Havaalanından ayrılıp bir taksiye bindi ve ağabeyinin evinin adresini verdi. Apartmanın önünde indiğinde derin bir nefes alıp içeri girdi ve merdivenleri çıktı. Nimbars'dan ayrılalı çok olmamıştı ama şimdiden özlemişti onu. Aşk gerçekten acı verici bir duyguydu.
Zili çaldığında ağabeyi yüzündeki gülümseme ile kapıyı açtı. ''Hoş geldin Güneş biz de seni bekliyorduk.''
Güneş anlamsızca ağabeyine baktı. ''Biz derken ağabey?''
''İçeri gel.''
Güneş ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi. Bavulunu kapının girişinde bırakıp salona doğru yürüdü. Karşısında gördüğü kişi ile şaşkınlıkla gözlerini açtı. ''Baba!''
Güneş babasına şaşkın bakışlarla bakarken neden burada olduğunu anlamaya çalışıyordu. Babası yüzündeki gülümseme ile ayağa kalkıp kızının yanına gitti ve yüzünü elleri arasına aldı. ''Seni götürmeye geldim Güneş. Ne yaşanmış olursa olsun küslükleri sonlandıralım.''
Güneş gözlerine biriken yaşlara engel olamadı. Babasına ne kadar kızgın olsa da onu özlemişti. Hissettiği bu özlem tüm vücudunu ele geçirirken babasına sıkıca sarıldı. O babasıydı ve ne yapmış olursa olsun şuan kızının ayağına gelmişti. Kollarını babasının boynundan çekip bir adım geri attı ve gözündeki yaşları sildi. ''Ben hepinizi çok özledim baba.''
''Annen ve kardeşin evde seni bekliyor. Haydi, gidelim artık.''
Güneş, ağabeyine baktığında onun onaylayan bakışlarıyla karşılaştı. Başını tamam anlamında salladı. Evine gitmek ve annesine sıkıca sarılmak istiyordu. Babası kapıda beklediğini söyleyerek salondan çıktı.
Kemal, Güneş'in yanına gelerek ellerini avuçlarının arasına aldı. ''Sen, benim kardeşimsin ve ne zaman gelmek istersen bu evin kapısı sana açık Güneş.'' Güneş daha fazla ağlamamak için sustu. Eğer konuşursa gözyaşları bir kez daha serbest kalacaktı. ''Unutmadan, Kıraç ile ilgili hiçbir bilgi bulamadım. Bir gariplik var ama ne olduğunu anlayamadım.''
Güneş, ağabeyine dikkatle baktı. Kıraç'ın farklı biri olduğunu biliyordu ama hakkında bildiği elle tutulur tek bir gerçek yoktu. Uçağa bindiğinden beri içten içe telefon numarasını almayı unuttuğu için kendine kızıyordu. Türkiye'ye dönse bile kendisini bulamayacaktı çünkü ondan telefon numarası almadığı gibi ona da kendi numarasını veya ev adresini vermemişti. Güneş bir daha Kıraç'ı göremeyeceğini düşündüğünde kalbinde hissettiği acı ile nefes alamadı. ''Ben artık gideyim. Her şey için teşekkür ederim ağabey.'' diyerek kapıya doğru yürüdü. Biran önce dışarı çıkıp temiz havayı ciğerlerine çekmek istiyordu.
Babası elinde Güneş'in valizi ile onu bekliyordu. Son kez Kemal ile vedalaşıp evden çıktılar ve yoldan geçen bir taksiyi durdurup bindiler. Güneş aynı anda hem mutluluk hem de hüzün hissediyordu. Ailesiyle tekrar bir aradaydı ama kalbinin bir kısmını Mısır'da bırakmıştı.
Gördüğü rüya aklına gelince yüzümde bir gülümseme oluştu. Keşke rüyamdaki yer gerçek olsaydı ve Kıraç'la orada kalabilseydim diye düşündü. Altın rengi çimler, farklı bir gökyüzü, pembe bulutlar ve en önemlisi pembeye dönmüş ten rengi her şey gerçek ötesiydi. Ama en çok hoşuna giden Kıraç'ın kanatlarıydı. Rüyaların bilinçaltından kaynaklandığı söylenirdi ve Güneş bu gördüklerini Kıraç'ın ilginç olmasını kendi bilinçaltındaki yansımasına bağlıyordu. Doğaüstü şeyleri hayal etmeyi severdi ve bazen rüyalarında böyle gerçek olamayacak şeyler görürdü.
Taksi durduğunda inip eve doğru yürüdüler. Evin kapısı açılmadan gelen kokular burnunu doldurmuştu. Anlaşılan Neriman Sultan yine döktürmüştü. Kapıyı çalıp beklediler. Kapının açılmasıyla birlikte Güneş boynuna dolanan kollar ile nefessiz kaldı. ''Özlediğini beni boğarak mı gösteriyorsun Buğlem. Nefes alamıyorum.''
Buğlem gülerek kollarını çözüp içeri girebilmeleri için bir adım yana kaydı. ''Kötüye bir şey olmaz ablacım.'' diyerek göz kırptı.
Güneş, içeri girdiğinde annesi mutfaktan çıkıyordu. Güneş'i gördüğünde yüzünde oluşan gülümseme ile Güneş'in kalbine bir sıcaklık yayıldı. Koşarak gidip annesine sarıldı. Annesi de sarılmasına karşılık verip kızının saçlarına öpücükler kondurdu. ''Hoş geldin benim Güneş'im.''
''Hepinizi çok özledim anne.''
''Haydi, ellerinizi yıkayın sofra hazır. En sevdiğin yemekleri yaptım. Hep beraber yiyelim.'' Neriman Hanım sarılmayı bırakıp mutfağa geçtiğinde Güneş'de ellerini yıkamaya gitti.
Güneş mutfağa girdiğinde masanın üzerinde duran sarmalarla dudağını yaladı. Vakit kaybetmeden masaya oturup çatal kullanmadan eliyle sarmadan alıp ağzına attı. Dünya sarma yarışması yapılsa annesinin birinci seçileceğini düşünürdü her defasında. Babası ve kardeşi de masaya oturduğunda hep beraber yemeğe başladılar.
Yemekler yendiğinde Güneş ve Buğlem annesine izin vermeyip masayı toplamış ve bulaşıkları yıkamışlardı. Güneş sıcak bir duş aldıktan sonra dinlenmek için odasına gitti. Odaya girdiğinde kardeşi elindeki mavi fırça uçlu tarakla bekliyordu. Güneş'in saçları kıvırcıktı ve çok zor taranıyordu. Kardeşi eğer saçını taramak istiyorsa bu onun gerçekten özlediğini gösterirdi.
Güneş yüzündeki gülümseme ile kardeşinin yanına oturup saçlarına sardığı beyaz havluyu açtı. Kardeşi canını yakmamaya dikkat ederek saçlarını taramaya başladı. ''Sana hep diyorum saçlarını tamamen keselim diye. Bak sana kellik çok yakışır.''
Güneş kardeşinin bu sözlerine gülerek karşılık verdi. ''Söz sen kestirdiğin gün bende kestireceğim.''
İki kardeşin aralarında geçen bu tatlı konuşmaları Nimbars gülerek izliyordu. Güneş gittikten sonra oda Gözyaşı Diyarı'na geri dönmüştü. Birlikte geçirdikleri zamandan sonra Güneş kalbini ona tamamen açmıştı ve istediğinde onu yönlendirebiliyordu. Tekrar dünyaya gitmemeliydi. Güneş'ten uzak durması gerekiyordu. Onlar için bir gelecek olamazdı. Eğer yüce konsey öğrenirse en iyi ihtimalle sonsuzluk diyarına sürgün edilebilirdi ve bu bir imeyrus için intihar gibi bir şeydi.
Nimbars elindeki görüntüyü kapayıp oturduğu salıncaktan kalkıp gökyüzüne doğru uçtu. Kalbini hissettiklerinden uzak tutması gerekiyordu. Her şey geçmişte kalmalıydı. Kanatları yorulana kadar rüzgâra karşı uçtu. Bir bulutun üzerine indiğinde hissettiği hiçbir şey değişmemişti. Aşk dedikleri bu duygu çok güçlüydü ve azalıp bitmek yerine daha da büyüyüp canını yakıyordu.
Güneş'in kokusunu, sesini yakından duymayı özlemişti ama yanına gidemezdi. Bunu yapmamalıydı. Hem bu yalanı ne kadar devam ettirebilirdi ki? Güneş, gerçekleri öğrenirse bir daha kendisini görmek bile istemezdi.
Düşüncelerinden sıyrıldığında hava kararmaya başlamıştı. Avucunu açıp Güneş'e baktığında uyuduğunu gördü. Bir süre uyurken seyretti ve bunu yapmamasını kendine hatırlatıp tekrar görüntüyü kapattı.