Kucağında Güneş ile kendi evine adım attığında geçit arkasından kapandı. Güneş ile kendi diyarında bir kaç saat yaşamak istiyordu ama ona gerçekleri söyleyemezdi. Kalbine usulca fısıldayıp bunun bir rüya olduğuna inandırabilirdi.
Kendi diyarında da dünyada olduğu gibi geceydi ve dışarıda kimse yoktu. Tüm imeyrus halkı evinde rahatlığın kollarına sığınmıştı. Bahçeye çıkıp Güneş'i yere yatırıp sırtını Lili ağacına yasladı. Saçlarını canını yakmamaya dikkat ederek okşadı. ''Aşk dedikleri gerçekten bu mu Güneş? Aynı anda hem cesur olup hem korkmak mı?''
Güneş başındaki elin verdiği sıcak hissiyle yavaşça gözlerini araladı. Etrafına anlamsız gözlerle bakmaya başladı. Gökyüzü farklıydı, yıldızlar yerine farklı gezegenler vardı. Çimler altın sarısıydı, hiç görmediği simsiyah bir ağaca yaslanmıştı ve teni pembe bir renkteydi. Nimbars kalbine usulca fısıldadı ''Rüyadasın Güneş, rahatla ve kendini rüyana bırak.''
Güneş'in omuzları rahatlıkla gevşedi. Nimbars uzanıp elini tuttu. ''Biraz sallanmaya ne dersin.''
Güneş, Nimbars'ı dikkatle süzdü. Sırtından uzanan iki uzun mavi kanadına hayranlıkla baktı. ''Olur,'' diyerek ayağa kalktı.
Ağacın dalındaki salıncak ikisinin de oturabileceği kadar genişti. Yan yana oturduklarında Güneş başını Nimbars'ın omzuna yasladı. Yaşadıkları onun için bir rüyaydı ve sadece kalbinden gelenlerle hareket ediyordu. ''Burası çok güzel Kıraç'' diyerek gülümsedi.
''Beğenmene sevindim. İstersen birlikte gökyüzüne çıkabiliriz.'' Nimbars oturduğu salıncaktan kalkarak kanatlarını gerdi ve Güneş'e elini uzattı. Güneş uzanan eli tutarak oturduğu yerden kaktı ve Nimbars'a yaklaştı. ''Kollarını boynuma dola ben seni tutacağım.'' Nimbars, Güneş'i kucakladığında boynuna dolanan kolları hissetti. Kanatlarını açıp gökyüzüne doğru uçmaya başladığında rüzgârın tatlı sıcaklığı yüzlerini okşadı.
Güneş, Nimbars'a sıkıca sarılmıştı ve anın güzelliğine kendini bırakmıştı. Çok tuhaftı sanki gerçekmiş gibi rüzgârı hissedebiliyordu. Pembe bulutların üzerine indiklerinde Nimbars, Güneş'i yavaşça ayakları üzerine indirdi.
''Bulutların üzerinde durabiliyorum Kıraç'' Güneş neşeyle etrafında dönmeye başladı.
Nimbars onun bu hallerini mutlulukla izliyordu. Küçük bir çocuk gibiydi. Güneş etrafında dönmeyi bıraktığında bulutların üzerine oturup etrafı izlemeye başladı. Nimbars'da yanına oturup Güneş'in beline kolunu doladı ve yanına yaklaştırdı. ''Bir ömür burada yaşamak ister miydin Mutluluk Perisi?''
Güneş etrafını daha bir dikkatle inceledi. ''Sen yanımda olacaksan evet.''
Nimbars böyle bir cevap beklemiyordu. Ama Güneş'in tamamen kalbiyle hareket ettiğinin farkındaydı. ''Peki, sana yalan söylediysem. Yani ben bir insan değilsem bu gezegende yaşayan bir ırktansam ve görevim seni üzmekse. O zamanda beni sever miydin?''
Güneş dolan gözleriyle Nimbars'a baktı. ''Bana yalan söylemezsin değil mi? Beni üzmek de istemezsin yani bu sadece bir rüya.''
''Evet, sadece bir rüya,'' Nimbars, Güneş'e daha sıkı sarıldı. Ona gerçekleri asla söyleyemezdi.
Oturdukları bulut gökyüzünde yavaşça süzülürken kalplerindeki sevda çiçeği büyüdükçe büyüdü ve ruhlarını sardı. Nimbars, Güneş'in dudaklarına ufak bir öpücük kondururken Güneş'de ona karşılık verdi. Nimbars'ın kanatları aşkın bin bir tonuna bürünürken Güneş'i yavaşça sardı ve kendine daha da yaklaştırdı.
Güneş etrafını saran kanatların yumuşaklığıyla hafifçe gülümsedi. Kalbindeki hüzün son zamanlarda hissettiği en güzel şeydi. Uyanmak istemediği bir rüyadaydı ve güneş doğsun istemiyordu.
Tekrar Nimbars'ın bahçesine indiklerinde Nimbars, Güneş'i yavaşça yere bıraktı. Bu gece Nimbars için unutulmayacak bir anı, Güneş için sadece bir rüyadan ibaretti.
Güneş ''Kanatların sürekli renk değiştiriyor.'' diyerek Nimbars'ın kanatlarını eliyle işaret etti.
''Kanatlarım ruh halime göre renk değiştiriyor. Şuan kırmızı ve bu sana olan sevgimi ifade ediyor.'' Nimbars kanatlarını uzatıp Güneş'i kendine doğru çekti.
Bedenleri birbirine dokunduğunda Güneş'in kalbi hızla atıyor, Nimbars'ın kanatları ise kırmızının çeşitli tonlarına bürünüyordu. Nimbars, Güneş'in kalbine usulca fısıldadı. ''Çok uykun var Güneş.'' Güneş vücudunu saran yumuşacık kanatların huzuruna kendini bıraktı. Nimbars, Güneş'i alarak tekrar eve girdi ve geçiş yolunu açarak kamptaki ateşin yanına geri döndüler.
Güneş gözlerine batan güneş ışığı ile uyandığında Nimbars'ın kolunda yatıyordu. Yavaşça doğrulduğunda sönmüş ateşin diğer tarafında yatan Ahmet Bey'i gördü. Gördüğü rüyayı tekrar anımsadığında yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. Yanında uyuyan Nimbars'a baktı. Gerçekte onu öpmenin rüyadaki gibi güzel olup olmayacağını düşündü.
Gelen konuşma sesleri düşüncelerinden çekip çıkardı. Diğerleri kampa dönmüşlerdi ve çadırlarına gidiyorlardı. Çağlar yavaş adımlarla Güneş'e doğru yürümeye başladığında Güneş Ahmet Bey'in yanında tatsızlık çıkmaması için ayağa kalkıp çadırına doğru yürüdü.
Çağlar adımlarını hızlandırarak Güneş'in önüne geçti ve yolunu kesti. ''Güneş konuşabilir miyiz?''
''Hayır, Çağlar çekil önümden.'' Güneş gitmek için yana doğru döndü ama Çağlar tekrar önünü kesti.
''Güneş, Kıraç'la aranızda ne var?'' Eliyle Nimbars'ın yattığı yeri gösterdi. ''Onu seviyor musun?''
''Seviyorum ya da sevmiyorum bu seni ilgilendirmez.'' Güneş, Çağlar'ı göğsünden ittirerek yürümeye devam etti.
Çağlar, Güneş'in adımlarına tekrar yetişti. ''Ya onunla olan ilişkini kesersin ya da işinden vazgeçersin Güneş. Bunu yapabileceğimi biliyorsun.''
Güneş, dolan gözlerindeki yaşları akmadan geri itti. İşini seviyordu ama bu Çağlar'a boyun eğeceği anlamına gelmiyordu. ''Elinden geleni ardına koyma Çağlar.'' Güneş çadırına gittiğinde akan gözyaşlarına engel olmadı.
Aradan geçen birkaç gün Güneş için çok zordu. Nimbars'la çok mutluydu ve onunla konuşup vakit geçirmekten çok hoşlanıyordu. Çağlar'dan gelecek hamleyi beklemek ise ruhunu yoruyordu. Ağabeyiyle uzun zamandır konuşmamıştı ve konuşmaya korkuyordu. Bu korku saçmaydı ama yaşadıkları kendi için bile zordu. Çadırından çıktığında Ahmet Bey ile burun buruna geldi. ''Özür dilerim efendim fark edemedim.''
''Biraz konuşabilir miyiz Güneş?'' diye sordu Ahmet Bey
''Tabi, dinliyorum.'' Güneş'in kalbinde oluşan korku nefes almasını zorlaştırıyordu.
''Sabah bir telefon geldi. Şirket işine son vermiş Güneş. Bu kararı geri almaları için uğraştım ama olmadı. Üzgünüm.''
Güneş hiçbir şey söylemeden arkasını dönüp tekrar çadıra girdi ve eşyalarını toplamaya başladı. Çağlar'ın bunu gerçekten yapacağını düşünmemişti ama yapmıştı işte. Hayallerinin mesleğinin burada bitmesine izin vermeyecekti. Türkiye'de kendine farklı bir kazı alanında iş bulabilirdi.
Nimbars, çadıra girdiğinde Güneş eşyalarını toplamayı bitirmişti. Nimbars'ı görünce boynuna sarılıp gözyaşlarını serbest bıraktı. ''Ben gidiyorum Kıraç.''
Nimbars Güneş'in kalbine bağlandı. Üzüntüyü ve korkuyu hissetti. ''Neden korkuyorsun Mutluluk Perisi?'' diye sordu.
Güneş, Nimbars'ın bu yönünü çok seviyordu. Daha kendisi ne olduğunu söylemeden o anlıyordu. ''Ben senden ayrı kalacağım için korkuyorum. Ya beni unutursan?''
Nimbars, Güneş'in gözyaşlarını eliyle sildi. ''Bu söylediğin imkânsız Güneş '' Güneş'in elini alarak kendi kalbinin üzerine koydu. ''Bu kalp sana bağlı ve hep öyle kalacak.''
Güneş'in gözlerinden akan yaş bu sefer mutluluktandı.