Ezekiel'in Ağzından:
"Bir daha sakın böyle bir şey yapmaya kalkma,sakın!"
Bağrışım bütün evde yankılanırken karşımda sinirli bir şekilde bana bakan ve gözlerine her baktığımda yeşilin en güzel tonunu gördüğüm bu kadın bundan bir gram bile etkilenmedi. Tıpkı Aida'nın gücünün onu etkilemediği gibi. Ve karşımdaki bu kadın bunu bilmesede bu çok olağandışı bir şeydi.
"O nedenmiş? Bunu isteyen oydu. Gelip adam akıllı davransaydı ona haddini bildirmek zorunda kalmazdım."
Aynı benim gibi oda bağırarak bütün sinirini dışarı atmaya çalışırken ikimizin de pek kendinde olduğu söylenemezdi. Kendimi kontrol edemeyecek kadar sinirli olduğumun farkındayım ama artık bazı şeyleri görüp ona göre davranması gerekiyordu.
"Sen beni hiç dinlemiyor musun? Bu yaptığın hepimizin ölümüne sebep olabilirdi, neden anlamamakta ısrar ediyorsun. Aida bunu Baş Koruyucuya duyurursa ne yapmayı düşünüyorsun? Karşısına çıkıp çocukça 'Ama o başlattı.' demeyi mi?"
"Ben senin aksine kimseden korkmuyorum Ezekiel. Aida bunu Baş Koruyucuya mı duyuracak, duyursun! Ölmek korktuğum şeyler arasında yok ve sende bunu biliyorsun. Birinin sözleriyle yerin dibine gireceğime haklı olarak ölürüm daha iyi tamam mı?"
"Burada mevzu kimden korkup kimden korkmadığın değil Patricia! Burada konu senin düşüncesizce davranışların. Burası prensesler gibi yaşadığın yeryüzü değil, bir telefon açtığında dibinde biten adamların seni burada kurtaramaz bunu anla. Kafana esen her şeyi istediğin zaman yapamazsın. Burada belli kurallar var ve sende bunlara uyacaksın!"
Dediklerimin ağırlığını ben bile sözlerim bittikten bir kaç saniye sonra algılayabildiğimde Patricia'ya baktığım ve gözlerinde daha önce hiç görmediğim bir duygu gördüm. Buraya geldiğinden beri ona yaşamanın güzelliğini hissettirmeye, güzel duyguları öğretmeye çabalarken sanırım şuan tam tersini başarmıştım. Siniri yerini garip bir sakinliğe bırakırken normal bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
"Ben senin evcil hayvanın değilim Ezekiel. Hiçbirinizin değilim. Nereye gidip gitmeyeceğime ya da yalnız kalıp kalamayacağıma zor kullanarak karar veriyor olabilirsin ama davranışlarıma karışamazsın. Siz yapılanlara sessiz kalıyor olabilirsiniz ama ben kalmam. Bunu sen dahil kim olursa olsun değiştiremez. Biri ölecekse de büyük bir zevke yerine geçerim sen hiç merak etme. Hem başına açılmış bir prenses belasındanda kurtulmuş olursun."
Sözleri sanki tonlarca ağırlığa sahipmiş gibi beni ezip geçerken tek kelime edemedim. Zaten o da buna fırsat vermeden arkasını dönüp geldiğinden beri kaldığı misafir odasına gitti.
Sanki bütün derdimi geçirebilecekmiş gibi derin bir nefes aldıktan sonra kendimi hemen arkamda duran koltuğa atıp oflayarak yüzümü sıvazladım. Kalbim pişmanlıkla kavrulurken artık çok geçti. Ağzımdan çıkanlar çıkmıştı ve ben hiçbirine engel olmamıştım.
Pişmanlık içinde ne yapacağımı düşünüp dururken elinde küçük bir çanta ile odadan çıkan Patricia'yı görmem ile hızla ayaklandım. Ne yapmaya çalışıyordu bu şimdi.
"Ne yapmaya çalışıyorsun,Cia? Bu çanta da ne?"
Yanında vardığımda beni umursamadan bir köşede duran ayakkabılarını giymeye başladı. İşi bittiğinde kapıya uzanacakken kolundan tutup bunu engelledim. En azından çalıştım. Kolunu hızla benden çekerken hırsla
"Bırak!" dedi. Kapıya yeniden uzandığında kolunu tekrardan tutacaktım ki
"Dokunma, Ezekiel!" diye bağırdı. Bende de kayışlar koparken
"Sende saçmalamayı bırak o zaman. Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye bağırdım.
"Sanane! Benden sanane. Aaa ama doğru benim yaptığım her hareketten sen sorumluydun değil mi? Soruyorsun ya 'ne yapmaya çalışıyorsun' diye, söyleyeyim hemen. Seni bu sorumluluktan kurtarıyorum. Benimle uğraşmana gerek kalmaz artık."
"Patricia saçmalamayı bırakır mısın? Eğer seni sadece bir görev olarak görseydim başına bir tane nöbetçi diker seni eve hapsederdim. O yüzden bırak şu sinirini de gel doğru düzgün konuşalım."
Sözlerim gözlerinde az bir miktarda olsa yumuşamaya neden olurken bağırmayı bırakıp sessizce
"Ben bir kaç gün Nancy'de kalacağım. Eminim o da buna sevinir. Eğer kendimi öldürmemden korkuyorsan Nancy yanımda olacak merak etme." dedi ve bu sefer onu tutmama fırsat vermeden kapıyı çarpıp çıktı.
Gözlerim büyük bir hüsranla kapanırken başımı kapıya yasladım. Sanırım onu gerçekten kırmıştım. Aklıma bana olan bakışları gelince kalbimin acıyla kavrulduğunu hissettim. Bu kız ne ara hayatımda bu kadar yer edinmişti ki?
Derin bir nefes alıp salona geçerken bana yakın olan ikili koltuğa attım kendimi. Bu sefer gerçekten ayvayı yemiş gibiydim. Gözlerimi tavana dikerken yaklaşık bir on dakika öylece tavanı izledim. Beni bu dalgınlıktan çıkaran şey ise sol bileğimdeki bilekliğin titremesi oldu. Kimin sesli arama yaptığına baktığımda Alvaro olduğunu gördüm. Armayı kabul edip
"Efendim" dediğimde hızla cevap verdi.
"Hemen o kıçını kaldırıp bana geliyorsun. Patricia hakkında konuşmamız gereken çok önemli şeyler var."
Sıkıntıyla derin bir nefes aldım ve
"İki dakikaya oradayım." deyip görüşmeyi kapatırken ayaklandım.
Ayakkabılarımı giyip evden çıkmam saniylerimi alırken hemen bir kaç dakikalık uzaklıkta olan Alvaro'nun evine doğru yola koyuldum. Yarı koşar yarı yürür halde evlerimiz arasındaki yolu arşınlarken 5 dakika sonra Alvaro'nun evinin önündeydim. Ben daha kapıyı çalmadan açmasıyla vakit kaybetmeden içeri girdim. Montumu ve ayakkabılarımı rastgele bir yere atıp salona geçtiğimde o da benim arkamdan geldi. Koltuklardan birine oturup
"Evet, anlat bakalım." dedim. Şaşkınlıkla bana bakarken
"Sanki bilmiyormuşsun gibi konuşma Ezekiel." dedi.
"Biliyorum ama birinin bana bunu sesli olarak söylemesi lazım o yüzden, konuş." Tam ağzını açıp konuşmaya başlayacakken
"Ama önce..." diyerek onu durdurdum ve yayıldığım koltuktan kalkarak Alvaro'nun salonda bulunan içki dolabına yöneldim. İçinden iki bardak, bir viski şişesi alıp geri döndüğümde Alvaro'nun garip bakışlarını üstümde sezdim. Bardakları ortadaki cam sehpaya koyup viski şişesini açarken kafamı 'ne bakıyorsun' der gibi sallayarak ona döndüm. Şüphe içinde
"Sen iyi misin? Bir şey mi oldu?" diye sordu. Önce Alvaro'nun bardağını sonra da kendi bardağımı doldururken
"Niye, ne oldu ki?" dedim. Ardından da dolan bardağımı tek seferde kafama diktim. Boğazımı yakarak geçen sıvı beni rahatlatırken vakit kaybetmeden boşalan bardağı yeniden doldurmaya başladım.
"Ovv! Abi biraz yavaş mı gitsen?"
Alvaro'nun dediği bir kulağımdan girip diğerinden çıkarken dolan bardağımı ikinci kez kafama diktim.
"Ben böyle iyiyim ama sen, ben sarhoş olmadan konuşmaya başlasan iyi edersin."
"Ne duymak istiyorsun?" sorusu beni daha da çileden çıkarırken üçüncü bardağı da kafama diktim ve
"Neyi olabilir? Bunun nasıl mümkün olabileceğini tabi ki de." dedim hiddetle.
"Bunu tek bir cevabı var biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum, lanet olsun ki biliyorum , Alvaro ve sana yemin olsun ki tahmin ettiğimiz şey doğruysa eğer, bizi çok büyük bir kaos bekliyor."
Sözlerimin bitmesi ile kafama 4. bardağımı dikerken Alvaro endişe ile bana bakıyordu.
"Ezekiel! Yavaşla biraz. Ne oldu Patrica ile mi kavga ettiniz siz?"
Sorusunu göz ardı edip bardağı elimden bırakırken
"Asıl sorun şu." dedim. "Eğer düşündüğümüz şey doğruysa bunu nasıl kanıtlayacağız?"
5. bardağımı da kafama diktiğimde Alvaro artık bana karışmayı bırakmıştı. Gözleri halının desenlerinde gezinirken bir kaç dakika düşündükten sonra
"Aslında bir yol var." dedi. Merakla ona bakmaya başladığımda beni çok bekletmeyip sözlerine devam etti.
"Ama çok tehlikeli ve eğer yakalanırsak ölüm emirimiz verilebilir. Bunu göze alıyor musun?" 6. bardakta dudaklarımla buluşmak üzereyken
"Seth Owen'ın canı cehenneme. Asıl sen göze alıyor musun?" dedim. Artık sarhoş olmaya başlamıştım ama dediklerimde ciddiydim.
"Anca beraber kanca beraber değil mi?" gülümsemesi beni de gülümsetirken
"Dökül!" dedim ve o da anlatmaya başladı.
Gece boyunca Alvaro ile planımız hakkında konuşup bütün detayları ayarlarken kafam iyiden iyiye bir milyon olmaya başlamıştı ve bir süre sonra her yerde Patricia'nın o etkileyici ve birazda vahşi orman yeşili gözlerini görmeye başlamıştım. Alvaro ise benim iyi olmadığımı anlayıp evindeki misafir odasına bıraktıktan sonra kendi odasına gitmişti. Bense yatağa uzandığım gibi o yeşil gözlerin etkisinde uyuya kalmıştım. Ama o can alıcı gözler uykumda bile beni rahat bırakmamıştı.
_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _
Gözlerimi güneşli bir güne aralarken başımda muazzam bir ağrı hissettim. O kadar muazzam bir ağrıydı ki sanki beynim patlayacakmış gibi hissediyordum. Gözlerim ışığın etkisi ile acıyla kısılırken başımı ellerimin arasına alıp ofladım.
Kapı sert bir şekilde üç kere tıklatıldığında ses sanki beynimin içinde yankılanır gibi bir etki bıraktı üstümde. Alvaro gel bile dememe gerek duymadan içeri girerken
"Ezekiel, kalk hadi geç kalacağız." dedi ve beni gördükten sonra konuşmaya devam etti.
"Yuh, be kardeşim! Sen hala uyanmadın mı?"
Yanıma yaklaştığında yüzü git gide buruşurken
"Oğlum, defol git bir duş al lan. Bu koku ne? Hayvan gibi içersen olacağı bu tabi." dedi.
Homurdanmaları beynimin içinde deprem etkisi yaratırken
"Alvaro, kardeşim bir sus. Beynim zonkluyor zaten." dedim.
"Hayvan gibi içersen zonklar tabi. Kalk bir duş al kendine gel de kahvaltı yap. Sonra da yönetim birimine gideceğiz zaten."
Kendime gelmeye çalışırken derin bir nefes aldım ve başımın ağrısını göz ardı etmeye çalışarak ayaklandım.
"Tamam, sen git. Ben duş alıp geliyorum."
Beni başıyla onaylayıp odadan çıktığında bende banyoya yöneldim ve suyu en soğuğa ayarlayarak açtım. Üstümdeki kıyafetlerden kurtulup suyun altına girdiğimde başımdan aşağı akan buz gibi su resmen şok etkisi yaşamama sebep oldu.
Soğuk duş, büyük ölçüde kendime gelmemi sağlarken banyodan çıktıktan sonra belime dolaplardan birinden bulduğum havluyu sarıp Alvaro'da kaldığım zamanlarda kullandığım diş fırçam ile dişlerimi fırçaladım. Banyoda işim bittikten sonra geri odaya dönüp üstüme siyah bir tişört ile pantolon giydim ve mutfaktaki Alvaro'nun yanına gittim. Kahvaltı masasında çeşit çeşit yemekler vardı ama şuan midemin hiçte kahvaltı havasında olduğunu sanmıyordum. Beni gören Alvaro elindeki bardağı bana uzatırken
"Al,içte kendine gel." dedi. Bardağını içine baktığımda kahve olduğunu anlarken
"Adamsın." deyip büyük bir keyifle kahvemi içmeye başladım.
Kahveden sonra zihnim ve bedenim yerine gelirken daha fazla geç kalmamak için Alvaro ile evden çıktık. Aklıma Patricia ve dün yaşananlar gelince ne kadar yüzümü buluşturmak istesemde kendimi tuttum. Acaba dün ne yapmıştı? Yönetim birimine gidince Nancy'i bir kenara çekip sorsam iyi olacaktı. Aksi taktirde benden hiç beklenmeyecek hareketler sergileyebilirdim ve bu kimsenin yararına olmazdı.
Alvaro ile birlikte yönetim birimine doğru yol alırken bir şeyler sormak istediği, açıp açıp geri kapattığı ağzından belliydi. Derin bir nefes alıp
"Sor hadi." demem ile hiç vakit kaybetmeden
"Dün ne odu anlatacak mısın?" dedi.
"Ne olmuş ki dün?"
"Oğlum beni delirtmeye mi çalışıyorsun? Normalde Patricia'yı tek başına bırakmak istemediğin için onu yalnız bırakıp gelemiyorsun ama dün çağırdığım gibi geldin. Onu bırak geldiğin gibi içmeye başladın. Patricia ile bir şey olmuş belli. O yüzden dökülsen iyi edersin. Dün üstüne gelmeyeyim dedim ama bugün aynı hoşgörüyü göstermeyeceğime emin olabilirsin."
"Yok bir şey biraz tartıştık sadece. "
"Biraz?"
"Alvaro rahat bırak beni,derdim başımdan aşkın zaten."
"O belli canım zaten."
Gözlerimi ona dikmem susmasını sağlarken bu sadece bir kaç saniye sürdü.
"Yalnız birazcık tartışmada bu hâle geliyorsan gerisini sen düşün."
"Ne demeye çalışıyorsun Alvaro?"
"Hiç... hiçbir şey. Sadece sen dikkatli olda fark etmeden bir şeyleri mahvetme."
Gözlerim sorar bir biçimde ona döndüğünde bu sefer ağzını açmayıp omuz silmekle yetindi. Moralim sanki çok yerindeymiş gibi onun bu hareketi ile iyice bozulurken oflayarak yönetim birimine yürümeye devam ettim. İşkence gibi bir gün olacağı belliydi.
10 dakika içinde yönetim birimine vardığımızda yanıma bir şeyler sormak için gelen koruyucuların hiç birini umursamadan gözlerimle etrafı taramaya başladığımda ise Alvaro benim yapmam gerekeni yapıp onlarla ilgilenmeye başladı. Ne kadar tekrar tekrar etrafı kolaçan etsemde ne Nancy'yi ne de Patrica'yı göremedim. Bu da içimi büyük bir endişenin kaplaması neden oldu.
Hızla Alvaro'nun yanına giderken etraftaki insanları
"Arkadaşlar bize 2 dakika izin verir misiniz? Daha yeni geldik, birazdan hepinizle ilgileneceğiz. Bize biraz müsaade edin." diyerek uzaklaştırdım. Herkes yavaş yavaş dağılmaya başladığında Alvaro'ya dönüp
"Nancy'yi arasana, neredelermiş bir sor." dedim merak içinde. Alvaro bana garip garip bakarken
"Biraz sakinleşsen mi? Birbirlerini öldürmemişlerdir merak etme." dedi.
Bakışlarımı gördüğünde benimle dalga geçmeyi bırakıp bilekliğinden Nancy'i aradı. Nancy saniyeler içinde armaya yanıt vererek
"Efendim, Alvaro." dediğinde arkadan duyduğum ses kalbimin teklemesine neden oldu.
"Nancy, kim o?"
Sadece 1 gece boyunca onun yanında değildim ve bana günler gibi gelmesi normal miydi? Yalnızca bir hafta da bu kızın etrafımdaki varlığına nasıl bu kadar alışabilmiştim aklım almıyordu.
Nancy Patricia'ya hitaben 'Alvaro ' diye cevap verdiğinde Alvaro'da vakit kaybetmeden konuşmaya başladı.
"Neredesiniz? Yönetim biriminde sizi göremedik de, bende bir sorayım dedim."
"Bira.."
Nancy tam cevap vercekken kapanan görüşme ile Alvaro'da bende şaşkınlıkla kalakaldık. Gözlerimi 'ne oldu şimdi' der gibi Alvaro'ya çevirmekten kendimi alıkoyamazken
"Sanırım onu gerçekten çok sinirlendirmişsin." dediğini duydum.
Kaşlarım benden habersiz bir şekilde kavislenirken dediklerine anlam veremediğim için
"Benimle ne alakası var?" diye isyan ettim.
"Bilmem farkında mısın ama görüşmeyi Nancy bizim yüzümüze kapatmayacağına göre geriye kim kalıyor olabilir? Tabi ki Patricia. Peki,onu sinirlendiren kimdi, sen. Sonucu bağdaştırabileceğini düşünüyorum."
Alvaro'nun imalı sözleri ile haklı olduğunu anladığımda
"Tamam, benimde bir payım olmuş olabilir." diye kabullendim.
Gözlerini devirip benden olabildiğince uzaklaşırken işine döndü. Bense yönetim biriminin diğer ucundan buraya doğru gelen Nancy ile Patricia'yı gördüğümde ne yapacağımı bilemedim. Onu gördüğüm gibi gözlerimiz birbiriyle buluşurken ikimizde sanki hiç yapmayacağımız şeyler yapıyormuş gibiydik.
Bizim inkar ettiğimiz bir çok şeyi birbirine anlatan gözlerimiz Patircia'nın bakışlarını çekmesiyle birbirinden ayrılırken bunu umursamayarak ona bakmaya devam ettim. Her zamanki gibi saçlarını özensiz bir şekilde açık bırakmış, altında dar bir pantolon, üstünde geniş bir tişört ile buraya doğru geliyordu. Ama attığı her adımı aslında buraya doğru değil geriye doğru atmak istediği belliydi.
Ne kadar yanımıza geleceklerini düşünsemde Nancy'nin çalışma yerine vardıklarında bize doğru gelmeyi bıraktılar. Bu durum beni dumura uğratırken bakışlarım hala ondaydı. Oysa o bu tarafa bakmamak için özenli bir çaba sarf ediyor gibiydi. Derin bir iç çekip kendime gelmeye çalışırken hızla onlara doğru adımladım ama Patricia ile konuşmayı gözüm yemediği için yanlarına vardığımda Nancy'e hitaben
"Benimle gelir misin 2 dakika?" deyip onaylamasını beklemeden kolundan tuttum ve peşimden sürüklemeye başladım.
"Ezekiel bir durur musun? Ne bu acelen?"
Nancy'nin söylenmeleri ile Patricia'nın bizi duyamayacağı kadar aramıza mesafe koyduğumda konuşmaya başladım.
"Dün ne oldu? Anlat çabuk!"
"Bir şey olmadı, ne olacak? Patricia geldi, biraz konuştuk sonra da uyuduk zaten."
"Ne konuştunuz?"
"Ona yaptığın hıyarlığı olabilir mi acaba?"
Nancy'nin sözleri yerimde donup kalmamı sağlarken
"Sana anlattı mı?" diye sordum hayretle.
"Evet, anlattı. Niye anlatamaz mı?"
"Hayır, yani öyle demek istemedim de Patricia'nın kendi isteğiyle birine bir şey anlatmasını beklemezdim." açıklamam onu sakinleştirirken sorularıma yeni bir tanesini ekledim.
"Dün nasıldı? Sinirli miydi?"
"Yani bilmiyorum. Sinirliden çok biraz buruk gibiydi. Onu tanıdığımdan beri hiç böyle görmemiştim. Sanırım biraz kırılmış."
Sözleri kendimi daha da kötü hissetmemi sağladığında kendime lanet ettim. Keşke dilimi eşek arıları soksaydı da demeseydim o sözleri.
"Sadece biraz mı?" diye sordum umutlanarak.
"Patricia'dan bahsediyoruz Ezekiel, biraz dediğimde bile gözünün korkmuş olması gerekiyordu." Sıkıntıyla nefesimi verip
"Ne halt yiyeceğim ben?" diye yakındım. Nancy ise bu sözlerimle koluma sert bir yumruk attı.
"Özür diliyebilirsin mesela."
Kolumu ovuşturup gözlerimi Nancy'e çevirdiğimde yüzümü buruşturarak
"Evet, haklısın." diye onayladım.
Konuşmamızın bittiğini anladığında arkasını dönüp Patricia'nın yanında doğru gitmeye başladı. Bende ne yapacağımı bilemeyerek arkasından bakarken bir kaç saniye içinde ortalıkta şaşkın tavuk gibi dolanmayı bırakıp Alvaro'nun yanında gittim. Şu özür işini düşünsem iyi olacak gibiydi.
Bölüm Sonu