Güneş'in, Türkiye'ye dönmesinin üzerinden bir ay geçmişti. Başını her gece yastığa koyduğunda aklına Kıraç geliyordu ve kendine henüz Türkiye'ye dönmediğini eğer dönseydi arayıp kendisini bulacağı yalanını söylüyordu.
Aklına gelen düşünceleri uzaklaştırarak siyah pantolonunu giyip üzerine mavi tişörtünü geçirdi. Ayağına spor ayakkabılarını giyip dışarı çıktı. Birkaç adım yürüdükten sonra yağmaya başlayan yağmurla birlikte kıvrılan saçlarına baktı. Evden çıkmadan önce bir saat uğraşıp saçlarını düzleştirmişti ama değen her yağmur damlasıyla tekrar kıvrılmaya başlamıştı. Aklına bundan sonra hava durumunu kontrol etmeyi not aldı.
Sonbahar yağmuru vücuduna iyi gelmişti. İnsanlar ıslanmamak için koştururken o aksine yavaşça yürüyerek ıslanıyordu. Yağmuru hep sevmişti ve sevmeye de devam edecekti. Arkadaşları ile buluşacağı kafeye geldiğinde içeri geçip pencere yanındaki boş bir masaya oturdu. Saate baktığında erken geldiğini anlayıp beklerken ısınmak için bir kahve söyledi. Garson masanın üzerine beyaz fincanda dumanı tüten kahveyi bırakıp gittiğinde Güneş kahvesinden bir yudum alıp boğazında bıraktığı sıcaklığı hissetti.
Arka masasında oturan kişi sandalyesini geri ittiğinde Güneş'in sandalyesine çarpıp elindeki kahveden birkaç damla üzerine dökülmesine sebep oldu. Güneş masadaki peçeteden alıp tişörtünde oluşan lekeyi silmeye çalıştı. ''Lütfen, biraz daha dikkatli olur musunuz?'' diye küçük bir sitem etti yapanın kim olduğuna bakmadan. Ensesinde hissettiği sıcaklık ile elindeki peçeteyi avucunda buruşturup sıktı. Yaptığı yetmezmiş gibi birde bu kadar yakınına gelmesi sinirlendirmişti. Öfkeyle ayağı kalkacağı esnada duyduğu ses ile sıktığı eli gevşedi ve peçete yere düştü.
''Üzgünüm hanımefendi, kaybettiğim mutluluk perimi arıyordum. Acaba onu gördünüz mü?''
Güneş kalbinin çarpmasına engel olamamıştı. Bu ses Kıraç'a aitti. Oturduğu sandalyeden kalkıp arkasını döndü karşısında gördüğü Kıraç çok farklıydı. Ayağında beyaz spor ayakkabı, açık gri renk bir pantolon ve beyaz tişörtü ile oldukça yakışıklı görünüyordu. Saçlarını her zamanki gibi ensesinde atkuyruğu yapmıştı.
''Sanırım mutluluk perimi siz de görmediniz. Eh, bende başka yerde ararım.'' Güneş, Nimbars'ın bu sözlerine gülümseyerek karşılık verdi. Haftalardır özlemini hissettiği adam karşısındaydı. Nimbars, Güneş'i tutarak kendine doğru çekti ve sıkıca sarıldı. ''Seni çok özledim Güneş'' dudakların dökülen bu kelimeler Güneş'in içini ısıttı.
Güneş kollarını özlediği adama dolayıp kokusunu içine çekti. ''Ben de seni çok özledim.'' Sarılmaları son bulduğunda yan yana oturdular. Birbiri için atan iki yürek özlemlerinin son bulmasını mutlulukla karşılıyorlardı.
Nimbars son bir ayı kalbini susturmaya çalışarak geçirmişti ama başarılı olamamıştı. Dünyaya tekrar gelmeye karar verdiğinde uzun bir araştırma yapıp insanlar hakkında bilgi toplamış nerede nasıl davranması gerektiğine çalışmıştı. Kendi diyarında değersiz ama bu dünyada elmas adı verdikleri ve değerli kabul ettikleri taştan getirip bir miktar para elde etmişti. Kendine çıkardığı sahte kimlik ile bir ev ve araba satın almıştı. Başlarda zorlansa da araba sürmeyi de öğrenmişti. Şimdi ise sevdiğinin karşısındaydı ve olacaklara kendini hazırlamıştı.
Güneş, masaya doğru yürüyen arkadaşlarını görünce ayağa kalkıp hepsiyle teker teker sarıldı. Nimbars, gelen grubu dikkatle süzdü. Hepsi masaya oturduğunda Güneş tanıştırmak için Nimbars'a döndü. ''Kıraç, bu Eylem,'' diyerek uzun boylu sarışın olan kızı gösterdi. ''Bu Sıla'' diyerek diğerlerine oranla daha kısa ve zayıf olan kızı gösterdi. ''Bu da Bora.'' diyerek diğer arkadaşını işaret etti. Nimbars, Bora'ya dikkatle bakıyordu. Uzun boylu, kaslıydı ve yakışıklıydı. Kıskançlık Nimbars'ı ele geçirmeye başlamıştı bile. ''Arkadaşlar bu da Kıraç,'' diyerek en son Nimbars'ı gösterdi.
Nimbars öğrendiği gibi hepsiyle tek tek tokalaşıp tanıştığına memnun olduğunu söyledi. Daha sonra sadece Güneş'in duyabileceği şekilde fısıldadı. ''Bu kelimeye hiç anlam veremiyorum. Yani, belki tanıştığıma memnun olmadım.'' Güneş, gözlerini sus dercesine Nimbars'a çevirdi.
''Güneş, anlatsana Mısır seyahati nasıldı? Geri erken dönmene çok üzüldük.''
Güneş ''Oldu bir şeyler gelmem gerekti. Boş verin.'' diyerek soruyu yönelten Sıla'ya baktı.
Garson masaya geldiğinde hepsi birer kahve istemişti. Güneş kahveyi içmeden lavaboya gitmek istediğini söyleyip masadan kalktı. Lavaboda elini yıkarken tişörtünde kalan kahve lekesine gülümseyerek baktı. Kıyafetindeki bu leke ona mutluluk vermişti.
Lavabodan çıkıp masaya geri döndüğünde Kıraç gülerek bir şeyler anlatıyordu. Diğerlerinin de kahkahası ona eşlik ediyordu. Beraber geçen güzel saatler ile Güneş, Nimbars'a daha çok âşık olmuştu. O'nun rahat tavırları, sıcakkanlılığı içten ve samimiydi. Kafeden çıktıklarında Nimbars, Güneş'i elinden tutup arabaya doğru götürdü. Üstü açık kırmızı bir arabaydı. Güneş şaşkınlığını gizleyemedi. Nimbars'ı hep fakir biri olarak düşünmüştü ama bu araba bunun aksinin ispatıydı. Birlikte arabaya bindiklerinde önlerinde uzanan düz yolda Nimbars yapabildiği kadar hız yaptı.
Onlar için dünya durmuştu. Sadece ikisi vardı ve birde önlerinde uzanan yol. Uzunca bir süre sokaklarda dolaştıktan sonra büyük bir evin önünde durdular. Nimbars arabadan inip Güneş'in inmesine fırsat bırakmadan kucakladı. Eve doğru yürürken Güneş gülerek kollarını Nimbars'ın boynuna doladı. ''Senin bu kadar zengin olduğunu bilmiyordum.''
''Daha benimle ilgili bilmediğin çok şey var Güneş ve hepsini zamanla öğreneceksin.'' Nimbars göz kırpıp yürümeye devam etti. Kapıyı açıp içeri girdiklerinde Güneş'i yere bıraktı. Güneş etrafı dikkatle incelemeye başladı. Eşyalar tamamen beyazdı. Eve renk veren tek şey duvarda asılı büyük mavi melek kanadı tablosuydu.
Nimbars, Güneş'in elinden tutup mutfağa götürdü. Öğrendiği şeylerden biride kızların sevdiğiyle birlikte yemek yapmaktan mutlu olduğuydu ve Güneş'i mutlu etmek için bunu yapmaya gönüllüydü. ''Akşam yemeğini birlikte yapalım istedim.''
Güneş tamam anlamında başını salladı ve buzdolabını açarak malzemelere bakmaya başladı. Birkaç sebze dışında pek bir şey yoktu. Mutfak dolabının çekmecelerini karıştırmaya başladığında eline geçen bir paket makarna ile gözleri ışıldadı. ''Makarna yapabiliriz.''
Nimbars dolabın büyük çekmecesini açarak küçük bir tencere çıkardı. Ocağı yakıp su dolu tencereyi üzerine koydular. Su kaynarken makarnayı içine boşalttılar. Güneş domatesleri keserken Nimbars durup onu izlemeye başladı. Bir ömür bu anda saklı kalmak istiyordu. Zamanı durdurmak istiyordu. Güneş kendisini izleyen kırmızı gözlere bakarak gülümsedi. Makarna hazır olduğunda tabaklara koyarak salona geçtiler ve koltukta yan yana oturup yemeye başladılar.
Nimbars elindeki tabağı masaya bırakıp kalktı ve müzik çaları çalıştırdı. Çalan müzik kalplerini sararken Nimbars, Güneş'i tutup kaldırdı ve birlikte dans etmeye başladılar. Mutluluk denen şey gerçekten varsa şuan yaşadıkları şey buydu. Onlar aşkın vücut bulmuş haliydi. Gözleri birbirlerine kenetlendiğinde ikisi de birbirinin deli gibi çarpan kalbini hissetti. Güneş başını Nimbars'ın göğsüne dayadı. Gözlerini kapatıp kendini bu güzel ana bıraktı. ''Bu seferde rüya görmüyorum değil mi? Eğer öyleyse uyanmak istemiyorum.''
Nimbars, Güneş'in çenesini tutup başını hafifçe kaldırdı ve dudaklarını dudaklarına mühürledi. Öpmeyi bıraktığında aşk dolu gözlerle baktı. ''Sence bu rüya mıydı?''
Güneş hayır anlamında başını salladı. Bir ömür sevdiğinin kollarında kalmak, onun kokusunu doyasıya içine çekmek ve sadece onun kalp atışlarını dinlemek istiyordu. O bu rüyanın sonsuza kadar sürmesini istiyordu.
Çalan müzik son bulmuştu ama ikisi de farkında değildi. Birbirleri için atan kalpleri onlar için en eşsiz melodiydi ve bu melodiyle hiç durmadan dans edebilirlerdi. Dans etmeyi bıraktıklarında Güneş kolundaki saate baktı. ''Eve çok geç kaldım. Babamla tekrar kavga etmek istemiyorum. ''
''Tamam, telaşlanma gideriz hemen.'' Nimbars, Güneş'i bir kez daha kendine çekip sıkıca sarıldı ve saçlarından öptü. ''Mutluluk Peri'm beni bırakıp gidiyor mu?''
Güneş ''Mecburum,'' diyerek dudağını kıvırdı.
Nimbars, Güneş'in elinden tutup kapıya doğru yürüdü. Güneş'de arkasından onu takip etti. Arabaya bindiklerinde eve doğru yol almaya başladılar. İkisi de sessizdi, birbirlerinden ayrılmak istemiyorlardı.
Eve geldiklerinde Güneş arabadan inecekken Nimbars elinden tutup engel oldu. ''Yarın sabah seni almaya geleceğim.''
Güneş tamam anlamında başını salladı ve Nimbars'ın yanağına küçük bir öpücük kondurup arabadan indi ve eve doğru yürüdü.
Nimbars eve geri döndüğünde geçiş yolunu açıp Gözyaşı Diyarı'ndaki evine geri döndü. Kendini yatağına bıraktığında geçirdiği günü düşünüyordu. Alacağı her ceza böyle güzel bir gün için değerdi. Güneş, O'nun eksik yanıydı. Onunla tamamdı, onsuz eksikti.
Bir aydır her türlü alanda çalışmıştı ve yenilen yemeklerden, sevilen ülkelere kadar çok şey öğrenmişti ve Güneş bu çaba için değerdi.
Yarın onun için çok güzel bir gün ayarlamıştı. Para denen şey ile dünyada birçok şeyi yapabiliyordu ve kendi diyarında bulunan değersiz bir taş dünyada onu zengin yapmaya yetmişti. Nimbars mutlulukla gözlerini kapadığında Güneş'de kendi dünyasında aynı mutluluğu yaşıyordu.