bc

AŞKIN GÜZELLİĞİ

book_age18+
1.9K
FOLLOW
8.6K
READ
boss
city
childhood crush
naive
seductive
like
intro-logo
Blurb

İki hayat… Tesadüfler, karşılaşmalar, sırlar, anlamlı bakışlar ve derin hissedişler… Kaçınılmaz olana, aşka giden yollar. Heyecanı söndüren hüzünlü kararlar ve kederle geçen yıllar…

“Günü geldiğinde ben kazanmak için ne yaptım dememek için yapabileceğin her şeyi yanlış olmadan yap ki pişmanlık gözyaşları seni boğmasın…”

İki hayat… Pişmanlıklar, ani kararlar, hasret ve de gözyaşı…

İhtiras dolu günler ve geceler…

“Onu bırakırsam, geldiğimde bulamayabilirdim…”

İki hayat… Hayalleri gerçek kılmak için özveriler, fedakârlıklar ve çabalar… Telafisi olmayan yanlışların bile yeniden doğruya çevrilebileceği gelişmeler…

“Hayatın bir noktasında hayallerin için kontrolünü kaybetmeye başladığını fark ettiğin anda bir süre ara vermeyi deneyebilirsin. Aksi durumda hayallerin uğruna kayıplar vermeye başlarsın. Kazanmak için bekleyebilir ve zaferini geri getirebilirsin fakat kaybettiklerinin telafisi mümkün olmayabilir.”

İki hayat…

Aşk ve aşk…

Sadece aşk…

Kısaca aşkın güzelliği…

chap-preview
Free preview
KOŞ!
“Ali bundan emin misin?” Diye sorduğumda yüzüme bakmadan hala çadırı kurmakla uğraşan Ali sevinçli sesi eşliğinde, “Evet çiçeğim. Düşünsene sabah kalktığımızda hemen denize girebilir, hatta hiç yatmayabilir sabaha kadar denize girebiliriz.” Diyerek verdiği cevaba dişlerimi sıktım. Neden bu kadar düşüncesiz olmakta ısrar ediyordu. Ailemden gizli bir şekilde sevgilimle birkaç romantik gün geçirmek için Antalya’ya geliyorum. Olympos’un en güzel otellerinden birinde mükemmel bir oda ayırtıyoruz ve benim odun sevgilim sahil kenarında çadır kurmak istiyor. Bunun için inatla sergileyene öküz derlerdi ve benim sevgilim neredeyse öküzlükten ayılığa terfi etmeye çabalıyordu. Erkekler bazen gerçekten düşüncesiz, bencil ve odun olabiliyordu. Mükemmel bir odan ve rahat mı rahat bir yatağın varken çadır kurma hayallerine anlam veremiyordum? Lanet olsun benim böceklere ve çimene karşı alerjim vardı. Defalarca bu yüzden hastaneye kaldırılmıştım. Şu ortamda beni hayatta tutaca tek ilacım ise otelde bıraktığım valizimin içindeydi. Üstelik yumuşak ve devasa derecede büyük olan o rahat yatağımda uyumak istiyordum burada bir çadırın içinde değil. Tabi bunun tek nedeni kocaman yatağım değildi. Burada Ali’nin bana dokunmasını engellemem imkânsızdı. Otel odasında birçok bahane üretebiliyor ve onu kendimden uzak tutabiliyordum. Fakat burada, küçücük bir çadırın içinde benden uzak durması için bahanelerim sınırlıydı. Ali ile uzun zamandır takılıyorduk. Defalarca ileriye giden bir ilişki istediğini belirtse ve bunu birçok kez uygulama aşamasına kadar gelsek de bir şekilde onu durdurmuştum. Evlenmeden önce birlikte olunmaz kavramına inanmıyordum. İki insan aralarında ne hissediyorsa onu doyasıya yaşamalıydı. Bunun erkeği kadını kızı yoktu. Fakat hayatımın belki de en önemli gecesi olan ilk gecemi bedenimi alev alev yakan, başımı döndüren ve bahane bulmaya ihtiyacım olmayan zamanda yapmak istiyordum. Ali henüz bu anı yakalayamadığı için genelde yakınlaşma anında ben kaçmayı tercih ediyordum. Sanırım bu onda bir yarışa döndü ve son zamanlardaki tüm görüşmeler yalnız oluyordu. Yalnız ve beni etkilemek adına cinsel anlamada fazla talepkâr. Ali birçok kızın hayır diyemeyeceği türde yakışıklı ve çekici bir adamdı. Ciddiyetten uzak, her zaman esprili ve eğlenceliydi. Bu durum genelde eğlenmesini bilen kızlar için vaz geçilmez bir portre oluyordu. Fakat ben son zamanlarda bu davranışların hiçbirini kalbime sıcak bulmuyordum. Bunun sorumlusu da ben değildim. Hala kurmaya çalıştığı çadırı ile savaşan Ali’ye ısrarlı bir ses tonunda,   “Ali, otel denize gerçekten çok yakın ve bizden başka kimse sahilde çadır kurmuyor. Üstelik akşamları burada fazlasıyla sarhoş olduğunu biliyorsun” dediğimde ise Ali elindeki çadırı tamamlayan son işlemi de yaptı ve zafer kazanmışçasına yerinde dönüp benimle bakışlarını buluşturdu. Adım adım bana yaklaştı. Bakışlarındaki o hınzırlık içimdeki kelebekleri harekete geçirmeye başlamıştı. Ali uzun boylu, esmerdi. İri kalıplı ve kaslı bir vücuda sahipti. Aynı zamanda spor hocası ve bir spor kulübünde zayıflama koçluğu yapıyordu. Üstelik büyüleyici bir şekilde masmavi gözlere sahipti. Onula spor için kulübe kaydolduğumda tanışmış ve beni resmen tavlamasına izin vermiştim. Buna spor salonundaki kızlar pek memnun olmasa da benim fazlasıyla hoşuma gitmişti. Ali yavaş adımlarla hemen önüme kadar gelip ellerini belime doladı ve dudaklarıma bir öpücük bıraktığında anın verdiği hazla resmen gözlerimi kapatmıştım. Ali ise seksi çıkan sesi eşliğinde, “Fazla abartmıyor musun Çiçeğim? Burası tatil köyü ve insanlar sahilde kumların üstünde uyuyor. Bundan da rahatsız olmuyorlar “diyerek karşılık verdiğinde ise dişlerimi tekrar sıktım. Bir gün bu inci gibi dişlerimi bu adam yüzünden kıracaktım. İşte o zaman kafasını kırmak adına elimden ne geliyorsa da yapacaktım. Neden beni anlamak istemiyordu ve ısrarla inat ediyordu bilmiyorum ama burada kalmayı gerçekten istemiyordum. Hayatım boyunca istemediğim bir şeyi hiçbir zaman yapmamıştım. Zaten annemin bize öğrettiği en değerli şeylerden biridir. Bir olayı, herhangi bir konuyu veya istemediğini ne olursa olsun kabul etmeyin ve yapmak zorunda hissetmeyin derdi. Şu anda istemediğim bu şeyi sırf sevdiğim adam istiyor diye yapmak zorunda kalmam beni çok ama çok rahatsız ediyordu. Sinirli, oldukça şikayetçi bir ifade ile gözlerine baktım ve “Evet onun için şık bir otelde, harika yatağı ve manzarası olan ferah bir oda tuttuk. Lanet olsun kamp yapacağımızı söyleseydin gelmezdim! Neden bu kadar inatçı olduğunu anlamıyorum. Ben kamp tatillerini sevmiyorum. Çadırda uyumak ve ateşin karşısında sabahlamak bana göre değil, üstelik böceklere ve çimene karşı alerjim var. İlacımda otelde!” dediğimde suratı değişen Ali artık sıkılmış bir ifade ve ses tonu eşliğinde “Ben bu gece burada ateş yakacak, ayı izleyecek, denizin sesinde uyuyacağım. Kollarımda bana eşlik edecek misin? Yoksa bir prenses gibi benden ayrı odanda mı uyuyacaksın?” Diye sorunca artık pes etmiştim. Daha fazla savaşmanın bir anlamı yoktu. Ya şu anda resti çekecek ve odama gidecektim. Ya da susup bu iğrenç bulduğum çadırda uyuyacaktım. İlk seçenek oldukça cazip gelse de nedenini hala çözemediğim bir şekilde susmuştum. Ne yaparsam yapayım burada kalacaktı. Tek başıma otele dönüp sabaha kadar kocaman bir yatakta kafayı yemektense burada Ali ile savaşmayı tercih ediyordum. Gerçi ben ne düşünürsem düşüneyim savaş bitmişti ve kazanan Ali’ydi. Ali, tam olarak üç yıldır hayatımdaydı. İlişkimizin ilk iki senesi mükemmel bir dönemdi. Her anını benimle yaşar ve benim isteklerime önem verirdi. Benim kızdığım veya istemediğim, hoşlanmadığım her şeye dikkat eden Ali her ne olduysa şu son yılımızda tamamen başka biri olmuştu. Onu ilk tanıdığımda hayata dair planları vardı. Okulunu bitirecek, hayatında yapması gereken zorunlu görevleri yerine getirecek, aile şirketinde babasının istediği şekilde işlerin sorumluluğunu alacaktı ama her neyden kaynaklandığını anlamadığım bir sebepten içinde bulunduğumuz bu yılda geleceğe dair yapmış olduğu tüm planlarından vazgeçmişti. Tüm bu kariyer planlarını yapan adam yerini dünya turu yapmak isteyen bir maceraperest, düşüncesiz bencil birine bırakmıştı. Eskisi kadar da birbirimizi sevdiğimize inanmıyordum. Ne o beni kırmaktan çekiniyor ne de ben onu kırmaktan çekiniyordum. Beni hayatında elde edemediği cinsellik için tuttuğundan da artık emindim. Bu baş başa tatil planları son dönemde fazlasıyla sıklaşmış ve her türlü adım atılmaya başlanmıştı. 1 sene öncesine kadar Ali’yi annem ve babam ile tanıştırmayı düşünürken son dönemdeki bu adamı ben bile tanıyamaz olmuştum. Aile ile tanışma evresi de uzun bir süre sonrasına kadar rafa kalkmıştı. Çünkü geçekten benim fark ettiğim bu yaklaşımlarını ailemin fark etmeyeceğini düşünmenin bir aptallık olduğuna inanamıyordum. Düşüncelerimin arasından şu anda bulunduğum dürüm nedeniyle derin bir nefes aldım ve kararmak üzere olan havaya baktım. Lanet olsun burası Olympos’tu sahil boyu aydınlatma kullanılmıyordu, hava karardığında her yer zifiri karanlığa gömülüyor ve göz gözü görmüyordu. Bundan nefret ettiğimi biliyor olmasına rağmen çadır olayında ısrar etmesi sabrımı zorlasa da gerçekten pes etmiştim. Bu geceyi atlatmayı ve gün açtığında buradan tamamıyla ayrılmayı düşünmeye başlayalı da çok olmuştu. Kendime bu aptallığım yüzünden her saniye artan öfkemle savaşma çapası için söz verdiğim anda çalan telefonum ile yerimde zıpladım. Telefonum kot şortumun arka cebindeydi ve arayan ise Filiz’di. Filiz, benim liseden bu yana en samimi arkadaşımdı. Fena bir şekilde Kadir’den hoşlanıyordu. Kadir ona her ne kadar yüz vermese de aralarında duygusal bir çekim olduğunu hissediyordum. Bu arada Kadir kim mi? Kadir benim soğuk, sert, ters, agresif, uyumsuz daha ne kadar olumsuz ifade varsa içinde barındıran ikizimdi. Kendisi ile hiç anlaşamaz ve mümkün oldukça aynı ortamda bir saatten fazla durmamaya çalışırdık. Olurda bir saatten fazla kaldığımız ortam gelişir ve biz buna mecbur kalırsak herhangi bir atışma ihtimaline karşılık kesinlikle konuşmaz, birbirimizin yorumlarına katılmadan anı sonlandırırdık. Filiz’in telefonunu sitemli bir şekilde “Buraya gelmeli ve beni yalnız bırakmamalıydın. Otelde harika bir odamız varken, sahilde bir çadır kurduğumuza inanamıyorum” diyerek cevapladığımda Filiz sadece kahkaha atarak karşılık vermişti. Bu durum karşısında gerçekten çıldırabilirdim. Bu durumun neresi romantikti? Tamam sahilde gün doğarken uyanmak güzel bir fikir olabilirdi fakat bunu şu anda istemiyordum. Gerçi bunu şu anda ki öfkeyle lüks bir otel odasının terasından başka bir yerde de görmekte istemiyordum. Oysa ben gün doğumunu izlemeye bayılırdım. Hayatımda en romantik bulduğum anlardan biri olduğuna yemin bile edebilirdim. Bu mükemmel anın bende yarattığı hisse bile bu kadar öfke duymama sebep olduğu için Ali’den daha çok nefret ettim. Kampı istemiyordum. Bu çadırda değil o kocaman yatağımda uyumak istiyordum. Sabah odamın camından güneşin mükemmel doğuşunu izlemek istiyordum. Fakat Ali bunu anlamıyordu. Anlayacak gibi de durmuyordu. Filiz ile kafa dağıtıcı birkaç dakika sohbetin ardından telefonu kapatmıştım. Burada fazla yeşillik vardı. Buda çok fazla böcek, karınca, sinek demek oluyordu. Kolum şimdiden kaşınmaya başlamıştı. Kolumu sert bir şekilde kaşıtırken başımı sağa sola salladım ve sıkıntılı bir nefes daha verdim. Umarım gerçekten bu kaşınma sadece psikolojiktir. Yoksa birkaç saat içinde gerçekten derimi parçalarcasına kaşıyacak ve kesinlikle kanamasına sebep olacaktım. İlaçlarımı da otelde bırakmıştım. Şu anda alma imkanımda yoktu. Beni bu denli rahatsız eden ve sağlığım ile ilgili olan bu detayın Ali’nin de umurunda olmadığı kesindi. Ama umurunda olması gerekiyordu. Bir kadını seviyorsan onun rahatsız olduğu ve özellikle sağlı açısından tehlikeli olan ne olursa olsun en ufak detayı senin umurunda olmalıydı. Annem ile babam arasında olan aşkta ve sevgide bunu hep görmüştüm. Annem yıllar önce çok ciddi bir organ nakli olmuştu. Dikkat etmesi gereken bazı detaylar vardı ve bu detaylar babamın gözünden bir saniye olsun kaçmazdı. Kesinlikle babam kadar dikkatli düşünceli bir adamın daha var olduğuna inanamayacaktım.   …………. Saat göz gözü görmeyeceği karanlığın çökmesini sağlayacak kadar geç bir saat olmuştu. Çadırın hemen önünde bulunduğumuz yeri aydınlatacak kadar küçük bir ateş yakmıştık. Fakat oda neredeyse karanlığı geri getirecek boyutta sönmeye başlamıştı. Yanımızda getirdiğimiz atıştırmalıkları yemiş, fazlasıyla alkol almıştık. Gerçi bu kısmı benim için geçerli değildi. Her an karanlıktan çıkıp gelecek bir sarhoş için hazır ol da bekliyordum. Burası mükemmel bir tatil kentin halka açık bölümüydü. Her kısımdan ve her karakterde insan rahatlıkla kamp yapabilirdi. Genelde yöre halkı gençleri burada kamp kurardı. Ya da ellerine aldıkları şarap şişesinin verdiği ayyaşlıkla sahil boyu dolanır ve sahilin bir kısmında sızıp kalırdı. Kollarımı kaşımaktan nerdeyse yırtacaktım. Bu durum gittikçe canımı yakmaya başlamıştı. Kesinlikle psikolojik değildi. Ben bu kadar acı çekerken Ali ise fazlasıyla alkol almanın verdiği aptallıkla şarkı mırıldanıyor, benimle yakınlaşmaya çalışıyor ve beni fazlasıyla sinir ediyordu. Neden bu kadar gereksiz bir durum için uğraşmıştı ki? Otelin barında içebilirdi. Barda şarkı söyleyen soliste eşlik edebilirdi. Benimle dans edebilir veya romantik bir şekilde ona sarılmama izin verebilirdi. Bunun yerine daha sinir bozucu bir karar alarak ona kendimi sunmam için kendince bir ortam yaratmıştı. Fakat sonuç ortadaydı. Sahilin hemen kenarında çakıl dolu bir plajda, zifiri karanlığın ve küçük küçük karınca böceklerin istilasına uğramış bir şekilde güya romantizm yaşıyorduk. O ne kadar zevk alıyordu bilmiyorum ama ben geçekten hiç zevk almıyordum. Bu gece ileride hatırlamak isteyeceğim kadar güzel ve asla özel değildi. Saat geceye doğru ilerledikçe içimdeki korku daha da artmış, Ali beni bu halde bırakıp çadıra girmiş ve resmen sızmıştı. Kollarımdaki kaşınma bacaklarıma hatta tüm vücuduma yayılırken, kaşıdığım yerlerin artık şiştiğini fark ediyordum. Normal şartlarda şu anda ilacımı kesinlikle almam gerekiyordu ki bu durum devam ederse hastanede birkaç gün kalma boyutuna geçecektim. Saatin kaç olduğunu görmek için kotumun arka cebinde duran telefonumu elime alıp baktığımda şarjının bittiğini işaret eden sesi ile gözlerim kocaman oldu. Kahretsin telefonumun şarjı bitiyordu. Annem mutlaka sabah saatlerinde arardı. Telefonum kapalıysa, beni gitti bildikleri İzmir’deki arkadaşımın annesini mutlaka arar ve beni isterdi. Buda orada olmadığımı anlamaları, babamın beni eli ile koyduğu gibi bulması, bulduğunda ise canıma okuması anlamına geliyordu. Gerçi beni bulduğunda Ali’ye yapacaklarından bahsetmeme bile gerek yoktu. Çünkü İstanbul’da kendisi için hazırlanan bir cenaze töreni olacağından adım gibi emindim. En düşük ihtimalle hastanelerden birinde yoğum bakımda olurdu. Düşündüklerimin içimde yarattığı panikle hızla yerimden kalktım ve çadırın içine girdim. İçtiği içki ile tamamıyla sızmış olan Ali’yi tüm yöntemleri deneyerek uyandırmaya çalıştım. Nerdeyse bin defa seslendim, dürttüm hatta sinirlenip vurdum ama hiçbiri işe yaramadı. O kadar fazla içmişti ki resmen sızmaktan öte içki komasına girdiğini söyleyebilirdim. Onun sızmış haline baktım ve derin bir nefes daha aldım. Kız arkadaşını hatta sevdiğini söylediği kızı tatile götüren bir adamın hiçbir sorumluluğunu şu anda taşımıyordu. Burada başıma gelebilecek herhangi bir tehlikeye karşı beni bu kadar savunmasız bırakmaması gerekiyordu. Cidden sorumluluk sahibi bir insan değildi. Bunları düşünmenin veya bu düşünceler içerisinde daha fazla öfkelenmenin bir anlamı yoktu. Ali’yi çadırın içinde uyandırmaya çalışmaktan vazgeçip şarjı bitmek üzere olan telefonumu elime aldım ve çadırdan çıktım. Ateş sönmek üzere olduğu için etrafı yandığı andaki kadar aydınlatmıyordu. Birkaç saniye içinde şarjı bitecek olan telefonumun fener kısmından ışığını yaktım ve hızlı adımlarla otele giden yöne doğru yürümeye başladım. Bu ışık birkaç dakika bana yönümü bulma konusunda yardımcı olacaktı. Hızlı bir şekilde yürüdüğüm taktirde otellerin ışıklarının olduğu yola kadar gidebilir oradan sonrasını daha rahat atlatabilirdim. Ali’yi burada gebertebilirlerdi. Şayet sabah halen yaşıyorsa bunu kendi ellerimle yapacaktım. Gerçi bunu onu bulanların yapmasını tercih ederdim en azından ben katil olmazdım. Ayaklarım korkuyla o kadar fazla titriyordu ki neredeyse yürürken düşecektim. Nefes alışımı kontrol etmeye çalışsam da olmuyordu. Her an bu korku ile bayılabilirdim. Bunu kontrol altına almak için derin derin nefes alıp, hızlı hızlı yürüyordum. Ne kadar hızlı olursam otele o kadar kısa sürede varırdım. Herhangi bir yerden biraz olsun ışık yayıldığını görmek bile rahatlamama yardımcı olacaktı ki kulaklarıma dolan birkaç erkek sesi ile olduğum yerde durdum. Titreyen ellerimle hızlı bir şekilde telefonun ışığını kapatmaya çabalasam da içlerinden biri beni fark etmişti. Sesli bir şekilde “Orada biri var!” diye bağırınca elinde fener olan diğeri ise o feneri benden yana çevirdi. Kahretsin ki ışık bacaklarımı aydınlattı. O anda korkunç bir ıslık çaldı ve kalbim korku ile dolmaya başladı. Lanet olsun her seferinde korktuğumun başıma gelmesinden nefret ediyordum. Resmen belayı, kötü hisleri çekme gücüm vardı. Bir şekilde adımlarım geriye doğru giderken onlarla aramda mesafe açmaya çalışıyordum ki içlerinden biri “Harika! Bu gece parada anlaşamadık diye üzülüyordunuz. Bakın bu bacaklar için cebimdekinin hepsini veririm” dediğinde kalbimin ritmi resmen korkudan bozulmuştu. Tüm korku bedenimi titretmeye başlarken kalbim sıkışmaya başlamıştı. Kesinlikle kaçmam gerekiyordu. Fakat Ali’nin sızdığı çadıra gitmem bir şeyi değiştirmeyecekti. Geri zekalı sızdığı için beni korumayacaktı. Beklide ona da bir şey yaparlardı. Gerçi şu anda bana yapmayı hayal ettikleri şeyi gerçekleştirmelerindense o sarhoşu öldürmelerini tercih ederim. Ellerinde fener olmasa karanlıkta ne yöne kaçtığımı anlamazlardı ama adamlar sarhoş değildi. Buranın yerlilerine benziyorlardı. Ne yöne kaçacağımı benden daha iyi bilir ellerinde fener olmasa bile beni kolaylıkla yakalayabilirlerdi. Üstelik iyi birilerine de benzemiyorlardı. Feneri tam üzerime tutmaları benim için dezavantajdı. Geri adım atarak mesafe açtığımı eminim ki korktuğumu anlayan bir diğeri, “Emin ol eğlenceli olacak fıstık.” Dediğinde artık her ne olursa olsun kaçmam gerektiğini anladım. Burada kalamaz ve onlara eğlence olmazdım. Her ne olursa olsun sahile doğru koşmalı ve gerekirse denize girip yüzerek bunlardan uzaklaşmalıydım. Umarım yüzme bilmiyorlardır diye de dua etmeyi unutmamalıydım. Geriye doğru bir hamle yapar yapmaz beni ilk fark eden kişinin sesi olduğunu anladığım kişinin, “İlk raunt yakalayanındır” dediğini duyduğumda bu cümlenin ne anlama geldiğini anlamak saniyelerimi almamıştı. Anladığım şey ile geriye doğru koşup avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. “Yardım edin! Ali! “Diye bağırıyor, tüm hızımla da kaçıyordum. Karanlıkta hiçbir yeri seçemiyordum. Hayatımda hiç bu kadar hızlı koştuğumu hatırlamıyordum. Üstelik gerçekten sadece karanlık bir boşluğu andıran gecede… bu gerçekten bir kâbus olmalıydı. Tüm hızıma rağmen belimden yakalandım ve hızla yerden havalandığımda iğrenç bir kahkaha sesi eşliğinde “İlk benimsin bebek” kelimeleri kulağımda yankılandı. Bunun olabileceğine asla inanmıyordum. Bunu yaşayamazdım. Lanet olsun kurtulmanın bir yolu olmalıydı. Kolları belimi öyle kavramıştı ki hiç acımadan tüm gücümle kolunu hızla ısırdım. O an öküz böğürmesi gibi bir ses çıktı ve ardından “Seni sürtük! Sert istiyorsun öyle mi? “Diye seslendi ve ben panikle “Bakın bırakın beni ne yapmak istiyorsanız sonrasında sizi buna pişman edecek çok fazla tanıdığım var” Dediğimde içlerinden biri “Duydunuz mu pişman edecek tanıdıkları varmış? Beyler her yerde kamera var kıza dokunmayalım yoksa babası bizi dövermiş” dediğinde her biri iğrenç bir kahkaha attı. Ardından yüzünü görmediğim diğeri ise “Burada bizim yüzümüzü dahi görmüyorsun? Kim olduğumuzu nereden bilecekler ki sen zevkten ölmezsen bir ihtimal ama emin ol zevkten ölmek isteyeceksin. Sıram geldiğinde sana unutamayacağın anlar yaşatacağımdan emin olabilirsin. Sadece bakireysen üzülürüm ilkin olmak isterdim” dediğinde ise gözlerim dolmaya başlamıştı. Lanet olsun ilkimi bu hayvanlardan birine veremezdim. Lanet olsun veremezdim. Bunlardan biri bana dokunamazdı. Buradan her ne şekilde olursa olsun kurtulacaktım ve ilk işim beni buraya getirdiği için Ali’yi gebertmek olacak diye düşünürken adam feneri yüzüme tuttu. Ardından “Vay sarışınmış. Gözlerde renkli galiba. Sarışını da severim” dediği anda korkuyla geriye doğru adım atıyordum. Önümde üç kişi vardı. İğrenç bir şekilde mide bulandıran tam üç kişi vardı. Adım adım yine geriye giderken tam arkamda bir sertlik belirdi. Sırtım duvar kadar sert bir bedene çarptığında vücudumu yakan bir sıcaklık bedenime yayıldı ve korkuyla yutkunmadan edemedim. 4 kişi olamazlardı değil mi? Burnuma yayılan odunsu baharat kokusu içime dolarken, “Kumral işinize yaramaz mı? “Diye sert, erkeksi güven veren bir ses kulaklarıma ulaştı. Adamlar bir an şaşkınlıkla susarken, hemen arkamda duran o duvar gibi sert beden tek hamlede önüme geçti. Yüzünü göremiyordum ama tam arkasındaydım. O kadar iriydi ki         neredeyse arkasında küçük bir kız çocuğu gibi kalmış olmalıydım. Uzun boylu, kaslı ve sert bir bedene sahipti. Her yerinden güven verici bir his yayılıyordu ve adam arkaya doğru eğilip, “Kendi sağından yukarıya doğru, bir an bile durmadan koş!” dediğinde ise duraksadım. Evet, onlardan bir değildi? Beni korumaya mı çalışıyordu? Ya canını yakarlarsa diye düşünürken, adam bir anda daha sert çıkan sesle “Koş!” diye bağırdığında ne olacağını düşünmeden dediğini yapmıştım. Öyle hızlı koşuyordum ki nefes nefese kalmış olmam, bacaklarımın ağrıyor oluşu umurumda bile değildi. Arkamda bir kavga sesi ve hengâmesi bırakmıştım. Yarın ilk işim o adamı bulup teşekkür etmek ve Ali’yi bir güzel tokatlamak olacaktı. Her yer çok karanlıktı. Ne tarafa gideceğimi bir an şaşırdım ve o an karşıma çıkan bir köpek ile donup kaldım. Siyah, büyük ve korkutucuydu. Bir şey yapmadan bana öylece bakıyor oluşu beni olduğum yere sabitlerken derin derin aldığım nefes bana yetmemeye başladı. Bu kadar korku ve panikle aynı zamanda nefesimi kesen koşma ile kalbimin teklediğini hissetmek zor değildi. Nefes almak için kendimle savaşıyordum. İçimde dalağım patlayacak şekilde şişmiş olmalıydı ve köpek gerçekten kokutucuydu. Ben bu şekilde kendime gelmeye ve bu köpeği nasıl atlatacağımı düşünmeye çalışırken arkamdan “Sana hiç durmadan koş dediğimi hatırlıyorum” diye bir ses yükseldiğinde ise sadece korkudan çığlık atıp olduğum yede sıçradım. O anda yine yüzünü görememiştim ama “Köpek var” diyebilmiştim. Adam ise gayet rahat bir sesle “Onun adı canavar” dediğinde ise içime dolan nefesin canımı acıtmasına engel olamayan bir sesle, “Korkmamam gerekiyor galiba” dediğimde ise adam hala ukalalığı elden bırakmayan bir şekilde “Sadece çirkinleri ısırıyor” dedi ve ben bir an iltifatına teşekkür etmeyi bile düşünmüştüm. Fakat o kadar çok koşmuştum ve Ali’ye olan sinirimden akşama kadar birkaç atıştırmalık haricinde hiçbir şey yememiştim. Neredeyse açlıktan ölmek üzere olduğumdan başımın döndüğünü hissettim. Bu gece benim için fazlasıyla korku doluydu. Kalbime yüklenen bu korku zayıf bir bünye için ise aşırı fazlaydı. Nefesim göğüs kafesimde hapis kalırken kalbimin sıkıştığını hissettim. Vücudumu ayakta tutmakta zorlanan bacaklarımın titrediğini fark etmem ile zaten karanlık olan gecenin daha da kararıp beni yutmaya başladığını hissetmem zaman almamıştı. O anda havalanan bedenim erkeksi bir koku ile sarmalandı. Koku ciğerlerimi esir alırken öncekinden daha farklı bir seksilikte kulağıma “Senin gibi güzelliklerin tehlikeli gecelerden uzak durması gerekiyor” diye fısıldadı. Sesi o kadar içten ve bir o kadarda güven yayan bir tondaydı. Yüzünü görmemiştim ama bu ses tonuna ve bu kaslara sahip hiçbir erkeğin yakışıklı sınırında kalacağına inanmıyordum. Güneşin aydınlatacağı yüzünün tapılası bir Yunan heykelinden farksız olduğunu düşünmek içimde kelebeklere yer açıyordu fakat karanlık beni bir bataklık gibi kendine doğru çekip bu hayalime izin vermedi. Kimin kollarında olduğumu bilmiyordum fakat bu kollar bu gece karşıma çıkabilecek her şeyden, herkesten daha güvenli olduğunu hissediyordum. Bu kollar beni ölümün eşiğinde Azrail’e karşı bile koruyabilecek ya da en azından deneyebilecek tarzda güvenle beni sarıyordu.  Hayatım boyunca unutmayacağımı söylediğim sınırlı sayıda olay kişi veya durum vardır. Fakat bir liste yapmak gerekirse bu gece karanlığın içinde beni güvenli limanına çeken bu adamı listemin başına almama gerekiyordu.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Kalbimin Derininde

read
10.6K
bc

Leyl Tutkusu

read
398.3K
bc

HÜKÜM

read
158.6K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
8.2K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
17.7K
bc

Ufaklık | Texting

read
2.5K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
10.5K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook