bc

SANA GÜVENMİYORUM +18

book_age18+
3.6K
FOLLOW
34.6K
READ
HE
escape while being pregnant
friends to lovers
badboy
boss
mafia
drama
bxg
cruel
musclebear
like
intro-logo
Blurb

“Nasıl olsa yine gideceksin” diye söylenerek bakışlarını avının gözlerinden çekti ve onu ölüme terk ederek arabasına binip oradan uzaklaşmıştı. Çünkü aslanın karnı artık doymuştu. Hiçbir aslan avının cansız bedenine bakmazdı. Artık görevine gidebilirdi. Aslan, yıllar sonra ordudan özel bir görev almıştı. Komutanlarından biri onu arayıp, bu görev için anlaşmalı gelmesini tek görev olacağını ve biraz uzun süreceğini söylediğinde ikiletmeden kabul etmişti. En az 1 yıl yoktu ve buralardan uzaklaşmak onun için çok iyiydi. Geri döndüğünde nasıl olsa her ikisi de kendi hayatına bakmış olacaktı. Amerika’ya gitmiş ve belki de orada kalıcı olarak bir düzen kurmuş olacaktı. Onun için yeniden kapılmaya bir ihtiyacı yoktu. Bu en son isteğiydi.

Ceylan, gecenin karanlığını arabasının farları ile aydınlatarak uzaklaşan araba gözden kaybolana kadar ardından baktı ve tamamen karanlık geri geldiğinde elindeki notu kaldırdı. Dudağında yine acı bir tebessüm belirdi.

“Bu gerçek sondu” diye yazılmıştı. Genç kadın hıçkırığını yutarcasına yutkunurken elini karnının üzerine getirdi ve

“Onun suçu değil bebeğim” diyerek söylendi. Çünkü bu tamamen onun suçuydu. Bu sonu en acısından o hazırlamıştı. Ona kızmaya, nefret etmeye hatta ağlamaya bile hakkı yoktu. Yine yalnızdı. Yine acı doluydu bu sefer hissettiklerinden nefret etmeden üstelik…

Aslan Ve Ceylan'ın aşk ile savaşını anlattığımı hikayemiz.

chap-preview
Free preview
BU GERÇEK SONDU
İçindeki kalp çarpıntısı her adımında daha hızlanan Ceylan, bir ara kalbinin duracağını düşünmeden edemiyordu. Çünkü kalbi resmen kulaklarında atıyormuş gibi hissediyordu. Ceylan, bundan 6 ay öncesine kadar aşkın varlığına bile inanmıyordu. Hatta erkeklere inanmıyor, güvenmiyor hayatında istemiyordu. Çünkü, geçmişi acılarla, keder ve hep bir kaçış ile devam etmişti. Fakat, yaşadığı onca şeyin ardından belki de hiç ummadığı bir anda karşısına çıkan adam ile tüm ruhu yumuşamıştı. Nefes aldığı her saniye âşık olmamak için elinden geldiğince çabalasa bile bu çabalamasında oldukça başarısız olmuştu. Çünkü kalbi bir adam için atmaz dediği noktada tüm benliği bu adam ile dolup taşmıştı. Genç kadın, üzerindeki siyah, omuzları düşük kısa elbisesinin içinde oldukça seksi ve baştan çıkarıcı görünüyordu. Amacı seksi olmak değildi sadece bu elbise üzerindeyken tanışmışlardı. Belki istediği gibi olumlu olmayacaktı fakat hayatında en çok istediği şey o ilk karşılaşmaya geri dönmekti. Saçlarını salık ve dalgalı bırakmıştı ve kahve rengi gözleri biraz endişeliydi. Sivri burunlu rugan uzun topuklu ayakkabılarının zeminde çıkardığı ses tam bir tik tak saat sesi gibiydi. Her an ölümü gelecek olan bir ceylan gibi hissediyordu. Her an bir yerden bir yırtıcı aslan boğazına dalacak ve onu parçalayacakmış hissediyordu ve kalbi ağzında atıyordu. Çünkü genç kadın, onu tanığı 7 aylık süre içinde iki kere tek kelime etmeden ortadan kaybolmuştu. En son iki ay önce ikinci kere konuşma söz verip seviştikleri gecenin sabahında onu bir başına bırakıp gittiği Aslan’ın evine giden koridorun başında duruyordu. Onunla konuşmak isteyip istemeyeceğini bile bilmiyordu. Fakat konuşmaları gerekiyordu. Çünkü Aslan’ın bilmesi gerekenler vardı. Bilmeye hakkı olan şeyler… Aslan, kendine ait olan barın bir üst katında oldukça lüks döşenmiş bir evde yaşıyordu. Orayı her zaman sevdiğini söylerdi. Üstelik o evin içinde tek girebilen kadın olduğunu da ona fısıldadığı zamanı hatırlıyordu. Genç kadın, bu eve birçok kez gelmişti ve en son geldiği anı hatırlamadan edemedi. Gözlerini kapadı ve yaşadığı anlara geri gittiğinde gözlerinin dolmasını engelleyememişti. Çünkü, hayatında belki de ilk defa bu kadar düzgün bir insan ile tanışmış olmasına ve onca şey yaşamış olmasına rağmen hiçbir kadına onu sevdiğini söylememiş olan bir adam, seviştikleri dakika kulağına seni seviyorum diye fısıldamıştı. Ceylan ise ona sıkıca sarılıp kalbindekileri anlatmak yerine sabahında odasının içindeki aynanın önüne küçük bir not kağıdına “Güzel bir sondu” notunu yazarak tek bir açıklama yapmadan kaçıp gitmişti. O kadar uzağa kaçmıştı ki kendi bile bu kadar mesafeyi hayal edemiyordu. Bu bir kurtuluş değildi. Her gece onun hayali ile uyumuş, her an onu hissetmişti. Fakat, gitmesinin nedenleri vardı. Her ne kadar bu nedenleri ona anlatmak çözüm olabilecek olsa bile korkuları daha ağır basmıştı. Bir daha onu görmeyeceğini düşünüyordu. Tabi bir anda kardeşim dediği insanın düğünü için onca yıldır adım atmadığı memleketi Mardin’de karşısına dikilmesine kadar. Aslan, onu götürdüğü yerde birçok soru sormuştu. Fakat Ceylan yine genç adamın dudaklarına yapışıp sabahında konuşma sözü vermişti. Fakat, sabahında onunla konuşmak, başından geçenleri, korkularını, neden kaçtığını ve bu kaçışın neden sürmesi gerektiğini anlatmak yerine küçük bir kağıda “Böyle olması gerekiyor. Üzgünüm” diye yazdığı notu bırakarak çekip gitmişti. Bu her iki olayın ardından bir kere daha ona sarılır, onu öper ve konuşmasına izin verir miydi? Onu dinler miydi? Herhangi bir fikri yoktu. Fakat, onunla bu sefer cidden konuşması gerekiyordu. Bu konuşmayı ona borçluydu. Sonrasında kararını kendi verebilirdi. Olumsuz bir kararda Ceylan, ona kesinlikle hak verebilirdi. Çünkü sonuna kadar hakkıydı. Genç kadın, kapalı olan gözlerini açıtı ve derin bir nefes alarak topuklu ayakkabısının yerde çıkarttığı tık tık sesi eşliğinde yürürken, “Ya seni parçalayacak ya da yakıp küle çevirecek. Her iki durumda da haklı kızım.” Diye söylendi ve kendini aslanın ayağına doğru giden bir ceylan misali hissetti. Ya ormanların kıralı onu tek hamlede parçalayacak ya da yanında nefes almasına izin verecekti. Yani ya ölecek ya yaşayacaktı… Genç adam, gecenin yorgunluğu ile oldukça uykuya ihtiyacı varmış gibi hissediyordu. Gün boyu, yapılacak olan işleri anlatması oldukça yorucu geçmişti. Odasına geldiğinden bu yana kalbinin atışı onu gerçekten rahatsız ediyordu. Salonunun kenarında tavandan asılı olan kum torbası ile tüm stresini atarken kulağına ulaşan topuklu ayakkabı sesi ile kalbi daha sert atmaya başladı. O an hareketsiz kaldı. O topuklu ayakkabı sesinin kime ait olduğunu biliyordu. Kapalı olan gözlerinin eşliğinde yaklaşan sesi dinledi. Kalbi o topuklu ayakkabıların tık tık tık sesine içinde aynı tonda eşlik ediyordu. Bir belgeselde izlemişti. Bir aslan, her ceylanı avlamazmış. Bazı ceylanların yaşamaya hakkı olduğunu hissedermiş. Genelde hasta olanları hisseder ve onlara yönelirmiş. Fakat, her aslanın bir alanı varmış. Onu da o belgeselde öğrenmişti. O alanın içine giren sağlıklı ve yaşaması gereken ceylan, aslında ölmek istermiş. Aslan, bu isteğe saygı duyar ve onu avlarmış. Şu anda kendini, avı kendi isteği ile alanına girmiş bir aslan gibi hissediyordu. Lanet olsun bunu hissetmek istemiyordu fakat hissediyordu. Genç adam, topuk sesinin durduğunu anladığında birkaç saniye sessizlik oluştu. Çünkü, ceylan tam aslanın alanının sınırından girmeden önce son bir kere daha düşünüyordu. Genç adam, kapının arkasında duran kadının doğru kararı vermesini ve gitmesini içinden diledi. Çünkü Aslan, kapının arkasındaki kişinin Dr. Ceylan olduğunu görmese bile hissediyordu. Onu tam iki kere kandırmıştı. Hayatında hiçbir zaman bir kadın tarafından bu kadar yaralanmamıştı. Aslına bakarsa hayatında kadın olduğunu bile hatırlamıyordu. Gecelik birliktelikler ile gecen bir ömrü vardı. Aşkı hiç tatmamıştı ve hayatında istemiyordu. O bir aslandı ve çok fazla ceylan avlamıştı. Her birinin lezzetli etini tatmıştı ve hayatında ilk defa dişlerini bir ava geçirmek istememişti. Hayatında ilk defa bir ceylanı kalbinde sarıp sarmalamak istemişti. Hayatından ilk defa bir kadının kulağına orgazm olduktan sonra onu sevdiğini fısıldamıştı. O gece her şeyin başladığını sanmıştı. Artık bir bütün olduklarını sanmıştı. Gözlerinden genç kadının ne yaşadığını, acılarını hissedebiliyordu ve her bir acısını sarabilirdi. Buna izin verdiğini düşündüğü o gecenin sabahında aslında son geceleri olduğunu ona göstermişti. Yani aslanın avı, onu yaralamıştı. Fakat buna rağmen ona ikinci bir şansı vermişti. Ona her şeyi anlatmasını istemişti. Ona elini uzatmıştı fakat o dudaklarına yapışmadan birkaç saniye öncesinde sadece “Şu an istediğim konuşmak değil” diye fısıldamış ve vahşi bir sevişmenin ardından uyuya kalmışlardı. Sabahında ise Aslan, uyanık olmasına rağmen uyuyormuş gibi davranmıştı. Genç kadının kollarından çıkmasını, sessizce üstünü giymesini ve bir kâğıda not yazıp çıkıp gidişini dinlemişti. O an onun gitmesine izin vermişti fakat dakikalarca geri dönmesini, ona sarılmasını ve ona her şeyi anlatmasını istemişti. Fakat, sadece 3 saat sonra arkadaşı Duman, “Ceylan, İstanbul’da ve Amerika için biletini onaylattı. 2 saat sonraya uçuşu var. Dönüş bileti alınmamış” diye ona bilgi mesajı yazmıştı. İşte orada kalbinde ve ruhunda Ceylan, ölmüştü. Genç kadının iki ayın ardından buraya neden geldiği umurunda olmamalıydı. Bakışları ile kalbi atmamalı, o lanet olası yangınlara bedenini bırakmamalıydı. Aslan, yapısı gereği kimseye güvenmezdi. hiç bir bakışa aldanmaz, hiç bir tene kapılmazdı. hayatı boyunca bir çok kişiye yardım etmişti. Fakat, o kişiler ondan yardım istediği sürece bunu yapmıştı. Fakat, Dr. Ceylan'ı tanıdığı gün o bakışların arkasında bana yardım edin çığlığını görmüştü. Ona defalarca elini uzatmasına rağmen genç kadın sadece kaçmıştı. Onun için hayatında ilk defa bu kadar erken güvendiği için kendini suçlamıştı. Onun için iyi düşünmeli ve o lanet olası parmağını kapının zilinden uzak tutmalıydı. çünkü Aslan güvenmediği insanların canını yakmaktan asla geri durmazdı. Tam böyle düşündüğü esnada mırıldanarak “Çalma. Lütfen çalma” diye söyleniyordu ki kapının tiz zil sesi kulaklarına ulaştı. Tamda o anda gözlerini sıkıca yumup derin bir nefes verdi ve “Yapma” diye fısıldadı. Sonra gözlerini sert bir şekilde açtı ve içindeki yırtıcıların kralı tüm kontrolü eline aldı. Yemyeşil gözleri ile yattığı yerden kalkıp avına adım adım keskin bakışları ile yürüyen aslandan bir farkı yoktu. Dişleri çoktan kaşınıyordu ve darbe indirmek için pençesi derisinin içinden çıkmıştı. İçinde sevgi yoktu. Acıma yoktu. Aşk hiç yoktu. Üstelik bunun sorumlusu o değildi. Adım adım kapıya yaklaşıp, yavaşça kapıyı açtığında ürkek, tedirgin bakışları ile Ceylan’ın ona baktığını gördü. Bakışlarındaki ürkekliğin kalbini yumuşatmasına izin veremezdi. Elbise seçimi mükemmeldi. Onu sevdiğini söylediği gecede bu kıyafeti giyiyordu. O mükemmel saçlarının kokusunu bulunduğu mesafeden bile alabiliyordu. Dudaklarının lezzeti tüm benliğini sardığından Ceylan, tedirgin çıkan sesi eşliğinde “Sanırım artık gerçekten konuşmamız gerekiyor” diye söylendi ve Aslan tehlikeli bakışlarına, dudaklarının üzerine yerleştirdiği tehlikeli sırıtmayla genç kadına baktı. Aralarındaki küçücük mesafeyi elini uzatıp onu kendine çekerek kapattı ve dudakları ile dudaklarını kapatmadan hemen önce “Şu anda istediğim konuşmak değil” diye söylendi ve Ceylan bir anda kendini alevlerin içinde yanarken buldu. Lanet olsun bunu özlemişti. Bu sertliği, bu şehveti, bu yangını özlemişti. Bedeninin buna ihtiyacı varmış gibi hissediyordu ve genç adamın onu içeriye çekmesine, ardından kapıyı kapatıp sırtını kapanan kapıya yaslamasına ve onu tüm benliğini içine çekercesine öpmesine sesini çıkarmadı. Hatta inlemekten başka bir ses çıkarmadı. Aslına bakarsa ona cidden önemli bir şey söylemesi ve anlatması gerekiyordu fakat, önce tüm bu açlığı gidermesi gerektiğini anladı. Aslan, her sevişmeden kontrolü genç kadına bırakırdı. Bundan zevk aldığını biliyordu fakat bu sefer kontrolü devraldı ve bunu, “Bu gece kontrol bende Doktor Hanım” diye fısıldadı ve Ceylan, buna karşılık inleyerek “Teşhisi doğru bulduktan sonra sorun yok” diyerek söylenmişti ve Aslan sırıtarak, “Kesinlikle” diyerek genç kadını devasa yatağının bulunduğu yatak odasının içine götürdü ve saniyeler içinde çırılçıplak kalmasını sağladı. Ardından deli gibi öptü ve dudakları tüm bedeninin tadına baktıktan sonra bacaklarının arsındaki yerini aldı ve yavaş bir şekilde içine girdi. Ceylan, aldığı haz ve doluluk hissi ile gür bir inlemeyle karşılık verdiği her an Aslan, genç kadının aldığı her zevki gözlerine hapsetti. Daha derinlerine girerek kendinden geçmesini sağlarken bile gözlerini bir an olsun kapamadı. Dudaklarının aldığı şekil, gözlerinin kaymasını, bedenin kasılmasını her anı iliklerine kadar hissetti ve genç kadını titreyerek o yokuşa çıkarıp bir an bile beklemeden yuvarlanmasını sağladığında kendi de tükendi. Nefes nefese kaldı. Bu süre içinde tek bir kelime sarf etmedi. Oysa onunla her birlikte olduğu anlarda iltifatlar, takılmalar, seksi ve edepsiz kelimeler havalarda uçuşurdu. Fakat, sabahında genç kadın yine bir not bırakıp kaybolup gidecekti. Onun için duygularının kilitlendikleri odadan çıkmasına izin vermedi. Nefesleri düzene girdikten kısa bir süre sonra Ceylan “Artık konuşmaya hazır mı…” diye söylediği anda Aslan, onu kolları arasına çekip arkasından sarıldı ve “Hayır. Sabaha sakla doktor hanım” diye söylendi ve genç kadının boyun boşluğundan öperek gözlerini kapadı. Ceylan, kendisine verilen bu karşılığın ardından kaşlarını çattı ve yutkundu. Fakat tek kelime etmedi. Kalbi içinde heyecan ile atmıyordu. Yaşanacak olan bir yıkım daha varmış gibi hissediyordu fakat tek kelime etmeden gözlerini kapattı. ……………………….. Sabahın henüz ışıkları dünya üzerini aydınlatmadan yatağın diğer tarafındaki hareketlenme ile bilinci açılan Ceylan, gözlerini açmadan sessizce durdu. Tepkisiz kalmaya çalışarak yutkundu ve öylece kaldı. Bu hissinin ne olduğunu biliyordu. Bunun nasıl hissettirdiğini saniyeler sonra tadacaktı. Ona iki defa yaşattığı o berbat duygunun ağırlığını, öldürücü acısını birkaç saniye sonra tadacaktı. Buna hazır mıydı? bilmiyordu. Fakat, kabulüydü. Tek laf etmeye hakkı yoktu. Aslan, kollarını dikkatlice çekmiş olduğu kadının aslında uyumadığını hissediyordu. Çünkü, öldürücü darbeyi almış olan avının ölmesini bekleyen aslan misali her bir kalp atışını duyabiliyordu. Oda iki defa bu acıyı yaşamıştı. Yataktan kalktı ve üzerine kotunu yavaşça giyip, dolabından aldığı siyah tişörtlerinden birini üzerine geçirdi ve adım adım yatak odasında bulunan aynalığın önüne giderek orada bulunan beyaz bir not kağıdının üzerine sadece üç kelime yazdı. Ardından kapının orada birkaç gün önce hazırlamış olduğu çanta valizini eline aldı ve sessizce odadan çıkarken, eşikte durdu ve bakışlarını yatakta uyuyormuş gibi yapan genç kadına sabitledi. O an hıçkırmamak adına yutkunduğunu gördü ve bu görüntünün bedenindeki tüm kanın artık tükendiğini gösteren çırpınışları olarak adlandırdığı avına benzetti. Bundan sonrasında artık son nefesini verirdi ve aslan karnını doyurmak için yavaşça ayağa kalkardı. Genç adam yutkundu ve derin bir nefes vererek bakışlarını genç kadından çekerek evin çıkış kapısına doğru yürüyüp kapıdan çıkıp gitti. Ardından kapıyı kapattığında birkaç saniye gözleri kapalı olarak durdu ve “Böyle olması benim suçum değil doktor hanım” diye söylendi ve koridor boyunca ardına bir kere bile bakmadan yürümeye başladı. Ceylan için yaşamak veya ölmek o an aynı şeydi. Kapanan evin kapısının sesi kulaklarına ulaştığında gözlerini açtı ve yatakta doğruldu. Gözünden süzülen yaşı hak etmişti. Kızmaya hakkı yoktu. Nefret etmeye hakkı yoktu. Onun için, bedenine yatağın üzerine olan pikeyi sarıp yavaşça kalktı ve adım adım genç adamın çıkarken yazdığı notun bulunduğu aynanın önüne doğru yürüdü. Notu aldı ve bakmadan yine adım adım camın önüne geldi. Çünkü Aslan’ın arabası camın gördüğü sokaktaydı. Camın karanlık tarafından arabanın yanıp sönen turuncu ışıklarına baktı. Simsiyah bir spor arabaydı. Bu arabayı kullandığı o ilk gün aklına geldi. Süper bir histi ve o anın güzelliği ile gülümsedi. Göz yaşları gözünde parlıyordu. Saniyeler sonra Aslan’ın devasa bedenine tepeden bakıyordu. Genç adam, arabasının kapısına kadar yürüdü ve kapıyı açtığında duraksadı ve bakışlarını o mesafeden genç kadının gözlerine sabitledi. Ceylan, gözlerinin yeşilliğini o kadar mesafeden bile görebiliyordu. Hayatında o kadar güzel yeşil renk göz görmemişti. Genç adamın bakışlarından göz yaşları ile parlayan gözlerini ayırmadan acı bir gülümseme ile ona baktı ve acılarını, göz yaşlarının hesabını sorar gibi değil. Haklısın der gibi bakıyordu. Elini ürkekçe havaya kaldırıp yine ürkekçe parmakları ile hoşça kal dercesin hareket ettirdi ve gözünden yaşlar süzüldü. Aslan, bir an açmış olduğu kapıyı kapatıp hızla geriye koşmak ve eve girip genç kadına sıkıca sarılmak istedi. tüm kalbi bunun için onu zorluyordu. kalbi belkide ona her zaman soracağı bir soruyu haykırıyordu. "Neden geldiğini sor! Neden geldiğini sor! " diye fakat o güvenilmeyecek bir kadındı. Nedeni önemli değildi. Çünkü Aslan, ona tüm benliğini, gücünü, sevgisini sorduğunda gitme nedeninde kalmıştı. gitmesi gerekmiyordu fakat gitmişti. Onun için şimdi neden geldiğinin bir öneminin kalmaması gerekiyordu. Hatta bu his ile resmen savaştı ve derin bir nefes alıp “Nasıl olsa yine gideceksin” diye söylenerek bakışlarını avının gözlerinden çekti ve onu ölüme terk ederek arabasına binip oradan uzaklaşmıştı. Çünkü aslanın karnı artık doymuştu. Hiçbir aslan, avının cansız bedenine bakmazdı. Artık görevine gidebilirdi. Aslan Kantürk, yıllar sonra ordudan özel bir görev almıştı. Komutanlarından biri onu arayıp, bu görev için anlaşmalı gelmesini tek görev olacağını ve biraz uzun süreceğini söylediğinde ikiletmeden kabul etmişti. En az 1 yıl yoktu ve buralardan uzaklaşmak onun için çok iyi bir seçenekti. Aslına bakarsa yıllardır eline silah almamıştı. Uzun bir süre önce ordudan zorunlu emekli olmuştu ve Çanakkale’de kendine bir bar açmıştı. Geri döndüğünde nasıl Dr. Ceylan hayatına bakmış olacaktı. Amerika’ya gitmiş ve belki de orada kalıcı olarak bir düzen kurmuş olacaktı. Onun için yeniden kapılmaya bir ihtiyacı yoktu. Bu en son isteğiydi. Ceylan, gecenin karanlığını arabasının farları ile aydınlatarak uzaklaşan Aslan, gözden kaybolana kadar ardından baktı ve tamamen karanlık geri geldiğinde elindeki notu kaldırdı. Sadece üç kelime yazıyordu ve her bir kelime ile dudağında yine acı bir tebessüm belirdi. “Bu gerçek sondu” diye yazılmıştı. El yazısı o kadar güzeldi ki? Ceylan bu kadar güzel bir el yazısı olan adamın son yazmaması gerektiğine inandı. Sonra genç kadın hıçkırığını yutarcasına yutkundu ve bakışlarını karanlığın hâkim olduğu gök yüzüne çevirdi ve elini karnının üzerine yerleştirip gözlerini kapadı. İki damla yaş gözünden süzülürken “Onun suçu değil bebeğim” diyerek söylendi. Çünkü bu tamamen onun suçuydu. Bu sonu, en acısından o hazırlamıştı. Aslan’a gitmeyi tercih ettiği için kızmaya, nefret etmeye hatta ağlamaya bile hakkı yoktu. Yine yalnızdı. Yine acı doluydu bu sefer hissettiklerinden nefret etmeden üstelik… .. ... . . .

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook