Ceylan, kalbindeki derin acı ile elini kalbinin üzerine koyduğunda bir anlık nefesini içinde tuttuğunu fark etti. Kendini o kadar kasmış ve o kadar sıkmıştı ki bu baskıya dayanamayan bedeni ayakta durmasına yardımcı olmaya ara vermiş gibi hissediyordu. Elini, tutunmak istercesine duvara yasladı ve içinde biriktirdiği nefesini sesli bir şekilde verdiğinde gözlerini sıkıca kapadı. Lanet olsun tahmininden daha sertti. Bu karşılaşmayı bekliyordu. Bunu birkaç kere zihninde prova etmişti fakat hiçbir provanın hissettirdiği bu şekilde değildi. Tamam, bu karşılaşmayı sert bir şekilde bekliyordu. Fakat cidden bu kadar sert beklemiyordu.
Adamın bakışlarında öfke patlaması vardı ve o bakışlarda kesinlikle bir acıma yoktu. Sevgi aşk veya merhamet yoktu. Oysa onunla ilk göz göze geldiğinde o yeşil gözlerin içinde huzur var diye hissetmişti. Hatta hissetmemiş bunu bizzat yaşamıştı. Ceylan, o bakışlara her baktığında tüm bedeni yanardı. O yangını iliklerine kadar hissederdi. Fakat şu anda tüm bedeninde hatta ruhunda hissettiği tek şey korkuydu. Acı çekeceği, üzüleceği kırılacağı ve darmadağınık olacağı bir korkuydu. Bedeni Aslan’ın bakışlarına değdiğinde hissettiği hiçbir zaman bu olmamıştı. Yanmıştı, karıncalanmıştı. Fakat birkaç saniye önce tüm bedeni sadece titremeye başlamıştı. Üstelik hala etkisi geçmemişti ve titriyordu. Derin derin nefes almaya çalıştığı esnada
“Ceylan” diye seslenen Havin görüş alanına girdiğinde ise genç kadın kendini toparlamaya çalıştı. Havin, onun en yakın ve her şeyini bilen arkadaşıydı. Mardin’de birlikte büyümüştü. Hayatına bu kadar kâbusu yaşatan Azer’in kız kardeşiydi ve berdel ile evlenip Çanakkale’ye gelmişti. Hayatta şansı doğuştan yazılı ender kadınlardandı çünkü Kartal Karan ile evlenmişti. Havin aynı zamanda hastanede çocuk doktoru olarak görev yapıyordu. Bir oğlu vardı ve o kadar mutlu bir ailesi vardı ki ceylan bu durumu arada bir hüzünlü fakat mutlu bakışlarla izlerdi. Havin’in oğlunun hissettiği baba aşkını kendi oğlu bir gün bile yaşamamıştı. Çünkü, oğlunun babası pisliğin önde gideniydi. Havin, gözleri kocaman açılmış bir şekilde panikle yanına gelirken,
“Ne oldu?” diye sordu. Çünkü genç kadın, arkadaşını hiç bu kadar korkmuş bir şekilde gördüğü anı hatırlamıyordu. Her olay karşısında oldukça sağlam ve güçlü dururdu. Bakışları çelik gibi karşısındaki yaralardı ve şu anda korkmuş bir kedi yavrusundan farkı yoktu. Aslan’ı görmemiş ve geleceğini bilmiyor oluşunu yadırgamadan kısık tuttuğu sesi eşliğinde
“Aslan döndü” diye fısıldadı. Sesindeki korku derindi ve Havin, kocaman olan bakışları eşliğinde ona yine aynı panik dolu sesi eşliğinde
“Beren?” diye sordu. Çünkü Beren’i ve tüm yaşananları bir tek Havin biliyordu. Ceylan, yutkunarak
“Geldiği gibi ultrason kağıdını görmüş. Benim burada olduğumu bilmiyordu ve Kuzey’in kucağında tanıştılar. Şimdi yanında ve gözleri ile adam öldürme yeteneği olsa kesinlikle ölmüş falan olmalıyım” dediğinde Havin, derin bir nefes aldı ve
“Bunu bir gün öğrenecekti. Tamam karşılaşma burada olmasa iyiydi ama elinde sonunda bur çarpışma yaşanacaktı. Şimdi dışarı çıkalım ve bir hava alalım. Rengin bembeyaz. Neredeyse bayılacaksın” diyerek tam arkadaşını kolundan tutarak götürecekti ki bir anda hızla bir adım geri gitti. Çünkü, karşılarından gelen yırtıcı bakışları ile neredeyse ona uzak dur dercesine bakıyordu. Ceylan ne olduğunu bile anlamadan kolunu kavrayan ve onu hastanenin çıkışına doğru götüren Aslan ile panikle
“Hey!!” diye bağırdı ve Havin
“Aslan ne yapıyorsun?” diye arkasından bağırdı. Fakat genç adam içinde patlayan öfkesini kontrol altına alamıyordu. Aslan, öfke doluydu. Kuzey’in odasının kapısına geldiğinde küçük kızının kahkaha sesini duymuştu ve kalbi içinde nefessiz kalmıştı. İçeriye adım dahi atamamıştı çünkü içindeki bu öfke ile küçük kıza dokunmak istemiyordu. Kalbi bu kadar nefret ve acımasızlıkla dolu atarken nefesinin dahi küçük kızın saflığını zedelemesini istemiyordu. Fakat, aklında ne kadar soru varsa cevabını istiyordu. Her birinin ayrı ayrı cevabını istiyordu. Bunun için bir saniye bile bekleyemezdi. Havin’i seviyordu ve onu kırmak istemiyordu. Onun için net bir sesle
“Cevaplaması gereken sorularım var” diye söylendiğinde o kadar hızlı yürüyordu ki Ceylan neredeyse koşmak zorunda kalıyordu. Üstelik kolunu sıkıyordu ve eli pek nazikte değildi. Onun için hastanenin çıkışına geldiklerinde artık kendini toparlayarak kolunu genç adamın elinin içinden sert bir şekilde çekerek,
“Lanet olsun kendim yürüyebilirim. Bir yere kaçmıyorum ve konuşmak için başka bir zaman seçebilirsin!” diye bağırdığında Aslan, ona öfke dolu bir bakışla baktı. Ona kesinlikle güvenmiyordu. Konuşmamak adına kaçabilir, saklanabilirdi ve işleri daha sert bir hale getirebilirdi. Kızı için gereken ne varsa öğrenecekti ve tüm sorularını cevabını vermek zorundaydı. Onun için bakışlarını genç kadının korku dolu bakışlarından ayırmadan dişlerinin arasından,
“Arabaya bin!” diye söylendi ve Ceylan, ona sert bir şekilde bakmaya çalıştı. Fakat, bu adamın bakışlarındaki tehlikeyi daha önce görmediğine emindi. Onun için pek etkili olamamıştı. Önce etrafına bakındı. Hasta veya asistanlardan herhangi bir tanesi yoktu ve bundan cesaret alarak
“Şimdi beni iyi dinle koca adam. Burada bir görevim ve beni bekleyen hastalar var. Onun için başka bir gün konuşacağız. Özellikle daha sakin olduğun bir gün” diyerek Aslan’a dik dik bakarken, genç adam ona keskin, parçalayıcı bakışlarını dikerek bir adım yaklaştı ve aralarındaki mesafeyi sıfıra indirdiğinde sakin, kısık ve oldukça tehlikeli bir sesle
“Şimdi!” diye söylediğinde Ceylan, resmen bir adım geri gitme ihtiyacı hissetti. Biliyordu ki şu anda bu adama kesinlikle hayır cevabı işlemeyecekti. Üstelik konuşma hiç iyi geçmeyecekti. Tamda o anda arkasından bir ses,
“Ceylan sorun mu var?” diye sorunca Ceylan gözlerini bir bu eksikti. Diye içinden geçirircesine kapadı. Çünkü işte tamda olmaması gereken noktada olmaması gereken kişi diye geçirdi içinden. Çünkü sesin sahibi, Dr. Cengiz’e aitti. Dr. Cengiz, hastaneye estetik doktoru olarak gelmişti. Geldiği üç ay olmuştu ve geçici bir süre için aslında yapılacak olan ciddi bir ameliyat için sözleşmeli olarak Kuzey tarafından getirilmişti. Fakat geldiği günden bu yana Ceylan’ın peşindeydi ve Ceylan, onu kırmak falan istemiyordu. Her ne kadar kalbi karşısındaki adama ait olsa bile Dr. Cengiz kesinlikle mükemmel karakterde bir adamdı.
Birkaç kere onu kibarca yemeğe davet etmiş, Beren hastaneye geldiğinde onunla çok ilgilenmişti. Beren, onu seviyordu fakat Ceylan oldukça net bir şekilde genç adamı reddediyordu. Genç adam bu konuda pek ısrarcıydı. Yalnız, ceylan şu durumda oldukça tehlikeli olduğunu anlayabiliyordu. Aslına bakacak olursa daha önce Aslan ile karşılaşmamış ve o kadar şeyi yaşamamış olsa ona bir şansta verebilirdi. Dr. Cengiz oldukça yakışıklı, karakteri düzgün ve sevecen biriydi. Uzun boylu, kumral ve ela gözleri vardı. Hastanedeki tüm hemşireler hatta hastaları bile ona aşıktı. Kibar, düşünceli ve oldukça eğlenceli bir tipti. Başka bir evrende karşılaşmış olsalar Ceylan ondan istediği şansı vermek için düşünebilirdi fakat, ne yazık ki Ceylan ondan daha mükemmelini tatmıştı. Hatta o ateşte cayır cayır yanmıştı.
Aslan, bir an gözlerinin içinde yanmaya başlayan alevlerin eşliğinde genç kadının bakışlarında sabit kaldı. Sonra başını milim oynatmadan sadece bakışlarını hemen arkalarında duran Dr. Cengiz’e dikti. Ona adı ile hitap etmiş, üstelik korumacı bir tavır ile bakıyordu. Korktuğunu söyleyemezdi fakat ne kademede durduğunu anlayamıyordu. Bu süre zarfında hayatına birini mi almıştı? Bu cesaret nereden geliyordu? Diye düşünüyorken Ceylan o an yutkundu. Çünkü bu bakış bir aslanın, sürüsüne göz koyan bir başka aslana attığı bakış gibiydi. Ceylan bu bakışı gördüğü için sevinmeli mi? Yoksa kibar, nazik, düşünceli olan meslek taşının tek kelime edecek olursa parçalanma riskine karşılık korkmalı mıydı? Bilemedi.
Aslan hemen arkalarında duran ve bakışı ile ne hissettiğini anlayabildiği adama bakmaya devam ederken, Ceylan’ın bir anda elini göğsünden hissetti. O an bedeni bir anlığına titredi. Bu dokunuşun hissini ne kadar uzun zamandır hissetmediğini hatırlaması zaman almadı. Genç kadının dokunduğu yerden yani göğsünün derinliklerinden yükselen bir ateşi hissediyordu ve bu ateşi ne kadar özlediğini düşününce dişlerini sıkmadan edemedi. Genç kadın, Aslan’ın sıkılı dişlerini görmesinin verdiği panikle
“Tamam. Şimdi” diye ona fısıldamıştı. Sonra gözlerini dikmiş olduğu adamdan bakışlarını çekip Ceylan’ın kahve ama korku dolu bakışlarına sabitleyip birkaç saniye baktı. Ona bir şey yapacağı için korkmuş muydu? Kim birine bir şey olacağı için korkardı? Ya da iki adam karşı karşıya kaldığından hangisi için korkulurdu? Bunun cevabını kalbinden de zihninden de geçirmeden dişlerinin arasından
“Arabaya” diye söylendiği anda Ceylan başını tamam dercesine sallayıp, yürümeye başladığında Dr. Cengiz hemen arkalarından,
“Ceyla…” diye sesleniyordu ki Aslan, ona tekrar baktı ve dişlerinin arasından
“Ceylan Hanım’ın sorularımı cevaplaması gerekiyor” diye söylendi. Aslına bakarsa ona, genç kadına nasıl seslenmesi gerektiğini belirtiyormuş gibi bir ifadesi vardı ve lanet olsun bunu neden yaptığı konusunda en ufak bir fikri yoktu. Adam tek kelime edeceği esnada Kartal yan taraftan ortaya çıktı ve Dr. Cengiz’in omzuna elini koyarak,
“Hayatta kalmak istiyorsan tek kelime etme. Beren’in babası” diye söylendiğinde Dr. Cengiz birkaç saniye sessizce donup kaldı. Aslan ise istemsiz bir şekilde sırıttı. Bu varla yok arasında bir sırıtmaydı fakat hızla kendini toparlayarak arabasına yani Ceylan’ın içinde olduğu arabasına doğru yürüdü. Uzun bir konuşma olacağı kesindi. Fakat, güzel olup olmayacağı konusunda emin değildi. Dr. Cengiz çatık kaşları eşliğinde her ikisinin arabaya binmesini ve sert bir şekilde çıkış yapan arabanın gözden kaybolmasını izlerken,
“Ona zarar verecekmiş gibi bir izlenimi var bir şey yapmayacak mısınız?” diye sorduğundan Kartal, genç adamın omzuna yerleştirdiği elini hafif sıkıp anlaması için net çıkan sesi eşliğinde
“O kadının, kalbinin sahibi geri döndü. Onun için zorlama.” Diyerek onu uyardı ve adamın resmen yutkunduğunu görmese bile hissetti. Sert bir şekilde çalışan ve hızla oradan uzaklaşan arabanın arkasından sırıtarak
“Yerinde olsam, bulaşmazdım. Hele ki şu süreçte” diyerek bakışlarını adamın bakışlarına sabitleyip,
“Tabi ölmek gibi bir isteğin varsa bilemem. O zaman kesinlikle doğru adres diyebilirim” diyerek hastanenin içine doğru yürüdü. Tamam bu adamı birkaç aydır tanıyordu. Tek yanlışını veya yanlış davranışını görmemişti. Gözlerinin değdiği kadın kardeşinin kalbindeki kadın olmasaydı ona kesinlikle destek bile olabilirdi. Fakat, yanlış kadın diye geçirdi içinden ve güzel karısını hastanenin içinde görünce gülümsedi…
Aslan, sahilin kenarına getirdiği arabayı sert bir şekilde durdurup içinden yine aynı hızla çıktığında spor arabasının ön tarafına geçti ve bakışlarını arabanın içinde duran oldukça ürkek bakan genç kadına dikti. Bir kere daha aslan ve ceylan av alanında göz göze kalmıştı. Bir kere daha ceylan av olmanın sınırında geziyordu ve bu sefer aslan aç bile değildi.
Ceylan, oturduğu arabanın içinde deli gibi atan kalbinin eli ile durdurmak istedi fakat hemen karşısında olan ormanların kralına karşı herhangi bir şansı yokmuş gibi hissediyordu. Fakat, ormanların kralının bilmediği gözünden kaçırdığı bir şey vardı. Oda, aynı avı bir kere daha avlayamayacağı. Her ne kadar Aslan arabanın içinde bir ceylan var sanıyorsa bile genç kadının ruhunda bir çita vardı. Hızı, kıvrak hamleleri, keskin bakışları ve güçlü dişleri ile tam anlamıyla aslanın tek rakibi yırtıcı… bakışlarını keskin bir açıya çekerek içindeki beni yiyemezsin hissi ile genç adam bakarken, aramanın kapısını açtı ve
“Savaş başlasın bakalım” diye mırıldanarak arabadan indi. Adım adım genç adamın hemen karşısına geldiğinde durdu ve derin bir nefes alarak sert çıkan sesi ile
“İlk sorunu alayım” diye söylendi. Aslan, elindeki ultrason kağıdını havaya kaldırarak genç kadına diktiği bakışlarını bir an olsun yumuşatmadan
“O gece hamile olduğunu söylemeye mi? Gelmiştin” diye sordu. Ceylan o an yutkundu ve en acı soru ile başlamasının adil olmadığını düşünmeden edemedi. Fakat, savaş başlamamıştı bir kere. Ve kesinlikle parçalanmadan sona ermeyecekti…