BÖLÜM 2

1395 Words
Geldikleri lokanta Nil nehri yanındaydı ve bu manzarada yemek yemek Güneş için hayal edemeyeceği kadar güzeldi. Başlangıç olarak mısıra özgü melukya çorbası sipariş verdiler. Bu çorba sebze ve etten yapılan geleneksel bir çorbaydı. Tadı biraz garip gelse de Güneş ortamın büyüsüne kendini o kadar kaptırmıştıki tadını çok umursamadı. Çorbadan sonra koyun etinden yapılan şıvarma adındaki yemekten istediler. Garson yemeklerle birlikte ortaya koyduğu tabaktaki yiyecekle ilgili arapça bir şeyler söylemeye başladığında Çağlar'da ona karşılık verdi. Güneş Çağlar'a dikkatle baktı. Garsonla çok rahat anlaşmışlardı. Garson gidince Çağlar Güneş'e döndü. ''Bu ortaya getirdiğinin adı fuulmüş. Bezelye ve fasulye püresinden yapılıyormuş. İkramları olduğunu söylediler.'' ''Sen arapça biliyor musun?'' diyerek sordu Güneş. Çağlar gülerek karşılık verdi. ''Evet, bir süre özel ders almıştım. Yani hobi gibi bir şey diyelim.'' Yemeklerini yediklerinde ortamda hafif bir müzik çalmaya başladı. Güneş müziği dinleyerek Nil nehrini izlemeye başladı. Karşısındaki manzaraya öyle dalmıştıki omzuna dokunan elle havaya sıçradı. ''Korkutmak istememiştim. Sadece benimle dans eder misin diyecektim?'' Güneş kendine uzanan ele baktı bir süre. Evet ya da hayır diyemedi. Kalbi yine aynı hisle dolmuştu. Şuan Çağlar'ı bu yaptığına nasıl cesaret edersin diyerek terslemek istiyordu. Ama bu hissettiği saçmaydı. Bunu bağırıp çağırmak yerine güzelce söyleyebilirdi. Nimbars elindeki görüntüye odaklanmıştı. Güneş yönlendirmelerini kabul etmiyordu. Şuan Çağlar'ı terslemesi gerekiyordu ama yapmıyordu. ''Tersle onu. Ne cüretle seni dansa davet eder.'' diye geçirdi kalbinden ama işe yaramıyordu. Güneş Çağlar'a hafifçe gülümsedi. ''Özür dilerim ama şuan dans etmek istemiyorum.'' diyerek nazikçe geri çevirdi. Nimbars öfkeyle burnundan soluyordu. Kanatları Güneş'e bağlandığından beri sürekli siyah renkteydi. Güneş'i yönlendiremiyordu ve bu onu oldukça sinirlendiriyordu. Nimbars yarın dünyaya gidecekti. Sahte evrakları hazırlamış ve her şeyi ayarlamıştı. Kemal'in yerine göreve gittiğini söyleyecekti ve Güneş'i yakından tanıyacaktı. Nimbars bu kararı verirken birçok şeyi göze almıştı. Dünyaya gitmeleri yasaktı ve yüce konsey fark ederse alacağı cezayı düşünmek bile istemiyordu. Bir süre daha Güneş'i izledi. Yemek yedikten sonra bir süre sokaklarda gezdiler ve daha sonra otele döndüler. Güneş odasına gittiğinde oyalanmadan yatıp uyumuştu. Sabah erkenden uyanan Güneş kalkıp hazırlandı ve kahvaltı için otelin lokantasına indi. Bütün grup tek tek toplandı ve hep beraber kahvaltı masasına oturdular. Grubun lideri Ahmet Bey çok otoriter biriydi. Konuşurken çıkan kalın sesi insanda hafif bir ürperti oluşturuyordu. ''Gençler biliyorum herkes odasına yerleşti ama planda ufak bir değişiklik oldu. Tüm araştırma boyunca piramit yanında kurulacak çadırlarda kalacağız. Otelle görüştük ve ufak bir odayı kiraladık. Tüm eşyaları oraya koyacağız ve biz gelene kadar güvende olacaklar.'' Gruptaki orta yaşlarda gözlüklü kadın araya girdi. ''Peki, elektronik eşyalar?'' ''Üzgünüm ne yazık ki orada elektrik olmayacak. Yanınıza sadece birkaç parça kıyafet alın.'' Ahmet Bey ayağa kalkıp hepsine başıyla selam verdi ve lokantadan çıktı. Kahvaltı yapan herkes bir bir kalkıp hazırlanmak için gidiyorlardı. Güneş'de kahvaltısını bitirip ayağa kalktığı sırada telefonu çaldı. Arayan ağabeyiydi. Yüzündeki tebessümle telefonu açtı. ''Günaydın.'' ''Günaydın güzelim. Nasıl gidiyor orada hayat?'' ''İyi gidiyor. Bende seni arayacaktım. Ahmet Bey otelden çıkış yapacağımızı söyledi.'' Güneş odasına giden yolda yavaşça yürüdü. ''Biliyorum. Dün ben söylemiştim. Şirket bu yönde bir karar aldı. Seni bu yüzden aradım. Şarjını gitmeden tamamen doldur ve sonrasında kapat. Sadece akşamları saat on ikide aç. Her akşam saat on ikide seni arayacağım.'' Güneş Kemal'in bu kadar ince düşünmesine şaşırsada bu şekilde sahiplenilmek hoşuna gitmişti. ''Tamam, söylediğin gibi yaparım.'' dedi tebessümle. ''Bir şeye ihtiyacın olursa Ahmet'e gidebilirsin.'' ''Tamam, giderim.'' vedalaşıp telefonu kapattılar. Güneş odaya geldiğinde eşyalarını toplayıp, ihtiyacı olabilecek eşyaları küçük el valizine yerleştirdi. Telefonunu şarj edip, şarj makinesi ile birlikte çantasına koydu. Odadan çıkacağı esnada defterini unuttuğu aklına geldi ve bavulundan papatya kokulu defterini ve kalemini alıp el valizine koydu. Eşyalarını alıp odadan çıktı. Bavulunu tutulan odaya götürüp diğer eşyaların yanına bıraktı. El valizini yanına alıp bekleme salonuna indi ve toparlanmaya başlayan diğer grup üyelerinin yanına gitti. Çok geçmeden uzaktan kendisine seslenen Çağlar'ı gördü. ''Güneş merhaba.'' Güneş'de ''Merhaba,'' diyerek cevap verdi. ''Kahvaltıdan bir şey söylemeden gittin.'' Çağlar gelerek hemen yanında durdu. ''Ağabeyim aramıştı. Onunla konuşuyordum.'' ''Anladım.'' İkisi de sessizce beklemeye başladı. Bir süre sonra herkes toplanmıştı. Kiralanan araca yerleşip piramite doğru yola çıktılar. *** Kamp yerine gelinmiş ve çadırlar kurulmuştu. Herkes eşli kalacaktı. Beş kız dört erkeklerdi. Eşleşmeler yapıldığında Güneş tek başına kalmıştı. Bu durumdan hiç şikâyetçi değildi. Yanı başında piramit varken yatıp uyumak onun için muhteşem olacaktı. Eşyalarını çadıra bırakıp dışarı çıktı. Herkes hazır olunca piramidin içine girdiler. Güneş etrafına hayranlıkla bakıyordu. Taş duvarlara işlenmiş figürler sanki gerçek gibiydi. Araştırma yapacakları bölmeye geldiklerinde ağır bir koku ile karşılaştılar. Ortada içi boş taştan bir mezar vardı. Ahmet Bey'in söylediğine göre içinden çıkan mumya incelenmek üzere götürülmüştü. Ahmet Bey hepsine her tarafı detaylıca incelemelerini özellikle gizli bir geçide açılan bölme bulup bulamayacaklarına bakmalarını istemişlerdi. Çalışmalara başladıklarında hepsi çok hevesliydi ama bir süre sonra içerisinin havası boğucu bir hal almıştı ve nefes almakta zorlanıyorlardı. Açılan havalandırma yeterli olmuyordu. Güneş alnında biriken terleri eliyle sildi ve çalışmaya devam etti. Yorulmuştu ama şikâyetçi değildi. Sevdiği işi yaptığı için mutluydu. Yeliz yanına gelip elindeki su dolu şişeyi Güneş'e uzattı. ''Kaç saattir ara vermeden çalışıyorsun. Biraz mola versen iyi olur.'' Güneş su şişesini alarak birkaç yudum su içti. ''Teşekkür ederim.'' Su şişesini Yeliz'e geri uzatırken Ahmet Bey'in gür sesi taş duvarlarda yankılandı. ''Arkadaşlar bugünlük bu kadar yeter. Gerekli yerlerle görüştüm buranın havalandırma sistemi düzeltilinceye kadar yarım gün çalışacağız. Malzemelerinizi toparlayıp çıkabilirsiniz.'' İki kız gülerek birbirlerine baktı. Sessizliği bozan Yeliz oldu. ''Ne dersin günün geri kalanında gezelim mi? Hem geri dönüşte götürebilmek için birkaç hatıra eşyası alırız.'' Güneş bu sözlerin üzerine annesini, babasını ve kardeşini düşündü. Babası acaba hala kızgın mıydı? Annesi, kardeşi ne yapıyordu? ''Bir sorun mu var?'' diye sordu Yeliz. Güneş'in gözlerine biriken yaşları fark etmişti. Güneş eliyle biriken yaşları sildi. ''Hayır, yok. Haydi gidelim.'' İki kız kullandıkları malzemeleri özenle toparlayıp dar koridorları geçerek piramitten dışarı çıktılar. Çadırlarına gidip üstlerini değiştirdiler ve tekrar buluştular. ''Şuan güzel bir duş için her şeyimi verirdim.'' Yeliz birbirine karışmış siyah pembe saçlarını eliyle ayırmaya çalıştı. ''Birde iyi yanından bak bunların hepsi bizim için birer tecrübe.'' Güneş Yeliz'in karışmış saçını açmasına yardım etti. ''Beni bırakıp gidebileceğinizi düşünmediniz değil mi?'' Çağlar gülerek yanlarına yaklaştı. ''Hala aynı zevzeksin Çağlar. Hiç değişmemişsin.'' Yeliz saçlarına bileğindeki siyah tokayı geçirip başında topuz yaptı. ''Her neyse haydi gidelim. Tatile gelenlerden öğrendim. İleride develer varmış. Gezeriz diye düşünmüştüm.'' ''Harika olur.'' Güneş neşeyle el çırptı. Hep beraber uzun bir yürüyüşten sonra develerin olduğu yere geldiler. Çağlar dil bildiği için konuşma işini üstlendi ve develerin sahibi ile anlaşıp üç deve kiraladılar. Develere binip yola çıktıklarında önlerinde yürüyen ve devenin ipini tutan adamlar vardı. Güneş hayatında hiç olmadığı kadar mutlu hissediyordu. Develeri birbirine yaklaşınca Güneş sadece Çağlar'ın duyabileceği şekilde konuştu. ''Yeliz ile tanışmadığınızı söylemiştin ama o seni çok iyi tanıyor gibiydi.'' Çağlar gülerek karşılık verdi. ''İlk gördüğümde tanıyamamıştım. Tanışmak için konuştuğumda aynı liseden olduğumuzu fark ettik. Öyle yani.'' Güneş cevap vermemişti. Birbirlerini tanıyıp tanımadıkları onun için önemli değildi ama yalana tahammülü yoktu. Gezi bittiğinde deveden ilk Yeliz indi. Onu Çağlar izledi ve en son Güneş inecekken dengesini sağlayamayıp yumuşak kumların üzerine üzerine düşerken Çağlar Güneş'i tutmak için ileri atıldı ama zamanında tutamayıp üst üste yere düştüler. Güneş kendini çabucak toparlayıp ayağa kalkarken Çağlar'da onu takip etti. ''Ben özür dilerim.'' ''Sorun değil.'' Çağlar yaklaşarak Güneş'in alnına yapışan kum taneciklerini eliyle temizledi. Yeliz, Çağlar'ın Güneş'e gösterdiği bu ilgiyi umursamayarak araya girdi. ''Gidelim mi artık?'' Güneş olur anlamında başını salladı ve tekrar kamp alanına doğru yola çıktılar. Tüm bu olanları izleyen Nimbars sinirden evin içinde durmadan yürüyordu. Artık dayanamayacaktı Güneş kendisini sadece bir kez dinlemişti. Devamı yoktu. Güneş arkadaşları ile kamp alanına vardığında hava kararmıştı ve kamptaki herkes yakılan ateş etrafında oturuyordu. Gidip yanlarına oturdular ve onlara eşlik etmeye başladılar. Nimbars sakladığı kürelerden birini alıp çıkardı ve evin kapısını kilitleyip, pencereleri kapadı. Yatağının üzerine koyduğu küreye odaklandı ve bir süre sonra küreden yayılan ışığın ötesinden kamp alanı görünür oldu. Nimbars yastığının altındaki hazırladığı sahte evrakları alarak oluşan görüntüye doğru bir adım attı. Çadırların arka tarafında ortaya çıktığında odaklanıp kendi odasının içine oluşan geçidi kapadı. Geri dönüşte tekrar telepati kurarak geçidi açabilirdi. Elindeki evrakları son kez kontrol edip kamp alanındakilere doğru yürüdü. Kendisine bakan gözlere aldırmayıp doğruca Ahmet Bey'e yaklaştı ve elindeki evrakları uzattı. ''Merhaba, buraya şirketin yönlendirmesi ile Kemal Bey'in yerine geldim. Onun yerine çalışmalara ben devam edeceğim.'' Ahmet Bey evrakları dikkatle inceledi. Her şey açıkça belirtilmişti. Özgeçmiş kısmını inceledi ve başını onay verircesine salladı. Güneş dikkatle yeni gelen adamı süzdü. Kalbinde tarif edemediği bir hüzün oluştu. Hissettiği normal bir hüzün değildi. Bu tarif edemediği çok farklı bir şeydi. Adamda ona dikkatle baktı ve bakışları havada buluştu. Güneş istemsizce elini kalbinin üzerine bastırdı. Oluşan sessizliği Ahmet Bey'in sesi bozdu. ''Aramıza hoş geldin Kıraç."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD