Uraz ’la konuşmaya başladık. Sanki her şey durmuş ve sadece biz varmışız gibi hissettim. Ben ona burada neler yaptığıyla ilgili sorular soruyordum; "Yemin töreni ne zaman olacak? Yemekler nasıl? Yatak rahat mı? Üşüyor musun? Bir şeye ihtiyacın var mı? Valizinde eksik var mıymış?" derken, o da babamın hala çok içip içmediğini, üniversite sınavına hazırlanmaya devam edip etmediğimi ve bir çok şeyi soruyordu. Zamanın kısıtlı olduğunu ikimiz de biliyorduk, bu yüzden neredeyse aynı anda sorular soruyorduk, yanıtları birbiriyle kesişiyordu.
Bir yandan da her şeyin içinde kaybolmuş gibiydim. Uraz’ ın sesini duymak, ona yakın olmak öyle derin bir huzur veriyordu ki, her şeyin hızla akıp gitmesine rağmen sadece ona odaklanıyordum. Sanki dış dünyadan tamamen kopmuş ve burada, bu kocaman yerde sadece biz varmışız gibi.
Bir süre böyle devam ettik. Ama sonra Erkan dayanamadı. Aniden masadan yükselerek, gülümseyerek ama hafif alaycı bir şekilde;
"Siz kendi konuşmanızdan bir şey anlıyor musunuz? Sürekli aynı anda konuşuyorsunuz. Cevaplar bile havada kalıyor. Kafayı mı yediniz siz?" dedi.
Bir anda sessizlik oldu. Ama sonra, ikimiz de birbirimize bakıp, gülmeye başladık. Uraz’ ın gözlerinde, bana bakarken bir gülümseme vardı. Erkan’ a da gülümsedik, çünkü aslında söyledikleri doğruydu. Ama biz, karşılıklı olarak söylediklerimizi aslında gayet iyi anlıyorduk.
"Sen biraz sabırlı ol." dedim, gülerek. "Birkaç dakika daha böyle devam ederiz, sonra normale döneriz." Çünkü korkuyorduk. Sorularımız eksik kalacak, sonra niye sormadım diyeceğiz diye korkuyorduk. Bizi sadece biz anlardık.
Erkan, başını sallayarak masaya geri oturdu. Ama gözlerinden anlaşılıyordu ki, o da aslında bu küçük kaosun içinde bir şekilde hoşlanıyordu. Bazen, bazen böyle şeyler yaşamak insanın ruhuna iyi geliyordu. Ve ben o anın içinde kaybolarak, sadece Uraz’ ın yanımda olmasına odaklandım.
Masaya konan üç çayla kafamı kaldırıp bakarken, Cemal' in gülümseyerek söylediği sözler kulaklarımda çınladı:
"Meşhur Uraz sensin demek." Hemen ardından gözlerim Uraz’ a kaydı, onun şaşkın bakışlarını gördüm. O anda Uraz ’ın nasıl bir ruh hali içinde olduğunu çözmeye çalıştım ama o kadar kısa bir an için bakabilmiştim ki, hiçbir şey çıkarmam mümkün değildi.
"Uraz Yılmaz İzmir." dedi Uraz, ayağa kalkarak.
Asker, elini omzuna koyarak onu nazikçe geri oturtmaya çalıştı. "Otur, otur." dedi, sesinde biraz komik bir sertlik vardı.
"Bu Cemal." dedim, Cemal’ e bakarak. "Kendisini biraz darlamış olabilirim."
Cemal, biraz utanarak başını salladı, ama gözlerinde hala bir gülümseme vardı. "Teşekkür ederim." dedim.
"Bu kızın kıymetini bil." dedi Cemal, Uraz ’a dönerek. "Sana çok değer veriyor."
"Biliyorum Komutanım." dedi Uraz, gülümseyerek.
" Burası asker ocağı. Burada nice asker sevdiğini bıraktığı gibi bulamadı. Seninki dağları delecek gibiydi. " dedi. Galiba yaralıydı. Sonra gitti.
"Komutanın mı o senin? Tanıyor muydu seni?" diye sordum.
Uraz, hafifçe gülerek başını salladı. "Adam çavuş. Her türlü komutanım. Gerçi ne diyeyim, sen üsteğmeni koğuşa getirtmiş kızsın, çavuşu daraltmana şaşırmam."
O an, Uraz’ın esprili tavrı beni yine biraz olsun rahatlatmıştı. Sadece bir an için bile olsa, onunla olmak bana her zaman bir şekilde huzur veriyordu. Artık gitme zamanı gelmişti.
" Ne giydiğini yaz bana!
Sıcak tutuyor mu?
Nasıl uyuduğunu yaz bana!
Yatağın yumuşak mı?
Nasıl göründüğünü yaz bana!
Hep aynı mısın?
Neyi özlediğini yaz bana!
Kolumu mu?
Nasılsın, yaz bana!
Hoş tutuyorlar mı seni?
Ne bok yiyorlar, yaz bana!
Cesaretin yetiyor mu?
Ne yaptığını yaz bana!
Yaptığın şey iyi mi?
Neyi düşündüğünü yaz bana!
Beni mi?
Elbette sorulardır sana bütün verebildiğim.
Ve gelen yanıtları kabullenmeliyim, mecburum buna.
Yorgunsan, uzatamam sana elimi.
Ya da açsan, seni besleyemem.
Sanki yaşamamışım bu dünyada, hiç yokmuşum.
Unutmuşum sanki seni. "
" Güzel şiir. " dedi.
" Tam bize uygun. Yaz bana. Yaz mutlaka Uraz. Lütfen yaz. Sorulardan başka hiçbir şeyim kalmadı. Her şeyi yaz. İçtiğin sigaranın markasını bile. "
" Tamam sende yaz. Adresi öğrenince hemen arayacağım. " dedi ve cebinden sigarayı çıkardı. Aynı sigara markası ve aynı çakmak. Paketleri değiştirdik.
Uraz kantinden bir n***o aldı. Bana verdi. Browniyi de cebine attı. Biliyordu ki geleceğini hissedip ona almıştım. O da bana aldı.
" Onu ye. Hatıra diye saklamaya çalışma. " dedi. Ufak şeyleri hatıra olarak saklamayı seviyordum. Uraz' da bunu biliyordu. Uraz' la el ele yürüdük. Tel örgülere geldik. Ziyaretçi bölümünün dışında da vardı tel örgüler ama içeride bir daha varmış. Küçük bir kapı vardı. Asıl askeriye içerisiydi. Bizim olduğumuz yer ziyaretçi alanıydı.
Sımsıkı sarıldık.
" Sakın ağlama. Bak sen kimsenin yapamadığını yaptın. Herhalde sevgilisi üç günlük askerken onu görebilen kimse olmamıştır. " dedi. Asker tel örgü arasındaki küçük kapıyı açtı. Uraz beni alnımdan öptü ve gitti. Erkan' a döndüm.
" Artık gidebiliriz. " dedim.
" Askeriyeyi birbirine kattın daha da gitmeyelim dersen düşüp bayılırım. "
" Sence yeterince ısrar edersem beni de askere alırlar mı?"
Erkan' ın gözleri şaşkınlıkla kocaman oldu.
" Şaka yaptım şaka. " dedim. İzmir' e döndük.
Bir hafta sonra tatlı tuzlu kurabiyeler, kekler yaptım. Yaprak sardım. Yine tuttum askeriyenin yolunu. Yine Cemal oradaydı. Küçük saklama kaplarını ona verdim.
" Bunlar senin için. " dedim.
" Rüşvet mi getirdin?"
"Hayır teşekkür etmek için geldim. Bunları da Uraz' a gönderme imkanımız var mı?"
" Geç kantine bakalım. Götürebilecek birini bulabilecek miyiz?"
Ve bu kez Cemal bana sürpriz yaptı. Uraz geldi. Uraz' la sarıldık. Yine el ele oturuyorduk ki Uraz aniden kalktı. Selam durdu. Biri bize doğru gelmişti.
" Rahat asker. " dedi. Sonra ekledi.
" Tanıştır bakalım bizi. "
Uraz' ı ilk ısrar ettiğimde bulan komutanmış. Uraz onun birliğindeymiş şimdi. Beni merak etmiş.
" Merak etme. Yarine iyi bakıyoruz. " dedi gülümseyerek. Sonra Uraz' a döndü.
" Kuralları unutma. " dedi. Komutana da yaptıklarımdan ikram ettim. Kantinden bir tabak aldı.
" Her zaman en fazla pay Komutanındır. " dedi. Tabağı doldurdu ve gitti.
" Ne kuralı?" diye sordum.
" Fazla samimi hareketler yasak. Burası komutan dolu. Boşuna mı sadece elini tutuyorum. Yoksa seni öpmeden nefes alabilir miydim?"
Orada öylece el ele tutuşmak bize yetti. Sonraki üç hafta daha aynı şekilde geçti. Askeriyeyi besleyen kıza çıkmıştı adım. Uraz' la bir yandan da mektuplaşıyorduk. Ben her gün yazıyordum. Hiç aksatmadan her gün. Bazen elden veriyordum. Bazen gönderiyordum. Mektuplara ders notları ve sorular da yazıyor, Uraz' ı vakti olduğu kadar üniversite sınavına hazırlamaya devam ediyordum. Uraz sonunda artık yemin töreni çalışmalarına başlayacağını söyledi. Gelemeyecekti. Her zaman yaptığı gibi arkadaşlarının mektuplarını gizlice bana verdi. Bunu hep yapıyorduk. Mektuplar okunduğu için eşlerine ya da sevgililerine özel bir şeyler yazmak isteyenler benim aracılığımla gönderiyordu. Uraz yemin törenine gitmemi istemedi. Törenden sonra kısa bir vakit vereceklerdi. Onda da zaten ailesi falan olacağı için rahat edemeyecektik. Genelde onu uzaktan izleyecektim. Onu uzaktan izlemenin bana zor geleceğini biliyordu. Bende gitmedim.
Bugün 31 Aralık' tı. Babamın artık maddi durumumuzun kötü olmasına aldırmadan pavyonda sabahlayacağını biliyordum. Benimde Uraz' ın olmadığı bir yıla giresim yoktu. Evde tembel tembel yatıyordum. Uraz' a mektup yazıyordum ama gönderemiyordum artık. Çünkü dağıtım iznine çıkacaktı bir kaç gün sonra. Ancak yeni adresi belli olduğunda gönderebilirdim. Bende bekliyordum. Kapı çaldı. Balkondan baktım. Kimseyi çekecek halim yoktu. Ama Uraz' ı gördüm. Koşarak merdivenleri indim. Kapıyı açtım ve Uraz' ın kollarına resmen atladım.
" Sürpriz. " dedi. Kucağında benimle içeri girip kapıyı kapattı. Ne kadar öpüştük bilmiyorum ama yorulduğumu hissettim sonunda. İnsan acaba ne kadar öpüşünce yorulurdu? Sonunda el ele eve çıktık.
" Neden haber vermedin?"
" Sürpriz yapmak istedim. "
" Nereye gideceğin belli oldu mu?"
" Bunu giderken konuşsak olmaz mı?"
" Şimdi söyle lütfen. "
" Hakkari Yüksekova. " dedi. O an gözümden yaş boşaldı. Sadece tehlikeli değildi aynı zamanda çok uzaktı.
" Gitme. Gidersen ölürüm Uraz gitme. Gel kaçalım. Dünyanın öbür ucuna kaçalım."
Askerlik ile ilgili bir derdim yoktu. Benim derdim Uraz' ın yokluğuydu. Onsuzluğa dayanamıyordum. Ya tamamen onsuz kalırsam ne yapacaktım?