BÖLÜM 21

1794 Words
Hastane odasında yalnız kaldıklarında Çağlar kızarmış gözlerle sevdiği kadının elini tutuyordu. Güneş ona destek verdiğini belli etmek istercesine elini tutan eli sıktı. ''Seni burada bekliyor olacağım.'' dediğinde karşısındaki adamın dudaklarında zayıf bir gülümseme belirdi. ''Güneş, Yeliz'i arar mısın?'' diyen ses titriyordu. ''Ona haber versin. Ameliyata girmeden konuşmam gereken şeyler var.'' Güneş karşısındaki adamın ne demek istediğini anlamasa hiçbir şey sormadı. Emine Hanım içeri girdiğinde Güneş hemen geleceğini söyleyerek dışarı çıktı. Odanın önünde kendisine bakan gözlere aldırış etmeden bahçeye çıkıp kimsenin olmadığı bir banka oturdu ve telefonundan Yeliz'in numarasını bulup ara tuşuna bastı. Birkaç çalıştan sonra telefondan ''Alo,'' sesi duyuldu. Güneş, tereddüt etmeden, ''Yeliz, ben Güneş. Seninle konuşmam gereken bir konu var.'' ''Dinliyorum.'' diyen sesle Güneş konuşmasına devam etti. ''Çağlar, şuan hastanede ve senden onu istiyor. Yani kim bilmiyorum ama onu getirmen lazım.'' Oluşan sessizlik gergindi. ''Güneş, inan Çağlar'ın ne durumda olduğu umurumda değil ve hiç kimseye haber vermeyeceğim.'' Güneş derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti. ''Yeliz, o bir ameliyata girecek ve durumu çok ciddi yani o ameliyattan sağ çıkamayabilir. Daha sonra pişman olacağın bir şey yapma lütfen.'' Yeliz konuşmaya başladığında sesindeki kararsızlık belliydi. ''Ablama söylerim ama gelip gelmemek onun kararı Güneş. Sen hastanenin adresini gönder.'' ''Tamam, teşekkür ederim.'' diyen Güneş telefonu kapattıktan sonra adres bilgilerini gönderip hastane odasına geri döndü. Odanın kapısı birkaç kez tıklatılıp kapı yavaşça açıldı. İçeri giren genç kız ile Güneş göz göze geldi. Siyah saçlı, kendisinden birkaç yaş büyük görünen kız ürkek adımlarla yanlarına yaklaştı. Ortamda oluşan sessizliği genç adam böldü. ''Geldiğin için teşekkür ederim Yaren.'' Güneş gitmek için ayağı kalktığında genç kız engel oldu. ''Lütfen, gitmenize gerek yok. Sadece daha sonra pişman olmamak için geldim ve çok kalmayacağım.'' Güneş sessizce kenardaki koltuğa oturup aynı odada olsalar da onlara konuşabilecekleri bir alan bırakmaya çalıştı. Yaren, karşısındaki güçsüz adama baktı. ''Çok uzun zaman oldu Çağlar, bir mektup bırakıp terk etmişken şimdi neden görmek istedin?'' Çağlar olduğu yerde doğrulup konuşmaya başladı. ''Ben, özür dilesem de işe yaramayacak biliyorum. Her şeyi yapan bendim ama beni yönlendiren başımın içinde habersizce yer edinen tümördü.'' Bir süre susup tekrar konuşmaya devam etti. ''Bu ameliyattan sağ çıkamayabilirim Yaren lütfen beni affet. Yaptığım her şey için beni affet.'' Yatağın kenarına oturan genç kız ağlamaya başlamıştı. ''Sen gittikten sonra ben bebeğimize kıyamadım ama o da senin gibi beni terk etti. Doğuma üç ay kala kalbi durdu. Sonrasında kendimi toparlamam zor oldu ama bir şekilde hayatıma devam ettim.'' Eliyle akan gözyaşlarını sildi. ''Sana çok kızgındım ama sevgim hiç bitmedi.'' ''Ben çok üzgünüm.'' Çağlar'ın sesi titrekti. ''Geçmişi düzeltme imkânım olsaydı keşke.'' ''Ben seni affedeli çok oldu Çağlar. Dilerim ameliyatın başarılı geçer ve çok mutlu olursun.'' Çağlar genç kızın elinin üzerine minnetle elini koydu. Genç kız akan gözyaşlarını silip oturduğu yerden kalkarak bir şey söylemeden odadan çıkıp gitti. Güneş duydukları arasında bir köprü oluşturarak anlamlandırmaya çalışıyordu. Yaren hamileyken Çağlar onu terk mi etmişti? Bu seven bir kadın için çok kötü olmalıydı? Kendisine bakan Çağlar'a ''Bana şuan açıklama yapmana gerek yok. Şimdi dinlen ameliyattan sonra konuşuruz.'' diyerek konuşmasına engel oldu. İçeri giren hemşire ameliyat zamanının geldiğini haber veriyordu. Çağlar'ı yattığı yataktan ameliyathaneye götürecek olan sedyeye aldıklarında Çağlar son kez sevdiğine sıkıca sarıldı. Odadan dışarı çıktıklarında tüm aile dışarıda bekliyordu. Ameliyathane girişine kadar Çağlar'a eşlik ettiler. Çağlar ameliyathaneye girerken hepsine son kez bakıp gülümsedi ve arkasından kapanan kapıyla gözden kayboldu. Gözyaşlarına hâkim olamayan Emine hanımı teselli eden Güneş'ti. Ona oğlunun iyi olacağını söylese de karşısındakini sakinleştirmeyi başaramamıştı. Aradan geçen saatler bitmek bilmiyordu. Kendilerine haber vermek için ameliyathaneden çıkan hiç kimse yoktu. Güneş'in omzunda ağlamaya devam eden kadın güçsüz düşmüştü. Sonunda açılan kapıyla hepsi ayağa kalkıp söylenecek iyi bir haber beklemeye başladı. Doktorun dudaklarından dökülen ''Üzgünüm,'' kelimeleriyle 'oğlum,' diye feryat eden kadının sesi hastane koridorlarında yankılandı. Remzi bey gözyaşlarını içine akıtırken, Burak çoktan duvarı yumruklamaya başlamıştı. Güneş, akan gözyaşları içinde acılı anneyi teselli etmek istese de elinden hiçbir şey gelmiyordu. İlk defa bu kadar acı çeken birini görüyordu. Evlat acısı dedikleri şey çok ağırdı. ''Abla,'' diyen sesle arkasını döndüğünde kardeşiyle göz göze geldi. Kardeşine sıkıca sarıldığında dudaklarından fırlayan hıçkırıklara engel olamamıştı. Hayatı rayından çıkmış bir tren gibi savruluyordu ve geri dönüşü yoktu. *** Aradan geçen üç ay Güneş için çok zor olmuştu. Emine hanım iyi değildi ve Güneş yanında kalıp onunla ilgilenmeyi seçmişti. Gelen misafirlerin yanına inmiyor sadece odasında oturuyordu. Güneş artık gitme vakti geldiğinin farkındaydı. Bu evde daha fazla kalamazdı. Burak'ın odasının önüne geldiğinde kapıyı tıklatıp bekledi. Kapının ardından gelen 'gel' sesi ile yavaşça kapıyı açıp içeri girdi. ''Biraz konuşabilir miyiz?'' dediğinde Burak başını tamam anlamında salladı. İlk gün gördüğü o güçlü adam gitmiş yerine on yaş yaşlanmış bir adam gelmişti. Gözlerinin altındaki mor halkalar çektiği acıyı destekler nitelikteydi. Genç kız birkaç adım atıp acılı adamın karşısında durdu. ''Sanırım artık gitmeliyim. Burada daha fazla kalmam doğru olmaz.'' Burak, Güneş'e karşısına oturması için işaret etti ve elinde tuttuğu evrakları genç kıza gösterdi. ''Bu evraklar ne biliyor musun Güneş?'' dediğinde genç kız hayır anlamında başını salladı. ''Çağlar, ameliyata girmeden bir vasiyet düzenlemiş ve kendi hakkı olan mirası sana bırakmış. İki gün önce elime geçti ve babamla konuşup vasiyeti yerine getirmeye karar verdik.'' Güneş şaşkınlıkla evraklara bakıyordu. ''Ben... ben böyle bir şey istemiyorum.'' diyerek cevap verdi. ''Sen onunla evlendin Güneş. Bu senin hakkın,'' diyen adam elindeki evrakları yatağın üzerine bıraktı. ''Ayrıca bu vasiyet olmasa da seni öylece göndermezdim.'' Güneş, ''Ben bunu asla kabul edemem.'' diyerek oturduğu yerden kalktı. Gitmek için arkasını döndüğünde aklına gelen düşünce ile geri döndü. ''Ama bunun yerine sizden bir ricam olacak.'' Kendisine bakan gözlere karşılık verdi. ''Arkadaşımdan kalan bir ev var ve güvenlik sistemini çalıştırmadan kapıyı açabilecek birine ihtiyacım var.'' Burak şaşkın gözlerle bakmaya devam etti. ''Tamam,'' dediğinde genç kızı sorgulamadı. Onun için önemli olan kardeşinin emanetine sahip çıkabilmekti. ''İstersen gidip eve bakalım. Biraz değişiklik benim içinde iyi olur. '' diyerek masanın üzerinde duran arabanın anahtarlarını aldı. Evden çıkıp arabaya bindiklerinde Güneş evin yolunu tarif etti ve birlikte yola çıktılar. Evin önünde durduklarında Güneş zihninde canlanan anılarla içinde oluşan hissi geri itmeye çalıştı. Arabadan indiklerinde Burak evi dikkatle inceledi. ''Bu evin güvenlik sistemi çok iyi olmalı. Şifre olmadan girmek imkânsız gibi,'' Eve yaklaşıp biraz daha yakından baktı. ''Sanırım birkaç telefonla halledebilirim.'' Güneş'in yanından uzaklaşıp birkaç telefon görüşmesi yapıp geri döndü. ''Biraz beklememiz gerekiyor.'' diyerek gülümsedi. Çok geçmeden gelen birkaç adam kısa süre içinde güvenlik sistemini devre dışı bırakıp kapıyı açmışlardı. Güneş kalbine dolan mutlulukla evin içine bir adım attı. İçerisi en son bıraktığı gibiydi. Arkasından gelen adama dönüp, ''Teşekkür ederim,'' diyerek gülümsedi. Salona geçtiklerinde eşyaların üzerine oturmuş tozların içinde parmaklarını gezdirdi. Uzun süre gelen olmadığı belliydi. Burak oluşan sessizliği bozarak, ''Burası kimin diye sormayacağım, bunlar senin özelin ve beni ilgilendirmez Güneş ama ne zaman yardımımı istersen bir telefon uzağında olacağım.'' dedikten sonra konuşmaya devam etti. ''Burada mı yaşayacaksın?'' diye sordu. Güneş karşısındaki adama bakıp başını evet anlamında salladı. ''Öncesinde eve gidip kalan eşyalarımı almam gerekiyor. Birlikte gitsek olur mu?'' dediğinde bu isteğinin altında yatan tek gerçeği kendisi biliyordu. Bir ay önce babasına eve döneceğini söylediğinde babası bunu reddetmiş 'bu evden gelinlikle çıktın sadece kefeninle dönebilirsin.' demişti. Kocası artık hayatta olmasa da onun ailesiyle kalması gerekirmiş. Evden çıktıklarında kapıyı açmak için gelen adamlar bir kâğıda yazılı yeni şifreyi ve anahtarı vererek gitmişlerdi. Tekrar arabaya bindiklerinde Güneş'in evine doğru yola çıktılar. Eve vardıklarında babası da evdeydi. Güneş'i gördüğünde bakışları sertleşse de sonrasında eve giren Burak ile yumuşamıştı. ''Kalan eşyalarımı almaya geldim.'' diyerek odasına yöneldi. Kenarda duran karton kutuyu alarak içine önce kitaplarını yerleştirdi. Daha sonra okul yıllarından kalma fotoğraflarını bulup çıkardı ve onları da özenle kutuya bıraktı. Kıyafetlerinin hepsi yeni ailesinin evindeydi. Papatya kokulu defterini de kutuya koyduğunda kutunun karton kapağını kapamak için masanın üzerindeki banda uzandı. Elinden kayıp yere düşen bantla söylenerek almak için eğildiğinde masanın altındaki kutuyu gördü. Bantla birlikte kutuyu da masanın altından çekip çıkardı. İçinde Nimbars'ın verdiği kar küresi vardı. Güneş bu küreyi unuttuğu için kendine öfkelenmişti. Kar küresini de kutunun içine yerleştirip ağzını sıkıca bantladı ve ağır kutuyu kucaklayarak odadan dışarı çıktı. Kutuyu elinden alan Burak, ''Ben arabada bekliyorum.'' diyerek yanından uzaklaştı. Annesi ve kardeşiyle vedalaşan Güneş, ''Bir süre Türkiye'de olmayacağım. Ulaşamazsanız beni merak etmeyin.'' diyerek yalan söylemişti. Sadece yalnız kalmak istiyordu ve bunu annesini kırmadan sadece bu şekilde anlatabilirdi. Evden çıkıp arabaya bindiğinde Burak hiçbir şey söylemeden arabayı çalıştırdı. Çok geçmeden genç kızın yeni evine geldiler. Güneş arabadan indiğinde, Burak'ta arabanın bagajındaki kutuyu eve taşıdı. Evden çıkmadan son kez dönüp, ''Annemlere durumu ben anlatırım. Tüm eşyalarını da bu akşam göndertirim,'' dediğinde cüzdanından yüklü bir para çıkarıp kenardaki masanın üzerine bıraktı. ''Şimdilik yanında bulunsun, banka hesabına her ay bir miktar yatıracağım. Kullanıp kullanmamak senin tercihin ve unutma ne zaman istersen arayabilirsin.'' Güneş karşısındaki adama gülümseyerek baktı. ''Teşekkür ederim ama gerçekten başımın çaresine bakabilirim.'' Burak sıkıntıyla elini saçlarından geçirdi. ''Bak Güneş çok güçlü bir kızsın ve başının çaresine bakabilirsin ama lütfen bunu yapmama izin ver. Kardeşim gitmeden bir vasiyet hazırlamış ve ben bunu reddetmene izin vermeyeceğim.'' ''Hayır, ben,'' diyen genç kız söyleyeceklerinin devamını getiremedi. ''Hayır, yok güneş. Bu ev kimin? Neden hırsız gibi girdik? Neden burada kalacaksın sorgulamıyorum. Sen de yaptıklarımı sorgulama ve sadece kabul et. Bırak kardeşimin son isteğini yerine getireyim.'' Güneş sadece susmakla yetindi. Karşısındaki hayat yorgunu olan adamı yolcu ettiğinde evde tek başına kalmıştı. Adımları istemsizce yatak odasına gitti. Dolapta duran kıyafetlere baktı, dokundu bir süre sonrasında kendini yatağa bırakıp yastığa sıkıca sarıldı. Gözünden akan yaşlar serbest kalıp aktı bir bir. Çalan kapı ziliyle gözlerini açan genç kız gözlerinin karanlığa alışmasını bekledi. Yattığı yatakta uyuyakalmıştı ve güneş yerini çoktan geceye bırakmıştı. Ayağı kalkıp el yordamıyla ışığı bulup açtı ve alt kata inip kapıya yöneldi. Gelen şoför valizleri ve sayamadığı kadar çok poşeti, ''Burak Bey bunları size getirmemi söyledi,'' diyerek içeri taşıdı ve sonrasında başka bir şey söylemeden gitti. Güneş poşetlerin içine baktığında sayamadığı kadar çok yiyecek ve içecek ile karşılaştı. Yüzündeki gülümsemeyle hepsini mutfağa yerleştirip valizleri üst kata yatak odasına taşıdı. Valizleri açıp kıyafetlerin arasından havlusunu bulup çıkardı ve banyoya yöneldi. Kısa bir duş aldıktan sonra üzerine siyah taytını ve beyaz tişörtünü geçirip, ayaklarına giydiği spor ayakkabıyla saçlarını kurutmadan mutfağa yöneldi. Hızlıca hazırladığı salatayla salona geçip oturdu ve televizyonu açarak kanalları gezinmeye başladı. Aklına gelen küreyle yerinden kalkıp evinden getirdiği kutuyu açıp içinden küreyi çıkardı. Tekrar eski yerine geçip oturduğunda kürenin çalan müziğiyle yaşanılanları düşünmeye başladı. Kısa sürede ne kadar da çok şey yaşamıştı. Nimbars, Çağlar her şey üst üste gelmişti. Çağlar'ın ölümü kalbinde yara açmıştı ama hiçbir pişmanlığı yoktu. Evliliği kabul edip onu üzmediği için mutluydu. Eskiden hep mutlu değil miydi zaten? Yangında yaşanılanlar aklına geldiğinde sinirle küreyi duvara fırlattı. Kırılan cam parçaları etrafa savruldu. ''Neden geri dönmedin neden?'' diyerek ağlamaya başladı. Düşüncelerinde sadece Nimbars vardı. Hissettikleri çok yoğundu sanki uzansa elle tutabilirmiş gibi. Etrafa yayılan ışıkla gözlerini kırpıştırdı. Karşısında oluşan görüntüyle gözyaşları durdu ve yerini şaşkınlık aldı. Ayağa kalkıp oluşan görüntüye yaklaştı. Karşı tarafta titreyen ışıklara Güneş önce elini uzattı. Işığın içine giren eli pembeye döndüğünde gerçekler yüzüne rüzgâr olup çarptı. Bu Gözyaşı Diyar'ına giden yoldu. Bir dakika bile düşünmeden kendini ışık huzmesinin içine attı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD