Bazen söylenilen önemsiz bir söz bir bıçaktan çok daha fazla tehlike barındırabilirdi ardında ve böyle bir kelime söz konusu olduğunda bu söz insanın canını anlık bir bıçak kesiğininki gibi değil bedenine zikreden kuvvetli bir zehir etkisi ile yakardı.
Bu yanma tam kalbinde başlar, bütün bedenine oldukça hızlı bir şekilde yayılırdı ve bu öyle bir zehirdir ki vücuduna yayıldığı her saniye ruhuna da ilmek ilmek işlerdi. Beden iyileşir ama ruh unutmaz, bundan sebeptir ki bu zehrin asıl etkisi bedende değil kişinin ruhunda görülürdü.
Ben oldum olası bir ruhum olmadığını düşünürdüm. Bu düşüncemin doğruluğunu yeniden gözden geçirmemi sağlayan ilk kişiyse Ezekiel'di. O gün benim evimde, benim odamdayken hayatımda ilk defa gülmeme sebep olduğunda bunu sağlamıştı ve ben o güne kadar bunun farkında bile değildim. Tıpkı kalbimin kırılabileceğinin farkında olmadığım gibi.
Ezekiel'in hiç düşünmeden bana bağıra çağıra söylediği sözler kalbimde daha önce hiç tatmadığım bir duyguya neden olmuştu. Ben eskiden gülmeyi bilmezdim ama kalp kırıklığınıda bilmezdim. Bana bu iki zıt duyguyu da ilk kez yaşatansa aynı adamdı. Bunu bana başkası yapsa bu denli etkilenir miydim bilmiyordum. Mesela bana o sözleri söyleyen Ezekiel değilde Alvaro olsaydı zerre umrumda olmayacağına emindim.
Hiç anlayamadığım bir şekilde Ezekiel'in üstümde garip bir etkisi vardı. Gözleri her üstümde gezindiğinde sanki ruhuma nereden geldiğini bilmediğim bir enerji doluyor ve hiç farkında olmadığım yönlerim ortaya çıkarıyordu ve bu adam bunu bana sadece bir bakışıyla yapabiliyordu.
Kapıyı çarpıp evinden çıktığım zaman karman çorman bir haldeydim. Nancy'inin beni görünce sevineceğine emindim ama ona ne diyeceğim hakkında hiç bir fikrim yoktu. İçimden bir ses olanı söyle diyordu ve sanırım içimdeki bu sesi dinleyecektim. Nancy bu zamana kadar en çok iletişime geçtiğim ve yakın olduğum kişiydi. Ayrıca birine bağıra bağıra Ezekiel'in aptal olduğunu söylemek istiyordum ya da Aida'nın bir melez olduğunu. Ama bunu yapabilir miydim emin değildim çünkü bunun öğrenilmesi durumunda iç savaş bile çıkabilirdi.
Düşüncelerim arasında kaybolup durduğum bir 10 dakikalık yolun ardından daha bugün davete hazırlanmak için geldiğimiz evin önüne gelince derin bir nefes alarak durdum. Kendime düşünme fırsatı vermeden gidip kapıyı çalarken kapının açılması sadece bir kaç saniye sürdü. Beni karşısında görmeyi beklemediği her halinden belli olan Nancy, şaşkınca
"Patricia?" deyince kararsızlık içinde
"Merhaba." dedim. Kalakalmış bir şekilde bana bakan Nancy ile istemeden endişelenirken ellerimi gözünün önünde sallayıp
"Nancy!" dedim ve kendine gelmesini sağladım.
"Ay, pardon. Seni hiç beklemiyordum da bir an şok oldum. İçeri gelsene."
Derdimi anlatmadan beni içeri davet etmesi bir miktar rahatlamamı sağladığında içeri geçip ona döndükten sonra
"Bu gece sende kalabilir miyim?" diye sordum. Sorum hâlâ devam eden şaşkınlığının üzerine tuz,biber olurken bu şaşkınlığına rağmen hiç beklemeden
"Kalabilirsin tabi ki, de Ezekiel buna nasıl izin verdi?" diye sordu. Ezekiel'in adının geçmesi bile tüylerimi diken diken edip aklıma söylediği şeylerin gelmesini sağladığında keyifsiz bir şekilde
"Ondan izin aldığımı kim söyledi?" dedim. Nancy'nin gözleri bu sefer tedirginlikten kocaman olurken
"Ezekiel'in buraya geldiğinden haberi var ama değil mi? Aksi taktirde sonu olmayan bir azar yiyebilirsin haberin olsun." diye endişesini belirtti. Omuz silkerken umursamaz bir şekilde konuşmaya başladım.
"Önce benimle konuşacak yüzü bulsunda sonra azarı gözü yiyorsa çeker."
Kaşları çatılan Nancy, her dakika ayrı bir kişiliğe bürünürken bu sefer merak içinde
"Ne oldu, kavga mı ettiniz siz? Dur sen otur, ben bir kahve yapıp geliyorum sonra anlatırsın." dedi. Merakla başlayan konuşması heyecan içinde bittiğinde daha cevap vermeme fırsat bile tanımadan arkasını dönüp koşar adım mutfağa gitti. Bense şaşkınca olduğum yerde kalakaldım.
Yaklaşık 5 dakika içinde Nancy elinde bir tepsi, tepsinin içinde 2 bardak kahve, yanında da bir kaç tane çikolata ile içeri girdi. Elindekileri salonun ortasındaki sehpaya bırakırken merakla bir miktarda heyecanla bana döndü ve
"Anlat,hadi. Ezekiel kesin aptalca bir şey yapmıştır." dedi. Ben daha olayı anlatmadan suçun Ezekiel'de olduğunu anlaması bir kaç dakika önceki halimin aksine gülümsememi sağlarken bütün moralimi yerine getirdi ve bende benden hiç beklenmeyecek bir şekilde hiç susmadan Ezekiel ile aramızda geçen kavgayı anlatmaya başladım.
Nancy ara sıra konuşmalarımı bölüp 'iyi demişsin','az bile yapmışsın' gibi cümleler kurarak bana hak verirken ara sırada 'öyle denir mi, gerizekalı' gibi sözcükler ile Ezekiel'e sövüyordu. Bu hali bana çok tatlı gelirken ona her şeyi anlatıp içimdekileri döktüm, her geçen saniye daha da fazla rahatladığımı hissediyordum. Bu Nancy ile yaptığım en uzun ve rahatlatıcı konuşmaydı ve bu konuşmadan sonra karşımdaki bu kadın bende önemli bir yer edindi. Onunla daha önce de sohbetlerimiz olmuştu ama yaptığımız bu konuşma onu artık bir arkadaş olarak görmeye başlamamı sağladı.
Konuşmam bittiğinde rahatlamış bir şekilde kendimi geriye atarken Nancy
"Sen bence yarında burada kal. Azıcık burnu sürtsün Ezekiel'in. Hem ben tek başıma sıkılıyorum. Olmaz mı?" diye sorduğunda bu teklif beni sandığımdan çok daha fazla sevindirdi.
"Kesinlikle olur. Hem Ezekiel ile şu sıralar çok yüz yüze gelmek isteyeceğimi sanmıyorum."
Verdiğim cevap ile Nancy iki dakikalık bir sevinç yaşayıp kendini kaybederken bu haline gülmeden edemedim. Bu kısa sevincin ardından ise yarın erken uyanacağımızı söyleyip bana misafir odasını gösterdi ve istediğim her şeyi çekinmeden kullanabileceğimi söyleyip beni yalnız bıraktı.
Yalnız kaldığımda ilk bir kaç saniye ne yapacağımı bilemeyerek gözlerimi Nancy'nin ki gibi özenle düzenlenmiş odada gezdirdim. Ardından ise duş almaya karar vererek dolaplardan birinden havlu aldım ve sıcak, rahatlatıcı bir duş aldım.
Yavaş yavaş uykum gelmeye başladığında koyu mavi renkte olan yorganı kaldırıp yatağa girdim. Yatağa uzanıp uyumaya çalışırken bir süre öylece boş tavanı izledim ve rahat edemeyerek sağıma döndüm. Gözlerim hemen camın önündeki ikili koltuğa takıldığında istemsizce aklıma Ezekiel'in elinde bir yastık ve bir battaniye ile odaya girerkenki görüntüsü geldi ve bu görüntü istemsizce gülümsememe sebep oldu. Tanışalı çok zaman olmamıştı ama onun yanı başımdaki koltukta geceleri başımda bekçilik yapmasına alışmıştım. Birde her gece uyumadan önce istisnasız yaptığımız soru cevap kısmı vardı. Acaba bugün kavga etmeseydik günün sorusu ne olurdu?
Aklıma dans ederkenki soruları geldiğinde yüzümdeki gülümsemenin giderek büyüdüğünü çok geç fark ettim. Ama bu gülümseme aklıma dans sırasındaki yakınlığımız gelince anında yok oldu. Tüylerim diken diken olurken dans ederken hissettiğim her duygu yeniden bedenimi ele geçirdi ve ben her gün görmeye alıştığım o ela gözlerin eksikliğini üstümde hissettim.
Bedenimin bu kadar kısa sürede ona alışması iyiye işaret değildi, bundan ziyade üstümdeki etkisinin gitgide arttığının farkındayım. Bu yolun sonundaysa ne olacağını kestiremiyordum.
Ve ben bilinmezliklerle dolu bir gecede Ezekiel'in o eşsiz renkteki gözlerinin tesiri altında uykuya daldım. Ama uykumda bile o ela renginde gözlerin etkisinden kurtulmayı başaramadım.
Böylece bu iki genç o gece kendilerinden habersiz bir şekilde birbirlerini düşünerek uykuya daldı ama kaderin ikisi için yarattığı engeller rüyalarında bile onların peşini bırakmadı.
Ezekiel'in Ağzından:
Elimde tuttuğum çantanın içine bu gece gerçekleştireceğimiz plan için gerekli olan malzemeleri tek tek koyarken bir yandan da öbür elimdeki bileklikten Alvaro'yu aramaya başladım. Görüşmeyi saniyesinde kabul ettiğinde
"2 dakika içinde çıkıyorum, ne durumdasın?" diye sordum.
"Bende çıkıyorum şimdi. 5 dakika içinde kütüphanede görüşelim."
Sözleri planımızdaki detaylarda, aklımda hala soru işareti olarak kalan kısımları aklıma getirdiğinde
"Hâlâ nasıl Genel Kütüphaneden Baş Koruyucunun özel kütüphanesine geçeceğimizi aklım almıyor? Ayrıca sen bunu nereden biliyorsun?" diye sordum. Hafif bir gülme sesi gelirken
"Kütüphaneden çıkmadığım bir dönem vardı, hatırlarsın belki. O zamanlar bir kızla tarih hakkında uzunca bir sohbet etmiştik. O sohbet sırasında bir ara konu kütüphanedeki kaynakların ne kadar geniş olduğuna geldi. Bana aynen şu sözleri kurmuştu. 'Aslında çok eskiden daha büyük bir mekan yapısına sahipmiş ama bir kaç yüzyıl önce kütüphanenin sol kanadındaki taraf Baş Koruyucu ve ailesinin özel mülkü haline gelince o tarafı tamamen kapatmışlar, böylece alan bir miktar daralmış ve kaynakların bazılarıda tamamen kaldırılmış.' " diye uzun bir açıklama yaptı.
Bir kaç saniye düşünmem için bana vakit verdiğinde ne demek istediğini anlayarak şaşkınlık içinde
"Kütüphanenin sol kanadından özel kütüphaneye giriş var değil mi?" dedim.
Gerekli olan her şeyi çantama koyduktan sonra evin anahtarını alıp dışarı çıkarken Alvaro'da
"Aynen öyle." diyerek onayladı beni.
"Peki, sol kanattaki geçiş kapanmamış mı? Ayrıca oraya sorun olmadan girebileceğimize emin misin?"
Kapıyı kapatıp Genel Kütüphane'ye yürümeye başladığımda Alvaro'da çok geçmeden beni cevapladı.
"Emin olmasam böyle bir şeye kalkışır mıyım sence? Kız ile konuştuktan sonra dediklerini doğrulamak için sol kanattaki bölüme gittim. Oraya geçiş koridoru dar olduğundan ön tarafa sadece bir dolap koyarak yolu kapatmışlar, üstelik kimsenin ruhu bile duymamış. Dolabın ardında ise demir bir kapı var. Şimdi ne haldedir bilmiyorum ama bir sıkıntı çıkacağını sanmıyorum."
Bana yaptığı uzun açıklamadan sonra Genel Kütüphane'ye doğru yola çıktığımı belirttim ve daha fazla konuşmadan görüşmeyi kapattık. Olabildiğince hızlı ama dikkat çekmeyecek kadar da yavaş bir tempoyla yürürken 6-7 dakika içinde kütüphaneye vardığımda Alvaro çoktan gelmiş beni bekliyordu. Yanına vardığımda kısa bir selamlaşmadan sonra vakit kaybetmeden içeri girdik.Burası Obra Maestradaki en büyük yapılardan biriydi ve işimizin kolay olduğunu söylemek yalan olurdu. En azından Alvaro nereye bakacağını biliyordu da bu iş samanlıkta iğne aramaktan daha kolay olacaktı.
Bölüm Sonu