Göz göze geldiğimiz an, Azad 'ın yüzündeki tebessüm hızla kayboldu ve hemen başka yöne baktı. Sanki benimle göz göze gelmek bile istemiyormuş gibi davranıyordu. Bu bana garip ve üzücü geldi. Onun neden böyle davrandığını anlayamıyordum. Çene kası sinirden belirginleşirken bakışlarını hemen üzerimden çekmiş sadece saniyelik bakmıştı. O an yüreğimde bir sızı hissettim. Tamam Azad' ı daha tanımıyor, sevmiyordum ama yüzünü daha ilk günden böyle çevirmesi gururumu kırdı. Başımı öne eğip büyüklerin konuşmasını sessizce dinlerken aklımın bir köşesinde evliliğim konusunda dizilere konu olacak senaryolar geçiyordu aklımdan. Zengin bir ailenin yakışıklı varisi neden benim gibi sıradan güzel sayılmayacak biriyle evlenmek ister ki ? Acaba ruhsal bozukluğu mu vardı? Sanmam. Ben ondan daha deli duruyordum. Aklıma da başka bir sebeb gelmiyordu. Babamın can borcu hikayesi ise hiç inandırıcı gelmiyordu. Annemin seslenişiyle zihnimdeki kötücül sesleri susturup misafirlerimize pardon müstekbal kayın validem ve kayınbaba haaa bir de eşi olucam diye karar bağlayan kocama tatlı ikram etmeye başladım.
Nişandan sonra kısa bir konuşma yapmamız için diğer odaya geçtik. Elbette yalnız değildik. Yanımızda yengem vardı. Yani küçük amcamın karısı. Azad sessizdi.
" Güzel bir nişan töreni oldu değil mi?" diye sordum. Yengem tuhaf bakıyordu ve ben aklıma gelen ilk saçma soruyu soruvermiştim.
Azad, bana pek ilgi göstermeyen bir şekilde "Evet, güzeldi." dedi. Sanki benimle konuşmak istemiyormuş gibi davranıyordu ama yengem konuş dercesine bakıyordu. Ayrıca nesi güzeldi acaba? Yani aldım verdim tak yüzüğü olmuştu. Tamam gösteriş meraklısı değildim de bu nişana da güzel denmezdi. Normal denebilirdi, sıradan denebilirdi.
Bu durum moralimi bozdu ama gene de pes etmeden konuşmaya devam ettim. Yengem soğuk davrandı falan derse babam kemiklerimi kırardı.
"Seninle tanışmak isterim. Birbirimizi tanımamız gerekiyor, değil mi?" diye sordum.
Azad bu kez başını kaldırdı ve bana baktı. "Evet, tanışabiliriz. Merak ettiğin bir şey varsa sor. " dedi. Konuşmayı daha ne kadar ben devam ettirebilirdim ki? Aslında onun konuşması gerekiyordu. Umarım beni koca meraklısı sanmazdı. Yengem burada olmasa ağzımı açmazdım.
O sırada abim gelip Sare Hanım ve Emin Bey' in gitmek için hazırlandığını söyledi. Bilmiyorum sanki onlarda uzun uzun konuşmamızı istemiyormuş gibi geldi. Belki de ben kuruntu ediyordum. Yolları uzundu sonuçta.
İçten içe, umut ediyordum ki belki de bir gün, Azad benimle gerçekten tanışacak ve birbirimizi daha iyi anlayacaktık. Bende onun gibi mecburdum sonuçta. Aşk olmasa bile karşılıklı anlayış olabilirdi.
Ortalığı toplamak tabii ki bana düştü. İşleri bitirince kendimi yatağıma attım ve düşüncelerimle boğuştum resmen. Uykum gelmemeye yemin etmiş gibiydi. rağmen saatlerce yatakta dönüp durdum. Sonunda uyuyakaldım.
O günden sonra sadece Sare Hanım, kına ve düğün hazırlıkları için annemi aramıştı. Azad ortalıkta yoktu. O günden sonra ne aradı ne de yaptığımız alışverişe katılma zahmetinde bulundu. Evliliğe karşı isteksiz olduğunu anlamamak için aptal olmak lazımdı. Sare Hanım her ne kadar gelmemesine bir bahane bulsa da görünen köy klavuz istemezdi. Bahaneleri bile tam dinlemedim. Bende evlenmeye meraklı değildim ama babama karşı çıkacak gücüm yoktu. Bu yüzden kaderime razı gelmek zorundaydım. Azad erkek olduğu için daha kolay tepki veriyordu. Alınacak her şeyi bana sordu ama sonra bu daha güzel değil mi, bu daha iyi değil mi diyerek sonunda kendi istediğine çevirdi. Gerçi bende çok üzerinde durmadım.
Bugün kına gecemdi ve ertesi günde düğün olacaktı. Nişandan sonra bir ay geçmişti. Bir ayda Azad' ı hiç görmedim. Kaftan olarak Sare Hanım kıpkırmızı bir renk seçmişti. Üzerindeki işlemeler baya emek harcandığının kanıtıydı. Normalde kına gecesi kız tarafının belirlediği alanda yapılırdı ama evimiz beğenilmemiş olacak ki Sare Hanım kendi konaklarında yapılmasının talimatını verdi. Şehirlerarası olduğu için otobüsler tutuldu. Diyarbakır' ı ilk kez görüyordum demek isterdim ama ne kadar gördüğüm tartışılırdı. Babamın cebinden para çıkmayacak diye yüzünde güller açarken düştüğümüz bu onur kırıcı hal hoşuma gitmemişti. Annem ve ben öğlen konağa gittiğimizde Sare Hanım memnuniyetsiz bir şekilde yüzümüze bakıp konuştu.
" Sizi kınaya hazırlamak için görevliler yukarıda bekliyor. Asmin sende saçlarını püskül gibi bırakan bir model yaptırma, zaten ben nasıl olacağı konusunda talimat verdim."
Nasıl bir ailenin elime düştüm bilmiyordum. Her şeyime karşılıyordu. Tam konuşacağım sırada annem bileğimden sertçe tutup merdivenlere doğru çekiştirdi. Kınamda bile hiçbir şey gönlümce olmayacaktı. Her bir basamağa adım atmak içime ağırlık veriyordu. Bahsedilen odaya geçtiğimde hazırda üç kişi bekliyordu. Beni önce aynalı masaya oturttular, ne yapacakları konusunda bilgilendirdiler. Bu bana kendimi insan gibi hissettirdi. Saçım ve makyajım yapılırken bir yandan da tırnaklarıma bakım yapılıp kaftan rengine uygun kırmızı oje sürüldü. Giyinme faslı da derken saat tam akşamın yedisine geliyordu. Ayağa kalkınca odadakiler hayranlıkla bana bakıyordu, öz annem bile bu kadar güzel olacağımı beklemiyordu. Para ve makyajın gücü işte, hem ne demişler; çirkin kadın yoktur parasız kadın vardır. İşlerini halleden makyöz ve ekibi tebriklerde bulunup çıktılar. Onları sevmiştim. Sıcak kanlı insanlardı ama ne yazık ki burada yaşamıyorlardı. Yarım saat geçtikten sonra konağın kahyası yanımıza geldi
" Hanımım artık inebileceğinizi söyledi."
"Azad gelmedi mi?"
Hani yarın kocam olacak ama adından başka neredeyse hiçbir şey bilmediğim kişiden bahsediyordum. İnanır mısınız yarın taşımaya başlayacağım soyadından bile haberim yoktu.
" Beyim yok Gelin Hanım."
Kına töreninde gelin ve damat başta birlikte oturur, kına yakıldıktan sonra erkek giderdi. Anlaşılan Azad' ın bunu da yerine getirmeye niyeti yoktu. Acaba yarın düğüne gelme büyüklüğünü gösterecek miydi? Gözümden akmaya meyilli gözyaşını buruk bir tebessüme dönüştürüp sustum. Annem ile birlikte aşsağıya inerken kalbimdeki yük ağırlaştı. Hem baba evinde hem de kocaevinde değerim yoktu ama ne acıdır ki çıkış yolum yoktu. Misafirler beni görürken zılgıt çalmaya başladılar. siSanki ölüyordum da o sesler ağıttı. Gelin tahtı diye geçtiğim yer tabutumdu. Sare Hanım misafirlerine beni tanıtırken kendimi süs bebek gibi hissettim. Onların parayla aldığı bir bebek. Şarkılar söylenmeye başlarken herkes benden neden daha mutlu görünüyordu? Oysa bu benim günümdü. Ya da en azından öyle olması gerekiyordu.
Sare Hanım gösterişli bir şekilde adet olmamasına rağmen beni altınlarla donattı. Kendi namı yükseldi ama sanki ben o an yerin dibine kadar küçüldüm. Eminim ki herkes aradaki maddi farkı daha da anlamış oldu. Altın genelde düğünde takılırdı. Annem üzerimdeki takılara bana bakışından daha güzel baktığında sol gözümden akan yaşa engel olamadım. Annem beni severdi aslında ama bu altınlar gözünde rahat yaşayacağımın garantisiydi. Babama karşı çıkamadı ve şimdi kendini böyle rahatlatıyordu. Al örtüyü başıma örtüp klasık gelini ağlatma şarkısı söylenirken ne tuhaf adetlerimiz olduğunu düşündüm çünkü zaten biz kadınlar ağlatılıyorduk. Bir kez olsun yüzümüzü güldürmek için uğraşsalardı belki daha iyi hissedecektik. Tabii bu kimin umrunda? Ailemden ayrılışıma, beni insan yerine bile koymayan müstekbal kocama ve beni bekleyen acı hayata ağlamaya başladığımda tepemde dikilen kişiler istediğini elde etmenin verdiği zevkle örtümü açıp yüzüme baktılar. Kına ellerime yakılırken Sare Hanım iki elimede tam altın koydu. Beni izleyenler yerimde olmak için can atan bakışları atarken içimin kan ağladığının farkında değildi.
Düğün saati geldiğinde Azad beni kuaförden almaya geldi. Ona karşı içimde güçsüz bir öfke vardı, savaş açsam kaybetmeye mahkum oluşumdan sessizce adetlere uydum. Yüzüme dahi bakmadan kolunu uzattı, bunu bir görev olarak görüyor olamazdı değil mi? Sonuçta ben kimdim ki? Alt tarafı babasının askerlik arkadaşının kızıydım. Benimle evlenmenin altında ne yatıyordu bilmiyorum ama sonumdan korkuyordum. Hiç bilmediğim bir hayata ailem tarafından itiliyordum. Arkam o kadar yoktu ki bana ne yapsalar gidemeyeceğimi çok iyi bileceklerdi. Korkudan titrerken Azad bileğimden kopartacak gibi sıkıp beni arabaya bindirdi. Son sürat düğün salonuna giderken hala titriyordum. Sanki bir an önce olsun bitsin istiyordu. Bariton sesini işittiğimde bir an irkildim
"Titremeyi kes!"
Kendi isteğiyle bana kurduğu ilk cümle bu oldu. Masumca gözlerine baktığımda harelerindeki ateş sanki beni yakacaktı. Konuşmaktan korkup en iyi yaptığım şeyi yaparak sustum. Düğün salonuna vardığımızda istemeye istemeye bana kolunu uzattı. Birlikte ilerlerken bizi kapıda bir kalabalık karşıladı. Bunlar kimdi hiç bilmiyorum. Dans etmemiz için bizi ortaya alırlarken Azad geri çekilecekti ki Emin Ağa buna müsaade etmeyecek şekilde yakınına geldi. Azad mecbur kabul edip beni pistin ortasına yönlendirdi. Eli belime değince sanki ateş gibi yandım. Ürkek bir ceylan gibi ona bakarken avcı misali öldürecek gibi bakıyordu. Sonunda dans faslı bitip kamerana oldukça fazla görüntüler verip yerimize geçince halaylar çekilmeye başlandı. Azad sadece bir kere eşlik etti , tüm ısrarlara rağmen başka halaylara katılmadı. Sessizce düğünün bitmesini beklerken gece ne olacağı konusunda hiç bir fikrim yoktu. Bu kadar istemiyorsa herhalde dokunmazdı da bana diye düşünüyordum ama diğer yandan bu kadar karşı çıkamıyorsa o adeti de yerine getirebilirdi. Emin değildim. Gerçi eninde sonunda olacaktı.
Misafirlerin coğu aşiretin önde gelen insanlarıydı ve giyimiyle, taktıkları ile hani para bizde güç bizim der gibiydiler. Düğün sonunda takı merasimi başladı. Önde gelen isimler soyisimlerinin sırf namı artsın diye altın ve döviz şeklinde binlik paralar takıldı. Bu merasimin sonunda nefes alamıyordum, her yerim para ve altındı. 5 cm kalınlığında altın kemer, uzun zincirler, bilezikler ,boynumu defalarca dolanmış dövizler ile gerçekten para içinde yüzüyordum. Üzerimdekilere bakmak için arka masadan gelip benimle konuşmaya çalışan insanlar vardı. Ne acıdır ki düz yolda görseler selam bile vermeye yüksenirler bu tipler.
Babam kızını iyi yere verdi diye keyif ederken annem kadınlar arasında gururlu bir hali vardı. Sare Hanım düğün faslı bitince bizimkilere gösterdiği yalancı güler yüzünü bir kenara bırakıp "Artık herkes ait olduğu yere gidebilir. Kızınızı merak etmeyin. O isterse size gelir. " diyerek gönderdi. Aileme gitmeyi elbet isterdim ama Azad bunu bana soracak mıydı bilmiyordum. Her kelimesi sizi hayatımıza istemiyorum diye adete bağırıyordu. Annem ve babama yapılan bu saygısızlığa tam karşı çıkıp bir şey diyecektim ki; Azad beni tabiri cairse bileğimden tuttuğu gibi arabasının içine fırlattı. Anneme son kez sarılamamış babamın elini öpememiştim. Eklemlerimin sızısını hissettiğimde direksiyonun başına geçti. Hızla giderken korkudan titriyordum. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete dedikleri tam olarak buydu sanırım.