Lorenzo Castelli…
Onun dokunuşlarını hala hissedebiliyordum. Dokunduğu yerler alev alıyordu. Sanki nefesi hala kulağımın dibindeydi. Elleri edepsizce bütün vücudumda geziniyordu. Yutkundum. Ellerimi, boğazıma koydum. Hafifçe okşadım. Bana dokunduğunu düşünmek bile nefesimi kesmişti.
Kuru dudaklarımı ıslattım. Bütün vücudum ateş gibi yanıyordu. Şu an burası çok sıcak olmuştu. Taksiciye “Camı açabilir misiniz?” diye rica ettim.
Cam açılınca soğuk rüzgâr tenimi yalayıp geçti. Buna rağmen ateş gibi yanıyordum. İlk defa bir erkekle bu kadar yakın olduğum için mi etkilenmiştim? Taksi sonunda Gonca’nın evinde durunca ücreti ödeyip indim. Yine takip ediliyor hissiyle etrafıma bakındım ama kimse yoktu. Gerçekten de iyi değildim. Bu gece yaptıklarımdan sonra bunu daha iyi anlamıştım.
Hızlı hızlı merdivenleri çıkmaya başladım. Eve girdiğimde sırtımı kapıya yasladım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Salona geçip oturdum. Orada ne kadar oturdum bilmiyorum ama Gonca gelmeden üzerimi değiştirip kendime kahve yaptım.
Kahve fincanını ellerimin arasında döndürürken kapı açıldı. Gonca endişeli bir şekilde bana bakarken üzerimi süzüyordu.
“Sakın bana yaptım deme!” dediğinde kafamı iki yana salladım.
“Yapamadım. Kaçtım.”
Derin nefes aldı ama sonra öfkeli bir şekilde bana baktı. Haklıydı. Ben de kendime öfkeliydim. Nasıl böyle bir hata yapabilmiştim? Başkasına bekaretimi vermeyi düşünecek kadar çaresiz miydim? Evet, öyleydim.
“Emily, sen ne yaptın? Kafayı mı yedin sen?”
“Ne yapmamı bekliyorsun, Gonca?”
“Tamam, çaresizsin ama bu kadarı da fazla. Az daha adamla beraber olacaktın! Kafayı mı yedin? Ah, Emily. Yaptıklarının nelere sebep olacağını bile bilmiyorsun! Bu kadar mı düşüncesizsin? Bulduğun çözüm bu mu? Bekaretini verince Pamir senden vaz mı geçecek? Ben sana söyleyeyim. Hayır!”
Kafamı salladım. “Evet, haklısın ama ne yapayım? Babam beni Pamir’le evlendirmekte kararlı. Beni bildiğin ona sattı. Bu evliliği engellemek için her yolu denerim dedim ama…” dediğimde elimi tuttu.
Sesim titrediği için yarıda kesmek zorunda kaldım.
“Yapamadım. Tam o onunla öpüşürken bir anda korktum. Beynime dank ettiği an delirdiğimi düşündüm. Belki de ilk olacağı için korktum. Hızlı bir şekilde oradan ayrıldım ama farklıydı…” derken o anları hatırladım.
Ah, hiç aklımdan çıkmıyordu ki… İlk defa yaşadığım bu hislere karşı yeniliyor gibi hissediyordum.
Gonca, ellerini çenesine koydu. Bana hala sinirliydi.
“Delirdin, Emily. Bu kadar öfkeli ve çaresiz olmanı anlıyorum ama Lorenzo Castelli gibi biriyle? Şükür ki vazgeçmişsin. Onun kim olduğunu biliyor musun?”
Merakla ona baktım. “Hayır, bilmiyorum. Sadece adını biliyorum.”
“Kime bulaştığının farkında bile değilsin!” dedi, endişeli bir sesle.
“O an kim olduğunu umursadığımı mı sanıyorsun? Tek istediğim Pamir’den kurtulma isteğiydi. Hem Lorenzo Castelli olmasa başkası olacaktı. Zaten yapamadım. Şu an buradayım. Hem sen neden bu kadar gerginsin? Kimmiş bu adam? Gonca abartmakta üstüne yok!” dedim, sitemkâr bir sesle.
Gonca bana kafasını iki yana sallayarak baktı. Yerinden kalkıp bilgisayarla geri geldi. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum.
“Lorenzo Castelli, sadece İtalyan bir müşteri değil, o çok tehlikeli bir adam!”
Ofladım. “Kimmiş? Yoksa katil mi?” diye sordum, alayla.
“Bilgisayardan adını arat. Görürsün.”
Gonca, bilgisayarı kucağıma koydu. Arama motoruna adını yazmamı işaret etti. İlk başta tereddüt ettim ama nasıl bir olduğunu da merak ediyordum. Klavyeye uzandım ve ‘Lorenzo Castelli’ yazıp enter tuşuna bastım.
Ekranda ilk çıkan sonuç, fotoğraflarıydı. Alt kısımda haber siteleri vardı. Gördüklerimden sonra dondum. Haber sitesinin başlığı şuydu: İtalyan mafya Orlondo Castelli’nin oğlu Lorenzo Castelli Türkiye’den ev satın aldı.
Aşağıya indim. Bir blog yazısıydı. “İtalya’nın Karanlık Lordu: Lorenzo Castelli.” dediğimde bakışlarımı Gonca’ya çevirdim. Bana ‘ben sana demiştim’ bakışları atıyordu. Yazının üstüne tıkladım.
Yazının üst kısmında çeşitli fotoğrafları vardı. Fotoğraflarda, karizmatik ama karanlık bakışlarıyla bu geceki adam gibiydi. Yazının içeriği ise tüylerimi ürpertti.
“Lorenzo Castelli, iş dünyasındaki maskesinin altında İtalya’nın yeraltı dünyasında ‘Karanlık Lord’ olarak bilinen bir mafyadır. Babasından devraldığı koltuğu sadece aylar içinde daha da yükseltip dikkatleri üzerine çekmiştir. Uluslararası silah kaçakçılığı, kumar, vb. legal ve illegal faaliyetlerle bağlantılıdır.”
Yazıyı okurken ellerim titredi. Derin bir nefes aldım ve sayfayı aşağı kaydırdım. Birkaç bilgi daha vardı. Onlara hızlıca göz gezdirdim. Adı birçok uluslararası soruşturmada geçiyordu ama hiçbir zaman doğrudan kanıt bulunamamıştı. Hakkındaki suçlamalar bir şekilde hep delil yetersizliğiyle sonuçlanmıştı. Kısa zaman önce de uluslararası bir örgüt tarafından alıkonulup işkence gördüğüne dair haberler vardı. Kanım donmuştu.
Gonca’ya döndüğümde korktuğumu anlamıştı. “Bana neden söylemedin?” diye sordum.
“Ben de sen gittikten sonra öğrendim. Sıradan bir müşteri zannediyordum ama değilmiş.”
“Bu adam… çok tehlikeli… Şansıma…” diye mırıldandım.
Kalbim hızla çarpıyordu ama korkmam saçmaydı. Bu adam bir daha beni nerede görecekti?
“Neyse korkmaya gerek yok. Onunla bir daha karşılaşmayacağım.”
Güldü. “Bu adam sana kafayı takarsa ne yapacaksın? İstese seni anında bulur. Başına nasıl bir bela aldığının farkında mısın? Başında yeterince bela yokmuş gibi. Bir daha Gölge’ye gelmeyeceksin! Duydun mu?”
“Off, Gonca. Sence aklımda onun mafya olma ihtimali var mıydı? Tek derdim, Pamir’den kurtulmaktı. Bu kadar paranoyak olma. Adamın peşinde bir sürü kadın vardır. Sence beni hatırlar mı?” deyip bilgisayarın kapağını kapattım.
“Güzelim, sen adamı terk edip gelmişsin. Onun gibi adamlar reddedilmekten asla hoşlanmazlar. Ah, Emily! Sen bir daha benim sözümden çıkarsan seni öldürürüm!”
Ofladım. “Gonca, sen neden bu kadar korkaksın? Cidden her konuda bu kadar olumsuz düşünmenin nedeni nedir?” diye sordu.
Sustu ve ayağa kalktı. Gonca’nın arkasından bakarken yine aklımda onun geçmişte ne yaşamış olduğu vardı. Neden bu kadar korkuyordu?
**
Sabah kahvaltı yaparken Gonca sürekli pencereden dışarıya bakıyordu. Ben ne desem zaten yapmaya devam edecekti. Gonca’ya kızsam da aslında ben de biraz korkmuştum. Ona belli etmemeye çalışıyordum. Telefonum çalmaya başlayınca Gonca bana döndü.
“Bilinmeyen numaraysa sakın açma!”
Ona çevirdim. “Babam arıyor.”
Derin nefes aldı. Arama sonlandı fakat yeniden çalmaya başladı. Meşgule attım ama yeniden aradı. Telefonu açmak zorunda kaldım.
“Ne var, baba?” dedim. Sesim soğuk ve mesafeliydi. Dün geceden sonra konuşmak istemiyordum. Beni neden aradığı belliydi.
“Emily, eve dönmen lazım. Lütfen, kızım!” diye yalvardı.
“Ne oldu? Yine mi Pamir’le evlen diye baskı kuracaksın! Sana cevabımı söyledim. Hayır!”
“Emily, lütfen. Bu sefer başka. Eve gel. Konuşmamız lazım. Hadi, kızım. Yapma!” dedi, sesi titriyordu. Neden sesi titriyordu? “Neler oluyor? Neden sesin titriyor?”
“Kızım, iyi değilim. Lütfen, gel.”
Telaşla ayağa kalktım. “Neyin var? İyi misin? Yoksa annem mi?”
“Hayır, kızım. Sadece tansiyonum düştü. Dün geceden bu yana seni düşünüyorum. Konuşmamız lazım. Lütfen, eve gel. Kötüyüm.”
“Tamam, geliyorum.”
Ne olursa olsun babamdı. Onun için telaşlanmıştım. Telefonu kapatıp “Gitmeliyim. Babam beni acil çağırıyor.” dediğimde yüzümdeki telaştan dolayı o da endişelendi.
“Kötü bir şey yok, değil mi?” diye sordu.
“Yok, konuştuktan sonra ararım.”
“Dikkatli ol. Sağına soluna bakmayı unutma. Şüpheli bir durum olursa beni ara.” dediğinde güldüm.
Dün geceki elbisemi yeniden girdim. Göğüs kısmını düzeltirken aklıma göğüs ucuma dokunuşu geldi. Aynanın karşısındaki benim anında yüzü kızarmaya başladı. Bu yaşadığım hislerden dolayıydı. Anında içimi ateş kaplamıştı.
Kafamı iki yana sallayıp evden ayrıldım. Eve gidene kadar dün geceyi beynimden silmeye çalıştım. Eve vardığımda babam yalnız değildi. Pamir de buradaydı.
“Hoş geldin, Emily. Gözlerim yollarda kaldı.” dedi, o iğrenç sırıtışıyla.
Babama öfkeli bir şekilde baktım. Beni kandırmıştı. “Baba?” dedim, öfkeli bir sesle.
Pamir ise oturduğu yerden ayaklanıp bana yaklaştı. Beni süzerken bakışlarından iğrendim. “Babana kızma. Ondan bunu ben istedim. Evde olmadığını öğrenince bize başka yol bırakmadın, müstakbel karıcığım.”
“Bana karıcığım deme! Asla senin karın olmayacağım!” dedim, dişlerimin arasından.
Tam karşımda durup kafasını iki yana salladı. “Baban söylemedi mi? Bu evlilik sizin tek kurtuluşunuz yoksa kliniğin de dahil her şeyi kaybedeceksiniz. Benimle evlenmezsen yazık olacak!” dediğinde ellerim yumruk oldu.
“Yani beni satın aldın! Söylesene benim fiyatım ne kadar? Benim için ne kadar ödeyeceksin ya da ödedin?” diye sordum.
Gülüp bana yaklaştı. Babam ise tedirgin bir şekilde koltukta oturmaya devam ediyordu.
“Öyle de diyebiliriz, Emily. Seni borçlarınıza karşılık satın aldım. Sen de benimle evlenmek zorundasın. Ben artık senin sahibinim!” dediğinde tüm vücudum öfkeyle titredi.
“Beni asla sahiplenemezsin, Pamir! Ben senin malın değilim! Bu evlilik asla olmayacak! Seninle evleneceğime sokaklarda mendil satarım!” dediğimde alaycı bir şekilde sırıtmaya devam etti.
“Göreceğiz. Eninde sonunda benim olacaksın! Şimdi gidiyorum, sevgili karıcığım!”
“Defol!” diye bağırdım.
Pamir gidince babama döndüm. Bana yalvarırcasına bakıyordu. “Kızım, başka şansımız yok. Yapma, sana dün gece de söyledim. Başımızda büyük bir bela var. Bu evlilik olmak zorunda.”
“Baba, adam seni satın aldım diyor! Sen hala başka şansımız yok mu diyorsun? Bu kadar mı çaresiz haldesin?”
“Kızım, anlamıyor musun? Borcumuzu ödememiz gerekiyor! Bunu yapabilecek tek kişi de Pamir ve ailesi. Eninde sonunda bunu kabul etmek zorundasın!”
Evden çıktığımda çok çaresizdim. Başımdaki bu beladan hemen kurtulmam gerekiyordu. Ne yapsam diye düşünürken aklıma gelen fikirle Esmira’yı aradım. Sonunda balayından dönmüştü. Benimle görüşmeyi kabul etmişti. Esmira, sorunlarımı çözmek için son umudumdu. Onun ailesi güçlüydü. Babamın bana yalan söylediğine emindim. Gerçekleri öğrenmek istiyordum. Kurşun’da buluşacaktık.
Akşamüstü Kurşun’a geldiğimde her zamanki gibi çok kalabalıktı. Etrafıma bakındım ama Esmira hala gelmemişti. Onu beklerken, elimdeki içkiyle düşüncelere daldım. O an arkamdan biri adımı fısıldadı. Bütün vücudum titremeye başladı.
“Ahter…”
Lorenzo Castelli tam arkamdaydı…