Bir süredir baskıladığı ne varsa üzerindeki beyaz çarşafları atmış, saçındaki tozları silkelemiş ve sahneye çıkmak için en sivri topuklusunu giymişti. Soğuğun ateşinde pişmişti kabukların içerisinde kalan kişiliği. Sakladığı ne varsa ortadaydı.
Dün neler yaşandığı, gerçekte kim olduğu, kimi neyi temsil ettiği bunların hiçbir önemi yoktu o iki günde. Umursadığı tek şey tenine kan kokusu sinene kadar durmayacağı katliamıydı.
Dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış olan ekibi bu iki gün için toplanmıştı. Beş yıldır Kadir’le beraber elli iki kişilik ekibe liderlik ediyorlardı. Kimse bilmese de sayıları onlar için anlam ifade ediyordu. Onlar birbirinden ayrılamayan elli ikilik desteydiler.
Begüm Queen’di. Kadir As. Demir Vale. Neva Jokerdi.
Kaldıkları hacizli evde elli kişilerdi. Batuhan; namı diğer Papazı bekliyorlardı.
Ekip onu beklerken boş durmuyordu. Konaklamak için belirledikleri hacizli eve bazıları iki gün önce gelmiş ön hazırlıklara başlamıştı. Begüm, Kadir ile onlara katılalı sadece birkaç saat olmuştu. Genç kadın hazırlıklı gelmişti. Zihninde yaptığı plana göre iki gün bir gece Rusya’da kalacaktı. Şehri yaktıktan sonra dumanları izleyecek vakti yoktu.
“Yerleştin mi?” ufak odadaki iki kapaklı dolaba bir iki parça kıyafetini koymuştu. Kısa süre kullanacağı yere düzen kurmaya çabalamıyordu.
“Çok bir şey yoktu zaten.” Diye cevapladı Cenk’i.
Genç adam kafasını uzattığı aralık kapıyı tamamen açıp bedenini içeri soktu. Begüm ona doğru gelen adamdan kaçmadı. Oda kovalamaca oynamak için oldukça küçüktü. Onunla baş edebileceğine inandığından korkusuzca kendisine yaklaşmasını beklemişti.
“Uzun zaman oldu.” Dedi saçının bir tutamını kulağının arkasına sıkıştırırken.
“Bilmem. Fark etmemişim.” Adama göre oldukça duygusuz davranıyordu.
Cenk yarım adım daha atıp kadına iyice yaklaştı. İşaret parmağını kadının kolunda tüy gibi gezdirerek onu etkilemeye çalışıyordu.
“Özledim.” Sesi kısık çıkmıştı. Begüm’ün değişmeyen ifadesi ile daha fazla çabalaması gerektiğini düşünerek kadının belini kavradı.
“Hayır, Cenk!” diye onu sarmak üzere olan kolu itti.
“Beni istemiyor musun?” şaşırmıştı. Yine de kadından uzaklaşmamıştı. Belini saramamıştı ama bileklerini tutarak temasını kesmemişti.
“İstemiyorum.” Diye kesin konuşarak geri adım atmayı tercih etti. “Artık beni heyecanlandırmıyorsun.” Adamın dudakları şaşkınlıkla aralanmıştı.
“Queen! Ben Batuhan’ın geldiğini haber verecektim.” Kapısı çalınmadan açılmıştı. Ani gelen misafiri öyle bir görüntü ile karşılaşacağını düşünmediğinden duraksamıştı. “Yanlış bir zamanda mı geldim?” diye sormadan edemedi.
“Sen çık geliyorum.” Boyu ile görüntüsünü kesen adamın arkasından uzanarak cevapladı kapıdakini.
Odada tekrar yalnız kalmalarına rağmen her ikisi de harekete geçmemişti. Ne Cenk ondan uzaklaşmak için bir adım atıyordu ne de Begüm geri adım atan kişi olmak istiyordu. Bir şeylerin bittiğini ispat etmek için burun buruna olmalarına rağmen onu reddetme cesareti gösteriyordu.
“Başkası mı var?” saçma bir soru yöneltmişti.
“Son görüştüğümüzde aramızdakilerin bittiğini biliyorduk.” Dedi taviz vermeyen bir tonda. “Doğrusu artık sadece yatağımı paylaşacağım birini aramıyorum. Gerçek bir ilişki istiyorum.”
Cenk duydukları ile geri adım atmıştı. Kadının bileklerini bırakmış aralarına mesafe koymuştu.
“Gerçek bir ilişkimiz olabilir. Eskiden de olabilirdi ama sen hazır olmadığını söylemiştin.” Sesindeki hayal kırıklığı çok netti.
“Aradığım erkek sen değilsin.” Kollarını göğsünün altında birleştirmiş karşıt fikirlere kapalı olduğunu göstermişti beden dili ile.
“Nasıl bir erkek arıyorsun?” genç adam öfkeli değildi. Aralarında derin bir sevgi olduğu söylenemezdi. Sadece kadının kabul ettiği tek kişi olmak hep gururunu okşamıştı. Ayrıldık deseler bile vazgeçmedikleri gecelerin biteceğini hiç düşünmemişti.
“Gerçekten bilmek istiyor musun?” konuşma hiç hoşnut olduğu bir yere gitmiyordu.
“Evet.” Demiş olsa da isteksizdi. Bunu sakladığını sansa da kadının gözlerinden kaçmamıştı.
“Bütün özelliklerini söyleyemem ama istekleri konusunda kendine dürüst olabilen biri olacağı kesin.” Odadan çıkmak için kapıya yönelmişti.
“Haklısın. Aslında aradığın erkek tipini bilmek istemiyorum.”
Genç kadının adımları durmuştu. Onun duraksamasını yanlış anlayan Cenk bir nefeslik boşluk bırakarak kadının arkasında yükseldi. Aldığı nefesler Begüm’ün kulağına çarpıyordu.
“Bende olmayan şeyleri söylemeni duymak istemiyorum. Paylaştığımız geceleri kaybetmek istemiyorum.” Dediği gibi dürüstlük gösteriyordu.
Başını hafifçe yana çevirdiği sırada kapısı hafifçe tıklatıldı.
“Begüm? Müsait misin?” kapının önündeki Kadir’di. Bir türlü odadan çıkmamasını şüpheli bulmuş olmalıydı.
“Arkamda durup benim açtığım yolda beraber yürüyeceğimiz birini istemiyorum. Önümden gidip bana yol açacak birini istiyorum. Onun açtığı yolda tereddütsüzce yürüyebileceğim birini istiyorum. Kısacası bana boyun eğecek birini değil. Tereddütsüzce teslim olabileceğim birini arıyorum.”
Adamın vereceği cevabı umursamıyordu. Onun için film kopmuş sahne kapanmıştı. Karıncalı ekranı izlemek sadece gözlerini bozacaktı.
Kapıyı açtığı sırada neredeyse başına çarpmak üzere olan el ile irkilmişti. Karşısındaki Kadir olmasa bu irkilmeyi fark etmezdi ama adam duvarlarının arkasını görebilen biriydi. Genç kadında oyalanmayan gözleri odanın içerisine Cenk’e dönmüştü. Yüz ifadesi korkutucu olmakla otoriter olmak arasında gidip geliyordu.
“Geldim.” Derken adamın yanından geçmiş salona kurdukları masaya doğru adımladı. Kadir bir süre sonra arkasından gelmişti. Sağlarından sollarından geçen ekip üyelerinin verdikleri selamdan başka bir ses olmamıştı arlarında. Adam bir şey sormamış o da anlatma gereği görmemişti.
Eve onlardan önce gelenler buldukları yemek masasını açmış salonun ortasına taşımışlardı. Üzerindeki büyük kağıtlarda Georgi’nin gittiği bütün mekanların planlarından Vitali’nin evinin planına kadar bir sürü harita vardı.
Büyük salonun sağ köşesine ise nerden bulduklarını bilmediği başka bir masa getirmişlerdi. Batuhan masanın başında açık duran üç bavuldan çıkardıklarını yerleştirmeye çalışıyordu. Bavulların üçü de teknolojik aletlerle doluydu.
“Papaz!” diye uzun zamandır yüz yüze görüşmedikleri dostuna seslendi.
Batuhan bilgisayar kasasına gömdüğü kafasını kadındakine benzer bir gülümseme ile kaldırdı.
“Queen!” kollarını açmış iki adımda kadına sarılmıştı.
Begüm diğer çalışanları ile sarıldığında başı birçoğunun göğsüne denk gelirken bazılarının neredeyse karnına gelecekti. Batuhan için durum farklıydı. Boğulma tehlikesi yaşamadan sarılabildiği nadir dostlarındandı. Türk standartlarına göre normal bir boyu olsa da gruplarında ikisi en kısa olanlardı.
Genç adam kollarını gevşetip bir adım geri çekildi. Kadını baştan aşağı gözleri ile süzdü.
“Ne oldu?” diye sormak zorunda hissetmişti kendini.
“Seni görmek güzel.” İstemsizce gülümsemişti.
“İki gün sonra pişman olacağın şeyler söyleme.” Sözlerinde ciddiydi. Çevirdiği entrikalar sonucu pek çok kişinin kuyruğuna basıyordu. Şimdi Neva’nın başına gelen yarın öbür gün içlerinden bir başkasına olmayacağının garantisi yoktu.
“Bundan pişman olmam. Seninle dost olmak freni olmayan hız trenine binmek gibi. Bitmeyen bir heyecan.”
“Bir gün benim yüzümden zarar görürsen bu anı hatırla. Sonuçta benim yanımda duyduğun heyecan aynı zamanda tehlikeyi de barındırıyor.”
“Şimdi Neva’ya koştuğun gibi bana; bize de koşacağını biliyoruz. En kötüsü olsa da kanımızın yerde kalmayacağına eminiz.” Odadaki başkaları adamı onaylayan mırıltılar çıkarmıştı. İşte Begüm’ü yenilmez yapan da bu sonsuz güvendi.
“Yeter oyalandığın. Hazırlıklarına devam et!” zeki olduğunu biliyordu. Mantık çerçevesinde olayları anlamlandırmakta iyiydi. Sıra duygulara, kalben bağlanmaya geldiğinde sınıfta kalıyordu.
“Övülmeye de gelmezmiş.” Dalga geçerek kadına arkasını dönmek bir hataydı. Begüm parmaklarının ucuna kalktığında yetişebildiği özenle şekil verildiği belli olan kıvırcık saçlarına elini daldırdı.
“Begüm!” yüksek tonda çıkan sesi herkesin dikkatini çekmişti. Çatık kaşları ile kadına dönüğünde o tek kaşını kaldırmış ona meydan okuyan bir ifade ile bakıyordu. Bütün ekibin önünde bir şey yapamayacağının bilincinde sinir olduğu hareketi kabullenmek zorunda kalmıştı.
Genç kadın aldığı zevki maskesinin arkasına saklamıştı. İşine dönüp bir yandan da söylenen adamı görmezden gelerek büyük masaya yöneldi.
“Hangi aşamadayız?” ortaya bir soru yöneltmişti.
“Dün Georgi’nin isyan başlatacağı ile ilgili haberi yaymaya başladık. Gün içinde Vitali’nin kulağına gidecektir.” Kadir onu bilgilendirmeye başladı. “Evdeki casusumuzla iletişime geçtik. Uzun zamandır Vitali’yi zehirleyen kokunun dozunu arttırdı. Emrimizle harekete geçmeye hazır.”
Vitali’yi zehirleyerek öldürmeyecekti. Onu alarma geçirip saklanmasını istiyordu. En güvendiği yerde en güvendiği adamlarının yanında gireceği fare deliğinde öldürecekti onu. Bizzat kendi elleriyle. Ölmeden önce gözlerinin içine bakacaktı. Göreceği son yüz kendisine ait olmalıydı. Kime kaybettiğini bilerek ölmeliydi.
“Georgi için planımız ne durumda?” masadaki bina planlarında gözlerini gezdirdi. Bir kısmı zaten hafızasındaydı kalanını o an için inceleyesi gelmemişti.
“Bu akşam görüşmek için bütün ayarlamalar yapıldı.” İçlerinden biri açıklama yapmıştı.
“Güzel. Uzun bir gün olacak. Kimler kahve istiyor?” birkaç saat içinde birilerinin hayatını değiştirecek bazılarının ise ölümüne neden olacak birine göre oldukça neşeliydi.
Kendisine ve koordinatör ekibe kahve hazırlamak için mutfağı aramaya koyulmuştu. Girdiği ilk kapı olmasa da ikincide mutfağı bulabilmişti. Yüksek taburelerle çevrili mermer adada ekibin sağlıkçıları sessizce tartışıyorlardı.
Adım seslerine karışan kapı sesi bile onların dikkatini dağıtmamıştı. Bardakları bulmak için dolapları karıştırırken seslenmeyerek o da odaklarını bozmak istememişti. Kahve suyunu koyduğu sırada mermer adada aralarına karıştı.
“Hasta öldü!” diye aniden konuşmalarına dahil oldu.
Başkası olsa irkilirdi. Ekip ise aynı sakinlikle başlarını kaldırıp ona bakmış birkaçı geri dönerken Refik onu gördüğü için gülümsemişti. “Umarım pratikte ölmez.” Mizacında gerginlik yoktu ama ikisi de ameliyatın tehlikelerinden haberdardı.
“Eninde sonunda ölecek. Tercihen ben ona iki çift laf söyledikten sonra.” Odayı yavaş yavaş artan su ısıtıcısının sesi doldurmaya başlamıştı.
“Sen ve huyların. En azından öldürdüğün herkesin gözünün içine bakmaya çalışmıyorsun.”
“Herkes gözlerime bakmayı hak etmediğinden.” Tık sesi suyun kaynadığını bildirmişti. “Kahve?” diye eklemden geçmemişti.
“Çok iyi olur.” Diyen bir başkasının lafını böldü Refik.
“Bugünlük yeterince kafein aldık. Fazlası kondisyonumuzu bozar.” Ses tonuna eşlik eden bakışları ile karşısındaki sindirmişti.
“Batuhan salonda Refik. Vericiyi çıkarmadan önce yapılacakları netleştirin.” Ortamın ciddiyetini bozmamıştı. Onun ekibine nasıl davrandığı ile ilgilenmiyordu. Nasıl bir aksilik olduğunda gözünde Refik sorumlu olacaksa adamda sorumluluğunu üstleneceği kişileri mükemmelleştirmekle yükümlüydü.
Kilere benzeyen dolapta kahveyi aramaya koyulmuştu. O işini yaparken diğerlerinin aralarında konuştuklarının çoğunu anlamıyordu. Kullandıkları tıbbi terimlerin bazılarına aşinaydı. Bunların çoğu anatomik noktalardı. Öğrenmesinin tek sebebi de işkence içindi.
O hayat kurtarmak için hayat sonlandıran biriydi. Tıpkı o gün ver ertesin gün yapacakları gibi.
Şirketi ile beraber Cabal’ı geliştirmeye başladığı ilk yıllarda Rusya mafyalarının başındaki kişi Vitali değildi. Vitali’nin kardeşiydi.
Arkasını sağlamlaştırmaya Avrupa’daki mafyalardan başlamayı düşündüğünden Rusya’da yaşanan taht savaşına yetişememişti. Vitali bir gece abisini öldürüp kendinden beş yaş küçük yeğenini bastırmayı başarmıştı. Birkaç yıl sonra işin peşine düştüğünde olayın iç yüzünü öğrenebilmişti. Georgi’nin neden babasının katiline karşı hiçbir zaman ayağa kalkmadığını.
Vitali’nin bedeninde sürekli bir veri sağlan çip vardı. Şah damarının hemen yanında yaşamsal faaliyetle çalışmaya devam ediyordu. Onu öldürmek demek öldürmek için bulundukları yerin ve neredeyse sahip olduğu bütün binaların yok olması demekti. Adamı gördüğü ilk yerde öldürememesinin sebebi buydu. Ölmesi Neva’dan bir parça dahi kalmaması demek olacaktı.
Planın ilk aşaması için herkes gibi o da siyahlarını giyerek hazırlanmıştı. Gidecekleri yer bir bar olduğundan dikkat çekmemek için ortama uygun kombinlere sahiplerdi. Begüm kendi klasından vazgeçmeyerek düz siyah olmasına rağmen ışıkta parlayarak renklenen kumaştan yapılmış bir elbise giymişti.
Georgi’nin sıklıkla tercih ettiği mekân, oldukça kalabalıkta. Kalabalığın yarsından fazlası kendinde bile değildi. Orada korkusuzca takılmasının sebebi de bu olmalıydı.
İçeride kontrol o kadar zayıftı ki bu kadar kişi nereye gidiyorsunuz diyenleri olmamıştı. Kendilerini saklamak için çaba sarf etmelerine bile gerek yok gibiydi. Begüm yine de tedbirli davranmaya çalışarak adamların bir kısmını dışarıda bırakmış sadece altı kişi ile içeri girmişti. Ekibin diğer yarısı, gece yarısı gerçekleşecek plan için Vitali’nin evinin dışına konuşlanmıştı.
Alanın tam ortasındaki yüksek platformda insanlar delirmiş gibi dans ediyorlardı. Asma katta da buna benzer bir görüntü vardı. Yer yer birbirlerini yemekle meşgul olanlar gözüne çarpıyordu. Bu ortamları çok sevmediğinden olsa gerek gözleri gördüklerine katlanamıyordu.
Asma kata çıkan merdivenin yanında kırmızı bir kapı vardı. Plana göre loca kısmına oradan geçeceklerdi. Önden ilerleyenlerden biri kapıyı açması ile altısı birden içeri adımladı.
Tepeden kırmızı ışıkların aydınlatma işlevini yerine getiremediği kapılarla dolu koridora çıkmışlardı. Girdikleri kapıyı arkalarından kapattıklarında içerisinin gürültüsü daha çekilebilir bir tona düşmüştü.
“Hangi oda?” diye Kadir’e sordu.
Kelimelerle ifade etmek yerine koridorun ilerisini göstermişti. Yolu göstermek için önden ilerlemeye başladı. Biraz ilerledikten sonra girişten fark edilmeyen dönemeç karşılarına çıkmıştı. Dönemeçten sonra aşağı inen merdivenleri arşınladılar. Merdivenler onları biraz öncekine benzer bir koridora çıkarmıştı. Lakin buradaki kapı sayısı daha azdı. Kadir’in öncülüğünde soldan ikinci odaya girdiler. İçerisi boştu. Georgi’den önce gelmişlerdi.
Loş led ışıkla aydınlatılan oda da u şeklinde siyah deri koltuklar ve onların ortasında büyük bir masa vardı. Masa çoktan içkilerle donatılmıştı. Odanın tek eksiği Georgi’ydi.
Begüm hafif topuklu botlarının çıkarmadığı ses ile deri koltuğun sağ tarafına oturdu. Kadir aralarına biraz mesafe koyarak yanına oturmuştu. Cenk ve diğer beş kişi odanın içinde serpiştirilmiş gibi ayakta bekliyorlardı. Genç kadın gözleri ile odayı incelemeye devam ediyordu. Odayı iki kez arşınlayan gözleri masaya yönelmişti.
Şaraplar, viskiler, şampanyalar, kadehler, shut bardakları, buz kovası… Georgi kaçak hayatında bile zevklerinden ödün vermiyordu. Oturduğu yerden kalkıp viski şişelerinde parmaklarını gezdirdi. Aralarında çok kaliteli diyebileceği bir şey yoktu. Yine de ağzına layık bir tanesini açıp geniş bardağa bir parmak kadar döktü. İçeceğinden değildi. Rahat bir görüntü sergileme peşindeydi. İş sırasında içmezdi ki içecek olsa da tercihi rakı olurdu.
“O gözlerin olmaması gereken yerlere bakıyor.” Gözleri direk Kadir’e dönmüştü. Sözlerini kime söylediğini anlamak için gözlerini takip ettiğinde Cenk ile göz göze geldi.
Cenk’in kulakları çınlatan yutkunması odada duyulduğunda Begüm sırıtmadan edememişti. Adam büyük ihtimalle kırmızı rujunu yedirdiği dudaklarına takılmıştı. Oysa Al Acman böyle bir tehdit duysa gider o kızı inadına öperdi. Ve aniden aklından geçen şeyin gerçekliği ile sarsılmıştı.
Son günlerde adam o kadar çok gündemi olmuştu ki bilinçaltına yerleşmişti adeta. Onun ne düşüneceği ne yapacağı… Bunları en kısa zamanda zihninden söküp atmalıydı.
Başını iki yana sallarken düşüncelerinden kurtulmak ister gibiydi. Dışarıdan ise Cenk’in hareketini onaylamadığını gösteren bir eylem gibi durmuştu. Kimin ne düşündüğünü umursamadan bardağını önüne çekip kalktığı rahatsız deri koltuğa oturdu.
Kadir adamı biraz önce uyaran kendisi değilmiş gibi arkasına yaslanmış bakışlarını genç kadının önüne çektiği bardağa dikmişti.
Herkes kendi düşünceleri ile ilgilendiği sırada kapının yakınından gelen tıkırtılar ile hepsi alarma geçmişti. Çok beklemelerine gerek kalmadan kapı açılmış Georgi kolunda kızıl bir kadın ile içeri girmişti. Kolunun altına aldığı kadında olan bakışları ensesine yaslanan silah ile yukarı kalktı. Kapının iki yanındaki adamlardan biri kızıl kadını odadan çıkarırken diğeri adamın ensesine yasladığı silahı çekti.
“Ecdadını siktim senin!” ensesinden çekilen silahtan cesaret alarak arkasındakine saldırmak için dönecekti ki adamı ondan hızlı davrandı.
Kolunu sırtına bükerek başını arkalarında kalan duvara yaslaması ile adamın bakışları karşısındaki Begüm ve Kadir ikilisine düşmüştü. Öfke ile ona baskı uygulayanı itmeye çalıştı. Ufuk, adamın kendinden daha güçlü olduğunu düşünerek hareketlerini kısıtlamak için bacakları ile dizlerinin arkasına baskı uyguladı.
Georgi öyle orta yaşlarına yaklaşmış hantal biri değildi. Begümden en fazla yedi sekiz yaş büyüktü. Görünüş olarak Al Acman ile tanışmamış olsaydı hayatında gördüğü en iri adam olabilirdi. Georgi Rus olduğunu belli edercesine beyaz tenine eşlik eden sarı saçlara sahipti. Yeşil gözleri odaya girdiğinde gördüğü adamlar ile sertleşmiş olsa da Begüm onunla göz göze geldiğinde muziplik parıltılarını görmüştü.
Oysa Alparslan Al Acman’ın yeşil gözlerinde insanın hem ateşini harlayan hem de derin dinginliğe sürükleyen bir şeyler vardı. O an düşüncelerinden ürktü. Al Acman’ı bu kadar derin incelediğini fark etmemişti.
İçindeki kadın bu durumdan çok memnundu. Şuncacık ömründe birini beğenmesi imkansızken beğenmekle kalmamış etkilenmişti. Aklı ve mantığı bunu kabul etmemekte kararlı olsa da içi çoktan kabullenmişti.
“Küfürden hoşlanmam.” Dedi hiçbir lehçe barındırmayan Rusçasıyla.
Georgi başına yaslanan silah ile Vitali tarafından bulunduğunu düşünmüştü. Oysa bu baştan aşağıya yanlış bir fikirdi. Rus’a benzeyen mavi gözlerinde ateşin dans ettiği afeti amcasının yanında hiç görmemiş olmanın rahatlığına kapıldı.
“Haklısın güzelim.” Boştaki kolu ile bedenini duvardan uzaklaştırmaya çalıştı. “Daha rahat bir pozisyonda sohbet etmek isterim.” Sert tonlaması olsa da her an gülecek gibi konuşuyordu.
Begüm’ün bakışlarını Ufuk’a dokundurması yetmişti. Georgi’nin üzerindeki baskıyı kaldırıp kendine güvenli alan oluşturmak için bir adım geriledi.
Georgi kollarını dirseğine kadar sıyırdığı gömleğini düzeltip kadının tam karşısında oturdu. Odadaki diğer adamlarda gözlerini gezdirmemişti ama hangisinin nerede durduğunu bildiğine emindi. Bakışları karşısında; aralarında bir kişilik mesafe ile oturan kadın ve adamda geziyordu. Begüm onları incelemesi için adama biraz süre tanıdı.
“Benimle içmek istiyorsan çağırman yeterliydi güzelim. Bunca zahmete girmene gerek yoktu.” Mizacı her ne kadar umursamaz dursa da Begüm bunun bir maske olduğunu anlayabiliyordu.
“Gerçekten gelir miydin?” alaycıydı.
“Seni Vitali mi gönderdi?” adam maskesinin altında gergindi.
“Beni kimse göndermedi.” Sakin sakin konuşuyor gözükseler de alttan süregelen bir gerginlik vardı.
“Bu güzelliğin adını öğrenebilir miyim?”
“Queen diye seslenebilirsin.” Adamın maskesinin altında herhangi bir tepki olmamıştı. Bu ismi ve ismin getirilerinden haberdar olmadığını anlamıştı.
“Rus değilsin?” tespitten çok tereddüt dolu bir soruydu.
“Tek bir ülkeye mensup değilim diyelim.” Begüm göçmen kökenli bir Türk’tü. Queen ise bir bedenden çok fikirdi, ideallerdi, ruhtu… Toprak sınırlamaları içerisinde değerlendirilemeyecek bir isimdi.
Bütün gerginliğine rağmen masadaki viski şişelerinden birine uzandı “Gecemi güzelleştirmenin sebebi nedir?”
“İsyanını planlamak.” Viski şişesi elinde donup kalmıştı. İçki bardağa dökülmeye devam ediyordu. Taşmadı ama istediğinden fazla koyduğu belliydi.
“Ne isyanı?” derken çapkınlık maskesinin arkasına sakladığı gerginliği ortaya çıkmasın diye yüzünü içki bardağının arkasına saklamıştı.
“Vitali’yi devirme planından bahsediyorum.” Düz ifadesini takınmıştı artık.
“Yok öyle bir şey.” İçkisinden büyükçe bir yudum aldı.
“Var.” Öfkesinin bir kısmının gözlerine yansımasına izin verdi. “Vitali çoktan sahte isyanını öğrendi.” Gerçekçi olmayan gülüş belirdi dudaklarında.
Georgi o an aslanın ininde olduğunu anlayabilmişti.