2. HAKKI'YI ÖZLEDİM!

1510 Words
Akşam olurken Mustafa kardeşi Devrim’i alıp eve döndü. Hemen yanında oturan adama öyle öfkeliydi ki sadece tek yumruk kesmeyecek gibiydi. Kafasını kaldırıma sürtüp şehre elektrik desteği sağlasa az gelirdi. Demirli kapıdan geçip evin önünde durduklarında önce Devrim indi. Saatler önce karısını kolundan tutup attığı kapıya bakarken hayali darbeler kalbine iniyordu. Vicdanı ise sanki ölüm fermanını her an imzalıyordu. İçeri girdiğinde mutfaktan çıkan Meyra abisini görmesi ile küçük bir “Hıh” diyerek başını çevirmesi bir oldu. Ardından sert adımlarla salona geçti. Nefesini alıp bırakan adam az biraz omuzlarını dikleştirip salona geçtiğinde ailenin büyükleri ona sanki beşinci gözü çıkmış gibi bakıyordu. Babası kaşlarını çatmış ara sıra şiddetli soluklar alarak oturuyordu. Annesi daha kötü durumdaydı. Gözleri ağlamaktan şişmiş, burnunun ucu kızarmıştı. Üstelik gözlerindeki hayal kırıklığı ilk bakışta sanki kocaman dağ gibi belli oluyordu. Bu Devrim’in canını acıttı. Üzerinin ıslak olmasına bakmadan tekli koltuklardan birine oturacakken yere bastonunu vuran dedesi ile duraksadı. “Sana kim otur dedi bakayım?” “Dede be-” “Sus. Dede deme bana. Benim senin gibi torunum yok.” “Dede lütfen dinle bi.” “Neyi dinleyeyim hayta seni. Kolundan tutup sokağa attığın karından mı bahsedelim yoksa onu yaptı diye suçladığın iğrençlikten mi?” Bu sırada annesi dedesinin gözlerine baktı ve sessiz bir izin istedi. Yaşlı adamın susması ile evladına dönüp “Sen kimsin? Benim evladım mısın? Ben mi yetiştirdim seni?” derken gözlerinden yine yaşlar süzülüyordu. Devrim bir şeyler söylemek istiyor ama tam olarak ne diyeceğini de bilmiyordu. Sessiz kalışı annesini daha da sinirlendirdi. “Susma konuş hadi. Bu evde saatler önce gürlüyordun. Duvarları inletiyordun. Şimdi neden susuyorsun ki? Sare sana ne yaptı da bunu ona reva gördün söylesene?” Ağzını açtı ama ne diyeceğini bilemedi. Sadece “Abisi olduğunu bilmiyordum. Hata yaptım çok pişmanım” dedi. Kocaman bir “Hah” diyen bu defa Meyra oldu. “Pişmansın? Gerçekten pişmanmısın abi?” Mustafa, nefesini bırakıp oturduğunda kardeşine bakıp “Üzerini değiştir hasta olacaksın” dediğinde sanki on yaşındaki çocukmuş gibi kafasını sallayıp ayaklanırken utanç tüm bedenine zerk ediyordu. O hem karım dediği kızı hem de ailesini fena halde hayal kırıklığına uğratmıştı. Merdivenlere ulaştığında attığı her adım sanki bir sonrakine “Gelme” der gibiydi. Kulaklarında hala Sare’nin itiraz ve kendini açıklamaya çalışma sözleri yankılanıyordu. Küçük koridoru geçip kapıyı araladığında yüzüne vuran koku ciğerinde küçük köz tanelerinin belirmesine neden oldu. Oda buram buram Sare kokuyordu çünkü farkında olmadan çekiştirirken komodin üzerindeki parfüm şişesi yere düşüp kırılmıştı. İçeri girip kapıyı kapadığında kulağına dolan ses hayali olsa da yüzünde buruk bir tebessüme neden oldu. “Hey mandıra kaçkını, bu odada yalnız değilsin en azından kapı çal.” “Ya şu parfümün küpüne düşme be adam bende insanım. Resmen sinek muamelesi yapıyorsun.” “Ya Dev Devrim, o nasıl horlama. Üstelik geceleri osurmaktan vazgeç. Odanın içi metan gazı doluyor bir gün patlayacağız.” Son sözler yüzünden suratı buruşurken kendini yatağın üzerine bıraktı. Nefesini seslice bırakırken gözlerini kapadı ve genç kızın acı yüklü göz bebeklerinde yok olduğunu hissetti. Diğer yandan Sare sıcak bir duşun ardından Berna’nın giysilerini giymiş televizyonun karşısına oturmuş kızarmış gözlerle komedi filmi izliyordu. Yiğit'te gelmişti ve altı kişi tedirgin gözlerle ona izlerken sadece mısır yiyor ayran içiyordu. Bir ara filme kahkaha atarken bile gözlerinden yaşların süzüldüğüne şahit olmuşlardı. Derken Sare aklına bir şey gelmiş gibi önce gözlerini kıstı sonra da Senem’e dönüp “Kız kısrak ben Hakkı’yı özledim. Şu midilli nişanlın onu getirse ya. Hem hepiniz buradasınız hayvan tek başına evde sıkılmıştır.” dediğinde şaşkınca bakan Senem “Kısrak derken Sare’m?” dedi. Büyük bardağındaki ayranı yudumlayıp dudak üzerinde bıyık olmasına neden olan kız “Kısrak işte. Şu at kılıklı Mücahit midilli değil mi? E o erkek olduğuna göre sende dişi at oluyorsun demektir. Sahi midillinin dişisine ne deniyor ki ben sana kısrak dedim ama.” deyip sonradan omuz silkti. “Aman canım neyse ne siz bana Hakkı’yı getirin. Özledim ibiğinin rengini.” Erkekler bakışırken Berna bir anda kıkırdadı. Sinirleri iyice bozulmuştu. Sonra kızlara eğilip “Böyle depresif konularda hayvanlar iyi gelirmiş insana. Belki bizim horoz da Sare’ye iyi gelir. Bence hemen getirelim.” dediğinde Saliha onu onayladı. Mücahit Senem ile evden çıkarken Sare Saliha’ya “Babanın canına bir ayran koysana kız” diyordu. Yarım saat kadar sonra kapı çaldığında Yiğit açtı ve kucağında parlak tüylü iri gagalı ihtişamlı ibikli gözleri fıldır fıldır dolanan horoz ile dikilen Mücahit ile arkasındaki Senem’i içeri aldı. Salona giren ikili yere bağdaş kurmuş kızın sevgi dolu gözlerle “Hakkı” demesine şahitlik ediyordu. Mücahit hayvanı Sare’nin kucağına verdikten sonra geri çekildi ve sarılmasını izledi. Evladına kavuşmuş anne edası ile önce güzelce tüylerini sevdi. İbiğini okşayıp gagasına öpücük kondurdu. Sessiz sessiz bir şeyler mırıldanırken Berna başı ile mutfağı işaret etti. Mutfağa girdiklerinde balkon kapısından da çıktılar ve konmuş sandalyelere kendilerini bıraktılar. Saliha'nın çoktan gözleri dolmuştu. Senem sıkıntılı nefesler verirken kafasına bir şey takılmış olan Yiğit “Ya bana gülmeyin ama bir şey soracağım?” dediğinde dikkatlerini ona verdiler. Berna başı ile söyle der gibi işaret yapınca Yiğit “Neden ayran? Yani tanıştığımızdan bu yana mutlu da olsa ayran ağlasa da ayran. Ben çözemedim bu işi. Bir insan ayranla kafa bulur mu? Bulmaz. Ama Sare baya baya rakı içmiş gibi kafa bulup zihnini dağıtıyor. Özel bir nedeni var mı?” dedi. Mücahit göz devirirken “Yiğit, abicim başımızdaki olay ne senin kafana takılan ne?” dese de Senem “Dur hemen haşlama adamı. Dikkatine takılması normal çünkü kim olsa sorar.” diyerek nişanlısını susturdu ve Yiğit’e dönüp “Sare’nin babası nurlar içinde yatsın kızını yanından hiç ayırmazdı. Tabi o zamanlar memleketteyiz. Biz okuldan arkadaştık. Birinci sınıfta Sare kalınca ikinci sene de önce ben geliyorum sonra da yaşı büyük yazıldı diye Berna aramıza katılıyor. Neyse bir gün ip atlarken erkekler Sare ile dalga geçti. Erkek Fatma diye. E babası onu öyle yetiştiriyor ki erkek gibi olması çok normal. Düşünün adam dağa oduna gitse motorla çalışmayı öğretiyor odun taşıyorlar balık tutuyorlar vs. Aman konudan sapmayalım işte bir gün arkadaş ortamına da giderken Sare düşüyor babasının peşine. Daha on iki yaşlarında falan. Berna'nın babası da orada tabi o anlatmıştı bize de. Rakı sofrası kuruluyor tabi ama kızı yanında bir de rahmetli adam içki sevmezmiş. Millet iç bir şey olmaz diyor ama o hem sevmiyor hem de kızının gözünde içki içen kötü biri olmak istemiyor. Derken aklına gelen şeyle kalkıp yakın bakkaldan bir şişe ayran alıyor. Arkadaş ortamından da biraz uzaklaşmış ki içki bu kötülüğün anası derler fazla içip sorun çıkaran olursa kızını koruyacak. Baba kız bunlar oturup rakı içer gibi ayran içiyorlar.” dedikten sonra lafı Berna devraldı. “Babam diyor ki o gece baba kız iki litre ayranı içmiş. Yanlarına gittiğinde de sırtını sıvazlayınca rahmetli gülümseyip ‘Baktık olmadı biz de ayran içeriz ve kardeşim’ demiş. Çok sürmedi vefat etmesi. Abisi ipsiz sapsızın teki. Evle ta o zamanlardan alakası yok. Annesi desen babasından sonra hasta oldu kadın çekmediği kalmadı. Bizim Sare çok değil on iki ya da on üç yaşlarında yüklendi evin yükünü. İstanbul’a gelişimiz bile aynı zamanlarda oldu. Dedemle babamlar Sare’ler tek kalmasın diye burada da düzen kurdu ama sonradan onlar döndü biz kaldık. Ayran tutkusu babasından gelir. Ne zaman mutsuz ya da umutsuz olsa içer. Babasının ona akıl verdiğini hayal ettiğinden bahsetmişti. Mutluyken de içer bunu babasıyla paylaşıyormuş. Çok çekti benim gönlü pamuk dışı demir arkadaşım. Her şeyimiz iç içeydi ama işte içindeki yaraları hem öteledi. Sustu. Ya da tam tersi çenesine vurdu. Lakin o Devrim denen kütüğün -ki hayatım abin ama kusura bakma- yaptığı yenir yutulur gibi değildi. Ben bir an Sare’nin delirdiğini düşündüm. Bu kadar da ol-” Genç kadının sözlerini içeriden gelen müzik sesi böldü. Ayaklanıp salona geçtiklerinde yüzlerine ışık tutulmuş tavşandan hallice halleri vardı. Sare ise kucağında horoz müziğin sesini açmış ayağa kalmış sağ sola adımlıyor dans ediyordu. “Ya işte böyle Hakkı’cığım. Adam sandık fos çıktı vıttırı vızzık adamlar, temiz çıktık pis çıktı vıttırı vızzık adamlar...” Ara ara sesini yükseltip şarkıya devam ediyor horozu kaldırıp bebek sever gibi seviyor sonra yeniden kucaklıyordu. Kartal karısının kolunu dürterken gözlerindeki tedirginlik açıkça okunuyordu. Kızlar ise bir Sare’ye bir de kucağındaki hayvana bakıp durumun vahimliği ile korkuyorlardı. Saliha “Abla Sare abla iyi mi? Hayır Hakkı da ona eşlik etmeye başlayacak diye korkuyorum” derken öten horozla hepsi bir adım geriledi. Kapı ağzındakileri gören Sare ise “Gelin yahu niye öyle duruyorsunuz. Şarkı çok hoşuma gitti. Sizde dinleyin. Kız Berna nasıl güzel dimi?” diyor başa dönen şarkıyı tekrar ediyordu. Oysa çok kötüydü. Ruhundaki sızı kanını kaynatacak kadar kuvvetli kalbini üşütecek kadar buz yüklüydü. Şarkı devam ede dursun yere yeniden oturdu ve ayran bardağını kafasına dikledi. İçtiği her damla yüreğindeki yangına çare olsun istedi ama sadece midesini şişirmekle kalıyordu. Sonunda saat gece iki gibi Yiğit giderken Berna ile Senem yatakları hazırladı. Senem Saliha ile salonda yatıyordu. Sare içinse oda hazırlanmış rahat etmesi için ellerinden geleni yapıyorlardı. Kartal, bir ara dışarı çıktığında aldığı sakinleştiriciden Sare’ye verirken Devrim’e içinden çok fazla saydırıyordu. Kucağında Hakkı ile yatağa giren genç kız ilacın ve içtiği bol ayranın etkisi ile gözlerini kaparken başında bekleyen üç kız büyük bir iç çekti. Dostları aslında çok kötü ve kırgındı ve nasıl düzelteceklerini bilmiyorlardı. Berna sonunda odasına geçip yatağa girdiğinde kocasının göğsüne sokuldu. Gözleri dolarken boğazındaki düğümü yutmak istedi lakin başaramadı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD