Güneş adının Kıraç olduğunu öğrendiği adamı dikkatle süzdü. Uzun kahverengi saçları ensesinde toplanmıştı. Ortada yanan ateşin ışığında gözleri kırmızı görünüyordu ya da gerçekten kırmızıydı ayırt edemedi. Kıyafetleri garipti. Bir pantolon üzerine de düğmesiz yelek giymişti. Ayaklarında ayakkabı yoktu.
Kıraç Ahmet Bey'in elindeki evrakları aldı. ''Teşekkür ederim efendim. Sizinle çalışmak benim için büyük bir onur.''
Ahmet Bey bir süre alnını kaşıdı. ''Geç geldin Kıraç. Yatabileceğin tek boş yer Güneş'in çadırı. Sana bir yer ayarlayana kadar idare edeceksiniz artık.''
Nimbars içten içe sevinse de yüzündeki ciddiyeti bozmadı. ''Siz nasıl uygun görürseniz.''
Güneş kalbinde oluşan hüzne engel olamıyordu. Nimbars Güneş'in bu durumunun farkındaydı ama istese de engel olamazdı. İkisi birbirine bağlıydı ve ne kadar yakın olurlarsa Güneş o kadar hüzün hissedecekti.
Güneş ayağa kalktı ve Ahmet Bey'e doğru birkaç adım attı. ''Tanımadığım biriyle aynı çadırda kalamam. Başka bir ayarlama yapın.''
Ahmet Bey öfkeli bakışlarını Güneş'e çevirdi. ''Lütfen Güneş biraz profesyonel olur musun? Buraya tatile gelmedik iş için geldik.''
Güneş sinirle çadırına gitti ve içeri girince çadırın fermuarını kapadı. Kendisine ne olduğunu anlayamıyordu. Kalbi çok ağır geliyordu ve buna engel olamıyordu.
Kol saatine bakınca saatin on iki olduğunu fark etti ve hemen telefonunu alıp açma tuşuna bir süre basılı tuttu. Telefon açılır açılmaz çalan melodi ile titremeye başladı. Güneş telefonu açıp konuşmaya başladı. ''Ağabey''
''Güneş'im sesin kötü geliyor.''
Güneş belli etmemeye çalışarak cevap verdi. ''Önemli bir şey yok. Sadece senin yerine bugün yeni biri geldi ona üzüldüm biraz.''
''Bu konuda bilgim yoktu. Kim olduğunu öğrenmeye çalışırım. Sana bir sürprizim var.''
Güneş ne sürprizi diye soramadan telefonda duyduğu ses ile gözyaşları akmaya başladı. ''Güneş'im.''
''Annem...'' Güneş devamını getiremedi. Gözyaşları hıçkırığa dönüşmüştü.
Annesinin de sesi titremeye başlamıştı. ''Ağlama Güneş'im. Nasılsın? İyi misin? Bir şeye ihtiyacın var mı?''
Güneş eliyle gözyaşlarını sildi. ''Yok annem. Ben iyiyim hatta burada çok mutluyum. Görsen o kadar güzelki.''
''Kızım baban dönünce eve gelsin dedi. Seninle konuşacakları varmış ne olduğunu söylemedi ama gelince eve gel olur mu?''
Güneş bir süre sustu. ''Dönünce konuşalım anne olur mu?''
''Olur kızım. Benim şimdi gitmem gerekiyor. Eve geç kaldım.''
''Tamam, annem görüşürüz yine. Buğlem'e onu özlediğimi söyle olur mu?''
''Tamam Güneş'im söylerim.''
Annesi telefonunu Kemal'e verip evden çıkıp gitti. Kemal tek kalınca Güneş'le konuşmaya devam etti. ''Güneş bu yeni gelenin adı ne?''
Güneş gözyaşları son bulunca daha rahat konuşmaya başladı. ''Kıraç'mış.''
''Daha önce hiç duymamıştım. Bana böyle bir şey bildirilmedi. Bu işle uzaktanda olsa ben ilgileniyorum yani haberim olması gerekirdi.''
Güneş ağabeyinin telaşına anlam veremedi. ''Belki söylemeyi unutmuşlardır.''
''Tamam, kardeşim bakacağım ben haydi sen kapat telefonunu artık şarjı bitmesin.''
''Tamam, iyi geceler.'' Güneş telefonu tamamen kapatıp çantasına koydu.
Düşünceler aklında dolanıp duruyordu. Babası kendisiyle ne konuşabilirdi ki? Konuşacak ne kalmıştı? Bunu dönünce öğrenecekti.
Çadırın fermuarı açılınca Güneş bakışlarını içeri giren Nimbars'a çevirdi. Nimbars içeri girip fermuarı yeniden kapadı. ''Müsait misin diye sormadım ama istersen çıkabilirim.''
Güneş çantasından şortunu ve askılı bluzunu alıp çadırın bezden kapısına doğru emekledi. Çadır küçük olduğu için ayağı kalkıp yürümesi imkânsızdı. ''Gerek yok ben çıkarım.'' Cevap vermesini beklemeden dışarı çıkıp Yeliz'in çadırına yöneldi.
Yeliz içeride tek başınaydı birlikte kaldığı kişi henüz gelmemişti. ''Kıyafetlerimi burada değişebilir miyim?''
Yeliz Güneş'e gülümsedi. ''Tabi, hatta gece burada kal diyeceğim ama çadır iki kişi için bile çok küçük.''
Güneş kıyafetlerini değiştirirken Yeliz'e cevap verdi. ''İdare edeceğim artık.'' Şortunu ve bluzunu giydikten sonra çıkardığı kıyafetlerini katlayıp koluna astı. ''Tekrar teşekkür ederim. İyi geceler.''
''İyi geceler.''
Güneş Yeliz'in yanından ayrılıp tekrar çadıra döndü. Kıraç gözlerini kapamış yatıyordu. Uyuyup uyumadığını anlayamadı. Kıyafetlerini küçük çantasına yerleştirip yere oturdu.
Nasıl yatacağını bulamıyordu. Bir yabancıyla aynı yerde uyumaktan çekiniyordu.
''Çekinmene gerek yok.'' Nimbars gözlerini açarak ayağa kalktı ve oturdu.
''Söylemesi kolay tabi,'' Güneş elini çenesine dayadı. Nimbars saçlarını açıp eliyle taradı ve tekrar bağladı.
''Çok garipsin.''
''Ne gibi?'' Nimbars meraklı bakışlarını Güneş'e çevirdi.
''Mesela giyimin çok garip ayakkabı giymiyorsun. Üzerinde sadece bir yelek var ve gözlerin...'' Eğilip Nimbars'ın yüzüne daha dikkatli baktı. ''Gözlerin gerçekten kırmızı.''
Nimbars küçük bir kahkaha attı. ''Çöl sıcağında ayakkabı giymek bence saçma zaten her yer yumuşacık kum, bu sıcakta kıyafet de giyilmiyor. Gözlerime gelince sadece alerji.''
Güneş dudağını büzdü. ''Garip bir alerjiymiş.''
''Çok normal şartlarda karşılaşmadık ama bence iyi arkadaş olabiliriz.''
''Arkadaş olmamız gerekmiyor.'' Güneş elini tekrar kalbine koydu ne kadar göz ardı etmeye çalışsa da kalbindeki hüzün ağır geliyordu.
''Elini neden sürekli kalbine koyuyorsun?''
''Seni ilgilendirmez.''
Nimbars daha fazla üstelemedi. Şuan amacı ona zarar vermek değildi. Sadece tanımak istiyordu. O farklıydı ve bu ilgisini çekmişti. ''Peki, nasıl uyumak istersin yan yana ya da ters yönde?''
Güneş omuzlarını silkti. ''Fark etmez.''
''O zaman ben yatıyorum sen ne tarafa istersen o tarafa yat.'' Nimbars bir şey söylemeden kolunun üzerine uzanıp yattı.
''Yastığın yok mu?''
''Hayır.'' Nimbars yattığı yerden Güneş'e baktı.
Güneş yastığını alıp uzattı. ''Yastığımı paylaşabiliriz. Yani çok büyük değil ama idare eder.''
Nimbars Güneş'e dikkatle baktı. Başkası olsa tanımadığı biri ile yastığını paylaşmazdı. Ama Güneş gerçekten farklıydı. Kalbinde kötülük yoktu. Saftı, temizdi.
Güneş yastığını Nimbars'ın yanına koyup yattı. Nimbars'ta başını yastığın kenarına koydu ve yüzünü Güneş'e döndü. ''Bunu yapmak zorunda değilsin.''
''Neyi?'' diye sordu Güneş
''Yastığını benimle paylaşmak zorunda değilsin. Sonuçta senin için bir yabancıyım.''
''Annem bana kim olursa olsun yardım etmekten sakın kaçma derdi. Ancak bu şekilde kalbimiz temiz kalırmış.''
Nimbars bir şey söylemeden bakmaya devam etti. Güneş gözlerini kapamıştı. Yanağındaki gamzesi yüzünde çok güzel görünüyordu. Kirpikleri özenle dizilmiş gibiydi. Nimbars kendisine ne olduğunu anlayamıyordu. Hissettikleri daha önce tanışmadığı bir duyguydu.
Daha fazla dayanamayacağını düşündü ve dışarı çıkmak için doğruldu. Çadırda olduğunu unutup ayağa kalkmaya çalışınca dengesini sağlayamayıp Güneş'in üzerine düştü.
Güneş Nimbars'ın ağırlığı ile ufak bir çığlık attı. ''Yavaş olsana biraz.''
''Özür dilerim ben anlayamadım yani bir an dengemi kaybettim.'' Nimbars hemen dizleri üzerine kalktı. ''Bir yerin acımadı değil mi?''
Güneş belini ovalayarak doğruldu. ''İç organlarım birazcık birbirine dolanmış olabilir. Şaka mısın Kıraç ya ezdin resmen.''
''Ben gerçekten özür dilerim.''
''Tamam, sorun değil.'' Güneş dayanmayıp gülmeye başladı.
Güneş gülerken kıvırcık saçından bir tutam gözlerinin önüne düşünce Nimbars uzanıp eliyle düşen saçı geriye itti. Güneş'in gülmesi anında son buldu. İçinde oluşan garip hüznü bir kez daha hissetti ama bu sefer bu hüzün canını yakmak yerine tuhaf bir şekilde huzur vermişti.
Nimbars yaptığını fark edip elini hemen geri çekti. Bir şey söylemeden çadırdan dışarı çıktı. Etrafta hiç kimse yoktu. Sönmüş ateşin yanına gidip oturdu ve yumuşacık kumların üzerine uzandı. Gökyüzünde sayısızca yıldız göz kırpıyordu. Kendi gezegeninde gördüğü gökyüzünden farklıydı. Diğer gezegenler görünmüyordu, sadece ay ve yıldızlar vardı. Güneş'in saçına dokunduğu an aklına gelince kalbi tekrar hızla çarpmaya başladı. Olanlara anlam veremiyordu. Hissettikleri onun için yabancıydı.
Dünyaya gelmenin doğru bir karar olup olmadığını şimdiden sorgulamaya başlamıştı.