Aradan geçen üç saat içinde Güneş huzursuzca bekledi. Dışarıdan gelen araba sesiyle hızla bahçeye çıktı. Arabadan inen uzun boylu, kirli sakallı adama dikkatle baktı. Kasları gömleğinden belli oluyordu. Çağlar'la aralarında hiç benzerlik yoktu. Adam koşar adım eve geldiğinde Güneş'e kısa bir an baktı. ''Nerede?''
''Odasında,'' diyen Güneş adamın arkasından odaya doğru yürüdü.
Adam kapıyı çalmadan doğruca odaya girdi. Yatakta hareketsiz yatan Çağlar'ın yanına vardığında kardeşine endişeyle baktı. ''Çağlar, koçum yüzüme bak.'' dediğinde Çağlar hala baygındı.
Adam hızla telefonunu eline alıp titreyen parmaklarıyla birkaç numara tuşladı. ''Alo, Asım bizim dağ evine doğru bir ambulans gönder. Ben arabayla buradan yola çıkıyorum. Hastaneyi de ara haber ver.'' dediğinde telefonu kapatıp cebine koydu ve Çağlar'ı tutup omzuna alıp yataktan kaldırdı.
Güneş korku dolu gözlerle olan biteni izliyordu. Adam odadan çıkıp merdivenlere yöneldiğinde Çağlar'ı bir kuş gibi taşıyordu. Arabaya vardıklarında Güneş arka koltuğa oturup Çağlar'ın başını dizine yatırdı. Ağabeyi direksiyona geçip arabayı hızla sürmeye başladı. ''Çağlar, hadi koçum aç gözünü.'' dediğinde eliyle direksiyona bir yumruk attı. ''Gece alkol almadınız değil mi?''
Güneş gözlerine biriken yaşları elinin tersiyle sildi. ''Hayır, '' dediğinde sesi titriyordu.
Bir süre yol aldıktan sonra gelen ambulans ile karşılaştılar. Çağlar'ı ambulansa naklettiklerinde Güneş'de ambulansa bindi. Ağabeyi arabayı sürecek biri olmadığı için arkalarından takip ediyordu.
Hastaneye vardıklarında doktorlar Çağlar'ı acil servisin kırmızı alanına alıp ilgilenmeye başlamıştı. Güneş, Çağların ağabeyi ile dışarıda bekliyordu. Ağabeyi, Güneş'e yaklaşıp ''Şoför seni eve bıraksın. Burada daha fazla bekleme.'' dediğinde Güneş bir süre düşünüp tamam anlamında başını salladı. ''Lütfen daha sonra bana haber verin.'' diyerek hastane çıkışına yöneldi.
Aradan geçen iki günden sonra Güneş içinde bulunduğu duruma hala uyum sağlayamamıştı. Nimbars'ın dönmesini beklemişti ama beklentisi gerçekleşmiyordu. Çağlar'ın iyi olduğu haberini aldığından beri onunla da bir daha görüşmemişti.
Hep beraber akşam yemeği için sofraya oturduklarında Güneş babasında bir tuhaflık sezinlemişti. Normalde olduğundan daha sessizdi. Gözlerini Neriman Hanım'a yönlendirip bir süre sonra konuşmaya başladı. ''Yarın akşam misafirlerimiz var.''
Güneş ''Akrabalardan mı? Yoksa iş yerinden arkadaşların mı?'' diyen annesine gözlerini devirerek baktı. Bir ömür depresyonda kalmak istiyordu.
''Siz hazırlıklarınızı yapın. Güneş sen de kıyafetlerine çeki düzen ver. Seni anlıyorum zor bir olay yaşadın ama böyle eşofmanlarla misafirlere ayıp olur.''
Dudaklarında ''Tamam baba,'' kelimesi dökülse de içinden gelecek misafirlere saydırmaya başlamıştı bile.
Yemek sonrası odasına geçtiğinde evdekilerin uyuması için bekledi. Herkesin uyuduğundan emin olunca gizlice evden çıkıp bulduğu ilk taksiye binip Nimbars'ın evinin adresini verdi. Taksiden indiğinde karanlığın hüküm sürdüğü eve dikkatle baktı. Yaklaşıp kapıyı ve pencereleri kontrol etti ama içeriye girebileceği bir açıklık yoktu. ''Neredesin Nimbars? Bu kadar kolay mı vazgeçtin? Gerçekten hiç sevmemiş miydin?'' diyerek kilitli kapının önüne oturup tekrar ağlamaya başladı. Ona git dediği için pişmandı. Kalbi acıyordu. Aşk ve ihanet birbiri ile savaşmıştı ve bu savaşı aşk kazanalı çok olmuştu. Gecenin ilerleyen saatlerinde beklemenin bir anlamı olmadığını fark ettiğinde tekrar eve gitmek için bulunduğu ortamdan ayrıldı.
Üzerine geçirdiği siyah çiçekli elbisesiyle gelecek misafirleri bekliyordu. Annesi olayı fazlasıyla abartmış pasta, börek, kek, kurabiye her çeşit yiyecek hazırlamıştı. Kapının çalan ziliyle Buğlem ''Ben açarım.'' diyerek kapıya doğru koştu.
Kapı açıldığında Güneş ve annesi de gelen misafirleri karşılamak için kapıya yöneldiler. Güneş içeri girenlere dikkatle baktı. Adam uzun boyluydu, kadın ise yaşına rağmen giydiği topuklu ile boyunu adama eşitlemişti. Kadının boynunda ve kulaklarında sallanan inciler topuz yapılmış siyah saçına ve mavi elbisesiyle uyum içindeydi. Adamın giydiği siyah takım yeni ütülenmiş gibi tek bir kırışıklığa bile sahip değildi.
Güneş "Hoşgeldiniz," dediğinde kapıdan giren diğerine dikkatle baktı. Daha önce gördüğü bir yüzdü. İçeri girdiğinde ''Merhaba Güneş,'' diyerek elini uzattı.
Güneş uzanan eli tutup kısaca ''Hoş geldiniz,'' diyerek elini hemen geri çekti. Kapıyı kapamak için döndüğünde kendisine uzatılan koca bir gül buketi ile karşı karşıya geldi. Buketi uzatan elin sahibine baktığında Çağlar ile göz göze geldi. Uzanan gül buketini aldığında tutmakta zorlanmıştı. Kollarına sığmayacak kadar büyüktü ve olanları zihni algılamakta zorlanıyordu.
Kucağındaki buketi mutfak masasının üstüne bırakıp kendini sandalyeye bıraktı. Babası Çağlar'ın ailesini eve davet edecek kadar ne zaman samimi olmuştu? Annesi mutfağa gelip ikram edilecek yiyecekleri hazırlamaya başladığında Güneş daha fazla suskun kalamadı. ''Anne ne zaman öğrendin?''
Annesi elindeki böreği tabağa yerleştirip kızına baktı. ''Neyi, ne zaman öğrendim? Anlayamadım kızım.''
''Gelecek misafirlerin kim olduğunu, yani bu kadar hazırlık yaptığına göre biliyordun.''
''Baban sabah evden çıkmadan söyledi. Oyalama kızım gel de yardım et.''
Güneş dudaklarında çıkan derin bir 'of' ile annesine yardım etmeye başladı. İkram edilecek yiyecekler salona bir bir taşındığında Çağlar'ın annesi garip bir şekilde kendisine bakıyordu.
''Kızım bize birer kahve yap içelim.'' diyen babasına cevap vermeden mutfağa geri döndü.
'Hayır, kahve ne alaka yani şurada koca bir demlik çay demlemişiz. Sanki görücü gelmişler.' diyen iç sesi söylenmeye devam ediyordu. 'Bu evde depresyona bile girilmiyor. Bana sordunuz mu hiç misafir ister misin diye? Ben şuan bir kavanoz çikolata yiyerek ağlamak istiyorum belki.' İç sesi isyan etse de kahveleri kısa sürede hazırlayıp annesinin sadece misafir için kullandığı gümüş tepsiye özenle yerleştirip salona doğru adımladı.
Kahveleri misafirlere tek tek uzatırken hepsi garip bir şekilde gülümseyip Güneş'i süzüyordu. Çağlar'da yüzündeki gülümsemesi ile kahveyi alırken Güneş ifadesizdi. Elinde kalan boş tepsiyle köşedeki sandalyeye oturup bu gergin akşamın bir an önce bitmesi için dua etmeye başlamıştı.