Ezekiel'in Ağzından:
Bazen kendine itiraf edemediğin şeyler hayatını bir yok oluş hikayesinden yeniden doğuş evresine geçirebilirdi. Geri dönülemez bir şekilde hayatının gözlerinin önünde evrimleştiğini görmek kişiye acı verirdi. Bu ne kadar iyi yönde bir değişiklik olsa da geçmişte kalbinde hep buruk bir an olarak kalacak hatıraları vardır herkesin. Benim de vardı. Hem de bir çok tane.
Ama şuan dizlerimin dibinde uyuyakalan ve gece karası saçları yastığın her tarafına dağılan bu kızın yaşadıkları düşüncelerimin çok daha ötesinde bir evrimdi. Patricia sandığımızın çok daha ötesinde öncelikle bir Owen kanından geliyordu. Bu bile yeterince sorun yaratabilecekken sahilde gördüğüm kanatlarını düşünmek bile istemiyordum.
Hayatında bildiği her şeyin yalan olması bu kadar mükemmel ve sıra dışı olan bu kadın için haksızlıktı. Acantilado'da gözünden düşen yaşları gördüğümde o gözyaşlarının onu üzen herkesin içine bir cehennem ateşi gibi düşmesini dilemiştim. Çünkü benim içime aynen öyle düşmüşlerdi.
Son iki günde öğrendikleri ve yaşadıkları onun için bir hayli zor olmuş olmalıydı. Bu kadar acıyı hak etmiyordu ve daha 18 yaşında olmasına rağmen olduğu kişi yüzünden bütün evrenin yükünün omuzlarına bineceğinden habersizdi.
Dizlerimin dibinde yavaşça alıp verdiği solukları iliklerime kadar hissederken ellerim yumuşak bir şekilde saçlarında gidip geliyordu ve ben gözlerimi ondan bir saniye bile ayıramıyorum. Sanırım hemen yanı başımda mışıl mışıl uyuyan bu kadına geri dönülemez bir şekilde tutulmuştum.
Tek bakışıyla bana daha önce hissetmediğim şeyler hissettirebilen bu kadın nutkumun tutulmasını sağlıyordu. Daha önce kimseye karşı hissetmediğim bu amansız duygular onun yanındayken bedenimi dört bir yandan kuşatıyordu ve ben ona bir şey olabileceği düşüncesiyle bile delirebilecek noktaya gelebiliyordum. Ne kadar onunla ilk tanıştığımda ölmek istesede bu isteğin her geçen gün azaldığını biliyordum. Bu hayatta yaşamayı hak eden biri varsa onlardan biride oydu.
Kader bizi ince bir iplikle birbirimize bağlamış haldeyken o ip koparsa ikimizinde mahvolacağına adım kadar emindim. Onunla tanıştığımdan beri hayatım son derece büyük bir hızla değişmişti ve bu iyi miydi kötü müydü hiçbir fikrim yoktu. Bildiğim tek şey onsuz bir hayat artık hayat olmaktan çıkardı.
Düşüncelerimde büyük kabullenişler yaşadığım bu gece bana bir zulüm gibi gelirken tek iyi tarafıysa dizlerimin dibinde kıvrılıp uyuyan ve her hareketinde kalbimin hızlanmasını sağlayan bu kadındı. Üstümde kurduğu hakimiyetin ilk farkına vardığımda ona yemek yapmayı öğretiyordum. Daha önce hiç o zamanki kadar net bir şekilde almadığım kokusu başımı döndürürken kararsız bir şekilde elinde tuttuğu bıçağı her hareket ettirdiğinde o darbeler sanki yüreğime gelmişti.
Davet gecesinde yaptığımız dansı hatırlamak bile istemiyordum. Gözleri gözlerime o kadar yakınken, elleri ellerimdeyken ve bedeni kolarımdayken kendimi daha önce hiç o kadar huzurlu hissetmemiştim. Ve ben ilk defa o zaman bir kadını kollarıma alıp saatlerce kokusunu içime çekmek istemiştim.
Zihnim, düşüncelerim ve kalbim onunla dolarken ellerim hâlâ düzenli bir şekilde saçlarını okşuyordu. Bir süre sonra alnında hissettiğim sıcaklık kaşlarımın çatılmasına neden olurken anlamadığım bir şeyler mırıldandığını duydum. Kulağımı dediği şeyleri anlamak için yüzüne yaklaştırırken
"Hayır!" dediğini duydum. Sessiz mırıldanmaları gittikçe artarken
"Yapma!" dedi bu sefer. Gözlerim o güzel yüzüne döndüğünde huzursuz bir şekilde bu sefer adımı mırıldandı.
"Ezekiel."
"Burdayım." dedim anında. Rüyasında her ne görüyorsa onu çokça rahatsız ettiği belliydi, bu görüntü benimde huzursuzlanmamı sağlarken alnının iyice ısındığını hissettim.
Sanırım hasta olmuştu ve ateşi çıkıyordu. Olduğum yerden kalkarken dolabından bir tişört aldım ve tişörtü lavaboda ıslattıktan sonra suyunu sıkıp Patricia'nın yanına döndüm. Soğuk ve ıslak tişörtü katlayıp alnına koyduğumda buna engel olmak için ellerini kaldırıp alnına uzanırken hala tam olarak uyanabilmiş değildi.
"Çok soğuk." diye mızırdandığında saçlarına küçük bir öpücük kondurup
"Biraz dayan." dedim sessizce. "Ateşin var, biraz düşsün sonra geri alacağım." diye açıklama yaptım. Yüzü buruşurken
"Ama soğuk." dedi küçük bir çocuk gibi. Bu tatlı hali beni gülümsetirken
"Evet,biliyorum ama biraz dayanmam gerek." dedim.
Yatakta yüzünü iyice benim olduğum tarafa doğru dönüp saklanmak ister gibi bana sokulduğunda bende kollarımı küçücük olan bedenine sardım. Bir yandan alnındaki ıslak tişörtü düzeltirken bir yandan da kollarımın arasında olmasının keyfini çıkardım. Gitgide artan ateşi ve mırıldanmaları endişelerimi artırırken ıslak bir tişörtün bu işi çözemeyeceğini anladığımda Patricia'yı uyandırmaya çalıştım.
"Patricia, kalk hadi. Git bir duş al yoksa ateşin düşmeyecek."
Büzülen dudakları bir an bulunduğumuz durumu unutturup beni başka diyarlara götürürken onu deli gibi öpmeyi istedim. Sarıp sarmalamayı ve bütün hayatım boyunca öyle kalmayı. Beni o derin çukurdan kurtarıp kendime gelmemi sağlayan şeyse Patricia'nın kısık sesi oldu.
"İstemiyorum. Çok soğuk zaten."
Onun bu harap ve bitap hali beni paramparça ederken Seth Owen'ı hiç bu kadar öldürmek istediğimi hatırlamıyordum. Patricia'yı kaldıramayacağımı anladığımda kollarımı ondan ayırmadan kucağıma aldım ve banyoya yöneldim. Artık bir miktar kendine olan Patricia daha güçlü bir sesle
"Ezekiel, istemiyorum." diyerek bana itiraz etmeye başladığında
"Ateşin var diyorum, sen beni duymuyor musun? Eğer ateşin şimdi düşmezse daha kötü olursun. O yüzden iki dakika sus ve sadece beni dinle. " diye karşı çıktım. Bana karşı çıkmayıp susmakla yetinirken başını iyice göğsüme gömdü. Sanırım hâlâ yarım kalan uykusuna devam etme derdindeydi.
Bir iki adımda banyonun içindeki duşa kabine vardığımda onu kucağımdan indirmek için hareketlendim ama bana daha çok sokulup
"I-ıı." demesiyle bunu hiç istemediğini anladım. Derin bir iç çekerken
"Cia, hadi güzelim, bak ne kadar az karşı çıkarsan o kadar çabuk uykuna dönersin." dedim. Bana küçük bir tepki bile vermezken ikna olmayacağını anlayıp duş başlığının tam altına oturdum. Suyu ılığa ayarlayıp açtığımda aniden gelen su ile Patricia'nın sıçradığını hissettim.
"Soğuk, soğuk, soğuk..."
Suyun ne kadar soğuk olduğunu tekrar tekrar dile getirirken bir kaç saniye öncesine tezatla benden uzaklaşmaya çalıştığında bu sefer ben onu bırakmadım. Olduğu yerde çırpınmaya başlarken
"Bırak beni!" dedi titreyen sesiyle.
"Maalesef bırkamam birazcık dayanmak zorundasın."
Bir süre sonra çırpınışları şiddetlenirken bunun benden uzaklaşmak için değilde başka bir nedenden dolayı olduğunu anladığımda yüzünü kendime çevirdim.
"Patricia, ne oluyor? Sakin ol."
Gözleri gözlerime odaklanırken titremekten dişleri birbirine çarpıyordu. Bu görüntü beni ne kadar mahvetsede elimden bir şey gelmiyordu.
"Ç-çok soğuk. D-de-deniz-deniz de çok s-soğuktu."
Sözleri kalbimi bir cam gibi parçalara ayırıp her kırıtısının ayrı bir yere dağılmasını sağlarken bu olayın onu bu kadar çok etkileyeceğini düşünmemiştim. Onu sakinleştirmek adına kollarından tutup kendime çekerken
"Tamam, bana bak, gözlerime bak " dedim. "Sen şimdi soğuğu düşünme tamam mı? Mutlu olduğun bir anı düşün, hadi!"
Alnı alnıma yaslanırken gözlerimin içine bakarak
"Düşünemiyorum. " dedi can çekişir gibi. Başımızdan akan suya rağmen gözlerinden akan bir damla gözyaşını anında fark ederken tek derdim dikkatini dağıtmaktı.
Gözlerinden birer birer akan yaşlar içimi dağlarken aklıma gelen ilk şeyi yaparak onu kendime çektim ve dudaklarımızın arasındaki o küçük mesafeyi milimlik bir saniyede kapattım. Birleşen dudakaklarımız kalbimin bir maratonda gibi atmasını sağlarken buna nasıl cesaret edebildiğimi bilmiyordum. Şok olmuş bir şekilde hareket etmeyi bırakan kollarından yaptığımın işe yaradığını anladığımda onu daha çok kendime çektim ve daha bir kaç dakika önce öpmek için yanıp tutuştuğum o dudaklara daha çok bastırdım dudaklarımı. Dudakalarım her saniyede onunkilerde daha çok iz bırakırken kendimi o tehlikeli bir zehri olan dudaklarda kaybetmemek için zor tuttum.
Sakinleşmesinin verdiği etki ile ondan ayrılacağım sırada ensemden tutup benim yaptığım gibi dudaklarımızı yeniden büyük bir hızla birleştirdiğinde bu sefer şoka uğrayan bendim. Kendimi bu şok dalgasında kısa sürede kurtardığımda bir elim beline diğeri ise yanağına uzandı ve ben kontrolsüz bir şekilde onun o tatlı ve başatan çıkarıcı dudaklarını işgal etmeye başladım.
Her geçen saniye onun nefesi benimkine, benim nefesim onunkini karışırken birbirimize üstünde kurduğumuz hakimiyet dile getirilemeyecek kadar büyük ve etkiliydi. İkimizde ne yaptığımızın farkında olmadan birbirimizi sömürürken ciğerlerimizdeki hava bize yetmemeye başladığında o da bende isteksiz bir şekilde birbirimizden ayrıldık. Başımızdan akan su önümüzü görmemizi zorlaştırırken Patricia'nın biraz öncekine cesaretine tezatla yanaklarının utanç içinde kızardığını görmek hafifçe gülmeme sebep oldu. Bu tepkim göğsüme sert bir yumruk atmasını sağlarken
"Gülme!" dedi kızarak. Onu kendime çekip sıkıca sarılırken utancını gizlemek ister gibi başını omzuma gömdü. Ne kadar yüzünü görmesemde gülümsediğini hissedebiliyorum ve bu beni de gülümsetiyordu. Sanırım evren artık bize acımıştı ve kötü şeylerin yanında iyi şeylerde olmaya başlıyordu. Patricia'ya olan duygularım hâla tam olarak net değildi ama artık onsuz yapamayacağımı biliyordum. Belki de işin sırrı bu duyguların net olmamasındaydı bilemiyordum. Tek bildiğim kollarımdaki bu kadının hayatımda çok önemli bir yer edindiğiydi ve sanırım varisi olduğu tek tahta da gökyüzündeki değildi.
Patricia'nın Ağzından:
Utançtan kıpkırmızı kesildiğime emin olduğum bir şekilde başım Ezekiel'in omzuna gömülü iken biraz önce olanlara inanmıyordum. Bu durum anlık gelişen bir şey olsa da daha önce hiç bu kadar doğru bir şey yaptığımı hissetmemiştim. Biraz önce yaptığım şeyin kendimde olmadığımdan dolayı yaşandığının farkındaydım ama geriye dönsek yine aynı şeyi yapardım ve bundan bir an bile şüphe etmezdim.
Ezekiel anlamadığım bir şekilde üstümde garip ve yoğun duygular uyandırıyordu ve onunlayken etrafımdaki her şey farklı bir anlam kazanıyordu. Bu duyguya aşk mı diyorlardı yoksa başka bir şey mi umrumda değildi çünkü bu duygu bana bir kelimeyle açıklanmayacak kadar karmaşık geliyordu.
Başımızdan aşağı doğru akan su beklemediğim bir anda durduğunda başımı Ezekiel'in omzundan kaldırıp gözlerine baktım.
"Hadi kalkıp üstümüzü değiştirelim yoksa seni iyileştirmek yerine ikimizide hasta edeceğim."
Onu başımla onayladığımda ayağa kalkıp beni de kaldırdı. Biraz önce yaşananların etkisi üzerimden yavaş yavaş giderken yorgunluğun yeniden bedenimi ele geçirdiğini hissettim. Sanırım gerçekten iyi bir uyku almadan kendime gelemeyecektim.
Odaya geçtiğimizde Ezekiel benim kendimde ayakta durabileceğimden emin olduktan sonra odadan çıkıp üstünü değiştirmeye giderken bende dolaptan rastgele bir şeyler alıp üstümü değiştirdim. Islak kıyafetlerimi kirliye atıp yatağıma döndüğümde yatağın üstünde gördüğüm tişört aklıma bir kaç dakika öncesini getirdi. Ezekiel'in bunu alnıma koyarken engel olmak istediğimde söylediklerini hatırlıyordum ve bu gülümsememe neden oldu.
Önemsenme duygusunun verdiği mutluluk içinde yatağın üstündeki tişörtüde kirliye atıp yatağın içine girdiğimde Ezekiel'de odaya girdi. Yorganı boğazıma kadar çekmiş halim onu güldürürken kaşlarım sahte bir kızgınlıkla çatıldı.
"Komik mi? Donuyorum burada."
Gülümsemesini gizlemeye çalışıp yanıma gelirken
"Tamam komik değil ama sana kötü bir haberim var. Ateşinin yeniden çıkmasını istemiyorsan o yorgana bir süreliğine veda etmen gerek" dedi.
Yorganı başıma çekip bütün bedenimi yorganın altına alırken
"Banane ya!" diye karşı çıktım. "Zaten eksi bilmem kaç derece ile donmamı sağladın, daha kırk sene çıkmaz benim ateşim."
Mızırdanmalarımla eş zamanlı olarak güldüğünü duyarken kafamdaki yorgan yüzünden etrafımı göremezken yatağın sol tarafında oluşan çökme ile yanıma geldiğini anladım. Yorganı tutup üstümden tek hamlede alırken ona engel olup itiraz etmeme izin vermeden beni kendine çekti ve hareket etmemi kısıtladı. Bu yakınlığımız kalbimin gümbür gümbür atmasını sağlarken dip dibe olan yüzlerimiz ile bir diyeceğim varsa da aklımdan hemen uçup gitti. Gözlerim istemsiz bir şekilde dudaklarına indiğinde onu yeniden öpmek ve sıcacık dudaklarında kaybolmak istedim. Bu dürtü içimde gitgide büyürken kendime gelmek adına ondan uzaklaşmaya çalıştım.
Güçlü kolları buna şiddetle karşı çıkarken beni daha çok kendine çekti ve başımı göğsüne yasladı.
"Ezekiel..."
Beni bırakmasını söylemek için başaldığım sözü Ezekiel cümlemi bitirmeye fırsat vermeden kestiğinde
"Susta uyuyalım, Cia. " dedi.
Ne kadar 'Böyle mi uyuyacağız? ' diye sormak istesemde ağzımdan
"Ama üşüyorum." diye bir isyan çıktı.
"Üşüdüğünü düşünmemeye çalış."
"O nasıl bir öneri ya? Donuyorum diyorum sen üşüdüğünü düşünme diyorsun."
Sözlerim ile içine derin bir nefes çektiğini hissederken az önceki atışmamızla alakasız olarak
"Rüyanda ne görüyordun?" diye sordu. Kafamı şaşkınlıkla göğsünden kaldırıp gözlerine bakarken
"Ne rüyası?" diye sordum. Kaşları çatılmış bir şekilde gözlerini gözlerime kilitlediğinde
"Uyanmadan önce..." dedi. "Rüyanda bir şey görüyordun. Seni rahatsız eden bir şey olduğu herhalinden belliydi. Hatta bir ara sayıkladın ama dediklerini tam olarak anlayamadım. "
Dedikleri ile aklıma gelen rüya bütün enerjimi benden söküp alırken göğsümde bir sıkışma hissettim. Gördüğüm rüyadan aklıma gelen görüntüler ile nefesim daralırken bu sefer ben derin bir nefes aldım.
"Cia, iyi misin?"
Onu başımla onaylayıp geçiştirmeye çalışırken bir önceki sorusuna cevap dahi vermek istemiyordum. Neyse ki bir sonraki kurduğu cümleler beni bu yükten kurtardı.
"Ya da boşver, anlatma."
Gözleri hâlâ gözlerim ile iletişim içindeyken
"Gözlerin çok güzel." demekten alıkoyamadım kendimi. Bu sözüm gülümsemesini sağladığında sağ yanağında oluşan gamze beni derin düşüncelere sürükledi.
"Senin kendi gözlerinden haberin yok herhalde."
Dediği şey gülmemi sağlarken bedenimin bedeniyle olan temasını bozmadan yatakta sırtüstü döndüm.
"Çok uykum var."
"Uyu o zaman."
"Uyuyacağım ama biri buna engel oluyor."
Kahkahası odada yankılandığında bende gülmek üzereydim ama istifimi bozmadım.
"Hadi ya kim, nasıl engel oluyormuş? Çok merak ettim."
"Yorganımı vermiyor mesela." diye Ezekiel'i Ezekiel'e şikayet ederken kaçan keyfimin tekrar yerine gelmeye başladığını hissettim.
"Sen ne kadar inatçı bir şeysin ya! Sana kaç defa daha diyeceğim hast..."
Ezekiel benim ne kadar inatçı olduğum hakkında derin bir konuşmaya girmişken bana engel olmasına izin vermeden üstümüze çektiğim yorgan ile sözünü yarıda bırakıp kötü kötü bana bakmaya başladı.
"Ne bakıyorsun öyle? Bak ne güzel sıcacık yorganın içi."
Benim inatçılığım karşısında pes etmiş olan Ezekiel artık bana laf yetiştirmeyi bırakıp yorganı üstüne çektiğinde aynı zamanda
"Yarın ateşin çıkarsa görürüm ben seni o zaman." diye söyleniyordu.
"Tabi, tabi." deyip onu geçiştirirken yatağa iyice yayıldım ve Ezekiel'in yanımdaki varlığını düşünmemeye çalışarak uyumaya başladım. Uykuya dalmadan önce hatırladığım son şeyse belime sıkıca sarılan bir çift koldu.
Bölüm Sonu