ANKARA

1133 Words
Yıllar sonra Uraz o gün kaçma teklifimi kabul etmediğine çok pişman olduğunu anlatacaktı ama o an uzanıp gözyaşımı sildi. " Sana da şaka yapılmıyor. Ankara güzelim. Ankara' ya gideceğim. " " Ankara' da çok uzak. " " Biliyorum. O yüzden Hakkari dedim. Ardından Ankara diyince daha yakın gelir diye düşündüm ama anlaşılan pek işe yaramadı. " " Manisa iyiydi. " " Biliyorum güzelim. Ama Manisa komando yetiştiriyor. Aslında herkes meslek söyleme dedi ama ben seni düşündüm. Barmen olduğumu söyledim. Yoksa gerçekten Doğu' ya gidecektim. Çoğu arkadaşım gidiyor. Beni garson olabileceğim için Bakanlık' lara verdiler. " " Bakanlıklar mı?" " Evet. Doğu kadar rahat değil. Disiplini çok yüksek, muhtemelen çarşı izinleri ve telefon kullanımı sorun olacak ama olabildiğimce yakın olmaya çalıştım. Komutan artık bir kek getirir cimcime dedi haberin olsun. Uğraşmış benim için. Ankara' ya da gelir o dedi. " Doğu' ya gitseydi aylık verilen para da daha fazla olacaktı ama Uraz bana yakın olmak için uğraşıyordu hala. Uraz' la yemekler yaptık. Harika vakit geçirdik ve yeni yıla birlikte öpüşerek girdik. Babamın gelme ihtimali olan saatlerde gitti. Onunla izninde pek görüşemedik. Sanki hasret kalmayacakmışız gibi. Yine de bir şey diyemedim. Annesi memleketine gitmek istemişti. Uraz' ın yokluğunda para gelişi de olmayınca babası iyice öfkeli olmuştu. Annesine iyi gelecekti bu mola. Uraz Ankara' ya gitti. Bu kez ziyarete gitmemi istemiyordu. Oturup ders çalışmamı söyledi. Kendimi parçalarcasına onu görmeye çalışmam onu hem mutlu ediyor hemde üzüyordu. Her şey düzene girdiğinde, uygun zamanında beni çağıracağını söyledi. Bende her gün yazmaya devam ettim. Askeriyeyi arayabiliyordum. Zor bağlanıyordu. Çoğu zaman çok bekliyordum ama arada sesini duyuyordum. Babamın işleri iyice kötüye gidiyordu. Her gece pavyona gidemiyordu artık. Eve bir sürü içkici adam doluyordu. Gece gündüz içiyorlardı. Bir tanesi taciz edince öyle çantamı aldığım gibi kendimi dışarı attım. Kendimi otogarda buldum. Afyon' da mola verdiğinde Uraz' ı aradım. Uraz kafayı yedi. Ne yaşadığımı söylemedim. Yolda olduğum için kafayı yedi. Ankara' ya indiğimde saat gecenin ikisiydi. Uraz herkesten telefon kartı toplamış beni arayıp duruyordu. Sonunda taksiye binip oraya gelmemi söyledi. Takside de defalarca aradı. Tedirgin oluyordu. Askeriyenin önüne geldiğimde asker elbette beni durdurdu. Şüpheli gözüyle bakıyordu. Haklıydı elbette. Bakanlıklar gibi bir yerde gecenin ikisinde yalnız bir kız. Uraz koşup geldi. Nöbetçi ile konuştu. Sonra biri geldi. Kapıyı açmasını söyledi. Kapı açıldı. Uraz tedirgindi. Sarılamadı. Bende hamle yapmadım. Gelen adam komutanmış. Zaten her gün mektup yazdığım için kim olduğumu biliyormuş. " Evden kaçan çok kız duydum ama askeriyeye kaçanı ilk kez görüyorum. Geç bakalım içeri. " dedi. Bizi bir binaya götürdü. Oda açtırdı. Uraz mektuplarında babamı sorduğu için az çok durum hakkında bilgisi vardı. Başımı Uraz' ın omzuna yasladım. O da saçımı okşadı gün doğana kadar. Odada sadece masa sandalye vardı. Gün doğarken Uraz ictima olduğu için gitmek zorunda kaldı. O gidince komutan geldi. Ne yaşadığımı sordu. " Sarhoştu. Aslında benden büyük kızları var. Eline koluna hakim olamayınca çok korktum. Kendimi burada buldum. " dedim. Sonra Uraz geldi. Uraz' a; " Evlendirelim oğlum sizi. " dedi. " Komutanım daha 17 yaşında. Beş ayı var. " dediğinde bana döndü. " 18 olur olmaz gel buraya. İşlemleri hallederiz. Seni burada ikamet eden birinin yanında gösteririz. Uraz' da hafta sonları evci çıkar. İş falan ayarlarız sana. " dedi. Sonra da Uraz' a döndü. " Hadi biraz gezdir. Özel izin ama nerelere yaklaştıramayacağını biliyorsun. Binaları karşıdan göster. " dedi. O zaman gülümsedim. " Aferin gülümse. Meraklı kız seni. Bir daha sorup durmazsın. " dedi. Mektupları denetleyenlerden biriydi. Her gün yazdığım için ilgisini çekiyordu. Bense her şeyi soruyordum. Bina kaç katlı, ranzan nerede, koğuşta kaç kişi var, neyle ısınıyorsun gibi akla gelebilecek her şeyi. Dolaşmaya çıktığımızda arkadaşları koşup geldi. Tanıştık. Otogardan aldığım telefon kartlarını verdim. Uraz hepsinden toplamıştı beni aramak için. Tabii hepsi ailesini aradığı için içlerinde fazla kalmamıştı ama ben hepsine fazlasıyla tam dolu olarak almıştım. Uraz' ın üst devrelerden bir arkadaşı Ankara' daki sevgilisini aradı. Kız gelip beni aldı. Onlarda kaldım. Günlerden perşembeydi. Cumartesi, pazar içinde Uraz' a çarşı izni verdiler. Böylece iki gün Uraz' la gezdik. Sadece belli yerlerde gezebiliyorduk ama bize yetiyordu. Ankara sokaklarında öpüşüp durduk. İnsanlar tuhaf bakıyordu ama hiçbir şey umrumda değildi. Ama bu rüyada bitti ve pazar günü onu askeriyeye bırakıp, herkese teşekkür edip İzmir' e döndüm. Bir ay sonra yeniden bu kez normal bir şekilde Uraz' ı ziyarete gittim. Yine kekler, sarmalar, börekler, kurabiyeler doldurdum. Telefon kartları aldım. Mektup kağıtları aldım. İzni koparan geliyordu ziyaretçi bölümüne. Askeriyenin tatlı cadısı olmuştum. Uraz' a para bıraktım çünkü ailesine hem evin ihtiyaçları hemde Uraz' a göndersinler diye bıraktığı para sonunda babasının eline geçmiş ve üç günde tükenmişti. Oysa Uraz sadece ailesi ona para gönderenlerden biri olmak istemişti. Sadece sevilen önemsenen bir çocuk olarak bilinmek istemişti. Annesinin şiddete dayanamayıp paranın tamamını vereceğini düşünememişti. Düşünse bankaya koyar kendi çekerdi belki. Gerçi yapmazdı. Yine evin ihtiyaçları için annesine vermeyi tercih ederdi. Uraz' a parayı ailesinin gönderdiğini söyledim arkadaşları dibimizden ayrılmadığı için. Tahmin etti elbette. Almak istemedi. Zorla aldırdım. Sonra da çıkarıp kendi telefonumu verdim. Başka bir telefon sokmam zor olurdu ama hazır kendi telefonumu içeri sokmuşken gizlice ona verdim. Ama sim kartımı aldım elbette. Bir süre öyle saklamayı denesin başarılı olursa kart getirecektim. Sonrasında her şey tersine gitmeye başladı. Babam bana da eve de para bırakmaz oldu. Faturaları ödemesi için bile kavga ediyor bazen cebinden para çalıyordum. İçkiye ne kadar harcadığını hesap edemiyordu bu nedenle de fark etmiyordu. Uraz' a sim kart aldım ama gidecek param olmadığım için bir koli hazırladım. İçine bir kaç parça kıyafet koydum. Kıyafetlere gizledim kartı. Bayatlamayan poğaçalardan yaptım ve gönderdim. Zaman geçmeye devam ediyordu. Sonunda bahar geldi. Uraz kimsesiz bir arkadaşıyla izne geldi. İzmir' i gezdirdik. Eski çalıştığı yerlere götürdük. Yine ve yeniden sarılıp uyuduk. Uraz evlenme konusunda kararlıydı. Ankara' ya taşınmasam bile resmi olarak evli olalım istiyordu. Üniversite sınavından iki hafta sonra reşit olduğumda Ankara' ya gidecektim. Komutanı her şeyi ayarlayacaktı. Zaten binbaşı bile beni biliyordu. Seviyordu da. Uraz' ın izni bitti. Geri döndü. Telefonla ara ara konuşuyorduk ama ikimizde maddi olarak sıkıntıdaydık. Genelde günlük mesaj yazıyorduk. Birbirimizin iyi olduğunu bilmek yetiyordu. Mektuplara devam ediyordum. Uraz' a hala sorular yazıyor, notlar gönderiyor ve kitaplar gönderiyordum. Onu da ders çalışmaya teşvik ediyordum. Hem okur hem çalışırız diyorduk. Çok direnmiştim ama babamı toparlayamıyordum. Artık pes etmiştim. Artık kendi hayatıma yönelecektim. Uraz' la evlenecektim ve mutlu olacaktık. Üniversite sınavı gelip çattı. Bütün bu ortama rağmen hiç fena geçmedi sınav. Umutluydum. İstanbul yazacaktım. Artık İstanbul' da yaşayacaktık. Önce ben gidecektim. Yurda yerleşirdim. Askerliği bitince Uraz gelecekti. Orada bir ablası vardı. Bir süre onda kalıp iş bulacaktı. Bende part time bir iş bulmaya çalışacaktım. Gençtik. Yine de kolay olur demiyorduk. Zor olmasına razıydık. Reşit olmama sadece bir hafta kalmıştı. Markete gidiyordum. İki kişi beni tuttu ve arabaya bindirdi. İkisini de tanımıyordum. Bağırmak istedim ama ağzımı kapattılar. "Uslu dur. Gebertirim seni şurada. Yaşıyorsan sadece alacağımızı tahsil etmek için. Baban ne sandı kendini? Pavyona borç takılır mı? " dedi. Babamda para yoktu ki. Alacaklarını nasıl tahsil edeceklerdi?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD