2.Bölüm

4096 Words
Karanlık ne çok hasretmiş bana.Yasladı başını omzuna, süzüldü usulca ruhuma.Bir hayatı kurtakmak için bir hayatı mı öldürmüştü yoksa?..Efsunlu bir aşıktı belkide karanlık bana... . . . Keyifli okumalar... Asır'ın sözleri ile herkes şoke olmuştu.Dehşetle açılmış gözleriyle kısa bir an birbirlerine baktılar.Agâh Efendi kıpkırmızı olmuş sinirden titriyordu.Evleneceği kız elinden alınmış, rezaletin en dibini yaşıyordu.Asır'ın yüzbaşı olduğunu,korkusuzluğunu ve cesaretini,hatta köklü ve güçlü bir aileye mensup olduğunu çok iyi biliyorlardı.Hiçbirinde bir yüzbaşıya karşı çıkacak cesaret yoktu.Agâh Efendi bu işi sessizce halletmeliyim diye düşündü.Asır uyarı dolu ölümcül bakışlarını Agâh Efendinin gözlerinden çekip atı geldiği yöne doğru çevirdi ve dört nala sürmeye başladı.Zoya'nın kafası karman çorman olmuş,soru işaretiyle biten cümlelerle boğuşuyordu."Kim bu adam?Bana niye yardım ediyor?Beni tanıyor mu?Hadi onlar gibi kötülüğün esiriyse?Beni nereye götürüyor?Bana kötü bir şey yaparsa?Sarf ettiği cümlelerde neyin nesiydi?"gibi cümlerin oluşturduğu soru ummanında boğuluyordu. Asır hiç istemese de mecburen Zoya'yı karnının üzerinden sardığı koluyla tutmaya devam ediyordu.Hatta bunun için kendini zorluyordu.Bu çok can sıkıcıydı.Zoya gidebildiği kadar öne doğru kayarak adamla arasına küçükte olsa bir mesafe koymak istedi.Sonrasında sormak istediği sorular için başını omzunun üzerinden geriye doğru çevirdiğinde lacivert gözlerle burun buruna geldi.Deniz ve toprak birbirine karıştı.Göz kırpma eyleminden soyutlanan gözler birbirine kilitlendi.Zoya'nın badem gözleri ürkek bir bakış ikram ederken,lacivert gözler güven kokuyordu tüm ihtişamıyla.Bakışlarıyla güvende olduğunu hissettiriyordu Asır. Badem gözlerinden bir damla acı süzüldü kızın.Merakla dudağını araladı. "Hayatımı iğrenç iştahlarına pay eden harami çetesinden aldın peki sen kimsin?.." Adamın deniz kokulu lacivert gözlerinde sır dalgaları vuruyordu kıyıya.Kısa bir süre odağındaki ki oval yüzde dolaştı gözleri.Dokunduğu yerlerde lacivert bir ateş yaktı o gözler. "Dağlar kadar ağır bir sözün esiriyim... O sözün içinde geçti adın, altı çizilerek... Hudutsuzlarla arana hudut çizmek için geldim..."dedi,esrarlı sesiyle. Zoya'nın bakışları daha bir merak yüklendi. "Benden korkup çekinmene gerek yok ben bir askerim.Buradaki deniz kuvvetlerinde yüzbaşıyım."dedi,Asır güven kokan sesiyle. Asker kelimesiyle derin bir nefes verdi Zoya.Anımsadığı olayla gözlerine matem havası çöktü.Tüm vücudu titrerken nefes alışverişi sıklaştı.Hâlâ etkisinden çıkamadığı acı dolu anlar kıskıvrak sıktı kalbini.Yaşadığı yoğun duygusal stres onu yine bayılmanın eşiğine getirdi.Gözleri kayarak kapanırken,dengede tutamadığı başı sağa doğru düştü.Hiç şaşırmayan Asır,kızın karnının üzerinden sardığı kolunu boynunun altından geçirip başını koluna yatırdı.Gözleri,kızın yüzüne kayarken uzun kirpiklerinden süzülüp şakağına doğru yol alan gözyaşını takip etti. Düşünceli bakışlarını kızın yüzünden çekip gittiği yola çevirdi.Zoya'nın niye bayıldığını anlamıştı."Bu kızın psikolojisi altüst olmuş böyle sürekli bayılacak mı?"diye mırıldandı. Zoya'yı daha sıkı tutup,atı daha hızlı sürdü.Yarım saat içinde çiftliğe gelmişti.Ön bahçeye doğru geldiğinde anneannesi fark etti onu.Zoya'yı gören yaşlı kadının gözleri yuvalarını zorlarken ağzı açık kalmıştı. "Egız Nebaattt habu deli fişek evlenmiycuğum derdi atın ustine kız atti kaçırıyi !Egız koş habiriye gel."diye bağırırken gördüklerine emin olmak için cama yapıştı. Annesinin sesini duyan Nebahat Hanım koşarak solona geldi. "Ekız koş koş habı deli uşağun kucağında bir kız var."dedi,Remziye teyze. Nebahat Hanım'da anında cama yapıştı. O da gözlerine inanamıyordu."Anne Asır'ın kucağında bir kız var!Gözlerime inanamıyorum!Kendisine hiçbir kadının dokunmasına izin vermeyen,kadınlarla mecbur kalmadıkça muhatap bile olmayan, kadınlarla tokalaşmak dahi istemeyen Hekimoğlu'na baksen kolunda bir kız yatıyor."dedi,şaşkınlığın zirvesinden. "Anne biz hayal falan mı görüyoruz acaba?Ama söz konusu Asır'ın kadınlarla olan ilişkisiyse bizim hayallarimiz çok fakır kalır yani.Allah'ım şu manzara gerçek mi?Anne bana çimdik at.Anne çabuk çimdik at!" Remziye teyze gözünü camdan çekmeden kızının kolunu tutuğu gibi kıvrattı. Nebahat çığlığı basarken "Anne çimdik at dedim etimi kelpetenle kopar demedim." "Habı görüntisinin vidasini gevşetmiye kelpedin lazimidi .Aha da esek(gerçek)imiş uşağum bir gızınan geliyi." "Canım yandı ve çığlık attım demi ben? Gördüklerimiz gerçek yani?" "Vallehi de esek billehide esek tellahi de esek.Çebel sineğu gibida cama yapişduk kabiye koşalım." İkisi birden hızlıca kapıya doğru zorlattılar. Asır attan inmiş, hâlâ baygın olan, kucağındaki Zoya ile eve doğru yürüyordu. Evin biraz ilerisindeki diğer çiftlik evinde kalan kuzenleri,dayısının oğulları Hakan ve Fikret'te şaşkınca Asır'a bakıyorlardı. Fikret tek kaşını kaldırıp "Vay be Asır Poyraz Dağhan ve bir kadın...Bu yabaniyle bir kadının ne işi olur ki?"dedi,alay ederek kardeşine. "Asır abi niye kadınlara mesafeli sen biliyor musun abi?"dedi,Hakan. "Şu adama abi deyip durma!"diye uyardı Fikret. Sonra da açık kahverengi gözlerini Zoya'ya yöneltti. "Yalnız kız çok iyi parça,nerden bulmuş bu güzelliği yüzbaşı bozuntusu?"dedi, kıskanç bir tonlamayla. Asır da üzerindeki bakışların farkındaydı.Ama onları umursamadı bile,dönüp bakmayarak yok saydığını belli edip evin kapısına geldi. Anneannesi ve teyzesi büyük bir merakla kapıda bekliyorlardı. İkisinin yüzünde de kocaman bir sırıtma vardı. Asır'ın, yüzlerindeki ifadeden düşüncelerine ulaşması hiç de zor olmadı. Onlara kısa imalı bir bakış atıp, ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi. Üst kata misafir odasına doğru giderken anneannesi arkasından seslendi. "Yiğidım de bakayım habı kız kimdır yoğsam efulin midır?"dedi,gözleri parlayarak. Asır sinirli bir nefes verdi. "Remziye Reis sakın!"diye uyardı. "Kızı misafir odasına bırakıp geliyorum,anlatacağım."dedi,akabinde. Merdivenleri bitirip odanın önüne geldi.Kapısını açıp içeri girdiğinde Zoya'yı yatağın üzerine bıraktı.Odadan çıkarken kıza yandan yarım bir bakış attı.Salona indiğinde iki hanım da merak içinde kendini bekliyordu. De bakayim kim habı kız? Buriye niye getirdın?"dedi, anneannesi. "Kız bundan sonra burada kalacak.Torunun gibi davran ona.Teyzem ablası olacak, ben de abisi." "İyide sen bu kızı nereden tanıyorsun? Bu kız kimin nesi?Tanımadığımız bir kızı hayatımızın merkezine koyduğuna göre güvenilir biri?"dedi,teyzesi. "Yetim,öksüz ve kimsesiz bir kız o,burada kalmak zorunda." "Niye getırduğuni anlatmıyca misın yani oni nerden taniduğuni da demedın?"dedi,Remziye teyze. "Niye getirdiğimi sorgulamayacaksınız.En önemli nokta burada kalmak zorunda.Onu bir aydır kısmi olarak tanıyorum.Hakkında biraz araştırma yaptım.Bir kaza geçirmiş ve hafızasını kaybetmiş.Geçmişine dair pek bir şey hatırlamıyor.Geçirdiği kaza resmi kayıtlara geçmediği için ne olduğunu bilen de yok.Birde psikolojisi altüst olmuş sık sık bayılma nöbetleri geçiriyor." "Ah yavrim çok zor bi halda o vakıt."dedi,Remziye teyze. "Ben hafızamı kaybetsem delirirdim herhalde çok üzüldüm."dedi,Nebahat. "Hişmi kimi kimsesi yok uşağum?" "Amcası var ama pisliğin teki.Kızı zorla Ağah denen şerefsize veriyordu.Hemde borçlarının karşılığı olarak." "Abooo ne diysın hağu bilduğımuz burişuk Ağah mi?" "Buruşuk mu kırışık mı bilemem ama puşt olduğu kesin."dedi,Asır. "Adi buruşuk hem lakabı hem kendi buruşuk ama gencecik yetim bir kızı zorla alıyor it oğlusu."dedi,Nebahat. "Annesi Boşnak babası Türk.Babası Bosna'da ölmüş.Annesi, kız daha çocukken onu ve abisini alıp Türkiye'ye gelmiş." "Uyyy Bosna'yi çok seviyrım."dedi,Remziye teyze. "Hafızasını kaybettiğini kimsenin bilmesini istemiyorum.Sizin haricinizde sadece Dursun denen serseri bilsin.O da mecburen ögreneceği için.Dayım ve ailesinin bunu bilmesini istemiyorum."dedi,Asır. "Uşağum millet şindi konişacak.Evde gencecuk bekar bi kız senda bekarsın...Hade Dursun 20 yaşinda ama çocuk gibın oni saymiyalım."dedi,Remziye teyze. Asır derin bir nefes verdi."Kimin ne düşünüp ne konuşacağı umurumda değil.Ben o kızla burada yalnız kalmayacağım sizde varsınız ve kötü bir şey de yapmıyoruz.İnsanları asla memnun edemezsin.Her türlü konuşurlar.Sizde insanlar ne der hapishanesinden çıkın bence.Özetle kız artık bu evin bir ferdi,gerisini sorgulamayın.Yemek masasını hazırlasınlar elimi yüzümü yıkayıp geliyorum.Teyze sende çıkıp kıza bakar mısın?"diyen Asır lavaboya doğru yürüdü.İki hanım da arkasından baktı.Asır başına buyruk, otoriter bir adamdı ve kimseyi işine karıştırmazdı.Onu asla zorlayamazlardı.Onun yapacağı açıklamanın dışında bir şey de öğrenemeyeceklerini biliyorlardı.Ama Asır'a güvenleri sonsuzdu ve o ne yaptığını bildirdi.Asır'ın güçlü bir nedeni olmasa ailenin içine yabancı birini getirmezdi.Heleki bir kadını...O dikkatli ve ayrıntıcı bir adamdı, kişiliğinden emin olmadığı birini hiç getirmezdi.O yüzden çokta üstelemediler.Yetim, öksüz ve hasta bir kıza yardımcı olmak onları da çok mutlu ederdi. "Meryem!Sofrayı hazirlağun."diye seslendi Remziye teyze ev işlerinden sorumlu kadına. Nebahat'ta üst kata çıkıp Zoya'nın olduğu odanın önüne gelip kapıyı tıklattı ve içeri girdi.Zoya yenice kendine geliyordu.Yavaşça gözlerini açtı.Meraklı gözleri önce yattığı yatağı sonra da etrafı inceledi.Yataktan kalkıp doğrulurken Nebahat'la göz göze geldi. Nebahat gülümseyerek "Evine hoş geldin."dedi. Zoya şaşkınca bakıyordu."Nerdeyim? Siz kimsiniz?"diye sordu. "Ben Asır Poyraz'ın teyzesiyim.Burası bizim evimiz."dedi,Nebahat ılık bir sesle. Dolabı açıp içinden aldığı terliği Zoya'nın önüne bıraktı. "Nasılsın iyi misin?" Zoya birazcık bekledi. "İyiyim,elimde olan bir şey değil ben ara ara bayılıyorum."dedi,kısık bir sesle. "Kötü hissediyorsan doktor çağıralım.Hiç çekinmene gerek yok,burada güvendesin." Zoya yine bir sürü soruyla boğuşuyordu. "Beni tanıyor musunuz?"diye sordu merakla. "Yok tanımıyoruz.Ama tanışırız müslümanlar kardeştir neticede.İsmin neydi?" "İsmim Zoya,Zoya Alçin Toprak." "İsmin çok güzelmiş anlamı nedir?" "Hayat,yaşam demek." "Anlamı da çok güzelmiş.Mana, ne kadar derinlik katıyor her şeye." "Teşekkür ederim." Zoya, bu insanlar güvenilir mi diye içten içe kıvranıyor ve emin olamıyordu. "Peki yeğeniniz beni buraya niye getirmiş,o tanıyor muymuş beni?"diye sordu. "Yok o da tanımıyormuş,niye getirdiğini de söylemedi.Seni anlıyorum şüphe içindesin ve korkuyorsun.Ama bizden sana asla zarar gelmez.Asır bir yüzbaşı,bense bir avukatım.Annem şirketimizin yönetim kurulu başkanı.Bizi Trabzon'da çoğu kişi tanır."dedi, Nebahat güven vererek. Zoya'nın aklı bir türlü mutmain olmasa da kalbi tuhaf bir şekilde huzurluydu. "Hadi aşağıya inelim annemle de tanış.Hem yemek yiyeceğiz."dedi, Nebahat. "Asır bekletilmeyi hiç sevmez.Asker olmasından mütevellit çok da disiplinlidir."diye ekledi akabinde gülerek. Zoya yavaşça ayağa kalkıp terlikleri giydi. "Ben önce elimi yüzümü yıkayayım."deyip banyoya girdi. İşini bitirip çıktığında aşağıya indiler. Asır ve Remziye teyze bahçeyi gören koltuklarda oturuyordu. Onlara doğru yürürlerken Zoya salonda kısa bir göz gezdirdi. Oldukça geniş ve ferah bir salondu.Beyaz renklerinin ağırlıkta olduğu bir dekorasyonu vardı.Asır'la Remziye teyzenin yanına geldiklerinde,yaşına göre oldukça dinç olan yaş almış kadın "Uyyy guzel kızim evuğon hoş geldın."dedi,sıcacık sesiyle. "Hoş buldum."dedi,Zoya kısık bir sesle. Gözleri bir an lacivert gözlerle buluştu.Hemen bakışlarını kaçırdı. "Aduğun de bakayim." "Zoya Alçin Toprak." "Adın da pek güzelimiş. Hiç çekinıp utanma ve korkma habıra senın da evın artuk." "Teşekkür ederim iyi insanlara benziyorsunuz ama ben kimseye rahatsızlık vermek istemem. Hemen şimdi gitmek istiyorum."dedi,Zoya kararlı bir şekilde. "Hiçbir yere gidemezsin!Gitmek istesende gidemezsin...Kalmak için bin tane gitmek için bir tane nedenin var.Kimseye yük falan olmazsın. Yani o bir tane olan gitme nedenin farazi."dedi,Asır.Sesindeki net ve kararlı tonlama gitmene asla izin vermeyeceğim diye bağırıyordu. Zoya'nın şaşkınca kaşları havalandı. "Bir insan gitmesi gereken yerde kalmamalı.Bu kalbe daha çok hüzün verir."dedi. "Sen gitmen gereken yerde değil kalman gereken yerdesin.Gitme kelimesini senin için öldürdüm.Onu ne söylemlerinde ne de eylemlerinde kullanamazsın!" "Ne yani bir asker olarak beni burda zorla mı tutacaksın, zorbalık mı yapacaksın?" "Zorba olsaydım karşımda bu şekilde konuşamazdın.Gururunun başını okşamayı bırak,düşüncelerine giydirdiğin gurur elbisesi dar geliyor.Onlara gerçeğin elbisesini giydir. Sen giydirmesen bile şu kapıdan adımını attığın an gerçekler kendiliğinden düşüncelerini kuşatacaklar zaten." "Benim gerçeklerimi bırak kendi gerçeklerine gel.Bana niye yardım edip niye buraya getirdiğini açıklamayacak mısın yani?Ben şu halimle bile kimseye yük oalcak bir kız değilim. Asır ellerini göğsünde bağladı.İnsanın ruhunu okur gibi bakan lacivert gözlerini,badem gözlere kilitledi. "Gurur çok acımasız bir efendidir. O yüzden gerçeklerin hizmetkârı ol.Görevimsin...Hepsi bu kadar."dedi,net ve sert bir şekilde. Zoya "Ben..."derken Asır hızla araya girdi. "Sen burada kalmaya mecbursun.Mecbur olduğun için de kimseye minnet duymana gerek yok.Konu tartışmaya kapalı!"diye uyardı. "Yeter da neyın doğuşini ediysuğuz.Kızım ne gitmesi Allah'un aşkina? Sen bize yuk olmaysin hiç. Asil biz sağa yuk oliyruk.Habırda kalmak hebimızden çok senın hakkın. Habı sözler Kur'an'dan çıkarduğım mağnalar.Sözun sultani olan Rabbimızi kıraca misın giderek?" "Annem çok haklı kafandaki tüm olumsuz düşünclerden kurtul.Herşey yaradana ait, bize emanet ve sen O'nun mülkündesin."dedi, Nebahat. Zoya derin bir nefes verirken "Herkes yemek masasına!"diye uyaran Asır masaya doğru yürüdü. Nebahat Zoya'nın koluna girip masaya doğru yürümeye başladı.Zoya da ona ayak uydurdu. Masaya geçip oturduklarında Remziye teyze sesli bir besmele çekti.Asır çatalı eline almıştı ki evin kapısı gürültüyle açıldı.Asır kaşlarını çatarak gelen kişiye bakıyordu. "Ben da geç kaldi diye da endişelenıyrım."diye mırıldandı Remziye teyze. Dursun son saniyeleri kaçırmamak için yıldırım hızıyla masaya doğru koşuyordu.Ve masaya yaklaştığında ayağı takılıp totosunun üzerine düştü. "Ulaa Dursun kıracasın canağu çömlüğu."dedi,Remziye teyze. Dursun'un yüzü buruşurken telaşeyle emekleyerek gelip oturacağı sandalyeye sarıldı. "Yemek saatine yetiştim."dedi,nefes nefese. Ellerini göğsünde bağlayan Asır geriye doğru yaslandı."Yoo yetişemedin iki dakika geç kadın.Yani yemek yiyemezsin."dedi,rahat bir şekilde. "Hayır tam saatinde sarıldım sandalyeye."diye itiraz etti Dursun. "Senin saatin iki dakika geri.Saatini Emine'nin çöp atma saatine ayarlamak için alttaki rakama yuvarladığını biliyorum.Sen unutursun ama ben unutmam."dedi,Asır. Zoya büyük bir şaşkınlık olup biteni izliyordu. O sırada Dursun'la göz göze geldi. Dursun hafif şaşı bakan gözlerle Zoya'yı süzüyordu."Amanın misafir varmış.Bu zarif hanımefendi de kim? Hoş geldiniz."dedi. "Hoş buldum."dedi,Zoya fısıltıyla. Dursun gözlerine yapay bir gülümseme yerleştirip yeniden Asır'a döndü. "Vay vay vay yeğenim gelmiş hoş gelmiş dayısının en kıymetlisi,dayıyım ben dayı."diyerek ayağa kalktığı gibi Asır'a sarılmak isterken Asır "Dokunma!"deyip elini kaldırarak durdurdu. "Boşuna uğraşıyorsun gevşek serseri yemek yemeyeceksin!Şimdi çalışma odasına geç ve ihale dosyasındaki yaklaşık maliyet hesap cetveli ve teklif edilen fiyatları kronolojik bir düzen içinde sıraya diz.Yemekten sonra inceleyeceğim."dedi,Asır. Dursun üfleyerek merdivenlere doğru yürüdü. Arkasından bakan Asır "Bekle!"diye uyardı. Dursun olduğu yerde donup kalırken,Asır "Gel buraya, montunun cebindeki böreği masaya bırakıp öyle git."dedi,sert bir şekilde. Dursun"Nasıl anladı?"diye düşünerek çaresiz bir iç çekişle gerisin geri gelip cebindeki böreği masaya bıraktı.Herkes şaşkınca bakıyordu. "Nasıl anladın ki? Bu defa çok iyi saklamıştım."dedi,Dursun. "Ben senin halinden tavrından,konuşmalarından çevirdiğin dolapları şıp diye anlarım.Sen masadaki böreğe tepkisiz kalacak bir serseri değilsin. Nurşen denen baş belası kız benim geldiğimi görmüştü.Kesin bize getirmek için koşa koşa börek yaptı.Ve bize getirirken senle karşılaştı.Sende böreği alıp yemeğe geç kalma ihtimaline karşı cebine attın değil mi?"dedi,Asır. "Gizli senaristin sen olduğunu bilsem bu rolü oynar mıydım hiç?"dedi,Dursun ağlayamsı bir sesle. "Ulaaa peki tabağu naaptın?Komşinın tabağuna zaval gelmesın."dedi,Remziye teyze. "Vallaha aceleden böreği cebime atar atmaz tabağı da bir kenara fıldırdım Allah rahmet eylesin."dedi,Dursun. "Ula labaza beyinli(!)"diyen Remziye teyze ayağındaki terliği çıkarmaya başladığında Dursun çoktan merdivenlerde bitmişti.Ama terlik atma konusunda engin tecrübeleri olan,uzun menzilli terlik atma uzmanı Remziye teyze hedefi oturma organı olan yumuşakçalardan vurdu. "On ikıdan furdim oni."derken ,Dursun totosunu ovmaya başladı."Komşusu açken tok yatan bizden değildir."diye bağırarak merdivenleri çıktı. Nebahat kahakaha atarak gülerken,suratında mimik oynamayan Asır yemeğini yemeğe başladı.Zoya da sessizce olup biteni izliyordu. "Hadi kizum yemeğuni ye bakayum."dedi,Remziye teyze. Zoya kendini zorlayarak yemek yemeğe başladı. "Habu hamsilerdan da yiyesun.Çitur çitur tazecuk. "Ben hamsi yiyemiyorum."dedi,Zoya çekinerek. "O zaman et haşlema yiyesun çok zayifsun." "Yerim siz beni merak etmeyin." "İstersen sevdiğin yemeklerden hazırlasınlar."dedi, Nebahat. "Çok teşekkür ederim ama hiç gerek yok ben masadakilerden yerim." "Anneanne ne zamandır yoktum.İzin günlerinde fırsat buldukça Tuğrul'un attığı maillerden işleri takip ettim ama birebir ayrıntıları senin ağzından dinleyeyim."dedi,Asır. "Tabii anladayim uşağum. Anneğun vesiyeti diye asker oldun ama on parmağunda bin marifet var. Her şiye yetişiysın maşallah.Boban gibi aslanlar gibi ,güşli kuvetli, yürehli bir asker oldun gine de şirket konisinda en büyuk yardimcinsın.Annen sendeki işuğun farkindaydi, ayni anda birden fazla işi yurutebilecuğun için israrla senden asker olmağun istedi.Perde arkasundan çoğu işi sen bitirıysın.Tabii Nebahat ve Tuğrul da çok yardimci bana. "Annem denize hayran bir kadındı.Belki babam deniz subayı olduğu için o kadar çok seviyordu?Benimde deniz sevdası ve aslerlik genlerimde var." "Habı Fihret beni korkutıyi,sen bi devlet memurisın şirkete yardimci olduğuni şikayet edecek diye korkayrim. En buyuk sevdan mesluğune bi zeval gelmesın?" "Sen rahat ol hiçbir şey olmaz.Şirket benim üzerime değil,size sadece yardımcı oluyorum. Hem o insan müsvettesininde işine geliyor benim işlerle ilgilenmem.Bu konuda menfaati gereği sessiz kalır.Sessiz kalmasada yapabileceği bir şey yok." İşle ilgili konuşarak yemeklerini yemeye başladılar.Zoya ve Asır birbirine bakmamaya çalışıyorlardı. Yemek bittiğinde koltuklara geçtiler. Ev işlerinden sorumlu kadın çay servisi yaptı. Zoya'nın kafası karmaşık düşüncelerin esiri olurken gözleri tuhaf bakmaya başladı.Gözlerini birden Remziye teyzeye dikti. "Orası benim yerim,ben hep orada otururum.Oraya oturmak istiyorum."dedi,ciddi bir ifadeyle. Herkes şaşkınca bakarken Asır'ın gözleri kısıldı.Remziye teyze kalkayım mı diye Asır'a bakıyordu.Asır gözlerini kapatıp açarak kalkmasını istedi. Remziye teyze "Gel kızim otir."deyip kalktığında, Zoya geçip kadının yerine oturdu. "Bu koltuklar mavi renkliydi niye değiştirdiniz? Ben en çok mavi rengi severim."dedi,Zoya. Üçü de konuşmadan dinliyordu.Zoya gözlerini bahçeyi gören pencereye çevirdi."Bahçede artemis çiçeği var mı?Abim benim için dikmişti bahçeye onlara iyi baktınız mı?Artemis çiçeği benim ailem..."dedi, hüzünlü sesiyle."Artemis çiçeği ve mavi kelebekler...Anne çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi?"diye mırıldandı sonrasında.Sesinden acı akıyordu.Gözlerinden süzülen yaşlar yanaklarını ıslatmaya başladı. Şoke olan Remziye teyze ve Nebahat Zoya'nın hâline üzülürken Asır ifadesizce ve buz gibi bakıyordu. Remziye teyze kalkıp Zoya'nın yanına oturdu. "Ağlama kızım."diyerek gözyaşlarını sildi. Başını alıp göğsüne bastırdı ve sıkıca sarıldı.Zoya uzun zamandır kimseye sarılmamıştı.Adeta şefkate ve huzura açtı.Kadının samimice sarılması ilaç gibi geldi.İnce kollarını kadına sarıp,gözlerini kapatıp sessizce ağlamaya devam etti.Bir süre sonra da günlerin verdiği yorgunluk ve üzerindeki psikolojik ağırlığın etkisiyle istemsizce gözleri kapandı. Remziye teyze Meryem'den Zoya için battaniye istedi. Sonrasında gözlerini Asır'a çevirdi."Az önce ne oldi uşağum ha bu kiza?"diye sordu merakla. "Srebrenitsa katliamını hatırladı sanki.Ama diğer meseleyi 'Orası benim yerim.'falan demesini bende anlamadım."dedi,Nebahat. "Ailesinin acısını yaşıyor.Abisini daha yenilerde kaybetmiş.Kimsesizlik psikolojisini altüst etmiş.Hafızasını kaybettiği için bulunduğu ortamda kendince sahte anılar oluşturuyor.Psikolojik bir rahatsızlık sahte anı sendromu.Askeriyede gördüğüm psikolojik eğitimler sırasında öğrenmiştim."dedi,Asır. "Ha bu mavi kelebekler ve artemus çiçuğu da neyin nesidir?"diye sordu Remziye teyze. "Senin gibi bir kadın bunu bilmiyor mu yani?" diyen Asır mavi kelebekleri ve artemis çiçeğini anlatmaya başladı. "Srebrenitsa'da 11 Temmuz 1995'te tarihin en acımasız ve soysuz savaşlarından biri yaşandı. Sırp birlikleri en az 8 bin 372 Boşnak sivili hunharca öldürdü.Yapılan katliamın soykırıma dönüştüğünü saklamak için Sırp askerlerin elinden geleni yaptığı çoğu kişinin malumu.Sırp askerleri, toplu mezarlar bulunmasın diye cesetleri toplu olarak çok uzak bölgelere gömmüşler ve üzerlerini bölgenin bitki örtüsüne uygun bitkilerle örtmeye çalışmışlar. Toplu mezarların bulunmasında kullanılan uydu resimlerinde manyetik değişkenlik taramasının yapılamaması için de mezarların içine metal parçaları bırakmışlar. Böylesine profesyonelce ve ince hesaplar yaparak planladıkları soykırımda tek bir şeyi hesaba katamamışlar. Toplu mezarların bulunduğu bölgede cesetlerin toprağı beslemesi sonucu 'Artemis' adında çiçekler oluşmaya başlamış. Mezarlarda açan ölüm çiçeği olarak da bilinen Artemis ile beslenen ve kanatları mavi renkli olan kelebek türleri de toplu mezarların bulunduğu bölgelerde hızla çoğalmaya başlamış.İnsanlar bu durumdan şüphelenmişler ve mavi kelebeklerin bir arada oldukları yerler kazıldığında ortaya toplu mezarlar çıkartılmış.Boşnaklar artemis çiçeğine bu yüzden ailemiz diyorlar.Artemis çiçeği ve mavi kelebekler yapılan katliamı ortaya çıkaran ilahi gücün sembolü.Srebrenitsa'daki soykırımın, acının ve yaşananların unutulmaması lazım.Srebrenitsa...Acının başkenti.Topraklarına insanların ekildiği,taşlarının bile acıdan parçalara ayrıldığı hüzünlü şehir.Ve küçük bir çocuğun ölmeden önce 'Anne çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi?..'demesi yüreklere kazındı. Kızın büyük ihtimal anne tarafı akrabaları bu katliamda yok edilmiş belki babasıda sonradan Sırplar tarafından öldürüldü...Bu durum nasıl içine işlediyse hafızasının bir köşesinde kalmış. Remziye teyze ve Nebahat'ın gözleri dolmuş ağlıyorlardı. "Uyyy içım bir tahaf oldi,bu nasi bir mucize Rabbim nasi da budurmiş zalimce eldirilen insanlari." "Tüylerim diken diken oldu.Nasıl bir acı nasıl bir zalimlik.Ne yapsalar boş işte rabbim zulümlerini nasıl ifşa etmiş."dedi,Nebahat. "Hele o ufak uşağun soyleduğu 'uşaklari ufak kurşunlan eldirdiler diğel mi anne!'diyişi cuğorumi(ciğerimi) yakti."dedi,Remziye teyze. Çay faslı bittiğinde vakit bir hayli geç olmuştu. Herkes odasına çekilmek için hareketlendiğinde Asır'ın gözü Zoya'ya kaydı. Zoya derin bir uykunun kollarında deliksiz uyuyordu."Kızı kaldırın odasına gitsin."dedi,Asır. "Yazuktur uşağum uykusi kaçar. Belki bi daha uyiyamaz ,kendisini garip hisseder. Sen da çıkarmazsın şindi odasina. Ama atın ustüne almişidın ve eve kada daşidın."dedi,Remziye teyze. "O mecburiyettendi.Şimdi öyle bir mecburiyetim yok.Tamam burda kalacak ona alışmaya mecburum ama olur olmaz temas etmek istemiyorum.Bu benim için zor bir durum.Askeri eğitimler sırasında aldığım ağır psikolojik eğitimlerle bu duyguyu yönetmeyi başarsamda bir kadına dokunmak benim için hâlâ zor..."dedi,Asır. "Tamam ben çıkarırım yukarı zaten narincik kız, elli kilo ya var ya yok."dedi,Nebahat. "Siz bilirsiniz ister uyandırın ister taşıyın."dedi,Asır. Nebahat Zoya'yı kucağına aldı,kız kuş kadardı zaten.Nebahat bile kadın hâliyle çok zorlanmadan taşıyordu. "Acaba bu gece onunla mı uyusam?"dedi. "Asla öyle bir şey yapmayacaksın!Kimse ona bebek muamelesi yapmasın."diye uyardı Asır. Nebahat ve annesi uyarının etkisiyle birbirine bakarak yukarı çıkmaya başladılar. Nebahat Zoya'yı odasına yatırıp üzerini örttükten sonra odadan çıktı. Herkes odasına çekilirken Asır çalışma odasına gitti.Bir süre şirketle ilgili verileri inceleyip odasına geçti. ***** Sabah namazından sonra uyumayan Remziye teyze okuduğu Kur'an-ı Kerim'i dolaba koyup giyinmeye başladı. Üzerine dizlerinin hemen altına doğru inen gözleri gibi mavi olan fistanını geçirip onun üzerine libade denilen yeleğini giydi.Şalvarını giyip üzerine de çorabını çekti.Beline peştamal başına çömberini bağladı.Geleneksel giyinmeyi oldum olası çok seviyor,hatta gurur duyuyordu.Orta boylu,balık etli, beyaz tenli,çildir çildir gülen mavi gözleri vardı.Kendini yetiştirmiş açıköğretimden üniversite bile okumuştu.Asır'ın annesinin çabalarıyla kurulan şirketin başına geçmiş başarıyla yönetiyordu.Odasından çıkıp aşağıya inerken merdivenlerde koşudan gelen Asır'la karşılaştı.Ondan yukarıdaki basamakta duruyordu ama hâlâ omzuna bile çıkamıyordu. "Boyina posina kurban olduğum hayirli sabahlar."dedi. "Hayırlı sabahlar."diyen Asır basamakları atlayarak yukarı çıktı. Remziye teyze aşağı indiğinde sandalyede uyuyan Dursun'u gördü. Ağzı açık kalırken "Ula Dursun napaysun sandalyeye tünemişsın tavuk gibın."diye bağırdı. İrkilerek gözünü açan Dursun "Kahvaltı saatine yetişmek için burada uyudum."dedi,kumral saçlarını karıştırarak. "Hadi kalk eliğin yüzüğon yıka." "Olmaz mevziden ayrılamam.Tereyağlı ballı ekmeği riske atamam.Meryem abla ibrikle leğen getirsin burda yıkayacağım." "Terliğu elima aldırmayasun.Meryem'in işi gücü yoda sağa uşaklık edicuk." Dursun yerinden fırladığı gibi lavaboya koştu.İki dakikada elini yüzünü yıkayıp hemen geri döndü. Zoya da sabaha karşı uyanmış düşünmekten başı ağrımıştı.Bir ara gizlice çıkıp gitmeyi bile düşündü."Ne yapmalıyım?"diye kafa yorup duruyor,birden bire dahil olduğu aile ile ilgili bir takım şeyleri kafasında oturtamıyordu."Uzatılan eli tutacak bir güvene sahip değilim.Bu evin dışı da benim için güvenli değil.Ama ne çekersem kendim çekerim nasibime düşen acıyı kimseye payetmem."diye mırıldandı.Ne yapacağı ile ilgili düşünürken odanın kapısı çaldı. Ayağa kalkıp kapıyı açtı."Günaydın."dedi,Nebahat gülümseyerek.Açık kahve gözleri sıcacık bakıyordu. "Günaydın."diye karşılık verdi Zoya kısık sesiyle. "Beş dakika içinde masada olmamız lazım."dedi,Nebahat. "İnelim o zaman."dedi,Zoya. Odadan çıktıklarında Asır'la karşılaştılar. Nebahat"Günaydın."derken Asır Zoya'ya kısa bir bakış attı. Üzerine beyaz bir gömlek ve lacivert kot pantolon giymiş duştan sonra dağılan düz,kuzguni siyah saçlarını sadece eliyle düzeltmişti. İzinde olduğu için kirli sakallarını kesmemişti. Hanımları geçip hızla yürümeye başladığında "Göçmen kızı kahvaltıdan sonra bir yere gideceğiz,haberin olsun."dedi. Zoya hızla arkasından yürüdü. "Yüzbaşı konuşabilir miyiz?" Asır olduğu yerde durup yönünü Zoya'ya çevirdi. Lacivert gözlerini badem gözlerle buluşturdu. "Sorunu cevaplamıştım.Aynı şeyleri tekrar etmekten hiç hoşlanmam.Burada kalmaya mecbursun!Bu cümleyi büyük harflele beynine kazı.Ayrıca bana abi diye hitap edebilirsin."dedi,rahat bir şekilde. Zoya'nın şaşkınca gözleri açıldı. "Görevimsin dedin bu nasıl bir görev?Niye sana görev olarak verildim.Tanımadığın bir kızı ne diye evine getirdin? Bunu bilmeye hakkım var."dedi,net bir şekilde. "Bir diken bir kelebeği gelip niye üzerime kondun diye sorgulamaz.Ketumluk askeri bir öğretidir.Sana bilmen gereken kadarını söyledim, gerisi beni ilgilendirir.Kalvaltıdan sonra hazır ol."diyen Asır seri adımlarla salona indi. Beş dakika içinde herkes masaya oturduğunda kahvaltı yapmaya başladılar. "Beni buraya niye getirdi?Ben nasıl göreviyim?.."diye düşünmekten deliriyordu Zoya "Zoya sen kaç yaşındasın?"diye sordugu soruyla Nebahat düşüncelerini böldü. "Yirmi iki yaşındayım."dedi,Zoya. Asır anında söze müdahil oldu. "Artık yirmi üç yaşındasın.Çift sayılardan nefret ederim.Yaşın bundan sonra senin kodun olacak ve ben bu kodu çok kullanacağım.O yüzden 23 yaşındasın."dedi,Asır. Zoya bir türlü çıkamadığı şaşkınlığın içine daha çok gömüldü. "Ne demek istiyor?.."diye düşünüyordu. Bir süre sonra Asır masadan kalktı.Gözlerini Zoya'nın üzerine dikip "23 numara on bir dakika içinde bahçede ol!"dedi,emreder gibi. Badem gözleri büyüyen Zoya'nın kaşları havalandı. "Emredersiniz komutanım."dedi,fısıltıyla. Kızın dudaklarını okuyan Asır"Genelde emrederim."deyip kapıya doğru yürüdü.Vestiyerden ince, kahverengi,deri ceketini alıp bahçeye çıktı. Ağzı açık kalan Zoya arkasından izliyordu. Nebahat hızla yerinden kalkıp Zoya için kendi ayakkabılarından ve hırkalarından bir tane alıp getirdi. "Sen bana göre bayağı zayıfsın ama yinede henüz giymediğim kıyafetlerimden de verebilirim."dedi. "Teşekkür ederim gerek yok."dedi,Zoya. "Ayakkabılarıda henüz kullanmadım.38 numara ama kalıbı biraz dar sanırım sana olur."dedi,Nebahat. "Bende 36-37 giyiyorum kalıbı darsa olur.Olmasa da idare ederim."dedi,Zoya. Saçını sabah ilk kalktığında balık sırtı örmüştü.Ölmeden önce abisi saçını ördüğü için saçını serbest bırakmak istemiyor sürekli örgülü geziyordu.Nebahat'ın getirdiği hırkayı ve ayakkabıları giydi. "Kızım sağa hayirli gunler bizda holdinga geçecuğuk ahşama görüşuruk."dedi,Remziye teyze. "Kolay gelsin."dedi,Zoya. "Zoya, artık bizimle yaşayacak mışsın buna çok sevindim.Yeniden hoş geldin."dedi,Dursun. "Hoş buldum."dedi,Zoya. Sonra da kapıya doğru yürüyüp bahçeye çıktı. Asır sırtı Zoya'ya dönük şekilde bahçe koltuğunda oturuyordu.Elindeki sigarayı küllüğe bastırıp söndürdü. "Bir dakika on bir saniye geç kaldın.Zamana hükmedemeyen hiçbir şeye hükmedemez."dedi,yönünü çevirmeden. "Anlaşılan sen saniyeye varıncaya kadar çok dakiksin."dedi,Zoya sinir olarak. Asır yönünü kıza çevirip keskin lacivertlerini bademlere dikti. "Agâh denen şerefsizin senin bileğini tutma anını hesaplayacak kadar;dakikasından,saniyesine,saliseye hatta lahzaya varıncaya kadar dakiğim."dedi.Sesi sakin ama soğuktu. Zoya Asır'ın anlatmaya çalıştığı şeyden çok, cümleden doğal olarak ortaya çıkan diğer manaya odaklandı."Kusura bakma sana zahmet verdim.Benim gibi bir kız yüzünden dağ başların kadar yoruldun, başına da bela oldum."dedi,dolan gözlerini kaçırarak. "Ne demek istediğimi anladığın halde diğer manaya odaklanan sensin.Tercih ettiğin manadan kendin sorumlusun.Son cümlelerine gelince sakın bir daha benim yerime düşünme! Kendi düşüncelerini benim düşüncemmiş gibi lanse etme çaban çok komik duruyor." "Hissetiğim şeyi söyledim.İnsan yanlış hissetmez." "Cümlen baştan aşağı yanlış,benden yana hiçbir şey hissedemezsin,çünkü benim hislerim yok."diyen Asır arabaya doğru yürüyüp "Arabaya geçelim."dedi. Peşinden gelen Zoya arabanın kapısını açıp arka koltuğa geçti. Asır arabayı çalıştırıp yola koyuldu. "Nereye gidiyoruz?"dedi,Zoya merakla. "Alışverişe oradan da psikoloğa."dedi,Asır. Derin bir nefes veren Zoya camdan dışarıyı izlemeye başladı. Kırk dakika içinde beş katlı bir giyim mağazasının önündeydiler. Asır arabayı park ettiğinde içinden çıktılar. Kızın hizasında duran Asır"İstediğin her şeyi, tüm ihtiyaçlarını çekinmeden,çeşit çeşit al.Özellikle fazla fazla eşofman al çok ihtiyacın olacak..."dedi. Zoya adamın son cümlesini çözümlemeye çalışıyordu. Mağaza doğru yürüyen Asır yeniden konuştu. "Açık,dar ve vücudunu deşifre eden kıyafetler alamazsın! Evimde kalan bir kadını bazı erkeklerin igrenç düşüncelerine malzeme ettirmem."dedi. Zoya usançlı bir nefes verdi. Sonrasında Asır önden Zoya arkasından mağazaya girdiler. Girişte mağazanın müdüresi ve üç tane çalışan kadın karşıladı onları.Müdüre "Hoş geldiniz Asır Bey."dedi. "Hoş buldum, hanımefendiyle ilgilenin."dedi,Asır. Zoya'ya dönüp "En üst kattaki kafede olacağım.Kırk üç dakika süren var."deyip merdivenlere doğru yürüdü. Kadınlar Zoya'ya hoş geldiniz deyip günlük kıyafetlerin olduğu reyona götürdüler.Mağzanın içinde hiç müşteri yoktu. Zoya'nın kafasında bambaşka şeyler vardı.Gözü kıyafetlerde aklı ise yaşadıklarına odaklıydı."Ne yapmalıyım? Kimsenin hayatına müdahil olamam.Bemimle uğraşmak zorunda değiller.Onları derdime ortak edemem.Öte taraftan iyi insanlara benziyorlar ama emin olamıyorum.Adam tuhaf,değişik, egzantrik ve kaba.Ama neticede bir asker.Herkesin güvenip,sığındığı,düşmanın bile teslim olursak bir şey yapmaz dediği Türk askeri.Yinede emin olamıyorum bu genelleme herkesi kapsamayabilir.Dışarısı da benim için asla güvenli değil.Allah'ım yere göğe sığmıyorum sıkışıp kaldım yardım et ne yapmalıyım? dedi,gözleri dolarak.Buruk bir acı yüreğini alev alev yakıyordu.İçinde bulunduğu ikilemden ruhu daraldı.Nefesi sıklaşırken yine bayılacağım diye korkuyordu.Yanındaki kadına "İki dakika temiz hava alıp geliyorum."dedi. Elleri titremeye başlamıştı.Dengesizce girişe doğru yürüyüp dışarı çıktı.Birazcık ilerleyip derin derin nefes çekti."Gitmeli miyim kalmalı mıyım? Gidecek yerim mi var sanki.Konacak bir dalı olmayan yurtsuz,yuvasız garip bir kuşum ben."diye mırıldandı.Canı çok kötü yanıyar hıçkırarak ağlamak istiyordu.Gözyaşlarından görüşü bulanıklaşırken üzerine doğru iri yarı bir adamın geldiğini fark etti.Korkuyla gözleri açılırken ,adam kolundan tutmak için bir hışımla elini uzattı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD