Sabah kalktığında hafif bir kahvaltı yapıp annesi, babası ve kardeşi ile vedalaşıp kendisini almaya gelen Çağlar ile birlikte yola çıktı. Üç saatlik bir yolculuktan sonra geniş bir bahçe içindeki büyük taş bir evin önünde durdular. Bahçenin çevresi tamamen ormandı ama bahçenin içinde tek bir ağaç bile yoktu. Onun yerine rengârenk çiçekler vardı.
Geldiklerini gören hizmetli koşarak yanlarına geldi. ''Hoş geldin beyim,'' diyerek Çağlar'la tokalaştı.
''Güneş bu Arif Amca, eşi Emine Teyze ile birlikte bu evi çekip çevirirler.'' diyen Çağlar getirdiği malzemeleri indirmek için arabanın bagajını açtı.
Güneş, karşısındaki yaşlı, zayıf, kısa boylu adama dikkatle baktı. Saçları yer yer dökülmüş, sakalları beyazlamış, gözlerinin çevresi yaşanmışlıklarla kırışmıştı. ''Merhaba efendim, tanıştığıma memnun oldum,'' diyerek adamla tokalaştı.
Arif Bey ''Efendim lafını sevmedim küçük hanım, Arif amca diyeceksin.'' diyerek gülümsedi ve Çağlar'a yardım etmek için arabadan indirilen malzemeleri yerden alıp eve taşımaya başladı.
Çağlar, hiçbir şeyin eksik olmasını istemiyordu ve gelmeden mutfak için alışveriş yapmıştı. Tüm eşyaları eve taşıdıklarında Güneş'de ağır adımlarla eve girdi.
İçerisi tamamen taş duvarlardan oluşuyordu ve iki katlıydı. Evdeki tüm eşyalar ahşaptan yapılmıştı. Kendisini gülerek karşılayan Emine teyzeyi çok sevmişti. O da Arif Bey gibi tatlı bir insandı. Kendisine buradayken kalması için verilen odaya çıktığında etrafa dikkatle baktı. Burada da ahşap bir dolap ve ahşap bir yatak vardı. İçeriye sonradan konulduğu anlaşılan birde boy aynası vardı.
Güneş eşyalarını yerleştirdikten sonra alt kata indiğinde salonda televizyon izleyen Çağlar ile karşılaştı. Onun yanında tekken nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Fazlasıyla gerilmişti. Çağlar, Güneş'i fark edince televizyonu kapatıp ayağa kalktı. ''Biraz dışarı çıkalım mı?''
Güneş tamam anlamında başını salladığında Çağlar, Güneş'i evin arka bahçesine götürdü. Burada üzeri cam, ayakları yeşil, yuvarlak bir masa vardı. Masanın etrafında iki adet tek kişilik, iki adette iki kişilik beyaz minderli hasır örme koltuklar vardı.
Güneş tek kişilik olan koltuklardan birine oturduğunda, Çağlar'da karşısındaki koltuğa oturdu. Saatlerce sessizce oturdular. Güneş ışığı gökyüzünü terk ederken bahçenin yanan loş sarı ışıkları çevreyi aydınlatıyordu.
Emine Hanım elindeki tepsiyle yanlarına geldiklerinde yüzündeki gülümsemesi kaybolmamıştı. ''Çağlar'ım salebi çok sever. Sıcak sıcak için içinizi ısıtır.'' diyerek tepsideki fincanları masanın üzerine bıraktı
''Teşekkür ederim Emine teyze, nasıl sevdiğimi unutmamışsın bol tarçınlı.'' diyen Çağlar salebinden bir yudum alıp içti.
Emine Hanım gelirken yanında getirdiği şalları alıp birini Çağlar'ın omzuna bıraktı. ''Unutmadım tabi paşam. Afiyet olsun.'' Diğer şalı da Güneş'in omuzlarına bıraktığında ellerini bir süre Güneş'in omuzlarından çekmedi. Güneş'in bir derdinin olduğunu fark etmişti ve sessizce teselli vermeye çalışmıştı.
Güneş omuzlarına dolanan şala sıkıca sarındı. ''Teşekkür ederim.'' diyerek gülümsedi yaşlı kadına. Sıcak fincanı eliyle sardı ve içindeki sıcak salepten küçük bir yudum aldı.
Emine Hanım gittiğinde ortama yine sessizlik hâkimdi. ''Güneş, aramızda kötü şeyler yaşanmış olabilir ve tüm bu yaşananlar için senden özür dilerim. Senden tek bir isteğim var benim yanımdayken rahat olman.''
Güneş, Çağlar'a üzgün gözlerle bakmaya devam etti. ''Ben, bilmiyorum Çağlar aklım çok karışık. Ne düşünmem gerekiyor, ne yapmam gerekiyor bilmiyorum.''
Çağlar elindeki fincanı masaya koyup oturduğu koltuğu Güneş'e yaklaştırdı. ''Sadece sana yardım etmeme izin ver Güneş. Sen benim için çok değerlisin.''
Güneş sessizce oturmaya devam etti. Emine Hanım yemeğin hazır olduğunu söylediğinde yemek odasına geçip masaya oturdular. Yemek yemeye başladıklarında sofradaki çeşitlilik Güneş'i şaşırtmıştı. Sadece iki kişiydiler ama masada çok sayıda yiyecek vardı.
Çağlar etinden bir parça alıp yavaşça çiğnemeye başladığında ''Emine Teyze,'' diyerek mutfağa doğru bağırdı. Emine Hanım koşarak geldiğinde Çağlar et dolu tabağı kaldırıp yere attı. ''Etin içinde baharat istemediğimi kaç defa söylemem gerekiyor.''
Kadın, Çağlar'ın bu hareketine şaşkın gözlerle bakıyordu. Yere eğilip kırık tabak parçalarını toplamaya başladığında Güneş'de öfkeyle yerinden kalkıp kadının yanına gitti ve eğilip yardım etmeye başladı.
Çağlar, Güneş'i kolundan tutup ayağa kaldırdı. ''Ne yapıyorsun Güneş? Bu senin işin mi?''
Güneş, Çağları öfkeyle itti. ''Bu yaptığın çok ayıp Çağlar. Hemen özür dile.''
''Güneş odana çık lütfen. Kavga etmek istemiyorum.''
Güneş, karşısındaki adama inanmakta zorluk çekiyordu. Bir insan bir an iyiyken, bir an nasıl kötü olabilirdi? Öfkeyle arkasını dönüp odasına çıktı. Buraya gelmekle en büyük hatayı yapmıştı.
Yorgun bedenini yatağa bıraktığında tek istediği evine geri dönmekti. Odanın kapısı birkaç kez tıklatılınca Güneş cevap vermedi. Kimseyi görmek istemiyordu. Dışarıdan gelen ses odanın içinden geçip Güneş'e ulaştı. ''Güneş, özür dilerim. Emine teyzeden de özür diledim. Bir an sinirime engel olamadım.'' Güneş cevap vermedi. Şuan konuşmak istemiyordu. Kapının dışından uzaklaşan ayak sesleri ile rahat bir nefes alıp gözlerini sıkıca kapadı.
Güneş sabah Çağlar uyanmadan kalkıp mutfağa inmişti. Emine Hanım dün yaşanan olaylar hiç olmamış gibi davranıyordu. Kadını daha fazla zorlamamak için mutfaktan ayrılıp bahçeye çıktı. Bahçede bir süre yürüdü ama içindeki sıkıntıyı bir türlü atamıyordu. Aklı sürekli Nimbars'daydı ne yaptığını merak ediyordu. Kendisini gerçekten sevseydi geri dönmesi gerekirdi ama dönmemişti. Görevini layıkıyla tamamlamış ve gitmişti.
Eve geri girdiğinde kahvaltı hazırdı ama Çağlar hala aşağıya inmemişti. ''Her zaman bu kadar geç mi kalkar?'' diye sordu yaşlı kadına.
Kadın başını hayır anlamında salladı. ''Buraya geldiğinde her zaman erken kalkardı.''
Güneş, Çağlar'ın odasına gidip kapıyı birkaç kez tıklattı ama içeriden ses gelmeyince merak edip kapıyı aralayıp baktı. Çağlar yatakta başını elleri arasına almış yatıyor dudaklarından belli belirsiz bir inilti çıkıyordu.
Güneş nezaket kurallarını düşünmeden odaya girdi ve Çağlar'ın yanına gitti. ''Çağlar iyi misin?'' Çağlar, Güneş'in geldiğini fark etmemiş gibiydi. ''Çağlar bir şey söyle lütfen, korkmaya başlıyorum.''
Çağlar ellerini başından indirip kızarmış gözlerle Güneş'e baktı. ''Başım ağrıyor. Biraz dinlenirsem geçer.'' dediğinde sesi çok güçsüz çıkmıştı.
''Kötü görünüyorsun hastaneye gidelim.''
''Gerek yok Güneş. Lütfen, dışarı çık.'' Güneş, gelen bu sert tepkiyle odadan çıktığında ne yapması gerektiği konusunda bir fikri yoktu..
Alt kata indiğinde salondan gelen telefonun zil sesiyle adımlarını salona çevirdi. Çağlar dün televizyon izlerken telefonunu koltuğun üzerinde bırakmıştı. Güneş telefonu uzanıp aldığında arama ekranında yazan ağabey yazısını görünce başta tereddüt etse de sonrasında telefonu açtı. ''Alo,'' dediğinde karşısında bir an sessizlik oldu.
''Çağlar nerede? Siz kimsiniz?''
Güneş ''Ben şey...'' dediğinde karşısındaki ''Sen Güneş olmalısın. Çağlar yanında mı?'' diye sordu.
''Biraz rahatsız odasında yatıyor.'' diyen Güneş bunu söylediğine çoktan pişman olmuştu. Basit bir baş ağrısı için insanları endişelendirmeye ne gerek vardı ki?
''Telefonu Çağlar'a verir misin? Önemli olduğunu söyle.''
''Peki, biraz bekleyin.'' dedikten sonra Güneş adımlarını tekrar Çağlar'ın odasına yönlendirdi. Odanın kapısını tıklattı içeriden ses gelmeyince kapıyı açıp içeri girdi. Çağlar'ın yanına gittiğinde hareketsiz yatıyordu. ''Çağlar, ağabeyin telefonda, önemliymiş.'' dese de cevap alamadı. Eliyle omzuna dokunduğunda bir tuhaflık sezinledi. Emin olmak için omzundan tekrar sarstı ama Çağlar uyanmıyordu. Korkarak ''Çağlar,'' diye seslendi ama hala cevap yoktu.
Telefonu kulağına götürüp ne diyeceğini bilemeden bekledi. Telefondan yükselen 'Alo' sesi ile ''Şey,'' diyebildi sadece, cesaretini biraz daha toparlayıp derin bir nefes aldı. ''O, uyanmıyor.'' dediğinde vücudu korkuyla bir kez daha sarsıldı.
''Ne demek uyanmıyor?''
''Bilmiyorum. O cevap vermiyor. Ben, bilmiyorum.'' Güneş ilk kez böyle bir durumla karşılaşmıştı ve ne yapması gerektiği hakkında bilgisi yoktu.
''Dağ evindeydiniz değil mi? Ben hemen geliyorum.'' Sözlerinden sonra telefon kapanmıştı.