Gözünü açtığında ilaçların etkisi ile bir süre anlamsız gözlerle etrafa bakındı. Hastaneye özgü ilaç kokusu aldığı nefesle tüm hücrelerini doldurdu. Saçlarını okşayan el ile başını çevirdiğinde annesi başucunda yaşlı gözlerle oturuyordu. Güçsüz sesi ile ''Anne,'' dedi. Kolundan yatağın baş tarafındaki askılığa asılı olan seruma kadar uzanan ince şeffaf hortuma baktı.
Açılan kapıdan Buğlem elindeki iki bardak kahveyle içeri girdi. Ablasının uyandığını gördüğünde yüzünde beliren mutlulukla yanına yaklaşıp elindeki kahveleri yatağın kenarındaki masaya bıraktı. ''Ablacığım nasılsın, iyi misin?''
Güneş başını evet anlamında salladı. Annesi Buğlem'e soru soran gözlerle bakıyordu. Buğlem annesinin beklentisini anlayıp yatağın kenarına oturdu ve doktorun anlattıklarını söyledi. ''Dumandan çok fazla etkilenmemiş. Sadece korktuğu için şoka girmiş ama şuan iyiymiş. Bir de istersek bir psikoloğa yönlendirebileceklerini söyledi.'' Buğlem ablasına dönüp, ''Bir de Kemal Bey aradı. Televizyonda seni ambulansa götürürlerken görmüş merak etmiş. Gelmek istediğini ama il dışında olduğunu söyledi. Daha sonra tekrar arayacakmış.''
Güneş cevap vermeden boş gözlerle bakmaya devam etti. Sanılanın aksine yangından korktuğu için bu halde değildi. Yaşadıkları onun için ağırdı. Hayal dahi edemeyeceği gerçeklerle yüzleşmişti. Paramparça olmuş kalbi bir daha eski haline dönmeyecekti. Gözyaşları bir kez daha serbest kalmıştı. Yanaklarını yakarak yastığa doğru süzüldü.
Buğlem ablasının bu haline üzülüyordu. Çalan telefonun sesi ile sandalyenin kenarındaki asılı çantasından telefonunu alıp baktığında babasının aradığını gördü. Babasının çalışma saatleri değişkendi ve şuan işteydi. İzin alamadığı için hastaneye gelememiş ama sık sık arayıp durumunu sormuştu.
Buğlem telefonu açıp kulağına götürdü. ''Efendim baba,'' dediğinde bakışlarını ablasına çevirdi. ''Uyandı evet ama biraz yorgun,'' bir süre sessiz kaldıktan sonra telefonu ablasına uzattı. ''Abla konuşabilecek misin? Seninle konuşmak istiyor.''
Güneş boştaki elini güçlükle uzatıp telefonu aldı ve kulağına götürdü. ''Baba,'' dediğinde güçsüz çıkan sesi kendine çok yabancı gelmişti. ''İyiyim merak etme.'' diyerek babasının söylediklerini dinlemeye devam etti.
''İşten çıkınca hemen geleceğim yanına hastaneden beraber çıkarız. Gelemediğim için üzgünüm.''
''Önemli değil baba.'' diyerek telefonu Buğlem'e geri uzattı. Konuşmak bile canını çok yakıyordu. Duvarda asılı saate baktı. Sabah olmak üzereydi ama gün onun dünyasına bir daha doğmayacaktı.
Kapının tıklatılması ile Buğlem ''Buyurun,'' diyerek seslendi. Kapının açılmasıyla birlikte içeri elindeki buketle Çağlar girdi.
Güneş, Çağlar'ı görünce yüzü öfkeyle kızardı. Çağlar elindeki çiçekleri getirip Güneş'in başucundaki masanın üzerine bıraktı. ''Haberi alınca evde duramadım. Gelip iyi olduğunu kendim görmek istedim.''
Güneş kendini güçsüz hissediyordu. Çağlar'ı gördükçe aklına Mısır'da yaşadıkları geliyordu. Sevdiği adamın kendini Çağlar'dan koruyuşu, sahiplenişi bir kez daha ağlamaya başladığında hıçkırıkları şiddetliydi.
Annesi korkuyla kızının gözlerinden akan yaşları siliyordu. Kızı için korkuyordu. Buğlem annesinin kötü olduğunu fark ettiğinde oturduğu yerden kalkarak annesinin yanına gitti. ''Anne hadi sen dışarı çık biraz temiz hava al ben ablamla ilgilenirim.'' dediğinde annesi hayır anlamında başını salladı.
Çağlar gözü yaşlı kadının yanına giderek, ''Efendim, lütfen bu şekilde Güneş daha çok üzülür. Ben size eşlik edeyim. Hatta size bir oda ayarlasınlar biraz dinlenin.''
Neriman Hanım bir süre düşünüp oturduğu yerden kalktı ve kapıya yöneldi. Çağlar'da Neriman Hanım ile birlikte odadan çıkıp dinlenebileceği bir oda ayarlayabilmek için görevliyle konuşmaya gitti.
Buğlem ablasıyla baş başa kalınca yanına oturup elini sıkıca tuttu. ''Abla sen benim tanıdığım en güçlü insansın. O yangında neler yaşadın bilmiyorum ama iyi olman için ne gerekiyorsa yapacağım.''
Güneş'in hıçkırıkları daha da şiddetlenmişti. Nefes almakta zorlanıyordu. Buğlem korkuyla yardım edebilecek birini bulmak için odadan çıktığında Çağlar'la çarpıştı. Çağlar ters giden bir şey olduğunu anlamıştı. ''Güneş'e bir şey mi oldu?''
''Ablam, hemşire, doktor,'' Buğlem anlamsızca kelimeleri birbirini ardına sıralarken Çağlar durumu anlamış hemşirelerin olduğu yere doğru koşmaya başlamıştı.
Çok geçmeden odaya gelen hemşirenin yaptığı sakinleştirici ile Güneş huzursuz bir uykuya dalmıştı. Buğlem gözlerinden akan yaşa engel olamadı. Aklına annesi gelince oturduğu yerden hızla ayağa kalktı. Odadan çıkacağı sırada Çağlar arkasından seslendi. ''Annenin yanına gideceksen koridorun sonunda 302 numaralı odada.''
Buğlem, tekrar geri dönüp Çağlar'a baktı. ''Yardımların için teşekkür ederim.'' diyerek kenarda duran sandalyeye kendini bıraktı. Çağlar'ı daha önce hiç görmemişti ama gelmeseydi tek başına hem ablası hem de annesi ile ilgilenmesi zor olacaktı. ''Ben Buğlem, siz?'' diyerek Çağlar'a baktı.
''Çağlar, Güneş'le Mısır'da tanışmıştık.'' diyerek uyuyan Güneş'e baktı.
''Tekrar teşekkür ederim.'' diyen Buğlem yüzünü elleri arasına alıp derin bir nefes aldı.
Kapı tıklatılması ile doktor içeri girdi. Buğlem oturduğu sandalyeden kalkarak başıyla selam verdi. Doktor, Güneş'in başucundaki dosyasını alıp inceledi ve kâğıda Buğlem'in anlamadığı bir şeyler yazdı. ''Dilerseniz hastaneden çıkabilirsiniz ama bir psikoloğa gitmenizi öneririm. Yaşadıklarından fazlasıyla etkilenmiş ve arada panik atak krizleri geçirebilir bunun için bir ilaç yazdım. Reçeteyi çıkarken hemşire verecektir.''
''Teşekkür ederim.'' diyen Buğlem giden doktorun arkasından baktı. Saat sabah dokuz olmuştu ve babası neredeyse gelirdi.
Güneş gözlerini açtığında ilaçların etkisiyle zihni uyuşmuştu hiçbir şey hissetmiyordu. Odaya gelen hemşire kolundaki damar yolunu çıkarıp gülümseyerek gitti. Güneş uyuşmuş bedeniyle yatakta doğrulduğunda üstündeki elbiseyi fark etti. Dün gece giydiği Sıla'nın elbisesiydi. Boyu kısa geldiği için dizlerini üzerindeki örtü ile kapadı.
Çağlar oturduğu yerden kalkıp odadan çıktı ve çok geçmeden elindeki poşetle geri geldi. ''Hastane yanında küçük bir dükkân vardı. En iyi bunları bulabildim.'' Poşeti Buğlem'e uzattı. ''Siz hazırlanırken ben çıkış işlemlerini halledeyim.'' diyerek odadan çıktı.
Buğlem poşetin içindeki mavi kot pantolon ve beyaz tişörtü çıkarıp ablasına giyinmesi için yardım etti. Güneş uyuşmuş bir halde kardeşi ne söylerse onu yapıyordu. Hazır olduklarında çok geçmeden annesi ve babası geldi. Babası kızına sıkıca sarılıp alnından öptü. ''İyi misin kızım?'' dediğinde sesi endişeliydi.
Güneş evet anlamında başını salladı. Konuşmak yorucu geliyordu. Güneş oturduğu yerden kalktığında babası sıkıca sarılıp yürümesine yardım etti.
Kapıdan çıkacakları esnada Çağlar elindeki reçete ile geri geldi. Babasını görünce elini uzatıp ''Merhaba efendim ben Çağlar, Remzi'nin oğluyum.'' dediğinde Hikmet Bey uzanan eli tutup tokalaştı. ''Arabam aşağıda taksi ile uğraşmayın beraber gidelim.'' dediğinde Hikmet Bey tamam anlamında başını salladı.
Hastaneden çıktıklarında Güneş babası ile Çağlar arasında geçen konuşmayı dinlememişti. Kalbi acıyordu, canı çok yanıyordu. Hiçbir şey umurunda değildi. Çağlar arabayı park alanından alıp hastanenin önüne geldiğinde hep beraber arabaya binip eve doğru yola çıktılar.