oluyorlardı. Bir bakıma ikisi de bir birinden mükemmeldi. Fakat bu mükemmellik şerfsizlikleriydi. Bende mükemmel salak olarak kabul ettim ikisini de. Yattığım yerden kapının açılma sesini duyunca Şule'nin geldiğini anladım. Biliyordum ki ilk iş olarak benim yanıma gelecekti. "Çiçeğim sen hala bıraktığım yerde misin?" diyerek odaya gelmişti. Eğer gözünde problem yoksa gördüğün gibi aynı yerdeyim. Sanki kalkıp gidecek halim vardı. Tüm hayat enerjimi emmişti sülük gibi Eray denilen yavşak. "Kalk hadi kalk. Yemek yemedin değilmi?" diye soruyordu. Oysaki cevabını çok iyi biliyordu. Cevabını bildiğin sorular sorup beni yorma Şule ben yiyeceğim kadar kazık yemişim yemeğe gerek yok diye düşünüyorum canım. "Merak etme ben o kazıkları senden çıkartıp onların münasip bir yerlerine monteleyeceğim tatlım. Şimdi önce yemek yiyelim en sevdiğin pizzadan aldım." diyerek beni yataktan zorla çıkartarak mutfağa getirmişti. Masanın üzerinde pizzaları görünce aklıma gelen geçmişle hüzünle gülümsedim. Yine depresyona girdiğim zamanda Şule pizzalarla beni depresyondan çıkarmaya çalışıyordu. Sanırım değişmeyen şeyler vardı. Bir benim salaklığım, iki Şule'nin benim için uğraşması. Birde insanı mutlu eden pizza. Ulan şu hayatta insanı pizza kadar mutlu edemeyen insanlar vardı. Oturup pizzadan bir dilim yemeye başladım. Şule beni yine toplarmısın? Ben yine darmadağın oldum. Kendi, kendimi toplayacak gücüm kalmadı sanırım o güç hiç olmadı bende. "O iş bende canım. Hem bu kez dağılmana izin falan vermiyorum. Öncelikle şu şerefsizden paranı alacağız. Bu zaman zarfında da sen köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin. Bir süre hiç bir şey bilmiyormuş gibi davran anlamasın bir şey. Amacım kolaylıkla almak yoksa onu mahkemelerde süründürür dolandırıcık suçuyla içeri attırırım. Ama biz çamura bulaşmadan kenarından geçeceğiz. Akşam eve gidiyorsun gelirse o yavşak ki kesin gelir. Babanın aradığını falan söyle ona üzüldüm falan deyip geçiştir. Sonrada benim araba bulduğumu söyle parayı benim hesabıma göndersin. Ben yarın arar arabayı alıyorum derim zaten. Bak güzelim biliyorum çok üzgünsün tüm bunlarla uğraşmak istemiyorsun. Ama yaptığı şerefsizlik yetmemiş gibi birde seni dolandırmasına izin verme. Hem paranı alalım benim bir sürü planım var ikimiz içinde. Sonra onlara odaklanıp bu ruh halinden kurtaracağım seni" diyerek her zamanki gibi benim için uğraşıyordu. Bu kez bende ona yardımcı olacaktım. Bir kez daha yıkıldığım yerden kalkıp tekrar yeşermeye çalışacaktım. İnsanın ismi kaderine bu kadar etki edermiydi? Her gelen önce sevgisiyle büyütüp hevesi geçince sulamayı unutup soldurup, bir köşeye atıp bırakıyorlardı. Şule'yle konuştuktan sonra kendimi biraz da olsa toparlamış ve eve gidecek gücü kendimde bulmuştum. Eve geldiğim de Şule'nin dediği olmuştu. Şerefsiz çok merak ediyor gibi hemen gelmiş. Yetmezmiş gibi birde yalandan haber alamayınca üzülmüş rolleri kesiyor du. Ben sana ne roller kesecektim haberin yoktu pislik. Sarılıp öpmeye çalıştıkça miğdem bulanıyordu. Ben böyle birini nasıl sevip güvenmiş tüm kapılarımı sorgusuzca açmıştım. Sanırım en büyük sorun kendimdeydi. Eray'a ne kadar sinir olsamda Şule'nin dediğini yapmak için biraz katlanacaktım. Hem ne kadar çabuk biterse katlanma sürem kısalırdı. Eray biliyormusun Şule benim için bir araba bulmuş. Ben sana söylemeyi unuttum sanırım yarın adamla görüşüp alacak dediğim de yüzünde oluşan gerilme hemen fark ediliyordu. "Şule arabadan ne anlar Çiçek sen nasıl bu konuda ona güvenirsin. Ben sana en iyisini bulmak için uğraşırken sen gidip Şule'nin bulduğu arabaya mı bineceksin. Kesinlikle kabul etmiyorum brn sana çok daha iyisini bulup alacağım." demişti. Bazı kişiler gerçekten de küfürü hak ediyordu. Orospu çocuğu nasılda tutuşmuşdu. Yok ya biz konuştuk Hem yanındaki arkadaşları kesinlikle o arabayı kaçırma demiş. Sen parayı yarın Şule'ye gönder o alacak . "İyide güzelim sen bana almam için vekalet vermiştin Şule nasıl alacak?" Şule'ye daha önce vekalet vermiştim sorun yok yani. Hem boşver bunları sende araba aramaktan kurtulursun işte. Neyse Eray ya ben uyuyacağım sende git istersen diyerek göndermeye çalışsamda gitmek istemediğinin sinyallerini vermişti. "Bu gece burada kalırım diye düşünmüştüm.
Seni özledim." diyerek dudaklarımdan öpmek isteyince kafamı çevirip öpmesine izin vermedim. Eray benim çok uykum var sabah da erken kalkmam lazım. Başka bir gün kalırsın diyerek kapıya doğru yürüdüm. Artık bir saniye bile yüzünü görmek istemiyordum. Her kullandığı kelime ne kadar aşağılık biri olduğunu bir kez daha vurguluyordu. Eray evden gittikten sonra tüm pencereleri açıp havalandırdım. Kokusuna bile tahammülüm yoktu artık. Sabah erkenden çıkıp işe gelmiştim. Dün Şule arayıp hasta olduğumu söylediği için sorun olmamıştı. Ama sorun bende olduğu için çalışmak hiç içimden gelmiyordu. Zaten en son projede bitmiş elimizde yeni bir proje yoktu. Sadece öyle masanın üzerindeki dosyalarla bakışarak akşamı etmiştim. Eve gidip Eray'la karşılaşmamak için Şule'yi arayıp onda kalmak istediğimi söyledim. Önce dışarıda yemek yiyelim öyle eve geçeriz demişti. Yemekten sonra eve geldiğimizde mutluydum. Çünkü Şule bugün zorlada olsa Eray dan parayı aldığını söylemişti. Tabi verdiğimin hepsini değil şerefsiz 10 bin lirasını harcamış 20 bin lirayı da arkadaşa verdim arabayı alırken verecekti diyerek 30 bin lirama çökmüş. Olsun en azından büyük kısmını almıştım. Oda başımın gözümün sadakası olsun. Sonuçda Rabbim kulunun nasıl biri olduğunu bana göstererek büyük bir beladan kurtarmıştı. Şule parayı nasıl aldığını anlatırken resmen tekrar yaşıyordu o anları. Şerefsiz önce aramalarını açmamış. Sonra müsait değilim birazdan döneceğim ben sana diyerek ertelemiş. Tabi Şule tüm bunları yermi gidip mahellede bulup kendi elleriyle hesabından parayı göndermiş. Utanmaz birde Şule'ye kalan parayı en kısa zamanda göndereceğim sakın Çiçeğe bir şey söyleme beni yanlış anlamasın diyormuş. Lan köpek ben seni bugüne kadar yanlış anlamışım. Artık yaptığın her şeyi doğru anlıyorum. "Çiçeğim seninle birlikte artık yeni bir sayfa açma vakti geldi. Aslında ben son zamanlarda gitmeyi istiyordum fakat seni burada tek bırakmak istemiyordum. O şerefsiz yüzünden gelmeyeceğini düşünüyordum ama neyseki artık ondan kurtuldun ve gitmene hiç bir engel yok. Ben İstanbul'a gitmek istiyorum orada bir şirketten teklif aldım ama sürekli erteliyordum. Şimdi senin de benimle birlikte gelmeni istiyorum" dediğinde şaşırmıştım. Tekrar İstanbul'a gitmek istediğimden emin değildim. Fakat Şule konuştukça neden olmasın diye düşünmeye başladım. Gerçekten de neden olmasın dı. Tamam kabul ama önce buradaki işlerimi bitirmem gerekiyor dedim. İlk önce işten ayrıldım. İşten ayrılmak sanırım benim için en zor olanıydı. İşimi ve arkadaşlarımı seviyordum. Patronum saolsun İstanbul'a gittiğimde haber verirsen seni bir kaç iş yerine tavsiye ederim demişti. Tanıdığı kişiler varmış. Böyle oluncada biraz daha rahatlamıştım sonuçda çok uzun süre iş aramayacaktım. Evi de satışa çıkartıp tamam buradan ayrılmaya hazırdım. Açıkcası buradaki eşyalarımı götürmek istemiyordum. Sadece kişiler eşyalarımı toplamıştım. Tabi bu sürede birde Eray şerefsiziyle uğraşmak zorunda kalmıştım. Her şeyi açık, açık yüzüne konuşmuş ve ne kadar şerefsiz olduğunu yüzüne haykırmıştım. Bir gram utanma belirtisi göstermediği gibi daha da aşağılık bir tavırla evi kendisine satmamı istemişti. Kendini daha ne kadar küçültür diye düşünürken hep daha fazlasını yapmayı beceriyordu. Benimle sevişdiği eve evlenmek istediği kızı gelin diye getirecek aynı odayı yatak odası olarak kullanacaktı. Gerçektende miğde bulandırıcı bir insandı. Fakat gitmeden ben ona çok güzel bir sürpriz yapacaktım. Şule İstanbul'a gideli bir hafta olmuştu. Bense bugün gidecektim. Şule'nin işi hazır olduğu için bir kaç güne işe başlayacaktı. Şimdilik ikimiz aynı evde kalmaya karar vermiştik. Belki daha sonra ev alır kendi evime çıkardım. Fakat şimdilik yalnız kalmak istemediğim için Şule'nin teklifini kabul etmiştim. Evden çıkmadan son kez baktığımda sadece hayal kırıklığıyla dolu olduğunu anlayıp arkamı dönmeden çıktım. İnsan kaderin yanın da taşırmış. Bende nereye gidersem gideyim kötü şansım yanından ayrılmayacaktı. Merdivenlerden inip kapıya çıktığımda Eray'ı ve annesini gördüm yanlarında bir koz vardı. Eğer tahmiminde yanılmıyorsam bu kız Eray'ın evleneceği kızdı. Aslında sadece selam verip yanlarından gidecektim. Lakin Necla teyzenin durdurup geliniyle tanışmamı isteyince benden günah gitmişti. Bunu yapmamı kendileri istemişti. Yüzlerine yalandan gülümseyip konuşmaya başladım. Necla teyze gururla gelinim olacak dediği kızla tanıştırınca bende kendimi durduramayıp kızla konuşmaya başladım. Daha doğrusu içimdekileri kusmaya başladım. Tanıştığıma memnun oldum canım. Şimdi söylediklerimi duyunca sende çok memnun olacaksın dedim. Eray saçmalama Çiçek git buradan desede onu dinleyecek değildim. Eray'ı parmağımla göstererek bak bu nişanlandığın adam kılıklı şahıs varya tam bir şerefsiz. Beni sevdiğini söyleyip sürekli benle evleneceğini söyleyerek beni kandırdı. Sonra öğrendim ki senle nişanlanmış. Eğer adam olsaydı söylerdi bitirirdim. Fakat bu ne yaptı hem beni hemde seni idare etmek için gizledi. Tüm bunları tesadüf eseri öğrendim. Senle nişanlandığı gün gelip benle sabaha kadar sevişti. Öyle bir aşağılık biri. Parmağında ki yüzük varya onu da beni dolandırdığı parayla aldı sana dediğimde. Eray hala beni susturup uzaklaştırmak için uğraşıyordu. Necla teyze ve kız karşımda şaşkınlıkla söylediklerimi dinliyordu. Eray daha fazla çekiştirerek beni uzaklaştırmayı başarıyordu. Uzaklaşsam da sesimi yükselterek konuşmaya devam ettim. Evleneceğin kişiyi sana en iyi şekilde tanıttım. Bundan sonra bi düşün derim bu şerefsizle haşa evlenmek istiyormusun diye. Sesimi duyanlar durup bizi izliyorlardı. Fakat hiç biri umrumda değildi. Herkes her şeyi bilmeliydi. Necla teyze yere düşünce Eray anne diyerek kolumu bırakıp annesinin yanına gitti. Artık bu mahallede yapacak bir işim olmadığı için bende gönül rahatlığıyla buradan gidebilirdim. Biliyordum ki tüm bu anlattıklarıma rağmen tüm mahalleli beni suçlu bulacaktı. Çünkü böyle bir olayda her zaman kadın haksızdır. Hem haksız arsız hatta namussuzdur. Çünkü namus bir tek kadın olan bir anlayış. Erkek yapar eder ama kadına gelince namussuz olur. Birde benim gibi boşanmış yani onlara göre dul olunca direkt orospu damgasını da yapıştırırlar. Ama bu saatten sonra ne dedikleri umrumda olmayacaktı. Ben üzerime düşeni yapıp o kızı uyarmıştım. Gerisi kendi bileceği bir şeydi. İster devam eder o şerefsizle isterse bırakıp kendini kurtarırdı. Ben kendimi kurtarmıştım ya gerisi herkesin kendi tercihiydi.