Eve geldiklerinde Güneş odasına geçip kendini yatağına bıraktı. Çok geçmeden kardeşi elinde dumanı üzerinde tutan bir kâse çorba ile geri geldi. Yatağın kenarına oturup çorbadan bir kaşık ablasına uzattı. Güneş yememek için ısrar etse de kardeşinin zorlamalarına dayanamayıp çorbayı yavaş yavaş içmeye başladı. Kardeşi bir bebek gibi ablasıyla ilgileniyor çorbanın sıcaklığıyla yanmaması için üfleyerek içiriyordu.
''Abla, Çağlar çok iyi biri. Dün o olmasaydı tek başıma ne yapardım hiç bilmiyorum.''
Güneş kardeşinin gözlerine dikkatle baktı. ''Gördüğün her şeye inanma Buğlem. Bazen gerçekler çok farklıdır.'' dediğinde gözünden bir damla yaş süzüldü.
Buğlem boşalan çorba kâsesini mutfağa götürmek için odadan çıktığında Çağlar içeri girdi. ''Güneş iyi misin?''
Güneş bakışlarını Çağlar'dan kaçırdı. ''Sana bir daha karşıma çıkma demiştim.''
Çağlar, yaklaşıp Güneş'in yanına oturdu. ''Özür dilerim Güneş. Geçmişi değiştiremem ama beni affetmeni isteyebilirim.''
''Çağlar git lütfen.''
''Bunları daha sonra konuşsak Güneş şu an önemli olan senin sağlığın.'' Çağlar bir süre sustuktan sonra ''İstersen Kıraç'ı arayalım ya da seni ona götüreyim.'' dediğinde söylediği bu sözler için içten içe kendine kızıyordu.
Güneş Kıraç ismini duyduğunda bir kez daha ağlama başladı. Kıraç bir yalandan ibaretti. İsmine kadar her şey yalandı. O insan bile değildi. Çağlar, Güneş'in ağlamasına dayanamadığı için vereceği tepkiyi göze alarak Güneş'e sıkıca sarıldı. Güneş buna engel olmadı. Kendini güçsüz hissediyordu. ''O gitti.'' dediğinde sesi hıçkırıkları arasında kayboldu.
Çağlar, Güneş'e sarılmayı bıraktı ''Güneş, bu üzüntünün sebebi bu muydu? Yangından korktuğun için değil miydi?''
Güneş sustukça Çağlar sorusunun cevabını almıştı. ''Sana neyin iyi geleceğini biliyorum. Haydi, gel benimle.'' diyerek elinden tutup ayağa kaldırdı. Güneş bir çocuk gibi söylediklerine uydu. Düşünemeyecek kadar canı yanıyordu.
Odadan çıktıklarında Çağlar salonda oturan Hikmet Bey'in yanına gitti. ''Efendim, izninizle Güneş'i biraz dışarı çıkaracağım. Temiz hava iyi gelecektir.'' Hikmet Bey olur anlamında başını salladığında Çağlar koridorda bekleyen Güneş'in yanına gitti ve beraber evden çıktılar.
Sessiz geçen yolculuğun ardından şehirden uzak ormanlık bir alana gelmişlerdi. Çağlar arabadan inip Güneş'in de inmesi için bekledi. ''Burada bizim dışımızda kimse yok Güneş. İstediğin kadar bağır, çağır, içindeki bütün öfkeyi boşalt. Kalbini rahatlatmak için buna ihtiyacın var.'' diyerek bir adım geriledi ve Güneş'i beklemeye başladı.
Güneş dizleri üzerine yere çöküp sessizce ağlamaya başladı. Elleriyle saçını sıkıca kavramıştı, omuzları hıçkırıklarıyla sarsılıyordu. ''Senden nefret ediyorum.'' dediğinde sesi fısıltı halinde çıkmıştı. ''Umarım en kötü acıları yaşarsın. Kalbimi kırdığın kadar acı çekersin.'' diyerek bakışlarını gökyüzüne çevirdi.
Çığlık atıyor, ağlıyor, gülüyor tekrar çığlık atıyordu. Avazı çıktığı kadar bağırıyor, duymaya bile tahammül edemediği küfürleri tek tek sıralıyordu. Yorgunlukla soğuk, nemli toprağa oturduğunda kalbi hala acıyordu.
Omuzlarına konan ceket ile irkildi. Çağlar yanında diz çöküp Güneş'in gözünden akan yaşı sildi. ''Anlatmak ister misin?''
Güneş anlatamazdı. Gerçekleri anlatırsa deli damgası yiyeceğini biliyordu. ''Eve gitmek istiyorum.'' dediğinde Çağlar tamam anlamında başını salladı.
Arabaya binmek için gittiğinde arabanın camındaki yansımasına baktı. Yüzünde hala yangından kalan duman lekeleri vardı. Gözleri şişmiş ve kıpkırmızıydı. Saçlarının her bir kıvırcık teli bağımsızlığını ilan etmişti. Gece bir çocuk görecek olsa korkup kaçardı.
Arabanın koltuğuna kendini bıraktığında vücudu onun için çok ağırdı. Çağlar arabayı sürmeye başladığında başını cama dayayıp hızla geçip giden yolu seyretti. Bu hissettiği acılar bir gün geçecek miydi?
Eve geldiklerinde Güneş adımlarını doğruca banyoya yönlendirdi. Sıcak su saçlarından omuzlarına akıp vücudunu yakıyordu ama o bu sıcaklığı hissetmiyordu. Bir kez daha akmaya başlayan gözyaşları ile duvarı yumruklamaya başladı. Su gözyaşlarını gizlemenin en iyi yoluydu ama peki kalp acısını nasıl gizleyecekti?
Sudan çıktığında havluya sarınıp buhardan buğulanmış aynayı eliyle sildi ve yüzüne baktı. Duman lekeleri artık yoktu. Kızarmış gözleri hala aynıydı. Temiz kıyafetlerini giyip odasına gittiğinde kardeşiyle karşılaştı. Hiçbir şey söylemeden gidip kardeşinin yanına oturdu. Buğlem sessizce Güneş'in saçlarını taramaya başladığında Güneş bunun eskisi kadar hoşuna gitmediğini fark etti. Taranan saçlarını kuruttuktan sonra atkuyruğu yapıp yüzüne dökülmesini engelledi.
Odasından çıktığında annesi mutfakta sofrayı hazırlamıştı. Onları daha fazla üzmemek için iyi görünmeye çalıyordu ama çokta başarılı olduğu söylenemezdi. Hep beraber masaya oturduklarında Çağlar'da onlara eşlik ediyordu. Güneş, babasına ve Çağlar'a dikkatle baktı. Çok samimi bir şekilde sohbet ediyorlardı. Çağlar'ı az çok tanımıştı ve bu samimiyetine kuşkuyla yaklaşıyordu.
Annesinin kâsesine doldurduğu çorbayı kaşığıyla karıştırmaya başladı. Konuşulanlar sadece bir uğultu gibi geliyordu kulağına. Annesinin koluna dokunması ile irkildi. ''Kızım bak baban sana söylüyor.''
Güneş bakışlarını babasına çevirdiğinde ne söylediğini anlamaya çalışıyordu. ''İstersen bir süre köye teyzenin yanına git diyorum Güneş. Temiz hava iyi gelir.''
Tabağındaki çorbadan bir kaşık alıp ağzına götürdü ve zorla yutkunduğunda sıcak çorba boğazını yakıp geçti. ''İstemiyorum baba,'' diyerek bir yudum daha çorbasından aldı.
''Efendim, izin verirseniz Güneş'i bir süre dağ evimize götürebilirim. Yani buraya çok yakın istediğinizde kolaylıkla gelebilirsiniz hem orada yatılı kanlan hizmetliler var Güneş'e iyi bakarlar.''
Güneş ''İstem...'' dediğinde babası sözünü kesip konuşmaya başladı. ''Güneş isterse gidebilirsiniz. Kızım hava değişikliği senin içinde iyi olacaktır.''
Güneş, babasına şaşkın gözlerle bakıyordu. Babası ne zaman bu kadar modern anlayışlı bir baba olmuştu. Daha Çağlar'la tanışalı birkaç saat olmuştu ama ona fazlasıyla güveniyordu. ''Baba, istemiyorum.'' diyerek karşı çıktı.
Babası, kızının masanın üstündeki elini avucunun içine alıp kavradı. ''Kızım senin iyiliğini istiyorum. Biraz hava değişikliği iyi gelecektir ama istersen teyzenin yanına da gidebilirsin.''
Güneş, babasının bu ısrarından vazgeçmeyeceğini biliyordu. Teyzesinin yanına gitmek istemiyordu. Onların yanında hiçbir zaman rahat edememişti. Geriye tek bir seçenek kalıyordu Çağlar'la gitmek. Derin bir nefes alıp verdiğinde dudaklarından istemsizce ''Tamam,'' kelimesi döküldü.
Sofradan kalktıklarında Çağlar sabah Güneş'i almak için geleceğini söyleyip gitti. Güneş odasına geçtiğinde küçük valizini açıp içine birkaç pantolon ve tişört koydu. Fazla eşyaya ihtiyacı yoktu. Sadece birkaç gün kalıp gelecekti.
Yatağına yattığında gözlerinin sızısını önlemek için gözlerini sıkıca yumdu. Geçmiş günlerin hatıraları bir bir kendini hatırlattığında ağlamamak için direndi. ''Acaba şuan Kıraç ne yapıyordur?'' diye düşündü. Daha sonra isminin gerçekte Nimbars olduğunu hatırladı. ''Ne söylemişti bizler hüzün vericiyiz. Bana hüznün en büyüğünü yaşattığı için ödül almış mıdır acaba?'' diye düşünmeye devam etti.
Gözleri uykuya yenik düştüğünde rüyasız ve huzuru olmayan bir uykuya teslim oldu.