Alışkanlığın bir diğer adını bağımlılık olarak kabul ederim ben. Zaman geçtikçe alışkanlık kazandığın şeylere bağımlıda olmaya başlarsın. Bu öyle bir hâl alır ki bir süre sonra düşünmene bile gerek kalmadan bedenin senin için o görevi yerine getirir ve sen yaptığın şeyin farkına bile varamazsın.
Bir zehir gibi gitgide vücudunu ele geçiren bu alışkanlıklar bir süre sonra ihtiyaca dönüşür ve sen ondan vazgeçemez hale gelirsin. Bu da seni bir çıkmaza sürükler.
Gökyüzüne geldiğimden beri yaşadığım bir çok değişiklik vardı. Bunlar beni bazen korkutuyordu hatta dehşete bile kapılmamı sağlıyordu fakat gitgide bu durumu garipsememeye başlamıştım. Beni korkutan bu şeyler sıradan bir kişi için dünyanın en basit şeyi olabilirdi ama bu hayatta herkesin kendine göre engelleri ya da farklı düşünme tarzları vardı.
Daha 1 hafta öncesine kadar gülümsemek neydi bilmiyordum mesela ya da biriyle uzunca sohbet etmeyi. Bu sabah da hiç bilmediğim yepyeni bir duyguyla karşılaşmıştım örneğin. Ne kadar bunun nedenini hâlâ çözemesem de ilkti.
Şimdiyse ilk defa bu kadar kalabalık bir ortamın içindeydim. Adım atabileceğin her yerde farklı bir kişi vardı ve bu biraz ürkütücüydü. Kocaman bir mekanın içinde herkese yetecek kadar masa vardı ve bunlardan sadece birini biz kaplıyorduk. Yeryüzüne beraber indiğimiz her kişi buradaydı. Ne fazlası vardı ne de azı.
Ellerim masada stresli bir ritim tutarken kendime engel olamıyordum. Bu kadar kalabalık bir ortamda daha önce hiç bulunmamıştım ve bu bana tahmin ettiğimden çok daha büyük bir rahatsızlık veriyordu. Yeryüzünde olsaydık belki işler daha farklı olurdu ama hiç bilmediğim bir yerde olmam bu rahatsızlığın boyutunu artıran önemli nedenlerden biriydi.
Gözlerim etrafta gezinirken hemen yanı başımda oturan Ezekiel'in belli bir ritim tutturduğum parmaklarıma baktığını gördüm. Gözleri gözlerime çevrilirken
"İyi misin?" diye sordu. Derin bir iç çekip
"İyiyim. Sadece çok... kalabalık. Biraz rahatsız oldum." dedim.
"Aida ile Baş Koruyucuya görünelim sonra gideriz, merak etme."
Gözlerine baktığımda samimiyeti ve içtenliği içimdeki gerginliğin azalmasını sağlarken başımı sallayıp onu onayladım. Sanırım rahatsız olmam onunda rahatsız olmasına neden olmuştu. Ayrıca o da burada bulunmayı çok istemiyor gibiydi.
Ortalıkta aylak aylak dolanan kişiler haricinde herkes kendine oturacak birer yer bulurken arka planda kısık sesle klasik bir müzik çalıyordu. Sanırım sadece yemek konusunda değil müzik ve eğlence anlayışı konusunda da bir çok şeyleri insanlarınkine benziyordu. Karşımdaki sahnede keman, gitar ve ismini bilmediğim ama daha önce bir çok kez gördüğüm müzik aletlerini çalan koruyuculardan bunu anlıyordum.
Arka planda çalan bu şarkı bir anda yerini sessizliğe bıraktığında herkesin bakışları kocaman bir balo salonu gibi olan bu yerin girişine yöneldi. Bende kapıya baktığımda Baş Koruyucuyu ve onun koluna girmiş olan Aida'nın içeriye girdiğini gördüm. Gözlerim kanatlarına takılı kalırken derin bir nefes almadan edemedim. Söylenmesi gereken şeyler vardı söylemekte emin olamadığım. Bende sustum. Söylemeye emin olamadığım her bir kelime için itina ile sustum.
Baş Koruyucu kızıyla birlikte onlar için açılan yolda kendileri için ayrılmış ve hepimizin oturduğu yerden biraz yüksekteki bir platformda duran yerlerine giderken kimse bir saniye bile gözlerini onlardan ayırmadı. Gözlerini bir an olsun karşılarında duran baba-kızdan ayırmayan koruyuculara döndü bakışlarım. Bazılarının gözlerinde bağlılık, minnet ve hayranlık varken bazılarında kıskançlık ve sinir gördüm. Sanırım Baş Koruyucularına tahmin ettiğim kadar çok bağlı değillerdi.
Baş Koruyucu,kızı ile yolun sonunda bulunan kendi yerlerine vardığında oturmadan önce yüzünü halkına döndü ve konuşmaya başladı. Bulunduğumuz yerin düzeninden ve yapımından dolayı sesini yükseltmesine bile gerek kalmadan herkese kendini duyurabiliyorken sakinlik içinde konuşmasına devam etti.
Yaklaşık 5 dakika süren sıkıcı bir açılış konuşmasından sonra müzik sesi yeniden duyulmaya başladığında onlarda yerlerini aldılar. Herkes kendi halinde bir şeyler yaparken bizim masada Ezekiel ve ben hariç herkes kahkahalar ile sohbet ediyordu. Bizse sessizlik içinde onları dinliyorduk.
Gitgide koyulaşan bu sohbetlerin arasında yüzümü bazen küçük bir tebessüm kaplarken ardından geri eski halime dönüyor ve düşüncelerimin içinde kayboluyordum.
Zaman ilerledikçe ortam daha da sıkıcı bir hâl alırken bizimkilerin hepsi teker teker dansa kalkmaya başladı. Lenora ile Leroy, Karen ile Keith dansa kalkarken Darwin'de yan masalardan bir kızı dansa kaldırmıştı. Nancy ise 5 dakikalık bir ikna sürecinden sonra Alvaro ile dansa kalktığında masada sadece ben ve Ezekiel kalmıştı. İkimizde tek kelime etmeden öylece masada otururken bu çekilmez çilenin bir an önce bitmesini istiyordum.
İstikrarlı bir şekilde süren bu sessizliğimizi bozma cesaretini gösteren kişi Ezekiel olurken
"Dans etmek ister misin?" diye sordu. Gözlerim gözlerini bulduğunda belirsizlik içinde
"Bilmem." dedim. "Danslarınızı bilmiyorum."
Yüzünde tanımlayamadığım bir gülümseme oluştuğunda garip bakışlarımın altında
"Bir çok şeyimiz insanlarınkiyle aynı Cia. Eğer tek derdin buysa merak etme, danslarımızın çoğu da aynı." diye açıklamada bulundu.
Gözlerim sahneye kaydığında gerçekten de bizim gibi dans ettiklerini gördüm. Zamanında yapmak istediğim şeyler arasında dansta vardı ve bu dansı iyi biliyordum. Gözlerim tekrar Ezekiel'e döndüğünde boş boş oturmaktan daha iyidir diye düşünüp omuz silktikten sonra bana uzattığı elini tutup ayaklandım.
El ele, dans eden insanların arasına geldiğimizde yüzümü ona döndüm ve bir elimi omuzuna koydum. O da bir elini belime koyarken diğer ellerimizde birbirleriyle kenetlendi. Müzikle uyumlu bir şekilde olduğumuz yerde hareket etmeye başladıktan bir süre sonra küçük bir hayret içinde
"Güzel dans ediyorsun." dedi. "Ölmek isteyen birinin bu kadar iyi dans etmesine anlam veremiyorum." diye de ekledi. Gözlerimi devirirken
"Laf sokmasan olmazdı zaten." diye homurdandım. Ezekiel bu sözüme gülerken uyumlu bir şekilde o ileriye bense geriye bir adım attık. Diğer dans edenlerle uyumlu bir şekilde çapraz bir adımla etrafımızda dönerken
"Neden ölmek istediğini anlamıyorum." diye yeni bir tane daha ekledi cümlelerine. Bu sefer ben ileri o geri bir adım atarken burun buruna olduğumuz gerçeğini düşünmemeye çalışarak
"Sana bunu anlatabildiğimi sanıyordum." dedim.
Belimdeki elleri sıklaşıp beni daha da kendine çekerken kalbim yeniden anlamadığım bir şekilde hızlanmaya başladı ve içime doğan heyecanla birlikte bana kendimi garip hissettiren bir duyguyla karşılaştım. Bu öyle bir şeydi ki sanki yeniden doğuyormuşum, sanki ben küçücük bir çocukmuşum da her duyguyu yeni yeni tadıyormuşum gibi hissettriyiyordu. Onunla temas eden her zerrem kalbime doğru bir uyarı iletiyor gibiydi ve bunu benzetebildiğim tek his yakıcı bir ateşti.
"Anlattıkların senin için bir açıklama olabilir Cia ama benim için öyle değil. Hayatta yaşanabilecek o kadar güzel anılar varken neden yaşamak istemediğini anlayamıyorum. "
Cümlesi beni hissettiğim o garip, yakıcı histen bir miktarda olsa kurtarırken
"Ben aklıma gelen her şeyi yaptım, Ezekiel." dedim. Bu sözlerim kaşlarının çatılmasını sağlarken uyum içinde hareket eden bedenlerimiz çapraz bir adım daha attı ve bu süre içinde
"Nasıl yani?" diye sordu.
"Ben aklıma gelen her şeyi yaptım." dedim tekrardan.
"Aklıma uçurtma uçurmak mı geldi mesela, gittim, bir uçurtma aldım ve uçurdum. Yağmurda yürürken bağıra bağıra şarkı söylemek mi geldi, yağmur yağdığı ilk an çıkıp bağıra bağıra şarkı söyledim. Bir süre sonra yapmak istediklerim bitti ve bana yaşayacak bir anı kalmadı."
Çalan müziğin ritmine göre dansımız devam ederken bana cevap veremeden kollarımız birbirinden ayrıldı ve ellerimiz hâlâ birleşikken o sağa doğru ben sola doğru açıldım. Açıla bildiğimiz kadar açılıp iki uç noktaya geldiğimizde ise aramızdaki uzaklığı kendi etrafımda dönerek kapatırken her dönüşümde kolu belimi daha da çok kavrıyordu. Aramızdaki mesafe hızlı bir şekilde kapandığında dudaklarım dudaklarını son anda sıyırdı. Bu küçük ve tehlikeli olasılık kalbimin sanki 100 kilometre koşmuş gibi atmasını sağlarken belimdeki eline güvenerek kendimi geriye bıraktım, o da üstüme doğru eğildiğinde dansın bu figürünü büyük bir heyecan ve çekim içinde tamamladık. Evet, çekim. Bu kısa süre zarfında sanki iki mıknatısın zıt kutupları gibi birbirimize çekildiğimizi hissettim ve bu bana çılgınca geldi.
İkimizde kendimizi zar zor toparlarken doğrulup eski halimizi aldığımızda Ezekiel konumuza dönüp konuşmaya kaldığımız yerden devam etti.
"Belki yeryüzünde evet ama burada değil Cia."
Bu sefer kaşları çatılan ve hiç bir şeyi anlamayan taraf ben olurken bunu fark etmiş olmalı ki düşüncelerini daha açık bir şekilde dile getirdi.
"Yeryüzünde sana göre yaşayacak bir anın kalmamış olabilir ama gökyüzünde bu geçerli değil. Unutma, burası avucunun içi gibi bildiğin yeryüzü değil."
Kalbime kor alev gibi düşen bu sözleri bütün inandıklarımı büyük bir gerçeklikle sarsarken
"Bu hayatta yaşamaya değecek bir şey söyle o zaman bana" dedim. "Benim daha önce hiç yaşamadığım bir şey olacak ama."
O yeşile çalan ela gözleri benim orman yeşili gözlerime meydan okurken
"Peki. " dedi ve beni bozguna uğratan o kelimeyi söyledi.
"Aşk." Gözlerim bu kelime ile şaşkınlıkla açıldığında
"Efendim?" dedim refleksle. Bu halim onu gülümsetirken
"Aşk." dedi yeniden. "Hiç aşık oldun mu? Birini uğruna ölecek kadar sevdin mi hiç?"
Kalbim anormal bir şekilde düzensiz atarken bu yakıcı histen kurtulmak için derin bir nefes aldım ama aksine bu his daha da çoğaldı. Kafamı toplayabildiğimde
"Eğer senin dediğin gibi birini çok sevseydim, uğruna ölmezdim Ezekiel, yaşardım." diyebildim. Bana cevabı ise 3 kelimeden ibaretti.
"Sev o zaman."
Ve bu kelimeler bırakın kalbimi bütün bedenimi büyük bir yangına attı. Gözlerim gözlerine kilitlenmiş bir şekilde dansımıza devam ederken bedenlerimiz beynimizin kontrolünden çıkmış artık daha biz fark edemeden hareketleri refleks olarak gerçekleştirmeye başlamıştı. Bizse sadece onlara ayak uyduruyorduk. Ona verebileceğim tek cevapsa
"Karşıma buna değer biri çıkarsa eğer neden olmasın?" oldu. Ve biten müzik ile sessizliğe gömülmemiz aynı anda gerçekleşti. Bu sessizlik ile yeniden çalışmaya başlayan beynimiz araya girdi ve bir rüyadan uyanmış gibi birbirne temas eden bedenlerimizi ayrırdık.
Masaya döndüğümüzde bazıları bizim gibi danslarını bitirmiş yerlerine oturuyordu. Bazıları ise çalmaya başlayan başka bir şarkı ile danslarına devam ediyordu.
Masaya dönenler arasında Nancy ve Alvaro'da vardı. İkiside eski yerine oturmuş sessizce etrafı izliyordu. Yanlarına vardığımızda Nancy beni görünce Alvaro'nun yanından kalkıp benim yanıma oturdu ve
"O neydi öyle?" dedi. Kısık sesle sorduğu soru şaşırmama neden olurken
"Ne neydi?" dedim merak içinde. Yüzünde bilmiş bir gülümseme olurken imalı bir şekilde konuşmaya başladı.
"O dans diyorum, neydi diyorum?" Dediklerinden bir gram bile bir şey anlamazken
"Ne diyorsun, Nancy? Açık açık söylesene!" diye sordum. İkimizde kısık sesle konuştuğumuz için bir şeylerden şüphelenen Ezekiel'in
"Siz ne konuşuyorsunuz öyle fısır fısır?" diye sormasıyla ikimizde aynı anda
"Hiçbir şey!"
"Hiçbir şey!" dedik.
Gözleri daha da şüpheyle bakmaya başlarken bu durum karşısında Alvaro'da ilgiyle bakışlarını bize döndürdü. Ortada garip bir şeyler olduğunu sezen erkekler tam ağzını açmış bir şey diyeceklerdi ki Nancy onlara fırsat vermeden
"Şey, benim lavaboya gitmem gerekiyordu da Patricia' ya benimle gelir misin diye soruyordum." dedi. İki saniyede bulduğu açıklamanın sonunda bana dönüp
"Kalk hadi gidelim." demesi ile hemen ayaklandım.
İkiside garip garip bize bakarken onları takmamaya çalışarak yanlarından uzaklaşmaya başladık. Oturduğumuz masa ile aramızdaki mesafe çoğalırken Nancy heyecanla
"Anlat hadi!" dedi.
"Neyi anlatayım, Nancy? Dediğinden hiçbir şey anlamadım ki sadece dans ettik işte."
Gözleriyle 'ben bunları yer miyim sence' der gibi bana dönüp
"Sadece dans mı? Gerçekten sadece dans mı ettiniz? Dışarıdan hiç öyle görünmüyordu." dedi imalı bir şekilde. Yanaklarıma bir sıcaklık yayılırken kendime hayret edemeden duramadım. Az önce utanmış mıydım ben? Utanmak? Ben? İkisi aynı cümlede bile garipti. Kendime gelmeye çalışırken
"Pardon da ne bekliyordun? Ayrıca dışarıdan hiç öyle görünmüyordu da ne demek?" dedim. Nereye gittiğini bilmediğim yolda Nancy'i takip ederken bir anda arkasını dönmesi ile ona toslamaktan son anda kurtuldum.
"Bak." dedi şuana kadar gördüğüm en ciddi haliyle. "Ezekiel'i bırak bir kadınla Alvaro dışında tek bir kişiyle bile bu kadar yakın görmedim. Ve sen buraya geleli sadece bir kaç hafta olmasına rağmen sana bu kadar yakın davrandığını gördükçe şaşırıyorum. Ayrıca seviniyorum da. Seni pek tanımıyorum ama sizi dans ederken gördüm. Aranızda anlayamadığım kadar güçlü bir çekim var ve ikinizde buna karşı koymaya çalışmanıza rağmen pekte başarabildiğiniz söylenemez."
Sözleri bir süre sonra beni derin bir düşünce havuzuna iterken hiçbir şey diyememiştim. Aramızdaki çekim benimde fark ettiğim bir şeydi ama bunun dile getirilmesi ayrı bir gerginliğe sebep oluyordu. Ezekiel'in bana tanıdığı insanlardan daha yakın davrandığını da Nancy söyleyene kadar fark etmediğim bir gerçeklikti. Cevap vermemem Nancy'inin yüzünde hafif bir tebessüm oluştururken
"Bak itiraz bile edemiyorsun. " dedi. Aklım yavaş yavaş yerine geldiğinde
"Sadece dediklerini anlamaya çalışıyorum Nancy ama olayların senin düşündüğünden çok daha farklı olduğuna eminim." dedim. Omuz silkerken
"Peki, sen nasıl diyorsan öyle olsun. Ben sadece dışarıdan bir göz olarak gördüklerimi anlatmak istedim." dedi ve önüne dönüp ilerlemeye başladı. Bende onu takip ederken
"Nereye gidiyoruz?" diye sordum.
"Nereye olacak, lavaboya. Ezekiel ile Alvaro'dan kurtulmak için söylemiş olabilirim ama cidden tuvaletim var. Bu da bahanesi oldu işte."
Müzik sesi her adımımızda azalırken mermerden yapılma dar bir koridora girdik. Bu koridorlarda bir kaç dakika daha yürüdükten sonra karşımıza çıkan kapı ile buranın lavabo olduğunu anladım. Nancy hiç beklemeden içeri girerken bende kapıda beklemeye başladım.
Daha Nancy içeri gireli bir kaç dakika olmuştu ki geldiğimiz koridorun başında Aida'yı gördüm. Yine o kibirli tavrı ile bizim olduğumuz yere yaklaşırken içimde yavaş yavaş bir sinirin yükseldiğini hissettim. Neden bilmiyordum ama bu kızı her gördüğümde içim anlamsız bir sinirle doluyordu. Koridorda yankılanan adım sesleri ile bana yaklaşırken önüme geldiğinde gözlerini bana çevirdi ve küçümseyici bakışları ile
"İçeri de biri mi var?" diye sordu. Gözlerimi kısa bir süre gözlerine çevirdikten sonra
"Evet." diye kısa bir cevap verip önüme döndüm.
"Tamam,söyle çıksın."
Verdiği emir bütün sinirlerimin gerilmesine neden olurken
"Pardon!" dedim iğneleyici bir şekilde. Bu tavrımı beklemiyor olmalıydı ki kaşları çatıldı.
"Ne demek pardon? Söyle içeridekine çıksın!"
Bu sefer daha sert bir şekilde verdiği emrin gözlerimin kararmasına neden olduğuna emindim. Tam cevap vereceğim sırada koridorun başında bu sefer Ezekiel ve Alvaro'yu gördüm. Onların neden buraya geldiğini sorgulayamayacak kadar Aida'ya sinir olmuş bir durumdayken sözlerimin neye sebep olacağını düşünmeden konuşmaya başladım.
"Neden ben söylüyormuşum? Sizin ağzınız yok mu?"
Dediğim şey önümde duran Aida'nın ve yanımıza yaklaşmakta olan Ezekiel ile Alvaro'nun donmasını sağlarken Aida kendine gelebildiğinde sinirle
"Sen ne dediğinin farkında mısın?" diye soludu. Bu otoriter tavrı benim üzerimde bir milim bile etki etmezken
"Evet." dedim ona meydan okuyan sesimle. Belanın yaklaştığını hissetmiş olan Alvaro ve Ezekiel ise hızla yanımızda bitmişti. Biri sağıma bir soluma geçerken ne Aida ne de ben onların varlığını umursamadık.
"Sana bir emir verdim ve gelecekteki Baş Koruyucun olarak sen benim verdiğim her emri yerine getirmek zorundasın biliyorsun değil mi?"
Her sözü beni daha da çıkmaz bir yola sokarken sinirin yavaş yavaş bütün bedenimi ele geçirdiğini hissettim. Kim olursa olsun biri bu kıza haddini bildirmeliydi.
"Gelecekte kim olduğun umurumda değil, çünkü biz gelecekte yaşamıyoruz. Emrinin ise benim üstümde hiçbir hükmü olduğunu sanmıyorum. Ayrıca gelcekte bir yönetici olacaksan eğer önce halkına saygı duymayı öğren. Sen onların yöneticisinin diye senin ihtiyaçların onlarınkinden daha önemli değil."
Sözlerim bir bomba misali gergin ortama düşerken bundan sonra olanlar sadece iki saniyede gerçekleşti. Aida'nın gözlerinde gördüğüm sinir hoşuma giderken ben daha ne olduğunu fark edemeden kolunu ileri doğru savurdu. Kolunu savurmasıyla eş zamanlı olarak dört bir yanımda şiddetle esen bir rüzgar hissettim.
Rüzgar Ezekiel ve Alvaro'nun arkamdaki duvara savrulmasına neden olurken beni sanki bir duvarmışım gibi sıyırıp geçti. Hatta öyle ki vücudumda tatlı bir soğukluk hissettim.
Bu görüntü karşısında Aida olduğu yerde kalıp tek kelime edemezken ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tek bildiğim Ezekiel,Alvaro ve Aida'nın yüzündeki şaşkın ve anlamsız bakışlardan iyi bir şey olmadığıydı. Aida bir şeyler yapmaya çalışmıştı ama yapmaya çalıştığı bu şeyin çok daha değişik şeylere sebep olduğu kesindi.
Tehlikeli bir sessizlik içinde hiçbirimiz tek kelime bile etmezken lavabonun kapısının açıldığını gördüm. Nancy normal bir şekilde lavabodan çıkarken arkasını döndüğünde gördüğü manzara karşısında söylediği tek şey şaşkınlık içinde bir soruydu.
"Neler oluyor burada?"
Bölüm Sonu