O gelmişti…
Lorenzo Castelli… Karanlık Lord…
Kalbim bir anlığına atmayı unutmuş gibiydi. Bütün kanımın çekildiğini hissediyordum. Onu bir daha görmeyeceğimi düşünürken şu an nefesi, enseme vuruyordu. Yanlış kararlarımın sonucunun bu olacağını hiç düşünmemiştim.
“Lorenzo…” diye fısıldadım, istemsizce ama onun duymadığına emindim çünkü sesimi ben bile zor duymuştum.
“Yine karşılaştık, seni buldum… Ahter…” dediğinde kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladı.
Aynı aksan, aynı ses tonu… Adımı söyleyiş şekli…
Gonca haklıydı. Beni unutmamıştı. Acaba beni takip mi etmişti? Gonca gibi bütün olumsuz düşünceler beynimden geçmeye başladı. Aşırı gergindim. Şimdi ne yapacaktım? Bedeni bana çok yakındı. Dudaklarının kulağıma doğru yol aldığını hissedince elimdeki içki bardağını sıktım.
“Neden dönmüyorsun? Yoksa küçük dilini mi yuttun? Ya da bir daha beni görmeyeceğini mi sanmıştın, la mia bellezza?” diye sordu.
Benimle eğlenir bir havası vardı. Yavaşça ona doğru döndüm. Gözlerinde yine aynı karanlık ton vardı. Beni süzerken nefesim kesilmişti. Kendimi toparlamaya çalıştım ama bu adamın aurası beni tamamen esir almıştı. En iyisi onu tanımamış gibi davranmaktı.
Kaşlarımı hafifçe çattım. “Siz kimsiniz? Ben sizi tanımıyorum. Daha önce karşılaştık mı?” diye sordum.
Ah, Emily… Umarım, burnun uzamaz.
Yüzüne yerleştirdiği hafif gülümsemeyle yüzüme doğru eğildi. Nefesini yüzüme doğru üfledi. Bilerek yaptığına bir kere daha emin oldum.
“Demek tanımıyorsun. Alanıma giren özellikle de beni baştan çıkartıp yarıda bırakan kadınları unutmam. Sen de beni gayet iyi tanıyorsun eğer unuttuysan sana hatırlatayım… Lorenzo Castelli.”
Adını söyleyiş şekli cüretkardı. Duruşunda bile öz güven vardı. Yerimde rahatsızca kıpırdandım ama o, bakışlarını bir an olsun üzerimden çekmedi.
“Sanırım, beni biriyle karıştırıyorsunuz. Sizi daha önce görmediğime eminim.”
Güldü. “Bu kadar emin konuşman… Cesur bir kadınsın.”
Kaşlarım daha fazla çatıldı. “Beyefendi, siz beni kiminle karıştırıyorsunuz? Söylediğiniz kadın ben değilim. Sizin adınızı ilk defa duydum.”
Bence inanmamıştı çünkü gergin olduğumu anlamıştı. “Bence beni yakından tanıyorsun, Ahter. Daha dün gece dudaklarım ve ellerim senin vücudunda dolaştı. Nefesim vücudunu yalayıp geçti. Nefesini kestim ama beni öylece bırakıp gittin. Neden?” diye sordu.
Neden bir türlü gitmiyordu?
“Tanımıyorum diyorum. Gider misiniz?”
Kafasını salladı. “Peki, gidiyorum ama bu iş burada bitmedi, Ahter… Alanıma bir kere girdin. Oradan çıkman çok zor. Özellikle de ben istediğimi alana kadar…”
Arkasından öylece baktım. Derin bir nefes aldım. Elimi kalbime koydum. Bir an hiç gitmeyecek sanmıştım ama söyledikleri… Beynimde tekrar tekrar yankılandı. Tam karşımda bir locaya oturdu. Locada deri ceketli, oldukça havalı ama rahat tipli esmer bir adam vardı. Tam onun yanına oturup bakışlarını benim üzerimde sabitledi. Bakışlarımı kaçırdım ama tüylerim diken diken olmuştu.
Bakışlarının sırtımı delip geçtiğini hissedebiliyordum. Sert bir soluk aldım. İçkiyi kafama diktim. Esmira nerede kalmıştı? Neden gelmiyordu? Telefonuma baktım ama arama yoktu. Acaba mesaj mı göndersem? Tam onu arayacakken biri yanıma geldi.
“Emily Hanım?”
Kafamı kaldırıp ona baktım. “Kimsin sen? Adımı nereden biliyorsun?”
“Pamir Bey’in emriyle sizi buradan almaya geldim.”
Kahkaha attım. “Pardon?”
“Pamir Bey gelemedi ama beni gönderdi. Emily Hanım, lütfen zorluk çıkartmayın. Benimle gelin.”
“Defol git! Benim asabımı bozma. Şerefsiz patronuna da benim selamımı ilet. Benim peşime adamlarını takmasın! Hadi, git!” deyip önüme döndüm.
Birden kolumdan tutunca kaşlarım çatıldı. “Hemen kolumu bırak! Sen bana ne hakla dokunursun?”
“Beni buna mecbur bırakıyorsunuz! Pamir Bey, bana tam yetki verdi.” dediğinde kolumu çekmeye çalıştım ama çok güçlüydü.
“Yetkin bana dokunmak mı? Sana bırak diyorum yoksa iyi şeyler olmaz!” diye uyardım. Kolumu çekmeye çalışırken karanlık bir ses duydum.
“Sana kolunu bırakmanı söyledi!” diyen Lorenzo’nun sesiyle ona döndü. Bunu bekliyor muydum? Evet…
“Sen kimsin?” diye sordu.
“Ecelin!” dediğinde sesi o kadar korkutucu çıkmıştı ki ben bile korktum.
İliklerime kadar titretecek kadar sert bir ses… Ona neden ‘Karanlık Lord’ dediklerini şimdi daha iyi anlıyordum. Az önce içimden bu nasıl mafya diye geçirirken bütün sözlerimi geri almıştım. Kolumu tutmaya devam eden adam, alayla onun yüzüne bakarken kim olduğunu bilmediğini anlamıştım.
Lorenzo beni arkasına doğru alıp “Sanırım, kim olduğumu bilmiyorsun! O zaman sana bunu göstereyim! Eğlenceli olacak!” dedi.
Daha sonra da ona sert bir yumruk attı. Direkt yere düştü. Lorenzo ona doğru eğilip kulağına bir şeyler fısıldadı. Adamın yüzü bembeyaz kesildi. Havalı bir şekilde eski haline döndü. Ben ise dehşetle onları izliyordum. Yanımıza kulaklarında kulaklık olan takım elbiseli iki adamın geldiğini bile fark etmemiştim. Onlara işaret verdi.
“Alın bu şerefsizi!” dediğinde kollarından tutup kaldırdılar.
Kalabalığın içinden onu dışarıya çıkarttılar. Lorenzo bana doğru döndü. Vücudumu süzerken “İyi misin?” diye sordu.
“Sana ne!” dediğimde kaşlarını çattı.
“Senin bu kadar aksi bir kız olduğunu bilmiyordum. Oysa dün gece öyle değildin. Seni kurtardığım için en azından teşekkürü hak ettim.” dediğinde göz devirdim.
“Sana beni kurtar diyen mi oldu? Kendi işimi kendim hallederdim.”
Kaşlarını havaya kaldırdı. “Uzaktan pek öyle gözükmüyordu.”
“Her kadına bunu yapar mısın? Yani onları kurtarır mısın?”
Bana yaklaşıp aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdi. “Sadece alanıma giren kadınlar…” deyip nefesini bilerek yüzüme doğru üfledi.
Ona tam bir şey söylemek üzereyken içeriye Esmira girdi. Bizi gördü. Gözleri ben ve Lorenzo arasında gidip gelirken kaşları çatıktı. Yanımıza gelince “Lorenzo?” dediğinde şaşırdı.
Onu tanıyordu. “Esmira?”
“Senin burada ne işin var?”
İkimize bakarak “Tanışıyor musunuz?” diye sordu.
Kafasını salladı. “Emily benim arkadaşım da sen onu nereden tanıyorsun?”
Lorenzo tek kaşını kaldırarak “Emily?” dediğinde bakışlarımı ondan kaçırıp Esmira’ya döndüm.
“Beyefendi de gidiyordu. Bana yardımcı oldu. Teşekkür ederim, tekrardan. Çok naziksiniz.”
Esmira gözlerini kısarak ona bakarken Lorenzo gülüp “Evet, gidiyorum. Görüşürüz, Esmira ve Emily…” dedi ve yanımızdan ayrıldı.
Adımı söyleyiş şekli… Ben arkasından bakarken Esmira’nın sesiyle ona döndüm.
“Lorenzo ve sen? Şu an şaşkınım. Aslında Lorenzo’ya daha çok şaşırdım.” dediğinde kafamı iki yana salladım.
“Yanlış anladın. Sadece yardım ediyordu. Hem kim o? Nereden tanıyorsun?”
Onun hakkında daha fazla bilgi almak istemiştim. “Menesa’nın kuzeni. Benim de arkadaşım sayılır.”
O an onu nereden hatırladığımı anlamıştım. Menesa’yla konuştuğum gün, Lorenzo da oraya gelmişti. Bunu nasıl unutabilirdim? Dün geceden bu yana onu nereden tanıdığımı düşünüp durmuştum.
“Anladım.” deyip bakışlarımı ona çevirdim.
Lorenzo tam karşımızdaki locaya geçip içkisini içerken bizi izliyordu. Gözlerindeki ifade yine gizemli ve karanlıktı.
Esmira “Neyse konumuza dönelim. Kağan’la geldim. Fazla vaktim yok. Biliyorsun, yeni evliyiz. Anlarsın.” dediğinde gülümsedim.
“Anlıyorum. Yeniden tebrik ederim. Düğününe gelemedim, çok üzgünüm.”
“Teşekkürler, canım ama gönderdiğin hediyene bayıldım.”
“Güle güle kullan. Konumuza dönersek Esmira sana ihtiyacım var. Babama ve Pamir’e karşı çıkış yolu bulmam gerekiyor. Annem uzun süredir ortada yok. Babam iflasın eşiğinde. Dediğine göre peşimizde mafya ve tefeciler var. Bunun için de beni Pamir’le evlendirmeye çalışıyor. Bana yalan söylediğini düşünüyorum. Senin yardımın olmadan… kurtulamam. Bana yardım edebilir misin?”
Esmira bir an duraksadı. “Biliyorum, Emily. Menesa bana söyledi. Önceden de anlatmıştın. Sana yardım etmek için Kağan’la da konuştum. Karan Alp’le de konuşurum. Sana yardımcı olmak için her şeyi yapmaya hazırım ama öncelikle annene ne oldu? Yoksa onu da peşinizdeki mafya mı kaçırdı? Bunu bilmemiz lazım.”
Babamın söylediklerini direkt ona anlattım. “Emily. Annen gerçekten de kaybolmamış olabilir. Öğrenmeden bir şey yapamayız. Karan Alp ve Kağan çok yoğunlar. Babandan bir şekilde gerçeği öğrenmelisin. Eğer bir ipucu olursa ona göre hareket ederiz.”
Esmira haklıydı. Esmira’yla konuştuktan sonra kafam iyice karışmıştı. Annemle ilgili gerçekleri öğrenmem ve Pamir’den tamamen kurtulmam gerekiyordu. Ancak bu işler o kadar karmaşıktı ki hangi birini çözeceğimi bile bilmiyordum. Esmira bir süre sonra gitti. Omuzlarım aşağıya doğru düştü.
Bir süre tek başıma kara kara düşündüm. Telefonuma gelen mesajla düşüncelerime ara verdim. Ekrana baktığımda Pamir’den olduğunu gördüm.
Müstakbel karıcığım, istediğim zaman gelmediğin için bunun bedeli ağır olacak. Bunu anlayacaksın.
Dişlerimi sıktım. Bu şerefsizden acilen kurtulmam gerekiyordu. Ellerimi saçlarıma geçirdim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bana Esmira’nın da yardım edemeyeceğini anlamıştım. Bu işi kendim çözmeliydim ama nasıl? Ya da bir mucize olmalıydı.
En iyisi buradan gitmekti. Kulüpten ayrılırken onu gördüm. Pamir’i… Kahretsin. Buraya gelmişti. Beni takip ettiriyordu. Yüzümü sarı saçlarımla örtüp oradan ayrılacakken göz göze geldik. Sırıtarak bana baktı. Sırıtışının altında ise başka bir ton vardı.
Kalabalığın içine karıştım ama sürekli arkama bakıyordum. Geliyordu. Korkudan kalbim çok hızlı atıyordu. Nereye gittiğimi bilmeden koşmaya başladım. Arka tarafta bir kapı buldum. Oradan çıkan insanları fark edince ben de aralarına karıştım.
Telefonuma peş peşe mesaj gelmişti. Pamir’dendi.
Neredesin? Sinirlenmeye başlıyorum. Hemen geri dön!
Derin bir soluk aldım. İzimi kaybettirmiştim. Gonca’nın evini de bilmiyordu. İlerlemeye başlamıştım. Bu caddeyi yürümeliydim yoksa beni görebilirdi. Arka taraf çok ıssızdı. Çıkanlar da arabalarına binip gitmişti. Karanlık yolda yürürken tanıdık bir ses duydum. Ayaklarım beni oraya doğru ilerletti. Bu cadde labirent gibiydi. Köşeyi döndüm.
“Satıcı sen misin?” diye sordu.
Bu ses Lorenzo’ya aitti. Sesi benimle konuşurken olduğu gibi yumuşak değildi. Çok sertti.
A-abi ben değilim! Sadece kullanıyorum.”
“Abi değil, Karanlık Lord diyeceksin!” diye bağırıp adamın yüzünü elleri arasına alıp ezdi.
Şu an karşımda gerçek Lorenzo Castelli vardı. Karanlık Lord… Titremeye başladım. Nasıl bir sahnenin içindeydim? Ya da ben kendimi neyin içine itmiştim?
“Ben değilim, Karanlık Lord!” diye kekeleyen adam çok korkuyordu.
“Söyle yoksa canını alırım. Bunun için bir dakika bile düşünmem! Bunu çok iyi biliyorsun!”
“Karanlık Lord, yemin ederim bilmiyorum. Ben sadece kullanıyorum. Satıcının kim olduğunu bilmiyorum.”
“Demek bilmiyorsun. Seni konuşturmak için farklı yöntemlerim var. Mecburen konuşmak zorunda kalacaksın!”
Belinden silahı çıkartıp adamın ağzını zorla açıp soktu. Gözlerim yerinden çıkacak gibi büyüdü. Elimi ağzıma koydum. Buradan acilen ayrılmam gerekiyordu.
Tam o an saçma bir şey oldu. Korumalardan biri beni gördü. “Abi, biri bizi izliyor! Orada bir kadın var!” dediğinde Lorenzo’nun bakışları bana kaydı.
Bakışlarındaki karanlık ve tehlikeli ifade değişmedi. Adamı sertçe yere bırakıp bana doğru ilerledi. Yerimde çivilenmiş gibiydim. Geri geri giderken sırtım duvarla buluştu. O an zaten başıma bela aldığımı anlamıştım.
Lorenzo Castelli belanın ta kendisiydi ve ben kendi ayaklarımla ona çekilmiştim.