Güneş üzerindeki gelinlikle gelin odasında tek başına oturuyordu. Artık gözleri değil kalbi ağlıyordu. Elindeki beyaz güllerden oluşan bukete dikkatle baktı. Ne kadar da güzellerdi. Gözünden düşen bir damla yaş beyaz gülün yaprağına süzüldü. Birkaç saat içinde sevmediği bir adamla evlenmiş olacaktı. Karanlık geleceğine kendi isteğiyle adım adım yürüyordu.
Açılan kapıdan üzerindeki gece mavisi takım elbisesiyle Çağlar içeri girdi. Güneş'i gördüğünde gülen gözlerle yaklaşıp alnından öptü. Güneş zorla gülümsemeye çalışıyordu ama gözlerinden taşan hüzün bu sahte gülümsemeyi örtüyordu. Kendisine uzanan kola, kolunu geçirip kapıya doğru yürüdü. Odadan çıkacakları sırada yanlarına gelen Neriman Hanım kızının beyaz duvağını örttü.
Düğün büyük bir otelde yapılıyordu. Gelen konuklar kalabalıktı. Remzi Bey'in çevresi çok genişti ve konukların hepsi seçkin insanlardı. Büyük salona giriş yaptıklarında çalan müzikle birlikte büyük bir alkış rüzgârı esti. Güneş gözyaşlarını saklamaya çalışırken, Çağlar etrafa mutluluk saçıyordu.
Beyaz tüllerle süslenmiş masaya geçip oturdukların gelen nikâh memuru da masadaki yerini aldı. Güneş sorulan soruya evet demeden gözleri büyük salonu son bir kez arşınladı. Beklediği kişi gelmemişti. Dudakların zayıf bir ''Evet,'' kelimesi döküldüğünde sesine zıt bir bütünlükle alkışlar havada uçuştu. Güneş'in gözleri kendisine gülümseyerek bakan Kemal ağabeyine odaklandı. Herkes kendisini mutlu sanıyordu. Yüreğinde kopan fırtınalardan hiç kimsenin haberi yoktu.
Kulağında çınlanan Çağlar'ın ''Evet,'' diye bağırışıyla bakışları önüne konan deftere kaydı. Kalemin parmaklarından kayıp düşmemesi için kendini zorladı. İmzayı attığında artık evliydi. Uzatılan kırmızı kaplı evlilik cüzdanını aldığında Çağlar uzanıp yüzünü kapatan duvağını açtı. Eğilip dudaklarından öptüğünde kendini geri çekmemek için zorladı.
Çalan müzikle dans etmek için salonun orta tarafına geçtiklerinde bir yanı bu gece bir an önce bitsin isterken, diğer yanı gecenin bitmemesi ve artık kocası olan bu adam ile yalnız kalmamak için dua ediyordu.
Akmayan zamanın bitiminde tüm konuklar gitmişti. Geriye sadece aileden olanlar kalmıştı. Gece için düğünün yapıldığı otelin balayı süiti hazırlanmıştı. Odaya çıkacakları zaman Burak, Çağlar'a fark ettirmeden Güneş'in avucuna küçük bir kâğıt sıkıştırdı. ''İçinde numaram yazılı, bir şey olursa mutlaka beni ara.'' dedikten sonra yanlarından uzaklaştı.
Çağlar, asansöre bindiklerinde elini tutmuştu. Asansör durunca odalarına doğru yürüdüler. Güneş kendini idama giden bir mahkûm gibi hissediyordu. İçeri girdiklerinde alnına konan öpücük ile zorlukla yutkundu. ''Ben duş alıp geliyorum hemen,'' diyen Çağlar'a tamam anlamında başını salladı.
Çağlar banyoya girdiğinde içeriyi inceleme fırsatı oldu. Bir evden farksızdı. Kocaman bir yatak odası, salon ve ayrı bir odası daha vardı. Duvarda asılı tablolar göz kamaştırıyordu. Buradayken ihtiyaç duyabileceği eşyaları küçük bir valiz ile daha önceden göndermişlerdi. Yatak odasında dolabın olduğu tarafa gidip çantayı buldu. İçinden telefonunu alıp elindeki kâğıtta yazan numarayı her ihtimale karşılık telefonuna kaydetti.
Yatağın üzerine oturup saçlarından sarkan duvağı tutan tokaları açmaya çalıştı. Saçları bu ağırlık ile isyan etmek üzereydi. Açmayı beceremediği saçlarıyla kavgaya tutuşmuştu. Elini tutan elle irkildi. ''Ben yaparım,'' diyen sesin yanına geldiğini fark etmemişti bile.
Ellerini dizine dayayıp gelen yardımı kabul etti. Çok geçmeden serbest kalan saçlarını elleriyle karıştırdı. ''Teşekkür ederim,'' diyerek Çağlar'a baktığında bakışlarını hemen kaçırdı. Üzerinde sadece beline sardığı havlusu vardı. ''Şey, ben de duş alsam iyi olacak.'' diyerek ayağa kalktı. Arkasına bakmadan banyoya girdiğinde derin bir nefes aldı. Bu banyodan hiç çıkmasa nasıl olurdu acaba?
Aynanın karşısına geçip yüzüne dikkatle baktı. O hiçbir zaman makyaj yapmayı sevmezdi ama şimdi yüzünde istemediği kadar makyaj vardı. Hepsinden bir an önce kurtulmak istiyordu. Suyu açıp yüzünü defalarca yıkadı ama makyaj çıkmıyordu. Her şeyin bu kadar kusursuz mu olması gerekiyordu?
Duşa girmek için gelinliğini çıkarmaya çalıştı ama sırtındaki düğmeleri açmayı başaramadı. Sinirle yere oturup ağlamaya başladı. Gerçekten çıkmayan bir makyaj ve açılmayan birkaç düğme için mi ağlıyordu? Hıçkırıklarının sesini duyan kocası banyonun kapısına vurmaya başlamıştı. ''Güneş, iyi misin?'' Cevap vermeden ağlamaya devam etti. ''Güneş, bak içeri giriyorum.'' Bir süre sonra açılan kapıdan giren Çağlar, Güneş'in yerde oturmuş ağlayan halini görünce yanına diz çöküp çenesini tutup başını kaldırdı. Yüzündeki dağılmış makyaja karışmış gözyaşlarını sildi. ''Neden ağlıyorsun?''
''Defalarca yıkadım çıkmadı,'' diyerek yüzünü gösterdi. ''Bu salak düğmeler de açılmıyor.'' dedikten sonra gelinliği çekiştirdi.
Çağlar banyodan çıkıp kısa süre sonra elinde küçük bir çantayla geri geldi. ''Annem bu çantayı senin için hazırlayıp göndertmişti. İçine ihtiyacın olabilecek şeyleri koyduğunu söyledi. Belki makyaj için bir şeyler vardır. Eğer yoksa getirtiriz hemen.''
Güneş yaşlı gözleriyle çantayı alıp içini açtı. İçinde diş macunu, diş fırçası, ağrı kesici, özel günlerinde ihtiyacı olabilecek malzemeler ve makyaj temizleyicisi ile pamuk vardı. Makyaj temizleyicisini ve pamuğu çıkarıp sinirden titreyen elleri ile solüsyonu pamuğa döktü. Çağlar, pamuğu elinden alıp çenesini tuttu ve yavaşça yüzündeki makyajı silmeye başladı. Makyajın tamamını silince Güneş'e ayağı kalkması için yardım etti.
Sırtındaki düğmeleri açmaya başladığında Güneş huzursuzca kıpırdandı. Açılan düğmelerle artık kocası olan bu adam eğilip çıplak sırtına küçük bir öpücük koyup beline sarıldı. Güneş lavabonun kenarına tutunarak güç aldı. ''İçeride bekliyorum,'' diyerek yanından giden adamın arkasından derin bir nefes aldı.
Gelinliği üzerinden çıkarıp yere bıraktı ve kendini duşun sıcak suyunun altına bıraktı. Suyun altında oyalanabileceği kadar oyalandı. Banyodan çıkıp kenarda duran açık leylak rengindeki havlunun birini vücuduna diğerini saçlarına sardı. Banyoya girmeden yanına kıyafet almadığı için kendine söylenmeye başlamıştı bile.
Banyodan çekingen adımlarla çıkıp yatak odasına geçtiğinde Çağlar'ın uyuduğunu görünce rahat bir nefes alıp kenardaki kıyafetlerini alıp tekrar banyoya yöneldi. Üzerine geçirdiği gülkurusu saten geceliği pantolon ve sıfır kol bir bluzdan oluşuyordu. Annesinin ısrarlarına rağmen elbise şeklinde bir gecelik almamıştı. Saçlarını tarayıp kurutmadan bıraktı.
Geri döndüğünde yatağın kenarına oturdu. Aynı yatakta yatıp yatmamak konusunda kararsızdı. Sabah kalktığında yanında göremese ne düşünürdü acaba? Onu rahatsız etmemek için salonda yattığını söyleyebilirdi.
Aldığı kararla yanından kalkarken bileğinden tutan el engel oldu. Yatağa doğru çekildiğinde dengesini kaybedip yatağa düştü. Çağlar belinden tutup kendine çekti ve sıkıca sarılıp örtüyü üzerlerine örttü. Başını omuz girintisine yerleştiren adamın nefesi boynunu okşamaya başladı. ''Uyuduğunu sanmıştım.'' dediğinde sesi fısıltı halindeydi.
''Hayır, seni bekliyordum.'' diyerek boynuna küçük bir öpücük kondurdu. Güneş, titremesine engel olamıyordu. Titremeleri fark eden adam beline doladığı kolunu gevşetti. ''Yorucu bir geceydi ama çok güzeldi. Biraz dinlensek iyi olacak.''
Güneş kendine sarılı halde uyuyan Çağlar'ın gerçekten uyuyup uyumadığını anlayamamıştı. Korkuyla geçen dakikalar sonra daha fazla yorgunluğa dayanamayıp uyuyakaldı.
Sabah alnına konan öpücükle uyanan Güneş uyku sarhoşluğuyla bir an Nimbars olduğunu düşünüp gülümsedi.
''Bana hiç bu kadar içten gülümsememiştin Güneş'im.'' diyen sesle yüreğine bir kez daha hüzün kaplandı. ''Dün o halini görünce pişman olduğunu düşünmüştüm ama şuan gözlerindeki parıltı yanıldığımı gösteriyor.''
Güneş sessiz kaldı. Verebileceği bir cevap yoktu. Yataktan kalkmak için doğrulduğunda karşısındaki adam izin vermedi. Üzerine doğru eğilip dudaklarından öpmeye başladığında Güneş'in gözünden bir damla yaş akıp yastıkla buluştu. Karşısındakinin eli beline doğru kayıp bluzundan içeri girdiğinde bir damla yaş daha serbest kaldı.
Karşısındaki geri çekildiğinde yüzüne damlayan ıslaklıkla eli yanağına gitti. Parmağına bulaşan kırmızılık ile Çağlar'a baktı. Burnundan sızan kan damla damla bluzuna akıyordu. Çağlar elini burnuna götürürken gözleri korkuyla dolmuştu. Güneş yattığı yerden doğruldu. ''İyi misin?'' dediğinde Çağlar çoktan yanından kalkmış banyoya gidiyordu.
Güneş üzerine bulaşan kan lekelerine aldırmadan kalkıp arkasından gitti. Musluktan akan suya karışan kana baktı. Kenarda duran havluyu alıp ucunu ıslatarak Çağlar'ın yüzüne bulaşmış kanları silmeye başladı. ''İyi misin?'' diye tekrar sordu.
''Ben...Güneş'' diyen adam devamını getiremeden karısının kolları arasına düşerken, Güneş'in dizleri gelen ağırlıkla zemin ile buluştu. ''Çağlar!'' diye seslendi ama cevap yoktu. Yavaşça başını yere koyup hızla odaya koştu. Çantanın içini yere boşaltıp telefonunu aramaya başladı.
Bulduğunda titreyen parmakları ile rehberden Burak ismini bulup aradı. Uzun uzun çalan telefona cevap veren olmadı. Saat erkendi ve uyanmamışlardı. Sonlanan aramayla ismin üzerine gelip tekrar ara butonuna bastı. Birkaç çalıştan sonra gelen uykulu bir 'Alo' sesi ile ağlayarak ''Çağlar, o iyi değil.'' diyen sesi anında karşılık aldı.
''Güneş, sakin ol. Ben hemen geliyorum, ambulansa da haber vereceğim.''
Güneş bir şey söylemeden telefonu kapatıp banyoya gitti. Baygın halde yatan Çağlar'ın başını alıp dizine yatırdı. ''Uyan, Lütfen uyan. Çok korkuyorum.'' dese de karşılık alamadı.
Çok geçmeden gelen ambulansla hastane yolundaydılar. Güneş üzerindeki kanlı geceliği, ayakkabısız ayaklarıyla ambulans koltuğunda yaşlı gözlerle Çağlar'ın elini tutuyordu. Kendine gelen Çağlar bu eli sanki bıraksa yok olacakmış gibi sıkıca tutmaya devam etti. Gözlerinden çektiği acı belli oluyordu.
Ambulans durduğunda açılan arka kapıdan sedye indirilirken Çağlar tuttuğu eli hala bırakmamıştı. Arabadan inen Burak telaşla sedyenin yanına geldi. ''Aslanım, korkma iyi olacaksın.'' diyerek kardeşinin omzuna elini koydu.
Acil müdahale odasına götürdüklerinde Güneş ve Burak'ın içeri girmelerine izin verilmemişti. Güneş duvar dibine çökerek oturdu. Burak telefonda birileriyle konuşuyor bir sağa bir sola dönüp duruyordu.
Aradan geçen bir saat içinde acilin önü kalabalıklaşmıştı. Çağlar'ın anne ve babası doktordan gelecek haberi bekliyordu. Güneş'in ailesi de bu bekleyişte onlara eşlik ediyordu. Güneş oturduğu duvar dibinden bir saniye bile kalkmamıştı. Çıplak ayakları zeminin soğuğuyla üşüyordu ama o hissetmiyordu. Üstündeki kıyafetlerle utanması gerekirdi ama utanmıyordu. Bluzundaki kuruyan kanın lekelerine bakıyor bir ileri bir geri sallanıyordu. Gözünden tek damla yaş gelmiyordu.
Omuzlarına konan ceketle başını kaldırınca Kemal ağabeyiyle göz göze geldi. Bir çocuk gibi kendisini sarmalayan ağabeyinin omzunda ağlamaya başladı. Yaşadıkları zor gelmişti. ''Hadi kardeşim eve gidelim. Bu halde burada bekleme. Sonra geliriz yine.''
Güneş hayır anlamında başını salladı. ''İtiraz istemiyorum küçük hanım'' diyen adam zorla tutup ayağa kaldırdı. Yavaş adımlarla çıkışa yöneldiklerinde Kemal, kardeşinin ayağında ayakkabıları olmadığını fark edince kucaklayıp kaldırdı. Park yerine vardığında arabanın ön koltuğuna oturtup kendisi de diğer tarafa geçti ve arabayı çalıştırdı.
Eve varmadan yol üzerinde durup birkaç parça kıyafet ve ayakkabı alıp yola devam etti. Eve vardıklarında Güneş duş alıp, üzerini değişmek için banyoya yöneldi.
Kısa sürede üzerindeki kanlı kıyafetlerden kurtulmuş, duş alıp rahatlamıştı. Temiz kıyafetleri üzerine geçirdiğinde banyodan çıktı. ''Mutfaktayım,'' diyen ses ile mutfağa yöneldi.
Yemek masasının üzerinde hazırlanmış kahvaltıya baktı. Kenardaki sandalyeye oturduğunda ağabeyi de geçip karşısına oturdu. ''Önce kahvaltını yap. Daha sonra istersen hastaneye gideriz.'' Güneş tamam anlamında başını sallayıp zorla yemeğe çalıştı.
''Güneş, sırası değil belki ama yani sence de bu evlilik biraz acele olmadı mı? Düğünde yüzün gülüyordu ama gözlerin ağlıyordu.''
Güneş daha fazla omuzlarında bu yükü taşıyamıyordu. Birine anlatıp rahatlamak istiyordu ve bunun için en doğru kişi karşısındaki adamdı. ''Ağabey bilmediğin o kadar çok şey var ki.'' dediğinde gözyaşları bir kez daha akmaya başladı.
''Anlat kardeşim anlat ki yardım edebileyim.''
Güneş Kıraç'ı, onun gerçekte kim olduğunu, Çağlar'la neden evlendiğini hepsini bir bir anlattığında ruhu biraz olsun rahatlamıştı.
Kemal alnını düşünceyle kaşıdı. ''Sana inanıyorum Güneş ama söylediklerin hayal ötesi geliyor. Yani farklı bir gezegen, kanatlar, yönlendirmeler hepsi film gibi.''
''Ama hepsi doğru,'' diyen Güneş eliyle gözyaşlarını sildi. Kemal konuşamadan çalan telefon ile eli cebine gitti. Telefonu açıp bir süre dinledi. ''Tamam, geliyoruz.'' diyerek kapadı telefonu. ''Annen aradı. Çağlar'ı ameliyata alacaklarmış girmeden seni görmek istiyormuş.''
Konuşmalarını daha sonraya erteleyip hastaneye gitmek için evden çıktılar.