bc

LACİVERT LİMAN

book_age18+
299
FOLLOW
5.1K
READ
HE
brave
bxg
kicking
soldier
enimies to lovers
war
surrender
like
intro-logo
Blurb

Kız toprak, adam denizdi...Hayatı çalınan toprağı içine aldı deniz,en derinlerine sakladı.Oysa toprak, özgürlüğünü çalacaktı...Lacivert gözleri hırçın deniz gibi fırtınalıydı adamın.Gözlerindeki gece soğuk ve ıssızdı.Kahverengi gözleri çaresizlik yuvasıydı kızın.Biraz deniz kenarı biriktirdi o kahvelerde.Denizin gönül frekansını yakalayıp kalbine nakış nakış işledi.Bir çift lacivert göz sığınağı oldu kızın.Denizlere hükmeden bir adamın karada boğulmasıydı aşk............Kızın badem gözlerinden bir damla acı süzüldü."Hayatımı iğrenç iştahlarına pay eden harami çetesinden aldın peki sen kimsin?.."Adamın deniz kokulu lacivert gözlerinde sır dalgaları vuruyordu kıyıya.Dokunduğu yerlerde lacivert bir ateş yaktı o gözler."Dağlar kadar ağır bir sözün esiriyim...O sözün içinde geçti adın altı çizilerek...Hudutsuzlarla arana hudut çizmek için geldim..."Denize aşık bir deniz subayı ile kaderine iliklenmiş bir kızın imkaansız bir aşka yelken açmalarının hikayesi.Aksiyon, gizem, romantizm,dram,tutku,mizah ve aşkla harmanlanmış sırlarla dolu bir hikaye:Lacivert LimanAşka hudut çizilir mi?..

chap-preview
Free preview
1.Bölüm
Herkese merhaba yeni kurgumla karşınızdayım.Yazmayı seviyorum.Kelimeler bana göre yüreğin tohumu.Tohum canlılığın nişanesi.Kelimelerimin yüreklerde yeşermesi temennisiyle❤️❤️ Keyifli okumalar... Ahlakın fiyatı düşmüşse eğer fiyatının düşmesine değil, ahlaka fiyat biçilmesine üzülmek lazım. Çünkü fiyatı olanlar alınıp satılır.Ahlak pahabiçilemez en kıymetli değerdir.Değerler menfaat denizinde alabora olmuşsa fiyatlar konuşulur... Gücü tanrı edinmiş bir toplum ahlaksızlık bataklığında boğulmaya mahkumdur. Zoya Alçin Toprak, İnsan mı Nisyan mı? yazıları. Tarih:İlk Habil ve Kabil'den son Habil ve Kabil'e kadar. . . . Gökyüzü yasak bana,gözlerinin sonsuz maviliğinde özgürce kanat çırpabilir miyim?.. ****** Khaled Hossein'in çok güzel bir sözü vardır: "Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar hırsızlığın çeşitlemesidir... Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun." Genç kızın da hayatı çalınıyordu.. Hem de içerideki hırsızlar tarafından. Zaten geçmişinin bir kısmı silinmiş o döneme ait sadece kırıntılar kalmıştı zihninde, geleceği ise iğrenç bir zihniyetin iştahına ipotek edilmişti.Hayal meyal hatırladığı bir kaza sonucu hafızasının o dönemi neredeyse silinmiş,okuduğu İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dördüncu sınıftan amcası tarafından alınarak bu dağ başına getirilmişti. Esasında kolay kolay kimseye boyun eğecek bir kız değildi.Annesizliğin ve babasızlığın ağır faturalarını öderken;surat asıp, durmadan parmağını sallayan acımasız hayata karşı savaşmış dimdik ayakta kalmayı da başarmıştı.Ama hafızasını kaybetmesi ve hayattaki tek dayanağı olan abisinin kısa süre önce diğer hayata uyanması psikolojisini altüst etmiş sağlıklı düşünemez olmuştu.Yaşadığı ağır travma, sinir krizi ve bayılma nöbetleri şeklinde bedenine sirayet etmiş vücut direnci iyice kırılmıştı. Kaza esnasında yaşadığı şokla bilinç altındaki çocukluğuna ait uyku modundaki,derinlere gömülü travmaları yeniden depreşmişti.Hem mental hem de fiziksel bir tükenmişlik esir almıştı benliğini. Amcası onu borçlarının karşılığı olarak ilçenin varlıklı adamlarından biri olan elli altı yaşındaki Ağâh Aykut'a vermişti.Karısı yeni ölen, Zoya yaşlarında iki tane kızı olan adam bu teklifi seve seve kabul etmiş hatta çok kârlı bir iş yaptığını düşünüyordu.Zoya'yı gördükçe iğrenç iştahı kabarıyor kızın hastalığını falan umursamıyordu.Kızı aldıktan sonra yayladaki kendi evine kapatmayı planlıyordu. Kaldıkları yayla evinin doğru düzgün yolu bile yoktu.Geceyi saran karanlık, insanlığını soyunmuş beşerden çok daha aydınlıktı.Ellerini ve ayaklarını sıkıca bağlamışlardı Zoya'nın.Kaçmaya çalışırken attığı tekmeyle kuzeni Mahmut'un parmağını kırmıştı.Her ne kadar psikolojik bir tükenmişlik yaşasa da harami çetesinin iştahına kolay lokma olmayacaktı. Odada kuzine yanıyordu.Mart ayı soğuk bir selamla merhaba demişti doğaya.Atıldığı köşeden tiksinerek, eylemlerine abdest aldıramayan amcasının uzuvlarına abdest aldırışını izliyordu.Badem gözleri öfkenin keskin kılıcını çekmiş korkusuzca meydan okuyordu. Odanın köşesine yapılmış cağlakta abdest alan amcası kaşlarını çatarak bakışlarını Zoya'ya yöneltti. "Ne bakaysin egız kepüç ,anan olacak o kari gibın fenasın.Kurtuluysin işte bu pinden daa ne isdiysın?" dedi,alay eder gibi. "Sakın annemle ilgili tek kelime dahi alma o leş ağzına!"diye uyardı Zoya. "Sen dua et iki gün sora evlenıysın.Yoğsam ben niyedecuğumi biliyrım o güzel yuzuğon."diye mırıldandı adam. Seccadeyi alıp kıbleye doğru serdi ve namaza durdu sonrasında. "Gönlünün ibresini kıbleye çeviremedikten sonra kıbleye dönsen ne işe yarar?Hayatına kıldıramadığın namazı bedenine kıldırıyorsun,aslında sen dini kötülüyorsun,dine zarar veriyorsun."diye mırıldandı Zoya. ******** Bahar ilk adımlarını atmış martın başlarıydı ama şubat sanki doğadan elini eteğini çekmemiş gibi keskin bir soğuk vardı.Mart tahmin edilemez yönünü tam manasıyla ispatlamaya çalışır gibi bir yaza hevesleniyor bir kışa göz kırpıyordu.Bugünse kışta karar kılmıştı.Gökkubbe durmadan homurdanırken kara bulutlar içlerindeki rahmeti toprakla buluşturmanın gayretine girdiler. Yağmur taneleri kurşun gibi saplanıyordu toprağa. Baharın ilk heveslisi papatyaları ezen postalları iki dakika sonra askeri barakaların önünde durdu.Koyu lacivert gözleri gökyüzüne çevrildi.Yağmur damlaları uzun kirpikleriyle dans ederek yanaklarına yuvarlanıyordu.Vakit gecenin ikisiydi.Sağındaki ve solundaki eğitmenlere başlayın işareti yaptı.Askerler aldıkları emirle barakaların önüne ses bombaları attılar.Bir taraftan da makineli tüfeklerle durmadan havaya ateş açıyorlardı.Barakalardaki SAT adayları kulaklarını sağır edecek dercedeki ses ve gürültüyle ranzalarından fırladılar.Oysa yatalı daha bir saat anca olmuştu.Zaten dört gündür yirmi üç saat ağır eğitim görüp bir saat uyuyorlardı.Patlayıcılarla, tüfeklerle özellikle uyandırılıyorlardı.Onları bu seslere alıştırıp panik ve baskın hâline hazırlamak için. Asır dışarıdan "Çık! Çık! Çık!.."diye bağırıyordu. Çoğunluk kamuflajını ve postallarını giyme fırsatı bile bulamamıştı.Şortlu,atletli,yalın ayak şekilde apar topar dışarı fırladı subaylar. "Yat! Yat! Yat!.. Şınav pozisyonu al!"diye bağırdı Asır. Askerler hızla şınav pozisyonunu aldı. "Bir dakikada 69 şınav on tekrar yapılacak!Aynı anda ve hep beraber sayarak başla!"diye tekrar bağırdı Asır. Yağmur sicim gibi yağmaya devam ediyor 7°olan soğuk hava hepsinin iliklerine kadar işliyordu. Subaylar disiplinli bir şekilde aynı anda şınav çekip hep beraber sayıyorlardı. "Bir SAT komandosu adayı günlük güneşlik hava şartlarında eğitim yapmaz.Her eğitim için en zorlu hava şartlarını seçeriz!Paraşüt eğitimi için en rüzgarlı havayı,yüzme eğitimi için denizin en dalgalı hâlini tercih ederiz.Şimdi çaldığım düdüğün komutlarına göre hareket edeceksiniz.Tek düdük yat, çift düdük sürün,üç düdük koş,anlaşıldı mı?" Koro halinde "Anlaşıldı komutanım!" Asır, beş saniyelik aralıklarla düdükle komut vermeya başladı. SAT Komandası adayı subaylar dört günlük açlık,yirmi dört saatlik susuzluk,bitmişlik,tükenmişlikle düdükle verilen komutlara uymaya çalışıyorlardı.Beş saniye arayla yatıp,sürünüp,koşuyorlardı. "Cehennem haftasındayız burdan çıkış yok! Güçlü fiziğiniz tek başına burada bir halta yaramaz! Çelik gibi sert bir iradeye, güçlü bir psikolojiye ve sabra ihtiyacınız var.Çürük elmalar bu haftayı geçemez!Biz kimseye git demeyiz,zayıf olanlar pes edip kendisi gider!"diye kükredi Asır. "Hay ben şansıma tüküreyim düşe düşe Asır Dağhan'ın eline düştük."dedi,dokuz numaralı subay. "Adam SAT komandolarının en sert komutanı ve eğitmeniymiş çekeceğimiz var."dedi,beş numaralı subay. "Namını çok duymuştum ama anlatılanlardan çok daha katı ve sert."derken Asır keskin gözlerini onlara kilitledi. "Aranda konuşma asker!" "Anlaşıldı komutanım!" "Dokuz numara ve beş numara ağzınıza birer tane taş alın ,bir daha da konuşmayın,ikinci bir emre kadar o taş ağzınızdan çıkmayacak!Hatta herkes ağzına birer tane taş alsın.Bir kişinin yaptığı hatanın bedelini herkes öder!" "Emredersiniz komutanım!"diyen subaylar ağızlarına birer tane taş koydular. "Şimdi sadece sürünün,dört yüz metre durmadan sürünün." Aynı anda sürünmeye başladılar.Artık hiçbiri soğuğu hissetmiyordu. "Dokuz numara kıçını indir.Bu kadar yukarıda tutarsan kurşunu yersin kıçından.Cehennem haftasındayız hâlâ kıçını indirmeyi öğrenemedin mi? "Emredersiniz komutanım!" Sürünün dedim kırıtın demedim podyumda değilsiniz, operasyondasınız! Burası kız çocuklarına göre bir yer değil! "Sırtına yaralı al!"diye emir verdi Asır. Beş kişi diğerlerini sırtına alıp öyle sürünmeye başladılar. "Dönüşte de yer değiştireceksiniz!" "Emredersiniz komutanım?" Eğitim alanı denize yakın inşa edilmişti. Dikenlerin ve taşların üzerinde sürünerek sahile geldiler. Bu zorlu maratonu nefes nefese bitirdi subaylar.Hepsinin yüzü gözü çamur içinde kalmış; bacakları,elleri,ayakları çizilip yüzülmüştü.Aralardaki kısa nefeslenmelerden sonra hızla diğer emre geçiyorlardı. "Herkes barfiks demirlerine! Dakikada 60 barfiks yedi tekrar yapılacak!" Barfiks çekme bittiğinde "İkişer grup halinde köşedeki kalaslardan birer tane alıp denizin içinde mekik pozisyonuna geç!"diye emretti Asır. "Emredersiniz komutanım!'" Subaylar ikişer gruplar halinde birer tane 300'er kiloluk kalasları alıp denizin içine yattılar.Keresteleri de ikişer grup hâlinde karınlarının üzerine koydular.Yüzülen yerleri tuzlu deniz suyu ile daha çok yanmaya başlamıştı. "Dakikada 75 mekik aynı anda hep beraber sayarak on beş tekrar yapılacak başla!" SAT adayları aynı anda çalan düdüğün komutuyla mekik çekmeğe başladılar. "Bir SAT komandosu bitmek, tükenmek nedir bilmez!Asla durmaz,bir hedefe ulaştığında anında diğer hedefe odaklanır."diye kükredi Asır. İki kişinin üzerinde duran kerestenin ortadaki boş kalan kısımlarına basarak subaylarının işini daha da zorlaştırıyordu. Kan ter içinde kalarak mekik çekmeyi bitirdiler. "Ağzınızdaki taşı atabilirsiniz.Şimdi herkes elli kiloluk ağırlık alacak ve 600 yüz metrelik engelli parkuru üç dakikada bitireceksiniz.Parkurun sonunda ampüte olmuş bir maket var.O maket sizin operasyonda yaralanmış arkadaşınız.Ona yetişip ilk yardım uygulayacaksınız.Eğer söylediğim sürede parkurun sonunda olamazsanız arkadaşınız sizin yüzünüzden ölür.Anlaşıldı mı?" Hep bir ağızdan"Anlaşıldı komutanım!" Hepsi parkurun başına geçip ellişer kiloluk ağırlıkları aldılar ve koşmaya başladılar. Hepsi gücünün son damlasını harcayarak gösterilen hedefe doğru koşuyor; kan ter içinde ,tepelerine inen yağmura rağmen hedefe kitleniyorlardı. "Koşun arkadaşınız kan kaybından şehit olacak! Ona yetişin koşun,kırıtmayın koşun! Bundan önceki hayatınızda ne yaptığınız ne başardığınız hiçbiri umurumda değil,şuan gözümde sıfırsınız.Buradaki değerinizi kendiniz belirleyeceksiniz bunu da yaptığınız mücadeleyle başaracaksınız.Bu iradeyi göstereceksiniz o zaman benim gözümde bir değeriniz olacak.Sizden süpermen olmanızı beklemiyorum ama zorluklar karşısında süper kararlı olmanızı bekliyorum.Bundan önceki hayatınızdaki tüm kuralları unutun burda sadece benim kurallarım geçerli.Burda iki seçeneğiniz var ya korkunuzu beslersiniz ya da cesaretinizi.Biz burda sporcu yetiştirmiyoruz!İyi yüzübilen,iyi koşabilen,iyi karar verebilen sporcular yetiştirmiyoruz.Bunları stres altında zor şartlarda yapabilen komandolar yetiştiriyoruz.Stres altında yüzebilen, stres altında koşabilen,stres altında karar verebilen askerler istiyorum. Susuzluğa rağmen,açlığa rağmen, uykusuzluğa rağmen,bitmişliğe tükenmişliğe rağmen devam etmeyi öğreneceksiniz!" Koşma ve ilk yardım bitmişti.Subaylar nefeslerini düzene koymaya çalışarak sıraya dizilmiş vaziyette Asır'a bakıyorlardı. "Dört günden beri açsınız ve size ödül olarak bir yiyecek vereceğim."diyen Asır kamuflajının cebinden bir tane akide şekeri çıkardı. "Üç numara yakala!"deyip şekeri lider olarak belirlediği subaya doğru attı.Bu şekeri eşit şekilde paylaşarak yemenizi istiyorum."dedi. Askerler saşkınca birbirine bakıyorlardı.Bir tane şekeri eşit şekilde nasıl paylaşıp yiyebilirlerdi?O bir tane şekerin kendi paylarına düşecek minik parçasına çok muhtaçtılar. Toplanıp aralarında nasıl paylaşalım diye konuşmaya başladılar.Kırarsak eşit parçalara bölemeyiz dedi çoğunluk.En sonunda eşit sürelerle teker teker emmeye karar verdiler. Sırayla onar saniye emen diğer arkadaşına veriyordu.Asır memnun bir şekilde onları izliyordu.Askerler dayanışmanın,birlikte karar vermenin,arkadaşını düşünmenin,onar saniyelik bir şekerin enerjisine ne kadar muhtaç olduklarının,azla yetinmeyi idrak ederek emiyorlardı.Asır da böylece istediği şeyi elde etmiş oluyordu. "Çok yoruldunuz değil mi?"dedi,esrarlı bir şekilde. "Şimdi sizi dinlendireceğim.Herkes barakaların güneyine!"diye emir verdi. Herkes koşarak barakaların güneyine geldi. Orada derince kazılmış kuyular vardı. "Herkes tek olarak kuyulara girsin.Bir süre kuyularda kalacaksınız.İçinde lağım suyu var.Yılan , akrep gibi canlılarda olabilir.Girmek istemeyen pes eden hemen gidebilir."dedi,Asır. Subaylar bir an düşündüler,birbirine bakarak yapabiliriz deyip kuyulara girdiler.Pes etmeye niyetleri yoktu. Kuyuların üzeri ahşap kapaklarla kapatıldı. Askerleri zorlu bir psikolojik sınav bekliyordu. Su buz gibiydi, hava zaten soğuktu.Açlık, susuzluk,karanlık,daracık derin bir kuyu ve bellerine kadar gelen,leş gibi kokan suyun içinde beklemek oldukça ürkütücü ve sinir bozucuydu.Kolostro fobileri var mı soğuğa karşı dirençliler mi diye bu teste tabii tutulmuşlardı.Üstelik suyun içinde her türlü canlı olabilirdi.Bu zor psikolojik sınavı geçmek zorundaydılar.Yoksa iki yıldır gördükleri eğitim verdikleri emek heba olacaktı. Asır iki saat sonra elinde el feneri ve yardımcı eğitmenlerle tek tek kuyuları dolaşmaya başladı.Her askeri tek tek çağırıp ismini ,nereli olduğunu soruyor,başka sorularla bilinçleri yerinde mi diye hipotermi kontrolü yapıyordu. Ellerinde titreme,göz bebeklerinde büyüme var mı kontrol ediyor ışığı takip ettirerek gözlerindeki motor becerilerine bakıyordu.Subaylar bu durumun farkında değildi. "Hepsi gayet iyi bir süre daha kalsınlar."dedi. Vakti zamanında kendisi de bir SAT adayı iken oldukça zorlu, benzer eğitimlerden geçmişti.Günlerce aç susuz lögarlarda,kanalizasyonlarda kalmış; kafası pis sulara batırılmış; direnci kırılacak mı diye bir sürü hakarete,işkenceye göğüs germiş; her türlü fiziksel ve psikolojik ağır eğitimlerden geçmiş fiziken ve ruhen çelik gibi sert bir bünyeye sahip olmuştu. Belirli aralıklarla eğitmenler gelip kuyuların kapaklarını açıp SAT adaylarının üzerine pislik döküp,hatta çişlerini yapıp,alay ve küfür edip gidiyorlardı.Bu duruma sabretmek oldukça zordu.Herkesin morali bozuk, açlık ve uykusuzlukla tükenme sınırındaydılar.Eğitmenlerin amacı ise SAT adaylarının fiziksel ve ruhsal kondisyonlarını bozup,onlara yüklenip,taciz edip zor şartlarda dayanma güçlerini ölçmekti.Bu ağır eğitimler en zayıf halkaları elemek içindi. Sabahın beşinde tüm subaylar kuyulardan çıkarıldılar. Yıkanmalarına fırsat verilmeden "Sahile koş!"diye emir verdi Asır. Herkes koşarak deniz kıyısına geçti. Sahilde, kalın kalasları halter gibi kullanıp kondisyon çalışmaları yapmaya başladılar. Uykusuzluk,yorgunluk,açlık,suzuzluk konusundaki sınırlarını öğreniyorlardı bir taraftan.Bir gün bunlardan birine maruz kalırsalar eğer kendilerini ne kadar zorlayacaklarını öğreniyorlardı. Bir saat uyuyup yirmi üç saat durmadan ağır eğitim görmek herkesin harcı değildi.O yüzden yüz kişi başlayan eğitim on kişi ,hatta daha az bazende hiç mezun vermiyordu.Kalaslarla sukuat çekerken bazıları ayakta uyuyor birkaç saniye sonra gözünü hemen geri açıyordu. "Kalasların üzerinde hamam böceğine benzeyen böcekler vardı. Birkaç kişi komutanım bir sürü böcek var dediler. "Ne olmuş böcek varsa?"diye bağırdı Asır. "Görünce kaşınıyoruz,midemiz bulanıyor."dedi, aynı birkaç kişi. "Madem mideniz bulanıyor herkes birer tane böcek alıp ağzına koysun ve on saniye ağzında tutsun."diye emir verdi Asır. Herkes şaşkınca birbirine baktı. "Derhal emri uygulayın!"diye kükredi Asır. Herkes çabucak birer tane böcek yakalayıp ağzına koydu ve on saniye sonra da tükürdüler. Bazıları kusma aşamasına gelmiş öğürüyordu. "Zaaflarınızın üstüne gidip onları yenmeyi öğreneceksiniz!Dağ haftasında benzer şeyleri yemeğe mecbur kalabilirsiniz."diye bağırdı Asır. Daha sonra yakın dövüş,sopalı dövüş,alkido çalışması yaptılar.Kulaçsız su altı yüzme,sahil gerisi keşfi,silah atışı,tahrip, sabotaj,ilk yardım,haritacılık gibi dersler gördüler. Birkaç dakikalık dinlenme aşamasına geçmişlerdi. "Yedi dakika içinde duş alıp yemek yiyip tam teçhizatlı bir şekilde barakaların önünde olun!Teçhizatlı bir şekilde 40 km koşacağız." diye bağırdı Asır. "Zaman bizim için çok kıymetli bir saniyeyi bile geçirmeyin!Zamanı en iyi şekilde kullanmayı öğrenmeniz lazım."diye uyardı sonrasında. Subaylar koşarak barakalara girdiler.Alel acele duş alıp yemekhaneye koştular.Kısacık sürede hızla bir şeyler atıştırdılar.Bazıları ceplerine yemek doldurdu.Söylenen sürede sıraya geçmiş bekliyorlardı. O sırada Asır'ın timinden iki tane astsubay gelip baş selamı vererek "Emrinizdeyiz komutanım!"dediler. Asır onlara koşu cezası verdiği için gelmişlerdi. "En öne geçin."dedi,Asır. "Bir maruzatımız var komutanım."dedi,ismi Metin olan astsubay. "Nedir?" "Yaklaşabilir miyiz?" "Yaklaş." İkiside Asır'la aralarındaki mesafeyi tüketti. Türk vatandaşı ama Azerbaycan'da doğup büyüyen Nurşeref fısıltıyla "Komutanım Alirıza koşu cezası alabildiğimizi duyanda yemegime müshil koyabilmiş.Özüm ishəl olmuştur.Mən nasıl koşabilerem ay balam?"dedi. Metin gülmemek için dudaklarını ısırırken Asır'ın gözleri kısıldı."Motorunun yalama olması hiç umurumda değil her türlü koşacaksın."dedi. Sonra da uyarı dolu sert bakışlarını Metin'in gözlerine dikti.Metin hemen ciddi bir ifade takındı. "İstirsiniz ki çok yaxşı komutanım donuma kaçırabilerem belki de komple donuma edebilerem?"dedi,Nurşeref. "Nedebilersen et ama, ya koşacaksın ya koşacaksın! Cırcır seansı geldiği zaman bir kenara geçip yapıp devam edersin."dedi,Asır. Nurşeref umutsuzca grubun önüne geçti.Metin de yanına geçti. Nurşeref arkasını dönüp SAT adaylarına baktı."Sakın pes edebilmeyin pezevenkler,siz de bizim gibi pezevenk olabilmişeniz."dedi. Subaylar Azeri dilinde pezevengin; güçlü,yapılı adam olduğunu bilmedikleri için saşkınca birbirine baktılar.Zaten psikolojik eğitimlerden dolayı ağır hakaretlere ve küfürlere alışkındılar. Asır önde subaylar arkada sırtlarınfaki 45 kg çantayla omuzlarında tüfekleriyle koşmaya başladılar.Zaten her gün 15 km sabah koşusu yapıyorlardı. Nurşeref grupla arasını açmış on dakikada bir bulduğu çalının arkasında cır cır...yapıyor postal sesleri yaklaşınca hızla kamuflajını çekip koşmaya devam ediyordu.Koşu boyunca on dakikada bir cır cır molası verdi.Koşu bittiğinde elektrolit kaybından cır cır... şehidi oluyordu.Barakalara döndüklerinde sıhhıyecilere serum bağlattı. Asır, Metin'e "Cırcır böceğinin başından ayrılma."diye emir verdi. Koşu sonrası diğer askerlerin ayakları pişmiş,pelte kıvamına gelip çatlamıştı. Gece olmuş hava iyice kararmıştı.Asır, SAT adaylarını alıp karadan bir karargaha sızma tatbikatı için ormana geçti.Tatbikat sırasında herkesin ne yaptığını onlara belli etmeden tek tek inceledi.Tatbikat bittiğinde barakalara geçtiler.Herkes ip gibi sıraya dizilmiş hazırolda bekliyordu.Asır'ın keskin gözleri yedi numaralı subayın üzerindeydi. "Yedi numara!"diye kükredi. "Emredin komutanım!"dedi, astsubay telaşla. "Tatbikat esnasında sigara içiyordun.Işığını gördüm.Bir kişinin sigara içmesi hepinizin ölmesi demek! Şimdi cebindeki sigara paketini çıkarıp herkese birer tane dağıt." Asker şaşkınca sigara paketini çıkarıp herkese dağıttı. "Şimdi herkes elindeki sigarayı yesin!"diye kükredi Asır. Herkes şoke olmuştu.Birbirlerine bakarak bir kaç saniye beklediler.Ve sigarayı yemeğe başladılar. "Bir kişinin yaptığı hatanın cezasını herkes çeker demiştim size!"diye uyardı Asır. Daha sonra tatbikatlar esnasında yaptıkları başka hataları anlattı.Sonrasında küçük çaplı bir kargo uçağına geçtiler.Uçaktan paraşütle denize atlayıp yedi mil açıktan, su altından sahile yüzeceklerdi. Gece paraşütle denize atlayıp su altından düşman sahiline sızma tatbikatını defalarca yapmışlardı. SAT'ların ses çıkarıp yerlerini belli ettiği için kulaç atmaları yasaktı.Su altından kulaç atmadan yüzecek;azgın,karanlık ve buz gibi denizle mücadele edeceklerdi.Hipotermi geçirme ihtimaline rağmen karanlık sularda bu tatbikatı yapmak zorundaydılar. ****** Asır'ın katılacağı zorlu eğitimler bitmişti. SAT adaylarını eğitim alanın önünde topladı.Kısa bir konuşma yapmak istiyordu.On kişi ip gibi dizilmiş hazır ol vaziyette ona bakıyorlardı. "Yüz kişi başladığınız bu zorlu yolculuğu on kişi olarak tamamladınız. Buraya kendinize meydan okuyup kendiniz geldiniz. İki yıl boyunca;fiziksel eğitim kursu,kurbağa adam kursu,sessiz yüzme teknikleri,muharebe kursu, cehennem aşaması,dağ haftası,bireysel ve teknik kurs,taktik eğitimler gibi kendi içinde de 44 aşamadan oluşan zorlu bir süreç ve ağır eğitimlerden geçtiniz. Zorlu engeller karşısında psikolojinizin çöktüğü anlarda bile yeniden ayağa kalkıp SAT komandosu olmak için esaret haftasına geçtiniz. Bildiğiniz üzre SAT yani su altı taarruz timi hem karada hem havada özellikle de su altında uzmanlaşmış her yönden donanımlı çok özel bir komando birliği. SAT felsefesi sadece askerlik içinde değil yaşam boyu pes etmemeyi,engellere karşı direnmeyi,başarısızlıklar karşısında tekrar ayağa kalkıp hedeflerine ulaşmak için ısrarlı olmaya dayanır.Bir SAT komandosu sadece bugünü değil yüz yıl sonrasını planlayarak hareket eder.Onun için bir hedef vardır.O hedefi gerçekleştirene kadar asla durmaz ,pes etmek nedir bilmez. Öte yandan en önemli nokta askerlik bizim için kutsal bir görevdir.Vatan bizim namusumuzdur. Bir askerin yâri de anası da babası da ilk önce vatanıdır.Bir asker bu vatanın semalarında ezanlar susmasın diye,ay yıldızlı al bayrak inmesin diye,her bir Türk insanı yatağında rahat uyusun diye ve dahi tüm mazlum insanlık için gözünü kırpmadan canını verir.Türk askeri gittiği coğrafyalarda ilk önce insanların yüreğini fetheder.Ve adından kahraman diye söz ettirir.Tıpkı ecdadımız gibi.Bir askerin üniforması kefenidir.Şehitler o yüzden üniformasıyla gömülür.Ölüm bizim en yakın dostumuzdur ve her an ensemizde solur Bu vatan için aşkla hizmet edip gözünüzü kırpmadan canınızı feda edeceğinizi biliyorum.Biz SAT'lar ölüm kusan geceyiz... Geceleri yaşar,avlanır, geceleri operasyon yaparız.Bizi kimse tanımaz, kim olduğumuzu kimse bilmez,yakınlarımız bile.Operasyon yapar ve kayboluruz.Yeni görevenizde başarılar dilerim." Gür bir sesle,koro halinde"Sağ ol komutanım!" Asır eğitim alanından ayrılıp karargaha geldi. Yıllık izne ayrılmıştı.Odasından birkaç eşya alıp deniz kuvvetleri komutanlığında yüzbaşı olarak görev yaptığı memleketine gitmek için uçağa yetişecekti.Almak istediği eşyaları alıp çantaya yerleştirerek karargahtan ayrılıp havaalanına geçti. İki saate yakın süren yolculuğu bitmişti. Havaalanında kendini karşılayan şoförle kısa sürede çiftliğe geldi.Teyzesi ve anneannesi de çiftlikteydi.Zaten anneannesi için çiftlikte kalıyorlardı.Arabanın bahçeye girdiğini gören hanımlar hızla kapıya doğru yürüdüler. Asır arabadan çıkıp evin kapısına geldi.Anneannesi Remziye ve teyzesi Nebahat Hanımlar çoktan kapıda bitmişti.Asır önce anneannesinin elini öpüp sıkıca sarıldı. "Uyy hoş geldın yiğidım."dedi,kadın sıcacık sesiyle. "Hoş buldum kurban olduğum."dedi,Asır. "Üğül aşa bakayım sevmiysanda öpecuğum çok özledım. Asır eğildiğinde kadın sesli bir şekilde yanaklarından öptü. "Evlenınca karina da mı öptürmeyecesun?" Ayrıldıklarında teyzesi sarıldı sıkıca. "Hoş geldin yüzbaşım." "Hoş buldum avukat hanım." "Yalnız annemin sorusunu cevaplamadın "dedi,teyzesi gülerek. "Evlenmek gibi bir derdim yok ben mesleğimle evliyim." "Nasi evlenmiysın? Seni habı kirez sobasilan duğorum(döverim)"dedi, anneannesi. "Beni dövebilecek tek kişi sensin zaten."dedi,Asır. Beraber salona geçtiler. "Üzerimi değiştirip çıkacağım.Safir'le dolaşacağım biraz."dedi,Asır. "Daa yeni geldın neriye gidiysın?" "Safir'e binmeyi özledim biraz dolaşıp gelirim." "Geç kalma annem senin için mutfaktan çıkmadı bugün."dedi,teyzesi. "Geç kalmam merak etmeyin." "Börek ettım bi lohma alda gıt. Karalana sarmasi, lağus çorvasi,haşlama var; hamsi da gelduğunde kızartıruk." "Umarım börekten iki tepsi vardır."dedi,Asır. "Merak etme fazla fazla yaptık."dedi, teyzesi gülerek. Asır odasına geçip duş aldıktan sonra üzerine siyah bir gömlekle aynı renkte bir kot pantolon geçirdi.Saatini takıp, telefonunu alarak evden çıkıp ahırların yanına geldi.Kahya Süleyman Efendi "Hoş geldiniz beyim." deyip selam verdi. "Hoş buldum."diyen Asır Safir'in olduğu tavlaya geldi.At onu görür görmez kişnemeye başladı. Asır atının başını okşayıp "Oğlum nasılsın?"diye okşamaya devam ederek konuşmaya başladı. Atın bembeyaz tüyleri ve altın gibi parlayan uzun yelesi vardı.Safir mavisi gözleri hayranlık uyandıracak kadar güzeldi. Asır atı tavladan çıkarıp seri şekilde üzerine atladı.Çiftlikten çıktığında gitmek istediği yöne doğru hızla sürmeye başladı. ******** Sabaha kadar uyumamıştı Zoya,onu bekleyen sonu düşündükçe çıldıracak gibi oluyor,yüreği çaresizlik içinde çırpınıyordu. Bağlanmaktan kızarmış kolunu gözlerine mendil yapıp yaşlarını sildi.Hırsından gözleri alev alevdi.Kaçma girişimlerinden sonra Agâh Efendi evin önüne bir dünya adam yığmıştı.Kaçamayacağını anlamıştı. İçinde bulunduğu psikolojik buhrandan dolayı olur olmaz yerlerde bayılması da korkutuyordu onu.Beyninin içi mezarlık gibiydi,maziye dair bir takım anılar ölmüş,üzerine bilinmezlik toprağı atılmıştı.Son çare olarak o adama teslim olmaktansa seve seve ölüme koşarım diye düşünüyordu.Zaten kaybedecek hiçbir şeyi yoktu.Ölürsem canım yanmayacak,ölüm benim için kurtuluşun kapısı diye düşünüyordu.En büyük umudu ölüm olmuştu. Odanın kapısı sert bir şekilde açıldı ve yengesi içeri girdi.Yüzü kalbindeki kötülüğe ayna olan kadın elindeki gelinliği Zoya'nın önüne doğru fırlattı. "Al ekız giy habuni müstahbel kocan yollamiş.Büsbüyük Agâh Efendi'ye gelin oluysın yerınde olmak istiyen ,adamın arkasindan koşan ne kada kız var biliy misın?"dedi,kadın pişkin şekilde. "O pisliğin peşinden ancak gölgesi koşar.O da el mahkum mecburen ya da senin gibi yüreği defolu zavallılar koşar.Siz de zaten insandan sayılmazsınız."dedi,Zoya korkusuzca. "Senın o ağzuğun yıpratırım sürtuk!"diyen kadın bir hışımla kızın üzerine doğru yürüdü. Zoya saçına yapışmak üzere olan eli bileğinden tutup ters çevirerek,sert bir çelme taktı.Dengesini kaybeden kadın tepetaklak yere yuvarlandı. Yeri parsalleyen kadın canı yanarak oflarken çıkan gürültüyle kocası kapıyı açtı."Noliyi habırda?"diye sordu yeri öpen karısına. "Ben habı kızi yonarım,suratuğun oyarım." "Zekiye karişma biraz sora kurtuluyruk.Yüzune felan dokunma ." Kadın dişlerinin arasından tıslayarak boğacak gibi Zoya'ya bakıyordu.Kocası kolundan çekiştirerek odadan çıkardı. Zoya oturduğu köşeden kalkıp gelinliği eline aldı.Yanan kuzinenin kapağını açtığı gibi içine depti."O pisliğin aldığı gelinlik bile dokunamaz vücuduma."diye mırıldandı.Üzerine siyah,uzun bir elbise giydi. Son görüştüklerinde abisinin saçlarını örmesini anımsayıp örgüsü dağılmış kahverengi saçlarını içi sızlayarak yeniden ördü. İçine kimsesizliğin acı sisi çöktü.Yüreğindeki acıya gözyaşları şahitlik ederken acı ile burkuldu dudakları."Allah'ım çok yoruldum sana gelmek istiyorum.Canımdan vazgeçtim diye n'olur gönül koyma bana!Ailemin anıları bile terk etti beni, çaresizlik bir ur gibi tüm hücrelerimi sardı.Gökyüzüne ambargo koydular,kanatlarımı kırdılar,uçmak yasak bana,özgürlüğümü çaldılar.Kanatsız uçacağım bir gökyüzü yaratır mısın Allah'ım?Bu yetim ve öksüz kıza yardım et!"diye dua etti yetim yüreğinden kopan bir yakarışla.Acı yükü taşıyan gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Bir süre sonra ahşap evin önünde davul sesleri yankılanmaya başladı.Zoya kulağında çınlayan sesle yüzünü buruşturdu. Kapı sert bir şekilde açıldı ve amcası içeri girdi. Peşinde de karısı vardı.Zoya'nın gelinliği giymediğini görünce ikiside sinirlendiler. Kızın üzerindeki siyah,uzun elbiseye ters bir bakış attı adam. "Nabaysa yapsın adamlar aşada behliyler.Habu delilan artuk Agâh Efendi uğraşsın."dedi. Zoya'ya iyice yaklaşıp bileğini kavradı.Zoya badem gözlerini acımasız gözlere dikti.Son bir çırpınışla "Amca n'olur yapma!" demek istedi.Ama yüreğinde merhamet kırıntısı bile olmayan bir adama yalvaracak bir kız da değildi.Sürüklenir gibi odadan çıkarıldı.Evin giriş kapısının önünde "Ayakkabuğun giy!"diye uyardı adam.Zoya'nın ayakkabı falan umurunda değildi.Aldığı uyarıyı umursamadı.Amcası Cengiz de yalın ayak sürükleyerek iki yüz kişiden daha fazla olan kalabalığın önüne getirdi. Davul durmadan çalışıyor, insanlar aralarında Zoya'nın gelinlik giymeyişini ve yalın ayak oluşunu fısıldaşıyorlardı.Agâh Efendi dört bir yana kızın evliliğe gönlü var diye bir söylenti yaymıştı.Çoğu kişi buna inanmıyor ama adamdan korkularından da açık açık dillendiremiyorlardı bu durumu. Agâh Efendi de Zoya'nın gelinlik giymemesine bozulmuştu.Öte taraftan gözleri salyalar akıtarak kızı yiyecekmiş gibi bakmaktan da geri durmuyordu.Eli bıyıklarıyla oynarken,kızın güzelliği ile pis bir sırıtışla kıvrıldı dudakları.Şakakları kırlaşmış,ablak suratlı,orta boylu adam üzerine füme rengi bir takım elbise giymişti.Griye çalan gözleri şeytani bir gülümsemeyle parlıyordu. Zoya tiksinerek baktığı adamdan çektiği bakışlarını lekesiz gökyüzüne dikti.Çaresizlik kuşanmış gözleri rabbinden yardım dileniyordu. Amcası tuttuğu ince bileğini Agâh Efendi'ye doğru uzattı.Zoya'nın içi çiğsidi,bir ürperti sardı bedenini o adam tenine dokunursa mide bulantısından ölebilirdi.Adam bileğini kavramak için elini uzattığında kalbini bir el sıkıp bıraktı,nefesi tıkandı,gözlerini sıkıca yumdu.Kulaklarında birden nal sesleri yankılanırken, ortalığı yırtan kılıç gibi keskin bir ses "DOKUNMA!.."diye kükredi. Agâh efendinin eli havada asılı kaldı.Herkes birden sesin geldiği yöne baktı.Zoya da dört yanda yankılanan gür sesle gözlerini açtı.Bir çift lacivert göz gözlerine kilitlendi.Lacivertlerdeki deniz kokusu ve kahvelerdeki toprak kokusu birbirine karıştı.Adamın "dokunma!.." demesiyle yüreği ürpermişti."Bir söz insanın hayatını ne kadar değiştirebilir? İnsan nasıl olur da bir sözün mahiyetine vurulabilir? Bir tek söz nasıl olur da binlerce mana barındırıp yüreğimde depremler oluşturabilir?"diye sorguluyordu kendini. Kızın cenazesi için çalan davullar susmuş herkes şaşkınca Asır'a bakıyordu.Kendinden emin sert duruşu ,yapılı çelik gibi vücudu,bir bakanın dönüp bir daha bakmasını sağlayacak çekicilikteki yüz hatları ile herkes gözlerini ondan alamıyordu.Asır, beyaz atını şaha kaldırıp kalabalığın üzerine doğru sürdü.Zoya yerinde donmuş kalırken koyu lacivertlerden çekemiyordu gözlerini.Kalabalık ise sağa sola kaçarak dağıldı.Zoya'nın hizasına gelen Asır kızı belinden kavradığı gibi bir çırpıda alıp önüne oturttu.Zoya'nın gözleri kocaman açılmış sesini çıkaramıyor,sadece titriyordu. Agâh Efendi,Cengiz,Zekiye ve oğulları Mahmut başta olmak üzere herkes şaşkınlığın merkezinden Asır'a bakıyor ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Zoya kafasında uçuşan düşüncelerle boğuşuyordu. Asır kalabalığın karşına geçti. Yüzünün en özel hazinesi lacivert gözleri gazap dolu keskin bakışlara ev sahipliği yapıyordu.O bakışların hedefinde Agâh Efendi ve Cengiz vardı. "Ben Asır Poyraz Dağhan!Kim olduğumu bildiğinize eminim.Kız bundan sonra benimle!..Şu dakikadan sonra bırak kendisine dokunmayı o leş ağzınızla adına bile dokunamazsınız!Kıza yaklaşmak eşittir ölümle tokalaşmak demek!Bu formülü beyninize kazıyın!Kıçına güvenen,yürek yemiş kim varsa gelip alabiliyorsa alsın bakalım benden!Madem gücün sözüne tapıyorsunuz hodri meydan görelim bakalım kim güçlü?.."diye kükredi.Ortama hükmeden otoriter sesi kendisi gibi heybetliydi.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

HÜKÜM

read
144.5K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
14.1K
bc

Leyl Tutkusu

read
320.1K
bc

Kalbimin Derininde

read
8.5K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.8K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.8K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.6K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook