BÖLÜM 13

998 Words
Nimbars bir süre Güneş'in gelmesini bekledi ama gelmeyince kontrol etmek için yanına gitmeye karar verdi. Oturduğu yerden kalkıp bir adım atmıştı ki etrafı saran dumanla birlikte nereden geldiğini anlayamadıkları alevler yayılmaya başladı. İnsanlar çığlık çığlığa kaçışırken Nimbars etrafı saran dumana aldırmadan Güneş'in olduğu odayı bulmaya çalışıyordu. Bir adım daha attığı sırada önüne düşen bedenle hareketsiz kaldı. Eğilip kim olduğuna baktı. Tanımıyordu ama dumanda bayılmıştı. Tüm bildiği küfürleri içinden saydırarak yerde yatan bedeni kucakladı ve çıkış kapısına doğru yürüdü. Herkes tam bir karmaşa halindeydi. Bağırarak sağdan sola koşanlar, birbirlerine yardım etmeye çalışanlar, vücutlarında oluşan yanıklarla acı içinde kıvrananlar. Dışarı çıktığında kucağındaki bedeni güvenli olan bir yere bırakıp tekrar geri döndü. Güneş'i bulmalıydı. Sıla'yı birine yardım ederken gördüğünde hızla yanına gitti. Sesini duyurabilmek için bağırarak konuştu. ''Sıla, Güneş hangi odada?'' Sıla korku dolu gözlerle Nimbars'a baktı. ''Üçüncü katta soldan ikinci oda.'' Nimbars alevlere aldırmadan merdivenleri çıkmaya başladı. İkinci kata çıktığında alevler her yeri sarmıştı. Ellerini yüzüne siper ederek alevlerin içinde koşmaya başladı. Merdivenleri çıkarken duvardaki yanan tablo omzuna düşünce acıyla haykırdı. Birkaç saniye içinde kendini toplayarak acıya aldırmadan merdivenleri çıkmaya devam etti. Üçüncü kata çıktığında sol tarafa doğru yönelip ikinci odanın olduğu yere geldi. Kapıyı açmaya çalıştı ama sıkışmıştı. ''Güneş buradayım. Korkma sakın.'' Güneş, Nimbars'ın sesini duyunca korkuyla kapıya yaklaştı. ''Kıraç, kapıyı açamıyorum.'' ''Geri çekil Güneş, kapıyı kıracağım.'' Nimbars geri doğru bir adım atıp ayağıyla kapıya güçlü bir tekme attı ama kapı açılmamıştı. Tekmeleri ardı ardına savurmaya devam etti. Dumandan öksürmeye başlamıştı. Nefes almakta zorlanıyordu. Üst üste gelen darbelere dayanamayan kapı gürültüyle kırılarak yere düştü. Nimbars, odaya girdiğinde Güneş'e sıkıca sarıldı. ''Hemen gitmemiz gerek.'' diyerek elinden tutup çekti ve kapıya doğru yöneldi. Odadan çıkıp merdivenlerin olduğu yere geldiklerinde alev geçilmez bir hal almıştı. Güneş, korkuyla Nimbars'ın elini sıkıyordu. Nimbars, Güneş'i çekerek tekrar odaya yöneldi ve pencereyi açtı. Dışarı baktığında oda evin arka tarafına kalıyordu ve etrafta kimse yoktu. Herkes ön tarafta toplanmıştı. ''Güneş sarıl bana ve sıkı tutun.'' diyerek Güneş'i kendisine doğru çekti. ''Kıraç hayır, üçüncü kattayız. Buradan atlamak intihar olur. Birazdan itfaiye gelir bekleyelim.'' Güneş dumandan siyaha boyanmış korku dolu gözlerini alevlerin olduğu tarafa çevirdi. Gittikçe yaklaşıyordu. ''Güneş vakit yok. Güven bana hiçbir şey olmayacak.'' Alt katta olan küçük bir patlama ile ev ayaklarının altında sarsıldı ve ikisi de yere düştü. Nimbars düştüğü yerden hızla kalkarak Güneş'in yanına gitti ve ayağa kalkmasına yardım etti. Güneş korkuyla Nimbars'ın boynuna sarıldı. ''Sıkı tutun. Ellerini sakın bırakma.'' diyen Nimbars pencere pervazına çıkıp Güneş'e sarıldı ve kendini üçüncü kattan aşağı bıraktı. Güneş korkuyla gözlerini kapattı ve düşmeyi bekledi ama beklediği olmadı. Düşmek yerine yükseliyor gibiydi. Gözlerini açtığında Nimbars'ın sırtından uzanan simsiyah iki kanadı gördü. Halüsinasyon gördüğünü düşünüp gözlerini sıkıcı kapadı ve tekrar açtı ama kanatlar kaybolmamıştı. Kanatların oluşturduğu rüzgâr ile yere yumuşak bir iniş yaptıklarında Güneş, Nimbars'ı bırakıp birkaç adım geriledi. Artık yangından değil karşısındaki bu adamdan korkuyordu. ''Sen insan değilsin.'' diyerek Nimbars'ın sırtındaki kanatlara baktı. Nimbars kanatlarını hızla sırtına geri çekti. ''Güneş, dinle beni.'' diyerek bir adım attı. ''Yaklaşma sakın.'' diyen Güneş eliyle Nimbars'ı durdurdu. ''Sen nesin Kıraç? Bir çeşit melek falan mı?'' ''Hayır, Güneş her şeyi anlatmama izin ver.'' Nimbars umutsuzlukla çırpınıyordu. ''Sen... Sen beni kandırdın. Sen bana yalan söyledin.'' Güneş'in gözlerinden akan yaşlar yüzündeki siyah duman lekesini temizliyordu. ''Sen sahtekârın tekisin.'' diye bağırdığında kendine engel olamayarak Nimbars'a tüm gücüyle tokat attı. Nimbars'ın yüzüne gelen tokat yanağı yerine kalbini acıtmıştı. Bu şekilde hayal etmemişti ona kendisi anlatacaktı ama içine düştükleri durum her şeyi berbat etmişti. ''Güneş, lütfen anlatmama izin ver.'' diyerek son bir umutla yalvardı. ''Neden Kıraç? Neden beni kandırdın? Söylesene ismin gerçekten Kıraç mı? Yoksa o da mı yalan?'' Güneş sinirle yumruklarını Nimbars'ın göğsüne savuruyordu. Nimbars, Güneş'in bileklerini tutarak gelen yumruklara engel oldu. ''Dinleyeceksin Güneş, sonra bir daha görmek istemezsen asla karşına çıkmam.'' Güneş yaşlı gözlerini yüzüne çevirdiğinde Nimbars konuşmaya devam etti. ''Ben bir imeyrusum. Gözyaşı Diyarı da denen Zamiyra ismindeki bir gezegendenim ve her insan için görevlendirilmiş bir imeyrus var. Gerçek ismim de Nimbars.'' Güneş anlamayan gözlerle bakmaya devam etti. ''Söylediklerin çok saçma.'' ''Ben senin için görevlendirildim Güneş, bizim görevimiz insanlara hüzün vermek ama sen beni asla dinlemedin. Sen özeldin ve seni yakından tanımak için dünyaya geldim ama yemin ederim seni çok seviyorum.'' Güneş dizleri üzerine çökerek ağlamaya devam etti. Kalbi kırılmıştı. Bir yalana âşık olmuştu ve en kötüsü de karşısındaki bu adam bir insan bile değildi. Böyle şeylerin sadece kitaplarda olduğunu düşünürdü ama şuan gerçekti ve yaşıyordu. Nimbars'da dizleri üzerine çökerek Güneş'in yüzünü elleri arasına aldı. ''Güneş, Mısır'dayken gördüğün rüya gerçekti. Birlikte olduğumuz o yer benim diyarımdı. Sana her şeyi anlatacaktım. Lütfen, inan bana. Sana olan sevgim gerçek bu konuda sana asla yalan söylemedim.'' Güneş yüzündeki elleri itti. ''Defol. Bir daha sakın karşıma çıkma. Senden nefret ediyorum. Yüzünü bir daha asla görmek istemiyorum.'' ''Gerçekten benden nefret mi ediyorsun? Gitmemi gerçekten istiyor musun?'' Nimbars kırgındı ama Güneş paramparçaydı. Güneş, ''Defol!'' diyerek bir kez daha bağırdı. Nimbars ayağa kalkarak odaklandı ve Gözyaşı Diyarına geçiş yolunu açtı. Son bir umut Güneş'e baktı ama gözlerindeki nefret bu umudu yok etti. Geçiş yoluna adımını attığında Güneş olanlara inanmakta zorlanıyordu. Nimbars gitmişti arkasında kocaman bir boşluk ve paramparça bir kalp bırakıp gitmişti. Güneş olanlara hala inanmakta zorluk çekiyordu. Yaklaşan sesleri duymamak için kulaklarını kapadı. Omuzlarından bir el tutup sarsmaya başlamıştı. ''Güneş iyi misin? Güneş bir şey söyle Kıraç nerede?'' Güneş kendisine korkuyla bakan Sıla'ya baktı. Konuşmak istedi ama hıçkırıklarla bir kez daha sarsılmaya başladı. ''Yardım edin. '' Sıla'nın bağırışları Güneş'in kulaklarında çınladı. Gelen itfaiye yangını söndürmeye çalışırken ambulansların biri gelip biri gidiyordu. Güneş'in yanına gelen sağlık personeli ''İyi misin?'' diye sorduğunda Güneş cevap veremedi. Hıçkırıkları durmuyordu. Nefes almakta zorlanıyordu. Yaşadıklarıyla şoka girmişti. Güneş'in korkudan şoka girdiğini düşünen sağlık personeli Güneş'in küçücük bedenini kucaklayarak ambulansa götürdü ve sedyeye yatırdı. Sedyenin kemerlerini bağlayıp emniyeti sağladığında ambulans harekete geçti ve hastane yolunda ilerlemeye başladı. Güneş'in hıçkırıkları durmamıştı. Kalbi kanıyordu, canı yanıyordu. Yüzüne takılan oksijen maskesi ile gelen hava ile derin bir nefes aldı ama bu nefes ciğerlerine ulaşmadan yok oldu. Kolunda hissettiği ince sızı ile açılan damar yolundan zerk edilen sakinleştiricinin etkisi gözlerinin ağırlaşmasına neden oldu. Bir süre sonra gelen uyku isteğine kayıtsız kalamayıp hıçkırıkları arasına uyuyakaldı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD