Yıldız ve Ediz yemek sonrası günün yorgunluğunu atmak için kahve yapmış oturmuşlardı. Ediz gündüz yarım kalan konuşmalarına devam etmek için nişanlısının yakınına oturdu. Bir an önce gün almaya ikna etmek niyetindeydi.
Yıldız kahvesini içerken iyice sokulan nişanlısına baktı. Masum bakışlara bakılırsa bir şey istemeye hazırlanıyordu. Ondan önce davranmalıydı.
-Bana Çetin ile ilgili bilgi verecektin. Unuttum sanma.
Ediz romantik bir konuşmaya hazırlanırken duydukları ile istemsiz sinir oldu. “Akşam en azından iş konuşmasak olmuyor mu?”
Yıldız’ın kaşları havaya kalktı. “Serkan Bey benden icraat bekliyor. Sabırsız olduğunu sen benden daha iyi bilirsin.”
Ediz geri yaslanırken “Eskiden öyleydi. Bu sıralar pek rahat davranıyor.” Ortalığın tozunu attıran adam fazla sakin davranıyordu. Bu saat olmuş hiç arayıp sormamıştı. Öğlenden sonra da Erdem ve Alara ile eve geçtiğini biliyordu. Kendisi fark etmese de değişmişti işte. Eskisi kadar anında olacak demiyordu.
-Bunu konuştuk. Adamın planı bu. Rahat davranıyor ki karşı taraf şüphe etmesin.
-Öyle bile olsa adamları takip ettirmiyor. Çetin’in peşine bile doktor dediği için ben adam taktım. Eskiden olsa ilk yaptığı bu olurdu.
Yıldız düşününce hak veriyordu. Gökçe ile ülkeye döndüğünde ilk yaptıkları Alara’nın peşine adam takmak olmuştu. Ne yaptığını düşünürken “Belki gerek duymuyordur. Sonuçta Leman ile Çetin ona ne yapabilir?” diye sordu.
Ediz döndüğünde ciddi bir tavırla baktı. “Bu kız onun eski sevgilisi. Yani Serkan’ı yakından tanıyor. Neye nasıl tepki vereceğini iyi biliyor. Düşmanın seni tanıyorsa asıl tehlike budur.”
Yıldız düşüncelere dalarken Ediz çenesini tutup kendisine bakmasını sağladı. “Çetin ile ne varsa yarın elinde olacak, ama adam bu sıralar işe gidip gelme dışında hiçbir şey yapmıyor. Yani verdiklerim pek işe yaramayabilir.” Artık kendilerini konuşmak istese de sevdiği “Bu ne demek?” diye sormuştu.
Yıldız ısrarlı bakışlarını sürdürünce “Elimizde ki her şey geçmişte yaptıkları şeyler. İçtiği dozdan takıldığı kızlara kadar kanıtlar var, ama artık temiz diyorum. Adam şu anda işi dışında bir şeyle ilgilenmiyor.” cevabı geldi. Merakı daha da artmıştı.
-Ne yani Çiçek ile evleneceği için kendini temize mi çekmiş?
Ediz tam emin olmasa da “Öyle görünüyor.” dedi.
Yıldız’ın aklına bir planın heyecanı ile “O zaman hata yapmasını sağlayalım. Takıldığı kızlardan birini bulalım ve karşılaşmalarını sağlayalım. Bakalım o zaman hayır diyebilecek mi?” dedi.
Ediz de planı sevse de “Bunu doktor duymasın.” diye uyarmayı unutmadı. Adam birine zarar vermekten aşırı çekiniyordu. Duyduğu anda gidip yardım bile ederdi.
Yıldız da uyarıyı anladığında güldü. ”Merak etme Serkan beye söyleriz. O kabul eder. Sen bilgileri bana ver yeterli.”
Ediz kahvesini bırakıp nişanlısının elindekini de aldı. Onu da koyduktan sonra bakışları arasında kendine çekti. “Artık bizi konuşabilir miyiz?”
Yıldız yüzünü avuçlarının arasına alıp yüzüne yaklaştı. Aşık olduğu gözleri izlerken konuşalım dedi. Tabi öncesinden dudaklarından küçük bir öpücük almadan yapamadı. İçtiği kahveler birine girmişken çalan telefon yine araya girdi.
Ediz sinirle uzaklaşırken bu saatte kimin aradığına bakmak bile istemiyordu. Bu yüzden “Sakın o telefona bakmıyorsun.” dedi. Kendininki yetmezmiş gibi şimdi sevdiğininki araya girmeye başlamıştı.
-Tamam sessize alıyorum.
Eline aldığında bilmediği bir numara olduğunu gördü. Ediz’e gösterdiğinde ister istemez ikisi de merak etmişlerdi. Sitemle tamam aç dediğinde Yıldız dediğini yapıp sesi dışarı verdi. Yanlış yaptığını anlaması ise saniyeler sürdü.
-Selam Yıldız. Ben Alpaslan.
Ediz duyduğu sesle telefonu eline aldı. Yıldız durdurmaya çalışsa da “Lan sen kimi arıyorsun?” diye çokta ayağa kalkmıştı. O kadar konuşsalar da öfkelenmesi saniyelerini bulmuştu.
-Ooo Ediz Bey sizde mi vardınız?
Ediz alay eden sesi duydukça yerinde duramıyordu. Yıldız’a söz verse de sakin kalamıyordu. “Ne istiyorsun?”
Alpaslan istediği soruyu duyunca karşısındaki eve baktı. “Yıldız’ı görmeye gelmiştim. Dışarı çıkma şansı var mı?”
-Sen bekle ben geliyorum.
Telefon yüzüne kapanırken istediğine ulaşmıştı. Ediz ayağına geldiğinde Serkan’ın ona ulaşması mümkün olmayacaktı. Patronun istediği gibi adamı oyalayabildiği kadar oyalayacaktı.
Ediz telefonu kapattığı gibi kapıya yöneldi. Yıldız da peşinden koşturdu. “Canım lütfen dur.” Böyle dışarı çıkarsa hiç iyi şeyler olamayacaktı.
-Yıldız sen evde kal. Bakalım adamın derdi neymiş?
Kapıdan hızla çıktığında Yıldız geride kalamadı. Geride çalamaya başlayan telefonu kimse duymadı. Ediz cevap vermeyince Serkan mecburen kapattı. Telefonu Duru’nun eline verdi.
-Son aradığım kişiyi aramaya devam et. Ben inip konuşacağım.
Duru elini sıkıca tutup durdurdu. “İnmeyin. Bunlar konuşmaktan anlamaz.” Ödeme günü gelmeden önlerini kesmişlerdi.
Serkan mevzu para olduğu için çözebileceğini düşünüyordu. “Sıkıntı yok.” diyerek arabadan indi. Kapıları kilitlemeyi de unutmadı. En azından Duru’yu sağlama almıştı. Karşısındaki kaba saba adamı izlerken “Buyurun.” dedi.
Gelenler bu gece dövmek için para almışlardı. Onlar için en basit işti. Fotoğrafta ki adamı karşılarında görünce gülerek “Buyuralım.” dediler. Arabanın önünde duran adam da gelince iki yanına geçmelerini izledi. Yaptıklarını korkutmak için olduğunu düşünüyordu. Böyle tiplerin derdi para ise mevzunun büyümesine gerek yoktu.
-Ne istiyorsunuz?
Karşısında ki tip arkasını gösterip “Kızı.” dediğinde sinirlenmeye başladı. Soğukkanlı kalmaya çabalarken “Olmaz.” dedi.
Zaten bu cevabı bekledikleri için yanında duran adamlar kollarını tutunca Serkan çekmeye çalıştı. Önünde duran adamda yaklaştığında “Sen mi engel olacaksın?” demişti.
Serkan kollarını çekmeye çalışırken “Derdiniz para ise sorun değil. Ne kadar istediğinizi söyleyin.” diye bağırdı. Bugüne kadar en ufak kavganın içine girmemiş biriydi. Zekası ve parası sayesinde kavgaları farklı olmuştu. Babasından bile tek tokat yememiş biri olarak bu tiplerin kendisine dokunmasına izin vermezdi.
Duru kapıları kitlediği andan beri kaçmaya çalışırken bağırsa da boşunaydı. Adamlar Serkan’ı ortalarına almışlardı bile. Kendi yüzünden olduğunu bilmek ise içini daha çok yakıyordu. Ağlayarak telefona sarıldığında dediğini yapsa da dediği kişi telefonu açmıyordu. Başka birini aramayı düşünse de yapamıyordu. Çaresizce kapıyı zorlarken hiçbir şey yapamamak çıldırtıyordu.
Adamlar tuttukları kişinin baya zengin olduğunun farkındaydılar. Baştan aşağı süzerken teklif cazip gelse de bu akşam işleri dövmekti. Bu yüzden kolları sıkıca tutuklarında ilk yumruk karnına sertte indi.
Serkan acıyla kıvranırken baya baya dayak diyeceğini anlayınca istemsiz güldü. Bu başına ilk defa gelince tepkide normal olmuyordu. Yumruğun ikincisi yüzüne geldi. Kemikleri sızlarken devamını artık düşünecek durumda değildi.
Yere düşmesi ile üç kişinin saldırısına maruz kalmıştı. Sonunda yakasından tutulduğunda her yeri uyuşmuş gibiydi. Yüzüne pis pis bakan adam “Bir daha kime bulaştığına dikkat edersin.” diyerek yere savurmuştu. Sonunda gittiklerini gördüğünde yattığı yerden gök yüzüne baktı. Dayak yüzünden her yeri ağrıyordu. Dudağının kenarında hissetti sıcaklık ile elinin tersiyle sildi. Kan olduğunu görünce bir kere daha güldü. Tabi canı daha çok acıdı. Korna sesiyle arabasına baktığında kapıları açtı.
Duru sonunda kapı açıldığı gibi kendini dışarı attı. Arabanın önünde yerde yatan Serkan’ı görünce korkuyla yanına koşturdu. Telaşla yüzüne baktığında çok kötü görünse de gülümsediğini gördü. Kolunu tutarken kalkmasını sağladı. Üstü başı pislenmişti. Göz yaşları içinde silmeye çalıştığında elini tutmasıyla durdu. Yüzüne bile bakamıyordu. Ona zarar vermek dışında ne işe yarıyordu? Bir de Leman’ın isteği ile ayağına geldiğini öğrenirse neler olabileceğini düşündükçe kaybolmak istiyordu.
Serkan kalkmayan baş ile kendini suçladığını biliyordu. Gülerek “hayatımda ilk defa dayak yedim.” dedi. Hızla kalkan bakışlar sinirli mi bakıyordu? O zaman devam etmeliydi.
-Yalnız elleri çok ağırmış. Her yerim ağrıdı. Bu bünye buna hiç alışkın değil…
-Serkan Bey!
Duru işi espriye aldıkça deliriyordu. Adam sanki normal bir durummuş gibi keyif alıyordu. Kaşı yarılmış, dudağı kanıyordu, yüzü perişan haldeydi, ama hiç umurunda değil gibiydi.
Serkan kendine yükselen sesle kahkaha attı. Bunların hepsi ilkti. Ona biri sesini yükseltebilir miydi? Öyle bir durumda burnundan getirirdi, ama şu anda duyduğu tek şey zevkti.
-Böyle durmaya devam mı edeceğiz? Benimle ilgilenecek misin?
Kendi halledebilirdi, ama özel ilgiye hiç hayır demezdi. Telaşla kolundan tutulup arabaya yürütülmesine izin verdi. Ağırlığını biraz Duru’nun üstüne verirken yana baktı.
-Sen bu kadar sulu gözlü müydün?
Duru kafasını kaldırdığında yakınında izlediğini görünce biraz çekilmek istese de sanki işe yaramıyor gibiydi. Çekildikçe Serkan da yaklaşıyordu. Kolunu tuttuğu içinde diğer eliyle gözlerini sildi. Güçlü olmaya çalışırken her saniye ağlak biri gibi de olmak istemiyordu. İçinde bulunduğu durum yüzünden dengesiz olmuştu.
-Korktum.
Kapıyı açıp binmesini sağladığında elini çekeceği anda üstüne koyulan parmaklar engel oldu. Sarılma ve ikinci kez tutulan elle ister istemez duygular farklı bir yöne gidiyordu. Onun için bunlar sorun olmasa da kendi kalbi açısından öyle değildi.
-Benim için mi korktun?
Serkan cevabı bildiği halde duymanın peşindeydi. Buluştuğu gözler çok güzel bakıyordu. Milletin neden aşk sarhoşu olduğunda saçmadıklarını şimdi anlıyordu. Bugüne kadar sevgisine hiçbir zaman karşılık bulamadığını sanıyordu. Oysa şu anda hissettiklerinin bir karşılığı olduğuna emindi. Sadece açık açık dillendirmek gerekiyordu. Bu kendi adına çok zor değildi. Aynı şekilde Duru’nun da rahat olmasını istiyordu.
Oysa onun için duygularını söylemek hiç kolay değildi. O patronuydu ve hala bütün gerçekleri anlatamamıştı. Elini çekerken “Benim yüzümden olduğu için bu çok normal.” diyerek kapıyı kapattı. Arabanın arkasından dolaşırken de içine havayı çekti. Boş hayaller kurmayı bırakmalıydı. O Serkan Dilmen’di ve bu davranışların altında başka bir şey aramamalıydı. Aldığı kararlar ile direksiyonun başına geçti. Arabayı çalıştırmadan önce “Hastaneye mi gideceğiz?” diye sordu. Onun için telaş yapmayacağım dese de bu haliyle de direk eve bırakamazdı.
Serkan navigasyona kendi evinin adresini girdi. Bu gece eve dönerse büyük sorun çıkardı. Ablasının da evde olduğunu düşününce gitmemesi daha iyi olurdu. Yoksa adamları bulur tek tek yok ederdi. Kendi çözmesine bile izin vermezdi.
-Girdiğim adrese gidelim.
Duru ekrana bakıp yola çıktığında izlediğini bile fark edecek durumda değildi. Adamların neden geldiğini ve Serkan’ı dövdüklerini düşünüyordu. Bu hiç normal değildi. Aklına gelen ihtimal canını sıkarken “Bakıyorum baya iyi araba kullanıyorsun.” sözleriyle saniyelik yana baktı. Telaşla anlatmaya çabasına gireceği anda “Tamam sorun yok. Neden yaptığını biliyorum.” demesini izledi. Böyle yaptıkça kendine kızgınlığı artıyordu. Bu yüzden de “Nasıl sorun olmaz? Ben seni kandırdım? Üstüne dayak yedin hala biliyorum diyorsun.” diyerek çıkıştı. Aynı şey kendine yakılsa kesinlikle yıkılırdı. Bu kadar duygusuz muydu?
Serkan yolu izlerken kızgınlığın sebebinin kendi olmadığının farkındaydı. Yaptıklarını düşününce bunlar normal geliyordu. Zamanında az kişiyi kandırmamıştı. Oysa olması gerek Duru gibi kabul etmemek olabilirdi. İlk defa sorgularken telefon sessizliği bitirdi. Aralarında duran telefona baktığında arayan kişiyi görünce ilk olarak Duru’ya baktı. Bakışları yolu bulurken gördüğünü biliyordu. Acayip şekilde kararsız kalırken ısrarlı çalış yüzünden eline aldı. Önce bu konuyu halletmesi gerekiyordu. Açmaması onu daha çok rahatsız edeceği için cevap verdi.
-Efendim.
Çiçek kendine ulaşan fotoğraflardan sonra bir şeyler döndüğünü anlamıştı. Restoranda Serkan, Mert ve Cemre’nin karşılaşması, onu öpmesi ve şimdi başka bir kıza sarılması. Bunlar hiç mantıklı değildi. Cevapları almak içinde bizzat aramıştı.
-Serkan iyi akşamlar.
En son kötü ayrıldıkları için bu tavır şaşırmıştı. Ona kendini ispat etmeye çalışırken yanlış davranmıştı. Gözü Duru’nun üstünde “İyi akşamlar.” dedi. İstediği gibi davranan biri olarak tedirgin olması acayipti. Yanlış düşünmesini istemiyordu. Gerçi bunu kendi sağlamıştı. Restoranda Çiçek’in peşinden koşturmuş Çetin’e kafa tutmuştu. Duru bunları görmüştü. Üstüne Çiçek ile ilgilendiğini söylemişti. Bütün planını bozan ise kalbinin hissettikleri olmuştu. Buna da alışkın olmasa da planını değiştirip devam edecekti.
Çiçek mesafeli gelen sesle son alanlara bağladı. Böyle telefonda olmayacağı içinde “Görüşmemiz gerekiyor.” dedi.
Serkan da bunu istiyordu. Yüz yüze konuşmak en iyisiydi, ama şimdi olmazdı. Yüzünü görürse ortalık karışırdı.
Duru dikkatini yola vermeye çalışsa da Çiçek ile konuştuğunu bildikçe direksiyonu sıkıyordu. Kıskanmak senin hakkın değil dedikçe de kalbi sıkışıyordu. Kulağına ulaşan “Birkaç gün sonra buluşalım.” teklifinden sonra durmak kolay olmadı. Telefon kapanınca sinirle “Tabi kız üzülmesin.” kelimelerin sesi söylediğinin bile farkında değildi.
Serkan tam kapattığı anda duyduğu ile Duru’ya baktı. O kadar öfkeliydi ki bir şey dese patlayacak durumdaydı. Telefonu aldığı yere koyarken sadece izledi. Baya baya kıskanıyor muydu? Gülerek anın tadını çıkarıyordu ki kendine dönen gözler ile bir an korkmuş bile olabilirdi. Serkan Dilmen bir kadında mı tırsıyordu? Neler oluyordu?
Durun ağzını açmıştı ki beyefendinin telefonu yine çalmaya başladı. İstemsiz ekrana baktığında defalarca aradıkları adam olduğunu gördü. Sekreteri olarak hakkı olduğunu düşünerek aldığı gibi açtı.
-Ediz Bey hemen Serkan beyin evine gelin. Size göndereceklerimi de almayı unutmayın.
Telefonu kapattığında yüzünü temizlemek için gerekli olan malzemeleri yazdı. Sonra da sinirle yerine geri koydu.
Serkan baştan sona şaşkınlıkla izledi. Galiba ondan başkası ona böyle bir şey yapamazdı. Takılmak için “Sinirlendik galiba.” dedi. Az önce duyduklarını sonra kullanacaktı.
-Ne haddimize patronum?
Duru gaza bastığında acısını arabadan çıkarıyordu. Bir an önce varmazsa içinden geçirdiklerini daha fazla tutamayacaktı. O mutlu olsun demek öyle kolay olmuyormuş. Bunu çok iyi anlıyordu.
Serkan da biraz daha üstüne gitse patlayacağını bilse de yapmadı. Eve varana kadar sadece izledi. Sonunda araba durduğunda kendi indi. Eve doğru yürürken “Ben artık gideyim.” dediğinde döndü. Anahtarı uzatmış beklediğini görünce yaklaştı. Anahtar ile birlikte elini tuttuğunda eve doğru çekti. Gitmesine izin vermeyi hiç düşünmüyordu.