20.BÖLÜM

2108 Words
Bazı insanlar denizin sesini dünyanın en huzurlu sesi olarak tanımlardı. Ruhlarını dinlendirdiklerini,yenilendiklerini iddia ederlerdi. Kıyıya çarpan her dalga nâiflikle ayaklarına ulaştıklarında bu artık onlar için sevimli bir oyun haline gelirdi. Oysa bilmezlerdiki o dev dalgalar onlara ulaşıp sevimli bir hâl alana kadar ilerlediği her santimde daha da parçalanırdı. Kimisinin bazen sadece dinlemek için denize gittiği o dalga sesleri kulağımda ritmik bir şekilde gelip giderken hiçbir şeyin bilincinde değildim. Kocaman bir karanlığın içinde hapsolmuş, önümü göremez bir haldeydim ve tek bildiğim kulağıma zar zor ulaşan dalga seslerinden bir sahilde olduğumdu. Bu karanlık boşluk sadece bedenimi değil beynimide ele geçirmiş olmalıydı ki hiçbir şey görememekten ziyade aynı zamanda düşünemiyordum da. Düşünemiyor,göremiyor ve nefes alamıyordum. Ciğerlerimde büyük bir ağırlık sırtımda ise sebebini bilmediğim bir ağrı vardı. Gözlerimi ne kadar açmaya zorlasamda bunu şiddetle reddediyorlardı ve ben kendimi yine karanlığın ortasına buluyordum. Bu karanlığın gitgide beni ele geçirdiğini bütün zihnimde hissederken birden göğsümde sert bir baskı hissettim. Bu baskı saniyesinde kaybolurken ardından yine aynı şeyi hissettim. Ritmik bir şekilde kaybolup sonra geri gelen bu baskı bir kaç saniye böyle devam etti. Bir süre sonra ise kimin olduğunu seçemdiğim bir ses duydum. "Lütfen." diyordu. "Lütfen bu kadar çabuk pes etme." Bu ses beynimde bir hoparlörden geliyormuş gibi yankılanırken bilincim hâlâ tam olarak yerine gelmiş sayılmazdı. Kulağımdaki bu mırıldanmalar, tam sol göğsümün üstünde bir var olup bir yok olan baskı bir süre daha devam ederken biraz önce açılmayı reddeden gözlerim bir anda açıldı ve ben daha neler olduğunu anlayamadan içimin dışıma çıktığını hissettim. Bir el sırtımı yasladığım sert,kumlu zeminden beni ayırıp yüzüstü döndürdüğünde ciğerlerime dolmuş olan bütün suyu kusarak ve öksürerek dışarıya çıkarttım. Gözlerimi aniden açmamın etkisi ile etrafımı bir kaç saniye göremezken ciğerlerimdeki bütün suyu boşalttığımda kendimi halsiz bir şekilde kumlara attım. Gözlerimi yorgunluktan açamazken daha bir kaç saniye önce sırtımı sıvazlayan kollar hiç beklemediğim bir anda beni kendine çekti. Gözlerimi aralayabildiğim kadar aralayıp nerde ve kimle olduğuma bakmaya çalışırken karşımda harap bir şekilde duran Ezekiel'i gördüm ve bu görüntü her şeyi hatırlamama yetti. Ağzımdan yorgun bir "Ezekiel." sözü çıkarken Ezekiel'in alnını alnıma yasladığını hissettim. Bu temas ıslak vücuduma hücum eden ve tir tir titrememe neden olan rüzgara rağmen sıcacık hissetmemi sağladı. Gözlerimi olabildiğince açık tutmaya çalışırken karşımda duran adamın yeşilin en güzel tonuyla harmanlanmış olan ela gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm. Ve bu görüntü kalbimi kor bir alev gibi ezip geçti. "Buradayım." dedi, bir kaç saniye önce ona seslenmeme hitaben. Gözlerim her geçen saniye kapanmak içim bana meydan okurken "Çok uykum var." dedim pürüzlü çıkan sesimle. Bu cümleme şiddetle karşı çıkıp beni daha çok kucağına çektiğinde "Hayır." diyen sesi kulaklarımda yankılandı. "Hayır, uyuyamazsın. Bana bak, aç o güzel gözlerini. Ayık kalman lazım. Nerede olduğumuzu bilmiyorum ve ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok. Her an buraya birileri gelebilir ve bizi görebilir. Kanatların... Tanrı aşkına kanatların Cia! Birileri onları görebilir. Ne kadar nefes kesici olsalar bile bu çok tehlikeli. O yüzden ayık kalman lazım! Hadi kendine gelde her zamanki gibi bana emirler ver. Bu sefer hiç itiraz etmeyeceğim söz." Yalvarır gibi konuşması ve gözünden akan bir damla yaş yüreğimi dağlarken "Kanatlarım... kanatlarım mı?" diyebildim kısık bir sesle ve devamını getiremedim. Akan göz yaşlarına tezat yüzünde bir gülümseme oluştuğunda eş zamanlı olarak konuşmaya devam etti. "Evet kanatların, onlar... onlar çok güzeller, ne kadar renginin bize çok fazla sorun yaratacağını düşünsemde sen şimdi bunları düşünme. Senden tek istediğim dediklerimi yapman. Kanatlarının şuan gizli kalması hepimiz için daha iyi, emin ol." Dediklerinin hepsini takip edemezken onu başımla onaylamakla yetindim. Onayımı alan Ezekielse yeniden konuşmaya başladı. "Sırtında yabancısı olduğun bir ağırlık ve büyük bir ağrı hissettiğini biliyorum ama bu ağrı çok uzun sürmeyecek, sana söz veriyorum. Şimdi yapmanı istediğim şey sırtındaki o ağırlığa odaklanman. O ağırlık senin kanatlarındaki kontrolünün en önemli parçalarından biri. O ağırlığı al ve sırtından yok olduğunu hisset, hatta o ağırlığı içine doğru yönlendir. Bu bütün enerjini merkez noktada yani göğsünde toplamak gibi bir şey. Bunu yapabilir misin?" Anlattıklarını olabildiğince dikkatli bir şekilde dinlemeye çalışırken konuşacak gücü kendimde bulamadığım için hafifçe başımı salladım. Şuan bütün bedenim Ezekiel'in kucağında alnı alnıma yaslı bir durumda iken bu ne kadar zor olsada dediği gibi sırtımdaki ağırlığa odaklanmaya çalıştım. Bu ağırlığın fazlaca kendini belli etmesi bunu yapmamı daha kolay bir hale getirirken Ezekiel'in dediği gibi bu ağırlığın sırtımdan yok olduğunu düşündüm ve onu olabildiğince içime yönlendirmeye çalıştım. Sırtımdaki bu ağırlık beni fazla zorlamadan ortadan kaybolurken son enerji kırıntılarımında tükendiğini hissettim. Başımı daha fazla dik tutamazken kafam kontrolsüz bir şekilde Ezekiel'in omzuna düştü. Saçlarımda naif bir öpücük hissettiğimde bu bütün enerjisizliğime rağmen kalbimin teklemesine neden oldu. Ezekiel'in omzunda yaklaşık bir yarım saat öyle durduktan sonra enerjimin az da olsa yerine geldiğini hissedip gözlerimi araladım. Kafamı kaldırmaya çalışırken aynı zamanda Ezekiel'e "Neredeyiz bir fikrin var mı?" diye sordum. Kafamı çevirip etrafıma baktığımda normal bir sahilin açık renkli kumlarına tezat gördüğüm kömür karası kumlar nefesimin kesilmesine neden olurken burası neresiydi hiçbir fikrim yoktu. Ezekiel'in gözleri çaresizlik içinde bana dönerken "Bilmiyorum. Sen biliyorsundur belki diye umut etmiştim." dedi. Üstümdeki katlanılamaz yorgunluğa rağmen nerede olduğumuz hakkında bir fikir yürtümeye çalışırken 'kara sahil' diye geçirdim içimden. Sonra aklıma birden evimin orada bulunan Kara Kum Sahili adındaki yer geldi. İnsanların oradan bahsettiğini çok duymuştum ama daha önceden Kara Kum Sahili dedikleri yere hiç gitmediğim için kumlarının gerçekten siyah olduğu aklıma gelmemişti. Nerede olduğumuzu bilmenin verdiği rahatlık içinde Ezekiel'e dönerken "Şimdi hatırladım. Çevremdeki insanlar buradan çok bahsediyordu ama aklıma daha yeni geliyor. Eğer yanılmıyorsam evimden yaklaşık 15 dakika uzaklıktayız." Ezekiel, bu sözlerim ile gözle görülür bir biçimde rahatlarken içine derin bir nefes çektiğini duydum. "En azından yeryüzünde şansımız yaver gidiyor. Yola çıkacak kadar gücün var mı?" Biraz olsun kendimi iyi hissettiğimi düşünürken Ezekiel'i başımla onaylayıp ayaklanmaya çalıştım. Ezekiel'de benim gibi ayağa kalkarken ayaklarımın üstüne bastığım anda daha önce hiç hissetmediğim gibi bir baş dönmesi beni ele geçirdi. Bedenim beni taşımayı reddederken ben yere düşmeden önce Ezekiel endişeyle beni yakaladı ve kucağına aldı. "Demek ki yola çıkacak kadar gücün yokmuş. Ayaklanmaya çalışmadan önce biraz dinlensen iyi olacak gibi." Başımı Ezekiel'in omzuna yasladığımda kapanan gözlerimin ardından "Kendimi neden bu kadar halsiz ve yorgun hissediyorum?" diye sordum. "Kanatların bütün enerjini emmiş olmalı. İyi bir uyku çekmeden kendine gelebileceğini sanmıyorum. O yüzden evine ne kadar hızlı varırsak ikimiz içinde o kadar iyi olur." Onu başımla onayladığımda nereye gittiğine bakma ihtiyacı duymadım. Biraz önce az da olsa geldiğini hissettiğim enerjim yeniden tükenmişti ve kolumu kaldıracak gücümün bile olduğunu sanmıyordum. Ezekiel siyah kumlarla kaplanmış sahilden çıktığında güneş batmak üzereydi. Tek temennim ise hava tamamen kararmadan önce eve varabilmekti. Gözlerimi Ezekiel'e yolu tarif etmek için olabildiğince açık tutmaya çalışırken sahilden çıkıp bir kaç metre ilerlediğimizde gördüğüm sokağı hemen tanıdım. Bu nedenini anlamadığım bir şekilde içimi huzurla dolmasını sağlamıştı. Elimi kaldırıp Ezekiel'e karşımızdaki sokağı gösterdim ve "Bu sokağa girip ardından sağa döneceğiz." dedim. Ezekiel beni başıyla onaylayıp tarif ettiğim yönde ilerlerken bende bir kaç saniye önce kaldırdığım başımı tekrardan omzuna yasladım. Bir an önce evime gitmek ardından da sıcacık bir duş alıp uyumak istiyordum. Geri kalan her şeyi uyandıktan sonra dert edinebilirdim. Şu son iki günü ne kadar hayatımdan silip atmak istesemde artık olanlar olmuştu ve her şey eski haline dönemeyecek kadar karmaşık bir hâl almıştı. Yorgunluğumun üstüne birde düşüncelerim kalan son enerjimi de tüketirken artık gözlerimi açık tutamaz hale gelmiştim. "Buradan sonra nereye doğru gidiyoruz?" Ezekiel'in sorusu ile zor açık tutabildiğim gözlerim yolda gezinirken evimin yolunu tarif etmeye devam ettim. "Buradan düz ilerle, ikinci dönüşten sol tarafa dön, bir kaç metre sonra önüne büyük bir ev çıkacak oraya gideceğiz." Ezekiel'in beni başıyla onayladığını hissettiğimde gözlerimi açık tutmaya çalışmayı bıraktım ve geri kalan bütün yolu gözlerim kapalı bir şekilde Ezekeil'in kokusunda kaybolarak geçirdim. Bu koku olan onca şeye rağmen her şeyi unutmama yetecek kadar güzel bir kokuydu ve bu kokuyu her içime çektiğimde hissettiğim güven duygusu pahabiçilemezdi. Sessizlik içinde ilerlediğimiz yollarda bir kaç dakika sonra Ezekiel'in "Burası mı?" diye soran sesiyle gözlerim mecburiyetten açılırken karşımda bir kaç haftadır hiç uğramadığım evimi buldum. Bu görüntü içimde garip hislerin ortaya çıkmasını sağlarken kapının önünde nöbet tutan adamlarımı gördüm. Ezekiel'e "Evet, burası." dedikten sonra eve daha da yaklaşırken adamların bizi görebileceği bir mesafeye geldiğimizde beni gördükleri gibi yanımıza geldiler. Bize uzaylıymışız gibi bakan gözlere aldırmadan kısık sesimle "Kapıyı açın." diye emir verdim. Adamın biri beni sorgulamadan dediğimi yaparken Ezekiel ise sessizlik içinde kapının açılmasını bekledi,kapı açıldıktan sonra ise oyalanmadan içeri girdi. "Üst katta soldan ikinci oda benim odam. Sen istediğini alabilirsin. Ayrıca evde hiç sana göre kıyafet yok. Kapıdaki adamlardan birinden isteyebilirsin." "Ben işimi sonra da hallederim, seni bir odana çıkaralım da hemen dinlenip kendine gel." Sözleri gülümsememi sağlarken onun bunu göremiyor olması daha da hoştu. Büyük bir dikkatle çıktığı merdivenler son bulduğunda önce bir kaç saniye kattaki odaları taradı ardından da benim odama doğru yürümeye başladı. "Bütün evlerin bu kadar büyük mü?" Gözlerim üstün körü kocaman olan bu evde gezinirken mırıldanarak "Çoğu." dedim. Bu sözümle konuşmaya mecalim olmadığını anlamış olmalıydı ki bir daha bir şey sormadı. Odama girdiğimizde tanıdık bir yerde olmanın verdiği rahat bir duygu içerisindeyim. Ezekiel beni odanın hemen ortasında bulunan yatağıma bırakacakken duş almam gerektiğini hatırlayınca onu durdurdum. "Önce duş almam gerek öbür türlü rahat uyuyamam." "Emin misin? Ayakta bile duramıyorsun. Biraz uyuduktan sonra mı temizlensen?" "Gerek yok. Hâlâ o kadar gücümün olduğuna eminim." Sözlerim ile düşmemden korkuyormuş gibi beni yavaşça yere bıraktı. İlk bir kaç saniye dengemi kurmak için ondan destek alırken düşmeyeceğime emin olduğumda odada bulunan banyoya doğru yöneldim. Düşmemek için ağır ağır yürürken tam içeri girip kapıyı kapatacağım sırada "Dikkatli ol." dedi. "Eğer bir şey olursa da bana seslen. Sen çıkana kadar burada bekleyeceğim." Bu sözleri ile gülümserken önemsenmek duygusunun çok güzel bir şey olduğunu kavradım. Kapıyı kapatıp banyodan içeri girdiğimde karşılaştığım aynadaki görüntü ne kadar bitap olduğumun kanıtı gibiydi. Sırılsıklam bir şekildeydim ve sanki ölecekmiş gibi bir halim vardı. Gerçi neredeyse ölüyordum da. Bir kaç dakika aynada kendimi süzdükten sonra dönüp üstümdeki ıslak kıyafetleri çıkarmaya başladım. Başım hâlâ dönüyordu ama bununla başa çıkmaya alışmış gibiydim. Düşmemek için banyo dolabından destek alırken düşürdüğüm bir kaç eşya ile Ezekiel'in endişeli sesini duydum. "Patricia, iyi misin?" "İyiyim. Sen gidip kendine kıyafet falan bul istersen." Sözlerimin ardından bir kaç saniyelik bir sessizlik olurken Ezekiel'in kararsız sesini duydum. "Emin misin?" "Eminim. Bir şey olursa çağırırım merak etme." Bu kadar ilgi bana fazla gelirken Ezekiel'in "Çağır ama." diyen sesiyle bıkkınca nefes aldım. "Çağırırım dedim ya Ezekiel,hadi git kendine kıyafet falan bul sen, sonra da duş alır rahatlarsın." "Tamam o zaman." Ezekiel'in beni onaylanmasının ardından duyduğum kapı sesi ile gittiğini anladığımda duşa kabine girip sıcak suyu açtım. Bütün bedenim hissettiği sıcaklık ile gevşerken uyku artık dayanamayacağım bir şekilde kendini belli etmeye başlamıştı. Eğer biraz daha uyanık kalmaya çalışırsam gerçekten de bir yerlere yığılacaktım sanırım. 10 dakikalık bir duşun ardından bornozumla odadan çıktığımda odada kimsenin olmadığını gördüğümde hızla üstüme bir eşofman birde kazak giydim. Hava normale göre sıcak bir havaydı ama sanki hâlâ o yakıcı soğuğu olan denizin derinliklerinde gibi hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi. Temizlenmenin verdiği huzurla hızlıca yatağıma girip yorganı boğazıma kadar çektiğimde katlanılamaz uyku isteği beni anında sarmalamıştı. Ama bütün gün bu anı beklememin aksine içimde oluşan tedirginlik hissi ile kendimi uykunun o tatlı kollarına teslim edemedim. Sanki uyuduğum an kendimi tekrar o soğuk suların içinde bulacakmışım gibiydi. Birde düşünmeyi ertelediğim gerçekler vardı tabi. Onları ise aklıma dahi getirmek istemiyordum. Uyku diye yalvaran bedenime istediğini veremezken duyduğum kapı sesi ile hızla arkamı döndüm. İçeri giren Ezekiel beni gördüğünde yüzünde küçük bir şaşkınlık oluştu. "Uyumamışsın?" Sorar gibi kurduğu cümleye cevap vermediğimde kapı ile yatak arasındaki mesafeyi yavaş bir şekilde tamamladı. Yatağın boş kalan kısmına oturup sırtını bazaya yasladığında bu sefer daha açık bir şekilde sordu. "Neden uyumadın?" Yumuşak bir sesle sorduğu bu soru karşısında yorganı iyice üstüme çekerken gözlerimi gözlerine çevirdim ve cevap verdim. "Uyuyamadım. Uyanık kalamayacak kadar yorgunum ama sanki uyursam tekrar bir şeyler olacakmış gibi hissediyorum." Bu sözlerim ile gözlerinde gördüğüm anlayış ve üzüntü gözlerimi ondan çekmeme sebep oldu. Bakışlarım odada gezinirken derin var nefes aldığını duydum. "Endişelenme, Seth Owen bize burada ulaşamaz. Onun sözünün yeryüzünde bir hükmü yok." "Orman Koruyucularının var ama." İster istemez olabilecek en kötü sonuçlar aklımda yer edinirken buna engel olamıyordum. 18 yıldır hiçbir sıradışılığı olmayan hayatıma göre son günlerde yaşadığım bu karmaşık olaylar ve öğrendiğim gerçekler bana çok fazlaydı. Birde alışmaya çalıştığım yeni ve oldukça yoğun olan bu duyguların üstüne iyice allak bullak olmuştum. "Onların sözü belli bir yere kadar geçer. Bu kadar insan yaşayan bir çevrede pek bir şey yapamazlar ama için rahat edecekse ben buradan ayrılmam sen uyurken merak etme." Bu sözleri gözlerimin hızla ona çevrilmesini sağlarken kendimi gülümsememek için zor tuttum. "Senin de dinlenmen gerekmiyor mu?" Gözlerini devirip hafif bir gülüşle bana bakarken "Sen beni düşünme de uyu hadi. Yoksa bayılacaksın." dedi. Bu gülüşü her şeye rağmen benimde gülmemi sağlarken onun yanımda olmasının verdiği rahatlık ile kendimi uykunun kollarına bıraktım. Ve o benim yanı başımda ben onun dizlerinin dibindeyken derin ve tatlı bir uykunun içine daldım. Bölüm Sonu
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD