Güneş battığında gökyüzünde sayısızca yıldız göz kırpmaya başladı. Güneş ve Kıraç ateşin başında oturmuş Ahmet Bey'i bekliyordu. Ahmet Bey elindeki paketlerle gelip karşılarına oturdu. Paketi açıp içinden bu gece için aldığı sucukları çıkardı ve kenardaki ateş için yığılmış odun parçalarının içinden üç tane ince dal parçası bulup kenara ayırdı.
Sucukları paketlerinden çıkarıp kenara ayırdığı dal paçalarına özenle taktı ve Güneş ile Nimbars'a uzattı. ''Bu ateşin tadı böyle çıkar.'' diyerek kendi elindekini ateşe uzatıp pişmesi için bekledi.
Güneş'de mutlulukla aynı şeyi yaptığında Nimbars ne yapması gerektiğini bilmeden bir elindeki sucuğa birde ateşe bakıyordu. ''Kıraç bugün her şeyi ilk defa görüyor gibi davranıyorsun. Uzaylılar gerçekte var olsalardı sende onlardan birisin derdim.'' Güneş'in bu sözleri üzerine Ahmet Bey gülmeye başladı. ''Kıraç giyimiyle de biraz garip bir arkadaşımız.''
Nimbars bu söylenenlere ne tepki vereceğini bilemeden konuştu. ''Ben, yani kıyafetlerim normal. Yani uzaylı falanda değilim. Bir şeyi ilk defa görüyorsam bu garip olmamalı öyle değil mi?''
Güneş ateşte pişirdiği sucuğu Nimbars'a uzattı. ''Olabilir Kıraç her şeyi bilmeyebilirsin. Yani bazen maddi durumlar her şeye elverişli olamıyor ama öğrenmemek için bir sebebin yok. Al tadına bak.''
Nimbars dal parçasının ucundaki sucuktan küçük bir ısırık aldı. ''Hey, çok güzelmiş. Bu hangi ağaçta yetişiyor.''
Ahmet Bey kahkahasına engel olamadı. ''Sabah çadırın yıkılmasını şimdi daha iyi anlıyorum Güneş.''
Güneş utançtan kızaran yanaklarını belli etmediği için gecenin karanlığına bir teşekkür gönderdi. ''Kıraç o elindeki sucuk yani hayvan etinden yapılır.''
Nimbars elindekini hemen yere attı. ''Ne yani siz şimdi bana bir hayvanı mı yedirdiniz? Bu yaptığınız hiç hoş bir şaka değil.''
''Kıraç sen gerçekten çok tuhafsın.'' Güneş yere attığı sucuğu alıp kenara koydu.
Ahmet Bey oluşan gerginliği dağıtmak için yanında getirdiği müzik çaların başlatma tuşuna bastı. Hafif bir müzik çalmaya başladığında kalplerde yumuşamaya başladı. Her şey o an daha güzel görünüyordu. Yıldızlar daha parlak, ay daha umut vericiydi. Ortamın sihirli havası üçünüde sarmıştı.
Nimbars'ın kendi gezegenindeki dinlediği müziklerden farklıydı. Daha duygu yüklüydü. Güneş'e baktığında gözlerinin kapalı olduğunu gördü. Dudakları çalan müziğin sözlerine eşlik ediyordu. Parmakları dizinin üzerine hafif vurarak bir ritim oluşturuyordu. Ahmet Bey kumların üzerine uzanmış, elleri başının altında yıldızları izliyordu. İnsanlar garipti, her şeyleriyle mükemmeldiler.
Nimbars sadece kalbinden gelenleri yapmak istiyordu. Güneş'e sarılıp öylece kalmak istiyordu. Aynısını Gözyaşı Diyarı'nda yapsa sorun olmazdı ama Güneş'in ne tepki vereceğini bilmiyordu.
Güneş, Nimbars'a bakıp gülümsedi. Ona her baktığında kalbi hüzünlüydü ama aynı zamanda bu mutluluk veriyordu. Nimbars, Güneş'i belinden tutup oturduğu yumuşacık kumların üzerinde kendine doğru çekti. Güneş onun bu yaptığına karşı koymadı. ''Sana sarılmak istiyorum Güneş. Nedenini sorma sadece izin ver.''
Güneş bu sözler karşısında biraz afalladı. Nasıl bu kadar rahatça söyleyebilmişti ki? Dahası kendisi de ona hayır diyememişti. İçinde garip bir his vardı. Bu yaptığı doğru değildi ama kalbine söz geçirmek gittikçe zorlaşıyordu. Nimbars beline kollarını dolayıp, göğsünü sırtına dayadığında buna engel olmadı ve başını geri doğru Nimbars'ın omzuna dayadı.
İçindeki ses ona durmadan bu yaptığının yanlış olduğunu söylüyordu. Birkaç gündür tanıdığı biriyle bu kadar samimi olması doğru değildi ama kalbi kendi bildiğini yapmaya devam ediyordu. ''Kıraç, ben yani bu yaptığımız doğru değil.'' Sesi fısıltı halinde çıkmıştı ama Nimbars duymuştu.
''Yanlış olan ne Güneş? Kalbinden geçenlere izin vermen mi? Herkes için kalbinin kapılarını sonuna kadar açan sen, bana gelince neden o kapıları kapatıyorsun? Kalbin neden beni görmezlikten geliyor?''
Güneş, bu sözlere ne anlam yüklemesi gerektiğini bilmiyordu. Kalbinden geçenleri bilmesine imkân yoktu. Evet, herkese karşı sevgiyle yaklaşabilirdi ama Nimbars'ı gördüğünde kalbine kulak tıkamaya çalışıyordu. Hayatında daha önce hissetmediği şeyleri hissediyordu ve bundan korkuyordu. ''Ben sana diğerlerinden farklı davranmıyorum Kıraç, sadece bu yaptığımız ne kadar doğru onu bilmiyorum.''
Nimbars, Güneş'in kulağına doğru eğilip fısıldadı. ''Bazen çıkan rüzgâra karşı yürümek yerine ona ayak uydurmak gerekir. İçindeki fırtınayı hissediyorum. Kendini bir kez olsun o fırtınaya bırakamaz mısın?''
Güneş boynunda hissettiği nefes ile irkildi. Kendini o fırtınaya bıraksa yok olup gider miydi? Ya sonunda güneşli günler varsa? Bu oynanması gereken bir kumardı ama risk almadan kazanmak imkânsızdı. ''Kendimi o fırtınaya bırakırsam sonu bana ne getirecek Kıraç? Parçalanmışlık mı? Yoksa mutluluk mu?''
Nimbars, Güneş'in elini kalbinin üzerine koydu ve elini onun elinin üzerinde sabitledi. ''Sadece kalbini dinle. Sana doğruları o söyleyecektir Mutluluk Perisi.''
Güneş kendi kalp atışlarını hissetti. Hızlıydı, heyecanlıydı, meraklıydı. ''Mutluluk Perisi mi?'' diye sordu Nimbars'a.
Nimbars, Güneş'in elini tutup parmaklarını parmaklarına kenetledi. ''Evet, sen mutluluk perisisin Güneş. Mutlu olmak için birinin yardımına ihtiyacın yok ve biri seni üzmek isterse de buna karşı koyabiliyorsun.''
Güneş bu kelimeyi sevmişti. Kalbinin kapıları artık Nimbars için açıktı. Birlikte kumların yanına uzanıp yıldızları izlemeye başladılar. Güneş eliyle gökyüzünde bir noktayı gösterdi. ''Bak yıldız kayıyor. Haydi, bir dilek tutalım. Yıldız kayarken tutulan dilekler kabul olurmuş.''
İki kalpte kayan yıldızı izlerken gökyüzüne sessizce bir dilek fısıldadılar. ''Gelecek mutluluk getirsin.''
Ahmet Bey uyuyakalmıştı. Güneş ve Nimbars'da onu uyandırmak yerine onunla ateş başında uyumaya karar vermişlerdi. Güneş, Nimbars'ın koluna yatarak gözlerini kapadı ve derin bir uykuya daldı.
Nimbars, Güneş'in uyuduğunda düşüncesini sabitleyerek Gözyaşı Diyarı'na giriş yolunu açtı. Güneş'i uyandırmadan kucaklayarak ayağa kalktı ve geçitten içeri adımını attı.