Güneş adının Remzi olduğunu öğrendiği Çağlar'ın babasıyla bir an göz göze geldi. Yüzündeki ciddi ifadeyi korumayı bir şekilde başarıyordu. Remzi Bey elindeki kahvesinden bir yudum alıp konuşmaya başladı. ''Hikmet Bey, kahvelerimizi içtiğimize göre daha fazla uzatmayalım. Allah'ın emri ile kızınız Güneş'i oğlumuz Çağlar'a istiyoruz.''
Güneş'in duyduğu bu kelimeler kulaklarında sayısızca çınladı. Az önce gerçekten Güneş'i istiyoruz mu demişti? Babasının yüzüne baktığında bunu zaten bildiğini anladı. Kendi etrafında gerçekleşen olayların son ana kadar farkına varamamıştı. Bakışlarını Çağlar'a çevirdi yüzündeki gülümseme hala yerini koruyordu. Güneş gelen kusma isteğini bastırmaya çalıştı.
''Hayırlısı olsun,'' diyen babasına inanamayan gözlerle baktı. Yanındaki sandalyede oturan kardeşi kolunu hafifçe sıkarak ''Abla, sakin ol,'' diye fısıldadı.
Güneş oturduğu sandalyeden kalkıp elindeki tepsiyi sertçe yere attı. ''Bu kararı alırken bana sormayı düşündünüz mü hiç? Benim adıma nasıl karar verebilirsiniz?''
''Güneş!'' diye bağıran babasına ateş saçan gözlerle baktı.
Remzi Bey, Güneş'e dönerek ''Babanla bu konuyu çok önceden konuşmuştuk Güneş, hatta istediği başlık parasını vereli haftalar oldu. Senin haberin olduğunu sanıyorduk.''
Güneş inanamayan gözlerle babasına baktı. Gerçekten üç kuruş para için kızını mı satmıştı? ''Sen nasıl bir babasın? Sen para için kızını mı sattın? Senden nefret ediyorum.'' Gözlerinden akan yaşlarla koşarak odasına gidip kapıyı kilitledi. Çok geçmeden kapının tıklatılma sesini duydu. Kim olduğunu bilmeden ''Defol,'' diye bağırdı.
''Güneş, ben Burak biraz konuşabilir miyiz?'' diyen sesin Çağlar'ın ağabeyi olduğunu tanımıştı. ''Güneş, sadece beş dakika beni dinle sonra söz istemezsen annemi, babamı ve kardeşimi alıp buradan gideceğim.''
Güneş gözlerindeki yaşları silerek kapının kilidini açıp içeri girmesine izin verdi. Karşısındaki adama ''Sadece beş dakika, sonra defolup gideceksiniz.'' diyerek kollarını göğsünde birleştirdi.
''Güneş, doğrusu biz senin haberin var diye biliyorduk. Yani daha doğrusu Çağlar sizin sevgili olduğunuzu söylemişti ama az önce bunun bir yalan olduğunu öğrenmiş oldum. Sana sevmediğin biri ile evlen diyemem ama kardeşim hasta Güneş yani o dağ evinden hastaneye getirdiğimiz gün yapılan testlerde ortaya çıktı. Beyninde bir tümör varmış. Hatta yıllardır oradaymış ve bu da kişilik bozukluğuna yol açıyormuş. Kardeşim önceden çok iyi biriydi Güneş ama son yıllarda yapmaması gereken çok kötü şeyler yaptı. Bunları hep şımarık büyütüldüğüne bağladık ama gerçek öyle değilmiş.'' diyen Burak derin bir nefes aldı.
Güneş düşünmeden dinliyordu. ''Yani, onun çok değişken davranışları vardı.''
''Sebebi buymuş Güneş ama kardeşim seni gerçekten seviyor. Doktor tümörün çok büyümüş olduğunu söyledi. Ameliyat çok tehlikeli ve Çağlar bunu öğrendiğinde bizden tek bir şey istedi. O da sendin. Seninle evlenebilmekti. Sadece o zaman bu ameliyatı kabul edeceğini söyledi. Aksi halde ölümün gelmesini bekleyecekmiş ve doktor ameliyat olmazsa öleceğini söyledi.'' Burak yaşların hücum ettiği gözlerini eliyle sildi. ''Kardeşim ölüyor Güneş ve şu an her şey senin dudaklarından çıkacak tek bir kelimeye bağlı. Evet ya da hayır.''
Burak kapıyı açıp dışarı çıkmadan son kez konuştu. ''Sana sevmediğin biri ile evlen diyemem hayır dersen anlayışla karşılarım ama bir ağabey olarak sadece evet demen için sana yalvarabilirim ve lütfen bunları sana anlattığımı Çağlar bilmesin.''
Burak gittiğinde arkasında bıraktığı yaralı kalpten haberi yoktu. Güneş kanayan kalbine bir darbe daha almıştı. Bir insanın hayatını bu şekilde nasıl tehlikeye atabilirdi ki? Çağlar'ı sevmiyordu ama onun ölümüne sebep olamazdı. Adımları istemsizce salona yöneldi. İçeri girdiğinde kendisine bakan gözlere bakmadan başını yere eğdi. Dudaklarından belli belirsiz ''Kabul ediyorum.'' kelimesi döküldü.
''Öp bakalım yeni babanla, annenin elini,'' diyen babasına bakmadan gidip Çağlar'ın babasının ve annesini elini öptü. Bakışlarını Burak'a çevirdiğinde gözlerinde minnet duygusu vardı ve dudaklarından fısıltı halinde ''Teşekkür ederim,'' dediği duyuluyordu.
Adının Emine olduğunu öğrendiği Çağlar'ın annesi çantasından küçük bir kutu çıkardı. İçinde iki adet yüzük vardı. Yüzüğün birini Çağlar'a verip diğerini Güneş'e uzattı. Güneş eline tutuşturulan yüzükle ne yapacağını bilemeden Çağlar'a baktı. Çağlar uzanıp Güneş'in elini tuttu ve parmağına yüzüğü taktığında tuttuğu eli dudaklarına götürüp öptü.
Güneş ne yapması gerektiğini anladığında titreyen parmaklarına hâkim olmaya çalışarak elindeki yüzüğü Çağlar'ın parmağına geçiriverdi.
Remzi Bey, ''Hikmet Bey düğünü haftaya yapalım. Bütün hazırlıklar ile biz ilgileniriz.'' dediğinde babası mutlu bir şekilde gülümsedi.
Misafirleri yolcu ederken Emine Hanım, Güneş'e sıkıca sarıldı. ''Teşekkür ederim kızım bize nasıl bir hediye verdin tahmin bile edemezsin.'' Güneş bu sözler karşısında sessiz kalmayı tercih etti.
Burak elini uzattığında Güneş uzanan eli tutup sıktı. ''Sana bir ömür borçlu kalacağım.'' dedikten sonra evden çıktı.
Geride kalan Çağlar evden çıkmadan Güneş'in anne ve babasının elini öpüp en son Güneş'e sarıldı. Güneş bu sarılmaya karşılık vermemişti. ''Bana dünyanın en büyük mutluluğunu verdin Güneş,'' sarılmayı bıraktığında yüzündeki gülümsemeyle evden çıkıp gitti.
Misafirler gittiğinde odasına gitmek için adım atan Güneş, babasının önünü kesmesiyle duraksadı. Gözleri öfke saçıyordu. ''O yüzüğü parmağına takmasaydın seni elimden kimse alamazdı Güneş.''
Daha fazla canı yanamazdı Güneş'in, başını dikleştirip babasının gözlerinin içine baktı. ''Neden? Aldığın parayı geri vermek zorunda mı kalırdın? Kızını para karşılığı satarken vicdanın hiç mi sızlamadı? Benim ne istediğimin hiç mi önemi yok?''
''Ailenin ne kadar zengin olduğundan haberin var mı senin? Sağda solda gidip mezar kazacağına evlen kır dizini otur evinde.''
''Senden nefret ediyorum. Bundan sonra senin gibi bir babam yok.'' Yüzüne çarpan tokat ile gözlerinden bir kez daha yaşlar boşalmaya başladı.
''Odandan evlenene kadar çıkmayacaksın. Anladın mı beni?''
Güneş odasına gittiğinde yüzüstü yatağına yatarak ağlamaya devam etti. Nimbars'ın geri gelmesini istiyordu. Kendisini bu gezegenden götürmesini istiyordu ama Çağlar'ı kaderiyle baş başa bırakamayacak kadar da iyi yürekliydi.
Yanına gelen annesi saçlarını okşamaya başladı. ''Babanla konuşmamı ister misin? Beni dinlemez biliyorum ama yine de istersen konuşabilirim.''
Güneş başını annesinin dizine koydu. ''Para konusundan haberi var mıydı anne?''
''Sen Mısır'dayken eline çok yüklü bir para geçmişti ama sorduğumda nereden geldiğini söylemedi.''
''Birazcık dizinde uyuyabilir miyim anne?'' diyen Güneş gözlerini kapayarak sessizliğin kollarına uzandı.