Göktuğ dükkândan ayrıldıktan sonra arabasını Pınar'ın evinin önüne park etti ve onu aradı.
“Pınar Hanım aşağıdayım, sizi bekliyorum”
“Hemen geliyorum”
Arabadan çıkıp önünde volta atmaya başladı. Uzun zamandır Pınar'dan hoşlanıyordu. Her gün onu görüp yaklaşamamak canını sıkıyordu. İş yemeği bile olsa beraber olacak olmaları heyecanlandırdı. İş yerinde her zaman aralarında mesafe vardı. Tam olarak kendini ifade etme fırsatı olmamıştı ama bu geceden umutluydu.
Pınar işinde oldukça disiplinli, çalışanlarla herkesle mesafesini koruyabilen bir kadındı. Yurt dışında eğitimini tamamladıktan sonra babasının yanında işe başlamış kısa sürede işlere hâkim olmuştu. Göktuğ onu hiç erkek arkadaşı ile görmemişti. Sabah babası ile işe gelip akşam yine onunla işten ayrılıyordu. Ayrı evi olmasına rağmen zamanının çoğunu ailesi ile geçiren bir kadındı.
Bir gün önce Pınar onun yanına gelip toplantıya yalnız gitmek istemediğini Göktuğ'un da ona eşlik etmesini rica etmişti. Göktuğ belli etmese de bu teklif üzerine içindeki çocuk taklalar atmaya başlamıştı.
Bir kaç dakika sonra Pınar apartmandan çıktı. Gülümseyerek el salladı. Göktuğ aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdi. Göktuğ arabanın kapısını açarken Pınar hala ona bakıp gülümsüyordu, koşturduğu için nefes nefese kalmıştı.
“Çok bekletmedim değil mi? Merdivenleri koşarak indim”
Göktuğ eğilip onun yüksek topuklu ayakkabılarına baktı. Türkuaz elbisesinin altına giydiği krem rengi ayakkabılar oldukça yüksekti.
“O topuklularla koşabiliyorsanız bravo”
“Kadınların katlandığı tek işkence topuklu ayakkabılardır”
Göz kırpıp arabaya bindi. Göktuğ gecenin iyi başladığını düşünerek şoför koltuğuna geçti. Otele gidip restoran katına çıkmak için asansöre bindiler.
“Göktuğ beni kırmayıp geldiğin için teşekkür ederim. Bu adamlarla yalnız yemek yemek istemiyordum”
“Patronumu kıramazdım”
“Ama ben patron olarak değil arkadaş olarak teklifte bulunmuştum ayrıca sen benden daha deneyimli ve iyisin ben kendimi senin patronun olarak görmüyorum, iş arkadaşı demek daha iyi”
Göktuğ, Pınar'ı inceledi, yanında iş yerindeki ciddi kadın yok aksine neşeli sıcakkanlı bir kadın vardı. Bu halini yeni keşfetti ve çok hoşuna gitti. İlgisi daha da artmaya başladı. Bu neşeli arkadaş halini daha iyi tanımak istiyordu.
Asansörün kapısı açılınca direk restoranın girişine geldiler. Garson rezerve ettikleri masaya kadar kendilerine eşlik etti. Misafirleri henüz gelmemişti.
“Göktuğ sen benim yanımda otur”
“Tamam, Pınar neden bu kadar endişelisin adamlar seni yemez hem bende senin yanındayım, sakin ol”
Pınar erkeklerle yapılan iş yemeklerinden her zaman nefret ederdi. Karşısındakiler bazen hadlerini oldukça aşıyorlardı. Yemeklere genelde babası ile gitmeyi tercih ederdi ama bu sefer babası onu yalnız bırakmıştı.
Göktuğ, Pınar ile konuşurken isminin seslenilmesiyle döndü ve Ata ile karşılaştı. İki arkadaş sarıldılar.
“Ne işin var burada?”
“Burası ailemin, önceden söz etmiştim. Babam çekilince kardeşlerimle iş bize kaldı. Sen nasılsın, çok iyi görünüyorsun”
“İyiyim iş için geldik. Sizi tanıştırayım, Pınar arkadaşım Ata, Ata iş arkadaşım Pınar”
Karşılıklı el sıkışıp tanıştılar. Ata onunla Yade ile ilgili konuşmak istiyordu ama şu an zamanı olmadığı için sonraya bıraktı.
“Kendine iyi bak, bir ara Ozan ve seninle görüşmek istiyorum. Şimdiden afiyet olsun”
Ata yanlarından ayrıldığında Göktuğ, Pınar'a döndü. Pınar'ın gülümseyen yüzü bir anda ciddileşti.
“Geldiler”
“Tamam, hadi bir iki saat bu adamlara katlanıp işi bağlayalım”
Yaklaşık iki saat süren yemek oldukça verimli geçmişti. Adamlar oldukça nazik davranmışlar, Pınar'ın beklediği gibi kötü geçmemişti. Misafirleri ile beraber restorandan ayrıldılar. Göktuğ Pınar'ı evinin kapısına kadar bıraktı.
“Sana teşekkür kahvesi yapabilir miyim?”
“Çok isterim”
Beraber eve girdiler. Pınar'ın ilk işi ayağındaki yüksek topuklu ayakkabıları kenara fırlatmak oldu. Canının yandığı yüzünden belliydi. Göktuğ onun bu rahat tavırlarını hayretle izliyordu. Salona geçip oturdu. Tedirgin değil aksine oldukça rahattı. Beklerken etrafa bakındı. Etraf çerçevelenmiş ve minik biblolarla doluydu. Pınar elinde kahve tepsisi ile geldi.
“Şekerli içiyordun değil mi?”
“Evet”
“Senin gibi sert adamların hep acı kahve içtiğini düşünmüşümdür”
“Ben sert bir adam değilim ve tatlıyı severim”
“İş yerinde ne kadar sert olduğunun farkında değilsin galiba”
“Sende benden farklı değilsin. Seni sadece babanın yanında gülerken gördüm”
“Disiplinli olmam konusunda ne kadar uyarıldığımı bilsen, ah bazen bu o kadar sıkıcı oluyor ki. Düşünsene gülmek kahkaha atmak istiyorum ama babamın gözü üzerimde olunca sadece hafif sırıtabiliyorum”
“Haklısın zor bir durum. Ethem Bey iş konusunda çok ciddi ama başarısı göz ardı edilemez, ben ondan çok şey öğrendim”
“Göktuğ, biz seninle ne kadar zamandır çalışıyoruz?”
“Üç yıl, dört ay”
“Sen işe gireli o kadar mı oldu?”
“Hayır, ben işe gireli neredeyse beş yıl oluyor. Senin gelmen üç yıl, dört ay”
“Bunu ben bile bilmiyorum, sen nasıl?”
Göktuğ'a döndüğünde onun gözünü kırpmadan kendisine baktığını fark etti. Pınar'ın kalbi çok hızlı atmaya başladı. Şirkete ilk geldiği günden beri Göktuğ'u takip ediyor ama bir türlü yaklaşamıyordu. Yaptıkları toplantılarda, sunumlarda onu hayranlıkla izliyordu. Bir kaç defa onu kızlarla görmüş ve kıskançlıktan oturup ağlamıştı.
İlk defa birbirlerine bu kadar yakınlardı. Göktuğ'un bakışları dudakları ve gözleri arasında gidip geliyordu. Heyecandan ikisinin de nefesleri hızlandı.
“Pınar...”
“Ne olur bir şey söylem sadece aklından geçeni yap”
Göktuğ hızla kızın dudaklarına yapıştı. Kızın dudaklarını kendisine hapsedince kızda kollarını onun boynuna doladı. Dilleri ile birbirlerini keşfettiler. Nefes almadan açlıkla öpüştüler. Pınar ellerini onun saçlarına geçirdiğinde o da kollarındaki kadının vücudunu okşamaya başladı. Öpüşmelerinin arasında "Pınar benim olmanı istiyorum" dedi.
Hızla birbirlerini soymaya başladılar. Kız, Göktuğ'un düğmelerini açmaya başladığında o da elbisesinin fermuarını açıp askılarını indirdi. Kısa sürede ikisi de çıplak kaldı. Göktuğ onu koltuğa yatırıp üzerine çıktı. Boynundan başlayarak vücudunun her yerini öpmeye başladı. Pınar inlemeye başlayıp vücudu gerildi. Bacaklarının arasına geldiğinde kız onun saçlarını tutup ismini haykırmaya başladı. Göktuğ biraz daha oyalandıktan sonra bedenini yukarıya çıkarttı.
Pantolonunun cebinden kondomu alıp taktı ve Pınar'ın sıcak mağarasının içinde yerini aldı. İkisi de zevkten inliyordu. Zirveye ulaştıklarında boşluktan düşercesine rahatladılar.
Göktuğ alnını kızın alnına yasladı. Nefes nefese gülümseyerek birbirlerine baktılar. Yıllardır bekledikleri zafer sarhoşluğunu yaşıyorlardı. Göktuğ yavaşça yanan mağaradan çıktı. Terleri birbirine karıştı.
“Sanırım duşa girmemiz gerekiyor”
Göktuğ elinden tutarak kalkmasına yardımcı oldu. Pınar onun elini bırakmadan banyoya götürdü. Beraber duş alıp kurulandıktan sonra yatağa yattılar. Pınar başını Göktuğ'un göğsüne yasladı.
“Şirkette işe başladığımdan beri seni takip ediyordum ama hem senden çekindiğimden hem de babamın korkusundan yaklaşamadım. Hep bir fırsat çıksın diye bekledim. Senin her hareketini izledim. Neye güldüğünü neye kızdığını çok iyi biliyorum”
“Demek ki ben üç senedir boşuna sürünmüşüm. Patronun kızı diye sana yanaşamadım. Kızım insan bir sinyal gönderir, bir göz kırpar, bir şey yapar. Boş yere üç senemi yedin”
Pınar başını kaldırıp ona baktı, şaşkındı. Sapık gibi üç senedir adamı gözlüyordu.
“Sende beni mi izliyordun?”
“Evet, her gün ne yedin, ne içtin, nereye gittin, ne zaman geldin”
“Arada da kızları götürüyordun ama”
Göktuğ onun kıskançlığına güldü. Ellerini saçlarına geçirip öptü "Sevişmeyi seviyorum" dedi ve üzerine çıktı. Pınar çoktan onu kendine kabul etmişti.
Yade sıkıntıyla otururken öğlen beklediği mesaj geldi.
"Pembe puanlı benimle yemeğe çıkar mısın?"
"Ama pembe puanlı giymedim"
"Sen davetimi kabul et puanlar eksik kalsın"
"Tamam nerede?"
"Konum atarım, davetiyeleri unutma"
Yade'nin tüm neşesi yerine geldi. Ata'yı yeniden göreceği için çok heyecanlıydı. Lavaboya gidip makyajını kontrol etti. Telefondan gelen konuma baktı, uzak değildi. Ata onu birde bekliyor olacağını yazmıştı. Davetiyeleri poşetleyip çıktı. Arabasını almadı, taksi durağına gidip gideceği yeri söyledi.
Otelin en üst katındaki restorana çıktı. Kapıdan içeri girdiğinde karşısında takım elbiseli Ata duruyordu. Giydiği takım tam üzerine oturmuş, saçları düzgünce taranmıştı. İlk defa onu bu haliyle gördü. Serseri tarz ona ne kadar çok yakışıyorsa bu hali de inanılmazdı. Gülümseyerek yaklaştı.
“Sürprizlerle dolusunuz Ata Bey”
“Bu beğenildiğimi mi gösteriyor?”
“Kesinlikle”
Ata o güzel gülüşünü sundu ve yanağından öptü. Elindeki poşeti aldı ve pencere kenarındaki masaya yönlendirdi.
“Dur tahmin edeyim, burası da ailene ait ve kardeşlerinle işletiyorsunuz”
Ata başıyla onayladı.
“Bunlardan daha kaç tane var?”
“Bir iki tane daha”
Ata merakla poşeti açıp içinden bir tane davetiye çıkarttı. Görünce gözleri parladı, çok beğendi. Yade'nin yapmış olması davetiyeyi daha özel kılıyordu. Ardı ardına beğeni cümlelerini sıralayıp teşekkür etti.
“Ne yemek istersin?”
“Usta en güzel neyi yapıyorsa onu”
Ata yanlarına gelen garsona sipariş verdi. Yade dünden beri neler yaptığını heyecanlı bir şekilde anlatıyordu. Ata gözünü kırpmadan onu izliyordu. Ne anlattığının şu an için bir önemi yoktu onu izlemek hoşuna gidiyordu.
Ata'ya çok benzeyen bir adam yanlarına geldi. Ata selam verip onları tanıştırdı.
“Abim Serdar ve arkadaşım Yade”
“Memnun oldum Yade, iki gündür adını çok duydum”
Yade kaşlarını kaldırıp merakla Ata'ya baktı, onların evinde neden konu olduğunu merak etti.
“Amcamlar, seni çok sevmişler, herkese anlatıyorlar”
“Bende onları çok sevdim, çok tatlı insanlar”
“Ata sana telefon varmış aslında o yüzden sizi rahatsız ettim”
“Tamam, abi sen Yade ile otur sıkılmasın, ben hemen geliyorum”
Ata gözden kaybolana kadar onun gidişini izledi. Yade'nin bakışları Serdar'ın gözünden kaçmadı.
“Birbirinize farklı bakıyorsunuz, hiç arkadaş gibi değil”
“Ama sadece arkadaşız”
“Sen öyle diyorsan”
(Ben ona sadece arkadaş olarak bakamıyorum, her hali beni kendine hayran bırakıyor ama bunu sana söyleyemem Serdar abi.)
Aralarında kısa bir sohbetten sonra Ata yanlarına geldi. O gelince abisi işi olduğunu söyleyerek onları yalnız bıraktı. Her zaman olduğu gibi neşeli bir yemek yediler.
“Hafta sonu ne yapıyorsun?”
“Cumartesi Foça'ya gideceğim, tabela için”
“Beraber gidelim mi? Bizimkilere uğrarız hem belki sana yardımda edebilirim”
“Gidelim, sabah erken çıkacağız ama”
Anlaştıktan sonra Yade restorandan ayrılıp dükkâna gitti. Ata bir süre daha aynı masada oturup körfez manzarasına karşı düşündü. Abisi karşısına geçip oturdu. Gülümseyerek kardeşine bakıyordu.
“Ne sırıtıyorsun karşımda?”
“Sen bu kızla yattın mı?”
“Yavaş abi, çetele mi tutuyorsun?”
“Soruma cevap ver”
“Hayır, Serdar yatmadım”
“Şimdi emin oldum, sen bu kıza âşık olmuşsun”
“Ne?”
Ata abisinin tespitine kahkaha attı. Yade ile vakit geçirmeyi seviyordu, görmediği zaman özlüyordu ama âşık olup olmadığını bilmiyordu. Onunla yatmakla aşkının alakasını kuramadı.
“Amcam söylemişti ama gözümle görünce emin oldum”
“Siz ailece kafayı yediniz. Hem ne alaka onunla yatıp yatmamam? Âşık olduğun kadınla yatılmıyor mu?”
“Onu demek istemedim geri zekâlı tabii ki sevdiğin kadınla yatarsın ama sen tek gecelik ilişkilerin adamısın. Yade'yi de öyle görmüş olsaydın çoktan işi bitirmiştin ama ona değer verdiğin, zamana bıraktığın belli oluyor. Tabii ona attığın koyun bakışlarında âşık olduğunu kanıtlıyor.”
Ata daha fazla bu konu hakkında konuşmak istemediği için masadan kalkıp abisini yalnız bıraktı. Serdar arkasından gülümsedi. İki erkek kardeşini çok seviyordu ama Ata farklıydı, daha duygusaldı. Çapkın görüntüsünün altında sevilmeyi hak eden iyi bir adam vardı.