NEREDE O?

2638 Words
“Tamam, saat iki gibi hastanede olursanız hem kontrolünü olmuş hem de emzirme işlemini hemen hallederiz. Anladığım kadarıyla daha fazla süt sağıp bırakmam gerekiyor. “diye söylenen Ceylan, telefonda güzel kızına ve yakışıklı oğluna tam bir anne edası ile bakan bakıcısı Emel hanım ile konuşuyordu. Bir sonraki gün tam 5 aylık olacak olan kızının oldukça obur olmasından resmen tükenmişti. Küçük kız, resmen aslan yavrusu gibiydi. Yedi yirmi dört memesi ağzında olsa içmekten bıkmaz ve doymazdı. Ceylan, Aslan’ın onu evinin yatak odasında ona inanmadığını, güvenmediğini söylercesine bırakıp gidişinin ardından geçen bir yıl üç ayı oldukça sakin atlatmıştı. Zaten artık geri dönmeyeceğine inanıyordu. Etrafındaki arkadaşlarının onun hakkında konuşmasına izin vermediği gibi kendi de tek soru sormamıştı. Belli ki genç adam buraları terk etmişti ve Ceylan, onun kararını etkilemek istememişti. Ayrıca her nereye gittiyse oldukça mutlu olmaydı ki neredeyse bir buçuk yıldır geriye dönmemişti. Ceylan onu bu tercih için suçlayamazdı. Çünkü onu tam iki kere o hislerle bırakıp gitmişti ve bu kadar kötü bir his olduğunu yaşamadan anlayamadığını düşünmüştü. Eğer olurda bir gün geri dönerse genç adamdan sadece bu kötü duygu için özür dileyecekti. Fakat, onun da yaşadıkları vardı. Korkuları, acıları ve güvensizlikleri. Yapabileceği tek bir şey yoktu. O zamanlar bir oğlu ve kendi vardı. Aslan’ı dahil edemeyeceğini düşünüyordu ve bunun için oldukça kararlıydı. Fakat, lanet olsun ki genç adamın ateşinden de uzak duramamıştı. Onun dokunuşları, öpüşleri ve o yangını daha önce yaşadığını hatırlamıyordu. O kadar mükemmel hissettireceğini ise düşünmemişti bile. Ceylan, Mardin’de doğup büyümüştü. Tüm ergenlik dönemi, Azer denen pisliğin yüzünden zehir olmuştu ve onun yüzünden annesi tarafından Mardin’den kaçırılmıştı. O fakat çok değil iki yıl sonra o pislik tarafından bulunmuş ve tam 2 ay alıkonulmuştu. O süre boyunca ona canavarca tecavüz etmişti. Adamın akıllara zarar bir fantezisi vardı. Kolları arasında olan kadınla şiddet uygulayarak birlikte oluyordu. Ruh hastası onu hem dövmüş hem de acımasızca birlikte olmuştu. Fakat, Ceylan o pisliğin elinden bir fırsatını yakaladığında hemen kaçmıştı. İstanbul’da hocası onu Amerika’da bir hastaneye değişim öğrencisi olarak gönderdiğinde ise hayatı bir nebze olsun düzelmişti. Tabi o zamanda hamile olduğunu öğrenmişti. Önünde seçenekleri çoktu. Aldırabilirdi. Doğurup Amerika Birleşik Devletleri korumasına verebilirdi. Ya da evlatlık birine verebilirdi. Fakat, Ceylan onu dünyaya getirmeyi ve büyütmeyi içeren en zor yolu seçmişti. Oğlunu kucağına aldığı ilk gün adını Yaman koymuştu. O pislik adam gibi korkak, acımasız, karaktersiz olmaması için. Orada olduğu süre boyunca çok köklü insanlar ile tanışmıştı. Oturum izni almak için hastanede ona sürekli yardımcı olan arkadaşı ile sahte bir evlilik yapmış, hatta vatandaşlığa bile geçmişti. Oğlu zaten ülke sınırları içinde doğduğu için gözlerini açar açmaz vatandaşlık verilmişti. Sonra arkadaşı ile boşanmış ve ona sonsuz bir teşekkür ile borçlanmıştı. Bu sayede, ikinci adı Rita olmuştu ve oğlu Rita kimliğinin üzerine kayıtlıydı. Türk nüfusunda kayıt altına alınırken kimliğine Rita ismini yazdırmıştı. Buda onu araştırmaya kalktıklarında bir oğlu olduğu gerçeğini saklamasında yardımcı oluyordu. Hatta çok ama çok yardımcı olmuştu. Fakat, Azer’in çocuğunu öğrenmemesi için vermiş olduğu bu savaşta oldukça çok şey kaybetmişti. Hayatında belki de karşısına çıkabilecek olan en mükemmel adamı, kızının babasını kaybetmişti. Hayat ona onca yaşadığının ardından tek bir şans sunmuştu fakat o bu şansı kendi hatası yüzünden kaybetmişti. Şimdi ikinci bir şansı olur muydu bilmiyordu? Bunun bedelini kızının ödemiş olmasına ise ayrıca kızgındı. Çünkü, kızını güçlü, mükemmel her an yanında olabilecek bir babadan yoksun büyütmek zorunda kalmıştı. O gece ona hamile olduğunu odaya girdiği anda söylemesi gerekiyordu. Ya da yataktan kalktıktan hemen sonra fakat, olmamıştı. Her şey gibi ondan da geç kalmıştı… düşünceleri içinde kaybolurken odasının kapısı hızla açıldı ve içeriye giren hastanenin müdiresi Yeşim Ataman, ona parlak mavi gözlerini dikerek “Aslan dönmüş. Kuzey’i konuşurken duydum. Birkaç dakikaya evinde olurmuş” diye söylediği anda genç kadın elindeki kalemi bir anda masanın üzerine düşürdü. Önce korku ile yutkundu. Kalbi hiç atmadığı kadar hızlı atmaya başladı ve nefes alamadığını fark etti. Şaşkın çıkan ses tonu eşliğinde “N- ne?” diye sordu. Neden dönmüştü ki? Yani gittiği yerde oldukça mutlu olmalıydı. Bu kadar zamanın ardından dönmesi nedendi? Diye düşünürken, panikle “Ona söylemediniz değil mi?” diye sordu. Çünkü o gecenin ardından Kuzey, yani hastanenin sahibi ve baş hekimi olan arkadaşı, onun hamile olduğunu anlamıştı. Hatta Ceylan tespiti yüzünden ona “Kesinlikle kadın doğum falan okuman gerekiyordu” diye söylenmişti. Onu anlaşma yaparak hastanede durmasını, buraya yerleşmesini söylemişti. Ceylan başta kabul etmemişti fakat, Kuzey onu oldukça tehdit vari bir ses eşliğinde “Ya bu sözleşmeyi imzalar burada kalırsın. Ya da daha kapıdan çıkmadan Aslan’a sadece iki kelimelik bir mesaj atarım. Ceylan hamile. Bu iki kelimeyi okuduğu anda daha ülke sınırları dışına çıkmadan karşına dikilir. Onun için seçim senin” diyerek sözleşmeyi önüne uzatmış ve eline de bir kalem vermişti. Ceylan’ın o saniye başka bir seçeneği yoktu ve yutkunarak “Ona haber vermeyeceksin. Bunun için kendine çizdiği yolu değiştirmesini istemiyorum. Bana güvenmiyor ve beni istemiyor. Bu durumu kullanıyormuş gibi olmak isteniyorum” diye istekte bulunmuştu ve Kuzey, genç kadına derin bir nefes vererek, “Aranızda olanların bir nedeni var mı bilmiyorum? Bildiğim tek şey birbirinizi bir türlü anlayamamış olmanız. Artı bebeğin bilmesi gerekiyor. Bu saatten sonra bir aile kurma isteği hiçbir zaman olmayacak. Bu şansı elinden alamazsın. Bu kadarına hakkın yok” demişti ve Ceylan derin bir nefes alarak. “Bir gün mutlaka öğrenecek. Zaten gitmek için planı vardı ki gitti. Sadece hamileyim diye yanımda kalsaydı o zamanda ona haksızlık yapmış olacaktım. Çocuk hiçbir zaman barışma malzemesi olarak kullanılmamalı. Öğrenecek ama şimdi değil.” Diyerek ona karşılık vermişti. Fakat o zaman o da belli bir zaman belirlememişti. Hatta kalbinin bir köşesinde ya geri dönmezse şüphesi vardı. “Hayır. Ona bir şey söylemedik. Lanet olsun Ceylan, bize bir şey anlatma fırsatı hiç tanımadın. Aslan temelli gitmedi ki. Sadece bir görev için gitti. Komutanı aramış ve ondan bir görev için destek istemişti. Görev bitince geri gelecekti. Sadece bunun için bir yıl gerekiyordu. 3 ay gelmemesinin nedeni çatışmada yaralanmasıydı. 2 ay hastanede kalmıştı. Demek ki toparladı ve çıktı.” Diye açıkladığında ceylan bayılmak üzere olduğunu hissetti. Hatta o sırada fısıltı gibi çıkan sesi eşliğinde “Kahretsin ultrason görüntüsü” diye söylendi ve kocaman açtığı gözlerinin eşliğinde tüm bedeni şoka girerken ağzını eli ile kapattı. Ceylan, o gece odadan çıkmadan önce üzerini giymiş ve elinde olan Aslan’ın yazmış olduğu notu çantasına koyarken, o gece her şey olumlu gitseydi ona gösterecek olduğu ultrason görüntüsünü çıkardı ve devasa büyüklükteki odanın içinde bulunan aynanın hemen kenarına takmadan önce üzerine birkaç dakika önce genç adamın kullanmış olduğu kalem ile o günün tarihini yazmış ve hemen altına “6 haftalık” diye not belirtmişti. O günden sonra o eve hiç gitmemişti. Zaten anahtarı da yoktu. Ondan sonra o eve kimsenin girmediğini çok iyi biliyordu. Çünkü genç adam ile bir konuşmasında evini içinde olmadan temizletmediğini ve oldukça temiz bir adam olduğunu söylediğini hatırlıyordu. Şimdi ise geri dönmüştü. Yani o eve girecekti. Odasına geçecek ve o keskin bakışları ile aynasında olan görüntüyü kesinlikle görecekti. Lanet olsun hemen anlanacaktı. Anlayacak ve onunla yüzleşecekti. Yeşim, “Nasıl?” diye sorduğunda ceylan derin bir nefes vererek başını iki elinin arasına alarak masaya direklerini yasladı ve “Ona hamile olduğumu söylemek için gittiğimde ultrason görüntüsünü aynasının üzerine takmıştım. Dakikalar sonra baba olacağını öğrenecek fakat kızı 5 aylık oldu. Lanet olsun benden iyice nefret edecek” diye söylendi ve yeşim bu cevap karşısında resmen sesi soluğu kesilmiş bir şekilde yutkundu. Ardından “Tüm ekibi toplayalım. Hastaneyi bile yıkabilir. Gerçi bu serserilerin bile hocası o, nasıl durdurabilirler bilmiyorum” diye söylediğinde Ceylan sırıttı ve “Elinde sonunda öğrenecekti” diye söylendi ve gözlerini kapatıp ellerini daha çok sıktı. Umarım ona karşı olan öfkesini biraz olsun yumuşatmıştı. Aksi halde küçük kızı bu savaşın tam ortasında kalacaktı. Bunu hiç ama hiç istemiyordu. …………………………. Aslan, aylar sonra dönmüş olduğu memleketinin huzurlu havasını içine çektiğinde kalbinin o kadar zaman sonra tık tık atmasına şaşkınlık ile baktı. Tam bir yıl üç aydır sol yanında olduğunu hissettiği tek bir anı bile hatırlamıyordu. Kısa bir araba yolculuğunun ardandan evinin bulunduğu sokağa girdiğinde ise en son bu sokaktan nasıl çıktığını hatırladı. Bakışları arabanın içinden yolu gören odasının camına gitti ve o an genç kadının göz yaşlarının parladığı saniyelere gitti. Gözlerini kapattı ve derin bir yutkunma ile duraksadı. Buradan uzakta olduğu süre boyunca o görüntüyü bir saniye olsun unutmamıştı. Gözlerini her kapattığında o an geri ışınlanıyordu. Derin bir nefes vererek gözlerini açtı ve “Onun seçimiydi” diye söylendi ve arabasını park ederek içinden çıkıp evine doğru yürüdü. Birkaç dakikalık mesafeyi yürüyerek geçtikten hemen sonra kapısının önüne geldi. Cebinden çıkardığı anahtar ile kapısını açıp evin içine girdi ve havasız kalan evin kokusundan kurtulmak için ilk iş elindeki çantayı bırakıp çamları açmak oldu. Yatak odasının camlarını açmak için odanın kapısının önüne geldiğinde ise birkaç saniye duraksadı. Genç kadının yatakta yutkunmasının hayali ile yüzleşti ve kalbi içinde ritim bozukluğuna girmişti. O gece gelmesine gece sonrasında düşündükçe anlam verememişti. Onu iki defa kandırmasının ardından gerçekten affedeceğini, nedenlerini soracağını düşünmüş müydü? Konuşmak için mi? Yoksa yine haritadan seçtiği bir ülkeye gitmeden hemen önce ateşli bir gece geçirmek için mi gelmişti? Bunu hep merak etmesine kızgındı fakat hissettiklerine dişlerini sıkarak, “Kes şunu artık” diye söylendi. Onu düşünmemesi gerekiyordu. Hala o gece yaşanan ateşli anların izlerinin olduğu yatağa bakmaması gerekiyordu. Buradaki onca zaman rağmen dağılmamış olan şehvetin kokusunu içine çekmemesi gerekiyordu. Onun için hızla odanın camına gitti ve camı açıp içeriye dolan temiz havayı ciğerlerine çekti. Sonra duşa germek için arkasını döndü ve bir anda fark ettiği ile kaşlarını çattı. Çünkü aynasının hemen üzerine kenara takılmış olan küçük siyah bir fotoğraf vardı. Adım adım yaklaştı ve fark ettiği şey ile kalbi içinde deli gibi atmaya başladı. Titreyen elini fotoğrafa doğru uzattı ve parmakları arasına aldığında bunun bir ultrason görüntüsü olduğunu anladı. O an yutkundu ve üzerine yazılmış olan tarihe baktı. Genç kadın ile bu odanda geçirdiği son tarihti ve hemen altında “6 haftalık” diye yazıyordu. İşte o an ne olduğunu anladı. Onca zaman kendi kendine sorduğu fakat bir cevap bulamadığı o sorunun cevabı şu anda parmaklarının arasındaydı. Genç kadın hamileydi ve o gün ona hamile olduğunu söylemek için gelmişti. Kalbi içinde deli gibi atmaya başlamıştı. Baba mı olmuştu? Hızla zihninde bir hesaplama yapmıştı ve hesaplarına göre 5 aylık bir çocuğu vardı. Bunca zaman habersiz olduğu bir çocuğu mu vardı? Aslan, tekleyen kalbinin eşliğinde içinden ben baba mı oldum? Diye söylenirken beyni sert bir şekilde “Aldırmadıysa” diye söylendi ve gözlerini koçama açarak hızla cebinden telefonunu çıkardı. Telefon listesinden Kuzey Ataman'ı buldu ve arama tuşuna bastı. Telefon sadece ikinci çalışında açıldığında genç adam arkadaşı daha cevap vermeden “Hangi ülkede?” diye sordu. Kuzey, bu soru karşısında sırıtarak birkaç saniye bekledi ve kucağındaki küçük kıza küçük bir öpücük hediye ederek, “Hastaneye gel” dedi ve telefonu kapattı. Çünkü soracağı her sorunun cevabı buradaydı. Aslan ise telefonu hızla kapatıp birkaç saniye önce sakin sakin girdiği evinin kapısından sert bir şekilde çıktı. Öyle sert çıktı ki kapının herhangi bir yerinin kırıldığından bile emin değildi. Koşarak arabasına gitti ve arabayı çalıştırdığında asfalttan resmen dumanlar çıkarak hareket ettirdi. Çok değil sadece dakikalar sonra Çanakkale’nin en önemli hastanelerinden birinin önünde sert bir fren sesi ile durdu. Kuzey Ataman, genç adamın geldiğini hastanenin koridorunda kulaklarına ulaşan acı sert fren sesinden anlayabiliyordu. Kucağında olan küçücük yavru aslanın başına bir öpücük bırakarak “Baba aslan ile tanışmaya hazır mısın?” diyerek gülümsedi ve ardından tatlı bir ses tonunda “Uyarmadı deme başın fena halde dertte kesinlikle hiç erkek arkadaşın olmayacak. Ayrıca benim ufaklıktan uzak dur. Oğlumu baba aslan parçalasın istemiyorum küçük hanım” diye söylendikten hemen sonra girişten giren Aslan ile göz göze geldi. Bakışlarındaki ateşi bulunduğu yerden hissedebiliyordu ve dinlenmede olan aslanın geri döndüm öfkesi ile göz göze kalmasının hayati risk boyutunu düşünmeden edemedi. Aslan, adım adım ona yaklaşırken yutkundu ve “Kucağımda bir bebek var ve tehlike arz etmediğini bilmem gerekiyor” diye söylendiğinde Aslan dişlerinin arsından “Nerede o?” diye sordu. O anda sesinin tonunu fark etti ve genç adamın kucağındaki küçük kız ile göz göze geldiğinde derin bir nefes verdi. Sonra küçük kız ile bakışmaya devam ederken onun tatlı gülümsemesine duraksadı. Gözleri kendi gözleri ile aynıydı. Kulağının hemen arkasında biten saçları ise sapsarıydı. Küçücük ağzı ile ona öyle bir gülümsüyordu ki Aslan’ın tüm öfkesi bir anda dağılmaya başladı ve Kuzey bu bağın herkeste aynı olmasına sırıtmadan edemedi. Onların ortak bir kalbi vardı ve Işık ile Yağız’da gördüğü o ilk an çekiminin burada da gerçekleşiyor oluşuna gülümsemeden edemedi. Aslan bakışlarını küçük kızdan ayırmadan “Onu bulmam gerekiyor” diye fısıldadı ve o sırada sesinin yumuşak çıkmasına, göz göze geldiği meleğin korkmamasına dikkat etmeye çalıştı. Kuzey ise “Neden?” diye sorunca Aslan onunla sert bir şekilde göz göze geldi ve “Cevaplaması gereken sorular var?” dedikten sonra elindeki ultrason kağıdını genç adamın yüzüne doğrultarak “İlk öncelik bu soru” diye söylendi ve Kuzey gülümseyerek kucağındaki küçük kızı genç adama gösterdi ve kaşlarını havaya kaldırarak “Onun cevabı burada” dedi ve Aslan olduğu yerde sendeledi. Hatta bir ara nefes dahi alamadığını düşünmeden edemedi. O sırada gözleri yeşil üzüm tanesini andıran bakışlar ile buluştu. Bembeyaz teni, yüzüne bile büyük gözleri vardı. Kısacık saçları ile tam bir yavru aslanı andırıyordu. Üstelik onun yavru aslanıydı. Güldüğünde her iki yanağında olan gamzeleri daha çok belli oluyordu. Onları da başka bir kadında gördüğünü hatırlıyordu. hatırlamamak için o kadar zaman uğraştığı kadında. O an dişlerini sıktı ve “Nerde o!” diye söylendiğinde tak tuk tak tuk topuklu ayakkabı sesi kulaklarına dolmaya başladı. O an gözlerini kapadı ve yutkundu. Kahretsin bu sesi de hatırlıyordu. Ses yaklaştıkça kalbi içinde deli gibi atmaya başlamıştı. Gitmemiş miydi? Burada mı kalmıştı? Peki neden? Lanet olsun o gece gerçekten ona mı gelmişti. Hem hamileliğini söylemek hem de onunla kalmak için mi gelmişti? Sabahında kalkıp gitmeseydi o yatakta onunla mı uyanacaktı? Sabahında ona baba olacağını mı söyleyecekti? İçinde büyüyen öfkeye engel olamıyordu. Çünkü bu kadına hiç ama hiç güvenmiyordu. En adam hayatının hiçbir evresinde kadınlara güvenmemişti. Fakat, bu kadına iki kere güvenmişti. Bunun için kendine çok ama çok kızmıştı. Bedelini de içinde bir yerlerde sakladığı sevme hissini feda ederek ödemişti. Onun içinden bu değeri söküp aldı için ona asla güvenmiyordu. Güvenmeyecekti de. Ceylan, tam karşısında durduğunda gözlerine o kadar sert bakıyordu ki genç kadın orada korkudan ölebileceğini düşündü. Fakat yine de bunu belli etmedi. Kuzey, “Bu av alanından küçük yavruyu uzaklaştırıyorum. Sorularının cevabını aldıktan sonra odamın yerini biliyorsun. Bu bakış ile gediğin anda seni kapı dışarı ederim haberin olsun” diye söylendiğinde Aslan hala genç kadına bakıyordu. Tabi, avını izleyen bir Aslan edası ile… birkaç saniye öylece bakıştılar. Her ikisi de o geceye geri gitti ve sessiz bakışmayı Aslan, “Bana, bunu yaşattığın için seni hiçbir zaman affetmeyeceğim” diye söylendi ve Ceylan acı içinde yutkundu. Ona ne diyeceğini bilemedi. Aslına bakarsa söylenecek tek kelimesi yoktu fakat yine de “Haklısın. Çok bir şey kaybettiğini düşünmüyorum. Güvenmediğin bir kadının, kendi çocuğunu taşıyor olsa bile hamilelik sürecinden pek zevk almayacağını düşündüm. Henüz 5 aylık ve baba kız bağınızı oluşturmanız için geç kelimesi yakınından bile geçmiyor. Dilediğin zaman gelip görebilirsin. Biz adada yaşıyoruz. Adını Beren koydum. Sen olmadığın için kimlikte Beren Altıntaş yazıyor. Dilediğin zaman değiştirebilirsin.” Dediğinde Aslan, genç kadının sesindeki gücün kaybolduğunu hissetti. Fakat, kendi içindeki öfke hala geçmemişti. Onun için genç kadına bir adım yaklaşıp aralarındaki mesafeyi kapattı ve yırtıcı hatta yok edici bakışları ile gözlerine bakıp oldukça tehlikeli ses tonu eşliğinde “Planlama için çok düşündün mü bilmiyorum? Fakat, kızımı da oğlunu kaçırma, saklama oyunlarına dahil ettiğin gibi bir kaçışa sürükleyecek oluşan, bunu aklından geçirecek olursan pişman ederim Ceylan” dedi ve genç kadın bir anda korku ile yutkundu. Bunu hiçbir zaman düşünmemişti. Onun gibi mükemmel bir adamdan kızını asla kaçırmayı hayal etmemişti. Aslan, genç kadının tek kelime etmesine izin vermeden yanından geçerek hızlı adımlarla hiç arkasına bakmadan Kuzey Ataman’ın odasına doğru yürümeye başladı. Ceylan ise gözünden süzülen yaşı önemsemeden gözlerini kapattı ve nasıl bir savaşın eşiğinde olduğunu düşündü. Yakıcı, öldürücü, parçalayıcı… Ama her şekilde yok edici. Üstelik bu savaşı kazanmaya gücü yetmezdi… İlk üç bölümü yayınlayacağıma söz verdiğim için ikinci bölümü de paylaştım arkadaşlar. Bir bölüm daha parlaşacağım hazır olduğunda... nasıl buldunuz çiftimizi:))
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD