“Hande Filiz geldi canım. Seni bekliyor” diye bağıran annemin sesi ile gözlerimi kocaman açtım. İstanbul’a döneli neredeyse 10 gün olmuştu ve başımdan geçenleri biliyor olmasına rağmen ortadan kaybolan sevgili arkadaşım Filiz mi gelmişti. Bu çok saçmaydı. Onu defalarca aramış ve hata onda birkaç gün kalmak istemiştim. İstanbul’a gelişimin ilk birkaç günü toparlamam çok zor olmuştu. Çok durgundum, geceleri neredeyse çığlık atarak uyanır gibi oluyordum. Babam veya annem duymasın diye ilk birkaç gün uyumadığımı bile söyleyebilirdim. Kafamı dağıtmak için kitap okur müzik dinlerdim fakat yerli yersiz boğazıma düğümlenen duygularımın ardından engel olamadığım göz yaşlarımı saklamak için gösterdiğim çaba gerçekten beni bile şaşırtmıştı. Ona en ihtiyacım olduğu dönemde kaybolmasının sıkı bir nedeni olmalıydı. Aksi halde onunla olan arkadaşlığımızı tekrar gözden geçirmem gerekecekti. Yatağın içinde derin bir nefes aldım. Doğruldum ve hemen kapının ardında olan anneme
“Tamam anne ben birazdan geleceğim” dediğim anda Filiz bir anda kapı açıldı ve annemin itiraz etmesine rağmen içeriye izinsiz giren Filiz bana sinirle bakarak,
“Neden sana 2 gündür ulaşamadığımın bir açıklaması vardır umarım” diye söylenince öfke yavaş yavaş benliğimi sarmaya başlamıştı. Ona 10 gündür ulaşamadığım zor zamanlarımda o neredeyse iki gündür bende o moddaydım. Onun için dişlerimi biraz sıktım ve
“Telefonum kapalıydı ve kimse ile konuşmak istemediğim için açmayı da düşünmüyordum” dedim. Filiz biraz şaşkın bir ifade ile bana baktı bu tepkiyi beklemediği kesindi ve bana şaşkınca bakan bir diğer kişi de annemdi. Hatta şaşkınlığı birkaç saniye içinde çatık kaşlara ve şüpheci bakışlara bıraktı. Bunu fark ettiğim anda annem ile göz göze geldim ve
“Sadece ona ulaşmak istediğimde yanımda olmadığı için kızgınım ve oda ona bana yaşattığının aynısını yaşattığım için bana kızgın. Eminim biraz konuşunca halledeceğiz anne” dediğimde annem hala şüpheci bir surat ifadesi ile başını sallayıp
“Peki o zaman ben sizi yalnız bırakayım” diyerek odadan çıktığında derin bir nefes aldım. Annem çıkar çıkmaz Filiz hızla yatağımın üzerine oturdu ve bana tehdit vari bir ses tonunda
“Sen tatilden normal şartlarda 2 gün önce dönecektin. Bende İzmir’e gittim. Annem fazla arıyordu ve ona telefonum bozuk demek zorunda kaldım. Telefonumu açarsan bana ulaşır diye de hiç açmadım. Senin Ali’nin yanında olman gerekiyordu. Onu da aradım ama ulaşamadım” dediğinde dişlerimin arasından
“Umarım çadırında bir başına gebermiştir.” Dediğim anda o mavi gözleri kocaman açıldı ve bana şaşkınca bakarak,
“Sana bir şey mi yaptı yoksa?” diye sorduğunda ise yutkundum. Hayır bana bir şey yapmamıştı. Fakat bana bir zarar gelmemesi içinde hiçbir şey yapmadı. Ona olan öfkem tarifi imkânsız bir boyutta ve hızla daha da fazla artıyordu. Filiz bana bir açıklama istercesine bakarken ona konuyu anlatmama kararımı askıya aldım ve
“Hayır sayesinde başkaları yapıyordu” diye başlayıp tüm olan biteni anlattım. Gözlerim dolmuş ağlamamak için kendimi zor durdururken derin bir nefes alıp toparlandım ve Filiz’in şaşkınlığına bakarak,
“Onu görmek istemiyorum. Onun adını bile duymak istemiyorum. Beni anladın mı? Bu olan biteni ailem duyarsa yeryüzünde Ali diye biri kalmaz.” Dediğimde sadece başını sallamıştı. Daha fazla soru sormasına izin vermemiş ve yataktan kalkıp duşa yönelmiştim. Filiz’e
“Sen aşağıda bekle ben duş alıp hazırlanacağım. Okula geçmem gerekiyor. Aslı hoca İtalya’da başvurduğumuz staj programları için gelen cevabı söyleyecekti. Birde gerekli olan diğer işlemleri. “Dediğimde arkamdan
“Kararlısın yanı iki sene İtalya’da kalacaksın.” Diye sorduğunda bir anda duraksayıp onunla göz göze geldim. Benim bir hayalim vardı. Onunla bu hayalimi yıllar önce paylaşmış ve bunu ne kadar istediğimi gözlerimdeki parlama ile anlatmıştım. Bu kıza ne oluyordu da benim için hayati bir önem taşıyan bu durum için bu kadar şaşırıyordu.
“Bir hayalim var Filiz. Bunun için savaşmam, öğrenmem ve kazanmam gerekiyor. Sana bunu daha önce de anlatmıştım. Eğer kabul edilirsem orada nasıl yaşayacağımı bile planlamıştık. “Dedim ve o ise
“Mert Amcanın sıcak bakmadığını düşünüyorum da” dediğinde ise gülümseyerek,
“Babam orada bir hayat kurmama ve İtalya’da yaşamaya karar vermeme olumlu bakmıyor. İki sene sonunda İstanbul’a döneceğime söz verdiğim için artık olaylar olumlu.” Dediğimde ise suratındaki yarı sevinme yarı üzülme dikkatimi çekmişti. Filiz duygularını saklayabilen bir kız asla olamamıştı. Onu tanıdığım zamandan bu yana ki bu neredeyse çocukluğumuza kadar uzanan bir geçmişti. Kıskanıyorsa, kızgın kırgın üzgün veya hayal kırıklığı içeren bir duygunun içindeyse bunu bakışlarından anlardınız. Asla saklayamazdı. Onun için gözlerine baktığımda onda meydana gelen duygu bozukluğunu hemen anlayabiliyordum. Fakat bunun nedenini anlayamıyordum. Benden sakladığı bir şeyler vardı. Bu durum arkadaşlığımız adına kötüydü. Ben ondan hiçbir şey saklamazdım. Olan biten ne ise anlatabilirdim. Hatta anlatıyordum. Fakat bu duygu değişimine bakacak olursak, onun benden sakladığı bir şeyler vardı. Annemin de dediği gibi gerçekler hiçbir zaman ölme kadar gizli kalmazdı. Fakat çoğu zamanda her şey berbat olduğunda ortaya çıkardı. Umarın benden sakladığı her ne varsa dostluğumuza zarar verecek bir zamanda ortaya dökülmezdi. Onu kaybetmeyi gerçekten istemiyordum.
…………………..
Okulun rehberlik servisine gitmemi sağlayacak uzun merdivenlerine yöneldiğim esnada kulaklarıma ulaşan ve beni gerçekten sanki dikenlerle kaplı bir ormana dalmışımda her yanım dikenler ile zarar görmüşçesine titretti. Sesin sahibi Sırma’ydı. Okulun neden bu bölümde olduğunu bir türlü çözemediği fakat her nedense bir şekilde tüm derslerden geçtiği manken mi? Yoksa öğrencimi bir türlü arasındaki farkı bulamadığımız sosyetik güzellerdendi. Annesi zamanın güzellik kraliçesi unvanını aldığı için kendisi de 25 yasına kadar düzenlenen tüm güzellik yarışmalarına katılıyordu. Böyle bir kızın benimle ne işi olur diye düşündüğüm zamanlar olmadı değil ama cevabının ikizim Kadir olduğunu öğrendiğimde ise kıza gerçekten acımıştım. Kadir benim ikizimdi. Her daim karışık saçları, koyu kahve rengi gözleri bolca kaslı vücudu ile tüm okulun kızlarının bir numaralı aşkıydı. Fakat tüm kızların atladığı bir şey vardı. Benim ne kadar naif ve aşkla dolabilecek bir kalbim varsa da Kadir’in bir kalbi yoktu. Bakışlarında her daim bir öfke ve nefret vardı. Hiçbir kız ile ilgilenmez aşkları umurunda bile olmazdı. Daha önce bir aşkı oldu mu? bilmiyorum fakat bu gidişle olabileceğini de düşünmüyordum. Aşka inanan, bir kadının ruhuna kalbine değer veren bir insan değildi. Bazen onunla ikiz olduğumdan ve onun babamın DNA’sını taşıdığından şüphelenmiyor değildim. Babam gibi bir adamın, bu denli ruhsuz kalpsiz bir adam olabileceğini hiçbir zaman düşünmezdim. Aklım bunu hiçbir zaman kabul etmeyecekti. Fakat yine de günün birinde onun o buz kalbini alev alev yakacak bir kalbin çıkacağına emindim.
Daha birinci basamağını bile çıkmadan ayağım havada kalan merdivenin basamağına ayağımı yerleştirip sadece yarım bir şekilde arkamı döndüm. Bakışlarındaki küçümseyici yapay gülümseme gözden kaçmayacak kadar rahatsız ediciydi. Birkaç adım atıp benim yanıma kadar geldi ve
“Ne bu acele?” diye sordu. Onunla konuşmaktan daha önemli bir işim vardı ve konuşmanın kısa kalması umuduyla,
“Kadir yok. Muhtemelen evde uyuyordur. Burada olsa bile muhteşem güzelliğin, itici konuşmaların ve onunla yatmak için yanıp tutuşmanı fazla umursamayacaktır.” Dediğimde yüzünün aldığı şekli çekip tüm Kadir hayranlarına çerçeveletip vermek istedim. Hatta kahkaha atmamak için neredeyse çaba sarf ettim. Bana karşılık vermesine izin vermeden hızla merdivenleri çıkmaya başladım. Sadece 3 dakikam vardı ve rehberlik servisine 3 dakika içinde ulaşmazsam başvuru durumunu öğrenmek için 3 gün daha beklemem gerekecekti. Arkamdan,
“Bana bak küçük sürtük konuşmalarına dikkat et Kadir daha dün gece benim yanımdaydı” diye bağırmak az kalır neredeyse çığlık atarcasına söylediğinde bir an merdivende sendeledim. Merdivenin tam ortasındaydım. Hızlı çıkarken bir anda durmaya çalışmam tam anlamıyla aptallıktı. Ellerimi kendimi dengelemek adına hızla sallarken gözlerimi sıkıca kapatıp, alacağım darbelerin şiddetine hazırlanmaya çalıştım. Tam o anda belime dolanan kollar ile bir anda çekildim ve tabir yerindeyse taş gibi bir göğse çarptığımda derin bir nefes aldım. İçime dolan bu kokunun sahibi gülümsedim. Bazı zamanlarda ondan nefret etsem de benim asıl koruyucum ve kurtarıcım olan ikizim Kadir’di. Gözlerimi açtığımda bana endişeli bakışlarla bakıyordu ve iyi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu. Fısıldayan bir sesle
“İyiyim” dedim ve beni kontrollü bir şekilde merdivene bıraktığı esnada durumun öfkesi ile
“Yattığın kızları benden uzak tutarsan daha iyi olabilirim.” Dediğimde kaşlarını çattı ve merdivenlerin hemen aşağısına kendi adını haykıran kıza bakıp,
“Söz veriyorum” dedi ve Sırma çoktan yanına kadar gelmişti. Hemen koluna girip
“Sabah erkenden kaçmanı gerektirecek önemli işinin ne olduğunu merak ediyorum sevgilim” dediğinde Kadir’in gözlerindeki bakışa sahip kız olmadığıma dua ettin. Karşısında bir pislik veya değersiz bir şey varmışçasına iğrenerek bakıyordu. Kızın umurunda bile değildi. Kadir koluna sarılmış ahtapottan sert bir kol çekme hareketi ile kurtuldu ve oldukça sert çıkan sesi eşliğinde gözlerinden çıkan öfke ile
“Seni tanımıyorum” dediğinde kızın gözleri fal taşı demek az kalır bildiğin gök taşı gibi açıldı ve
“Dün gece sabaha kadar gayet iyi tanıyordun” dediğinde ise onunla burun buruna gelecek kadar yakınına eğildi ve
“Sabahında unuttum. Sende öyle yaparsan senin adına iyi olacaktır.” Dediğinde ise neredeyse buz kestim. Bu kadar pislik biri olabildiğine gerçekten inanamıyordum. Sırma’nın kullanılmışlığın verdiği acı ile yüzleşmesi saniyeler almamıştı. Unutması da saatler alırdı ama bu durumda tertemiz bir kızın olması çok acı verici olurdu. Sırma öfke ile ayakkabılarını da fazlasıyla sert bir şekilde yere vurarak uzaklaşırken,
“Pisliğin tekisin. Umarım bir gün tertemiz bir kıza bu pisliği yapmazsın” diyerek söylendim. Kadir yarım sırıtarak,
“Tertemiz bir kız bu pisliğe bakmaz. Onun için sıkıntı yok” dedi ve bana gülümseyerek,
“Bastığın yere dikkat et şirine her zaman seni kurtaramam” dedikten sonra merdivenlerden oldukça karizmatik bir ihtişam ile inip sanırım arabasına doğru yürüyüp gözden kayboldu. Tamam, Kadir fazlasıyla pislik olabilirdi ama gerçekten başarılı bir öğrenciydi. Babamın tek gurur duyduğu şey ise ona dair buydu. Okuduğu bölüm inşaat mühendisliğiydi. Oldukça zor ve sevdiği bir bölümdü. Hala bu kadar vurdumduymaz soğuk ve nasırlı kalbi ile tek odağının okul sonrasında kazanacağı mesleğiydi. Gerçi lise döneminden beridir tüm aile bu sert ve soğuk karakteri ile hukuk okuyacağını düşünmüştü. Onun gidişinin ardından derin bir nefes aldım ve rehberlik servisine doğru koşturdum. Birkaç saniyelik koşturmanın ardından nefes nefese girdiğim odada beni güler yüzle karşılayan hocama baktım. Kadın gerçekten garip bir şekilde olumluydu gerçi hiçbir zaman gerçek duygu durumunu bilemezdik. Bugün sadece o kadar olumsuzluğa rağmen benim şanslı günümdü.
“Merhaba” diyerek içeriye girdiğimde bana aynı karşılığı veren hocam bilgisayarına baktı ve
“Sanırım sana mutlu bir haber vereceğim Hande. Hazırlıklarını yapsan senin için güzel olacak. Gastronomi bölümü için İtalya’daki okuldan kabul mailin geldi. Senin adına çok sevindim. Biz buradan gerekli evrakları ulaştıracağız. Fakat senin orada teslim etmen gerekenlerde olacak. İlk sene için yurtta kalma imkânı tanıyacaklar fakat senin buna ihtiyacın olup olmayacağı konusunda şüphem olduğu için o şıkkı es geçtim. Dilersen orada yurdu gördükten sonra da karar verebilirsin. Uyarmam gerekiyor. Eğitim süren boyunca İtalya içinde herhangi bir mutfakta çalışman yasak. Aksi durumda eğitim dosyanı kesinlikle kapatırlar. Geri geldiğinde bu durum senin başarı notlarını da fazlasıyla etkiler.” Dediğinde içimdeki sevinçle ne yapacağımı düşünüyordum. Yıllardır hedeflediğim şey için ikinci adımı da atmıştım. Artık orada eğitimimi alıp geri dönmem ve burada okul sonrası stajımı tamamladıktan sonra hayalim olan kafeyi açabilecektim. Bu gerçekten harikaydı.
………………………….
Rehberlik servisinden çıkışımın ardından zaman ve olaylar o kadar hızlı ilerlemişti ki bir anda zaman makinesine girmiş gibi olmuştum. Eve gelip tüm aileme sevinç çığlıkları ile haykırdığım başarımı babam hariç herkes benim gibi çığlıklar eşliğinde kutlamıştı. Babam ise sadece beni iki sene ara ara görmenin vereceği hüznü yaşıyordu. 2 sene çok uzun bir zaman gibi görünse de bir anda bitebilecek bir zaman dilimiydi. Evde bu duruma en çok sevinenlerden biri ikizim Kadir’di. Sonuçta 2 yıl boyunca ben görmeyecek ve sesimi duymayacaktı. Gerçi buna kendi adıma da çok ama çok seviniyordum.
Tüm hazırlıklarımı yapmam, İtalya’da aile dostlarımızdan birinden beni karşılaması için yardım istemek, tüm ev hazırlığının bitmiş olması ve kalan sürenin hızla geçmesi ışık hızında olmuştu. Ve şu anda İtalya’ya uçuşum olacak olan uçağın biniş yolunda açılacak olan kapıyı sabırsızca bekliyordum. Uçağım neredeyse yarım saate tüm yolcular yerine oturduğunda kalkışa hazırlanacaktı ama benim kalbim ruhum çoktan uçuşa geçmişti. Çoğu konuşmadan da anladığım üzere dönüş yolunda fazlasıyla İtalyan vardı. Muhtemelen yaz aylarında olduğumuzdan ülkemize gelen turist kafilesi olabilirdi. Çoğu ailesi veya arkadaş gurubu ile gelmişti. Tek başına yolculuk edecek birkaç kişiden biri olduğum kesindi. Etrafıma göz gezdirdiğimde resmen nutkum tutuldu. Etrafımda öylesine fazla yakışıklı erkek vardı ki her biri nefes kesiciydi. İtalyan erkeklerinin büyüleyici bir yakışıklılığı var dediklerinde bunun sadece dergilerdeki mankenlerle sınırlı olduğunu düşünürdüm. Fakat buradaki kişilerin hiçbirinin manken veya ünlü bir oyuncu olduğunu düşünmüyordum. Düşündüğüm tek şey fazlasıyla yakışıklı olmalarıydı. Tam 2,5 saat boyunca bu yakışıklıların içinde yolculuk edecek olmam bile nefes kesiciydi. Nefesimi kesen bir diğer şeyde birkaç dakika sonra uçağa binecek olmamdı. Daha önce tek başıma bir kere uçağa binmiştim ve odan günle önce Antalya’dan dönerken. Uçak kalkarken neredeyse bayılacak gibi olmama ve bunu belli etmemek için kendimle savaşım gerçekten dayanılmayacak kadar kötüydü. 45 dakika uçuş bana sonsuzluk kadar uzun bir süreymiş gibi gelmişti. Bunu bir de 2,5 saat olarak hayal etmem durumu daha da zorlaştırıyordu. Neyse ki yanıma ilaç almıştım ve kalkışı atlatır atlatmaz uyuya kalacağımdan emindim.
Yolcu alımına başlandığını duyuran anonsun ardından uçağa gidiş yolunda kimlik bilet ve pasaport kontrolü için teker teker geçmeye başlandı. Kontuarda valiz vermemiştim. Zaten birçok eşyamı kargo şirketi ile göndermiştim. Usulünce yerleştirilmişti. Gidince kendime ait bir düzen oluşturabilirdim. Onun için sadece kabin içine aldığım küçük bir valiz ve çantam vardı. Kontrol sıram geldiğinde pasaportumu ve biletimi uzattım. Kontrol yapıldıktan sonra geçebilirsiniz diyen görevliye gülümseyerek uçağa doğru yürüdüm. Güneş batıyordu ve batarken gök yüzünü neredeyse kızıla boyamıştı. Güneşin batışına doğru kalkış yapacaktık. Karşımdaki görüntüye bakarak tüm hayatımın tek amacıymış gibi odaklandığım bu eğitim için kazandığım bu zaferin sevinci ile yürüdüm. Yeni bir ülke, yeni arkadaşlar, yeni bir dünya… görülecek yaşanacak, tadılacak ne çok şey vardı. Tüm ruhuma ve tüm benliğime iyi gelecekti. İstanbul’u ve ailemi çok seviyordum. Arkadaşlarımı çevremi çok seviyordum fakat buralardan uzaklaşmak bana, kalbime çok iyi gelecekti. Telefonumu değiştirmiştim ve Filiz’e eğer Ali’den tek mesaj alacak olursan onunla tüm arkadaşlığımı bitireceğime dair kesin tehditli uyarımı yaptıktan sonra vermiştim. Küçük bir evim vardı. Tabi ki bu da babamın bana olan hediyesiydi. Okula ve hayata karışabilmem için şehir içine yakın bir konumda ev kiralanmıştı. Küçük minik bir arabam vardı. Kontrollü kullanma şartı ve sözü alınarak tabi ki... Annem sürekli beni ziyarete geleceğini söylemişti. Savaş Dayım ve Rüya Teyzem burada fazlaca arkadaş sahibiydi ve benimle iletişime geçen çok sayıda tanıdık kazanmıştım bile. Herkesin valizlerini yerleştirerek oturmasından kaynaklanan bir sıra vardı ve nihayet kendim uçağın içinde bulduğumda koltuğumun olduğu tarafa doğru ilerledim. Tam koltuğumun önünde durdum ve yerime geçmeden önce valizimi üst bagaja koymak istedim ve kapağını açtığımda fazlasıyla dolu olduğunu fark ettim. Küçük bir açıklık vardı ve o kısmı denemek için valizimi kaldırdım. Sanırım biraz ağırdı ve ilk seferde bunu başaramadım. Tam ikinci kere valizi kaldırıyordum ki bir anda valizin üzerine yerleşen büyük eller ile duraksadım. Kim olduğuna bakmak için bakışlarımı kaldırdığım anda karşılaştığım gözlerle neredeyse nutkum tutuldu. Kahve değildi. Sarıda değildi. Açık karamel hatta bal rengi gibiydi. Annem bu renge kehribar rengi derdi. Keskin bir yüz hattı, derin ve sert bakışlar, yarım toplanmış kısa saçlar. Allah’ım hayatımda 2 sene boyunca bir aşk istemiyordum. Fakat bir insanda bu kadar yakışıklı yaratılmamalıydı. İkimizin elleri valizin tutma bölümündeydi ve gözlerimiz birbirinden neredeyse bir saniye olsun ayrılmıyordu. Sanki uçakta sadece ikimiz varmışçasına kalakalmıştık. Aslında bakışlarındaki derinlikte kaybolmak istemiştim. Fakat şaşkınlığımı zorlanarak da olsa bir şekilde toplayıp doğrulduğumda ismini bilmediğim fakat büyüsünü her bir hücremde hissettiğim kişi ise
“Bana bırakın” diyerek valizi bir ada kaldırdı ve ben onun kaslı göğsü ile karşı karşıya kaldım. Fazlasıyla kaslıydı. Bir kadının aklını başından uçuracak boyutta harika bir vücudu vardı. Gözlerimi kapadım ve ciğerlerime dolan kokusu ile huzurun kollarına kendimi bırakmak istedim. Odunsu, keskin ve birazda tarçın karışımı mükemmel bir kokuydu. Fakat bana hatırlattıkları ile kalbim sıkıştı. O gece beni kurtaran adam da bu şekilde kokuyordu. Bu koku nerede içime dolsa tanıyordum. Tüm kokular arasında ayırt edici bir özelliği vardı. Seni büyülemekten ziyade güvende olduğunu hissettiriyordu. Valizi baş üstü dolaba yerleştirip kapağını kapattığında
“Tamamdır”
Gözerimi açtım ve bakışlarımız tekrar buluştu. Bu sefer daha derinden gelen bir bakışı vardı ve zar zor bulduğum kısık çıkan sesim ile
“Teşekkür ederim” diyerek gözlerine baktım. O ise tüm ruhuma işleyen ses tonu eşliğinde
“Rica ederim. Buyurun” dedi ve ben sadece ona bakıyordum. Elimdeki bilete gözleri kaydı ve dudağında oluşan sırıtma ile
“Sanırım koltuğunuz burada oturmaya ne dersiniz” dedi ve ben artık aptal gibi ayakta durmak yerine
“Şey pardon tabi” diyerek hemen cam kenarında bulunan koltuğuma oturdum. Bundan sonrasında kalkışta oluşacak olan korku vardı ve onu da bir şekilde atlatacaktım. Fakat bana yardımcı olan adam ilerlemek yerine tam yanımdaki koltuğa oturduğunda ise gözlerim kocaman oldu. Tam 2,5 saat bu adamla yan yana üstelik bu kokuyla imkansızdı.
Tüm yerleşme gerçekleştiğinde hostesler uymamız gereken kuralları görsel ve sesli olarak tüm uçaktaki yolculara hem Türkçe hem de İngilizce anlattıktan sonra uçak uçuş için piste doğru hareket etti. Sadece 10 dakika gibi bir sürede kalkmış ve rutin uçuşa geçmiş olacaktık. Onun için gözlerimi sıkıca yumdum ve kalkış için motorlar hissedilir bir şekilde çalıştığında olabildiğince sakin kalmaya çalıştım. Yanımdaki fazlasıyla çekici olan bu adamın liseli bir kız kıvamında beni görmesini ve hala çocuk gibi uçaktan korkacağımı düşünmesini istemiyordum. Onun için olabildiğince hızlıca bur durumun geçmesini umuyordum. Uçak yavaştan hızlanmaya başladı ve benim içimdeki korku neredeyse kalbimin ağzımda atmasına neden olacak kadar çıkmasına neden oldu. Gözlerimi sıkabileceğim son noktaya kadar sıktım ve bir an önce yerden kalkmasını umut etmeye devam ettim. İçimden bitecek bitecek diye tekrarlamaya çalışırken elimin üstünde bir el hissettim. Onu tanımıyordum. Fakat elinin elimin üstündeki duruşunun, hafif güven verici sıkışının, tüm bedenime yayılan sıcaklığın verdiği hisle derin bir nefes aldım ve sanki birbirine yapıştırmak istercesine sıktığım gözlerimi açıp kehribar rengi derin bakışlara baka kaldım. Bakışlarındaki derinlik gerçekten seni huzurlu bir limana çekiyor gibiydi. Hiç bilmediğin bir liman bile olsa sana benden zarar gelmez dercesine güven yayıyordu tüm kalbime. Bakışlarından gözlerimi alamadım ve derinden bir gülümseme eşliğinde
“Sadece nefes al. Derin ve sakin nefesler.” Dediğinde bakışlarından bir saniye bile gözlerimi ayırmadan tarif ettiği gibi derin fakat sakin nefesler almaya başladım. Kalbimin atışı sakinledi fakat içimde tarifi imkânsız bir heyecan bulutu oluşmaya başladı. Söylediğini yaptığım her adımı takip ediyordu ve uçak pisten çoktan ayrılmıştı. Hızla bulutların arasına giriyor ve yaklaşık 10 dk sonrasında istediği yüksekliğe ulaşınca düz bir çizgi haline geldi. Kemer ikaz ışıkları yanınca uçağın içindeki ışıklarda yandı. Hala elini tutuyordum, gözerine bakıyordum ve bu durumu her ikimizde fark ettiğinde gerçekten komik olduğunu anlayıp sırıtmıştık. Eli hale elimin üstündeyken,
“Sanırım tehlike geçti. Tırnaklarınızı inişte yine geçirmeniz için uzatırım” elini bana gösterdiğinde kocaman şaşkınlıkla açılan ağzımı elimle kapatıp
“Üzgünüm ama siz elimi tuttunuz” diye söylendim.
“Kendinizi güvende hissedin diye fakat bu kadar vahşi tırnak yapınız olduğunu bilseydim sanırım bir kere daha düşünebilirdim.”
Gerçekten haklıydı. Genelde yemek yaptığım için tırnaklarım her zaman kısa ve zararsız olurdu. Fakat, son iki aya yakın bir zamandır okul işlerim ile ilgilendiğimden kısa bir süreliğine tırnaklarımı uzamış ve bakıma almıştım. Parmak kaslarımda fazlasıyla güçlüydü. Vermiş olabileceğim zarara gözümün ucu ile baktığımda ise elinde neredeyse tüm tırnaklarımın izi olduğunu gördüm. Bu bir yandan sırıtmama ve neredeyse kıpkırmızı olmama neden olmuştu. Fısıltıdan öteye çıkmayan ve neredeyse kendi sesimi duymakta bile zorlandığım bir ses tonunda,
“Üzgünüm gerçekten özür dilerim” diyerek ona gülümsedim. Gözlerinin rengini daha önce hiçbir kişide görmediğime yemin bile edebilirdim. Karşısındakini derin, huzurlu ve kelimeler ile tarif edilemeyecek kadar farklı hissettiren bir yere alıp götürüyordu. Gülümsemenin bu kadar yakıştığı bu adam kahkaha attığında etrafındaki tüm kadınların kalp krizi geçirdiğini falan düşünüyordum. Fakat hissettiklerim kalp krizinden çok içimdeki acıydı. O gece, o iğrenç insanlar ve tüm geceyi kurtaran o mükemmel adam. Bu adam bana o geceyi tekrar hatırlatmıştı ve yutkunmuştum. Elimi elinin üzerinden çektim ve tekrar teşekkür ederek koltuğa rahatça uzandım. Kemer ikaz ışıkları sönünce kulaklıklarımı taktım ve 2,30 saatlik yolculuğa kendimi hazırladım. Aldığım ilacın etkisi kendini hissettirmişti ve uyku yavaştan beni kucağına almaya başlamıştı. Gözlerimi yavaşça kapatırken bana baktığını ve gülümsediğini hissediyordum. İlacı aldığım için şu anda aklıma bin lanet okuyor olabilirdim ama şu hâlde konuşmamda aptallık olurdu. Çünkü yarı sarhoş gibiydim ve ben sarhoşken gerçekten aptal aptal konuşanlardandım.