Ulaş... Sahnelerde zıp zıp zıplayan, kızlara çığlık attırıp herkese şarkılarını avazı çıktığı kadar söyleten deli oğlan... Popüler kültürün baş tacı ettiği ve bunu sonuna kadar değerlendirmesini bilen çılgın çocuk. Sadece müziği ile gündemde olması nedeniyle özel hayatı merak edilip didiklenen adam.
Her konser öncesi olduğu gibi kendisini odasına kapatıp konsantre olmaya çalışıyordu ki ne mümkün. Yakın arkadaşı aynı zamanda menajeri Bartu yıldızlı kapının önünde durmuş içeriye bağırıyordu.
"Ulaş hadi artık aç şu kapıyı birader, söyleyeceklerim var. Bak bu son konser ondan sonra beni on beş gün görmeyeceksin"
Ulaş kapının ardından gelen ve hiç durmayan konuşmaya daha fazla dayanamayarak hışımla kapıyı açtı.
"Bartu! Çenene tüküreyim iyi mi? Ulan beş dakika huzur vermedin lan"
"Canım kardeşim"
"Canın çıksın"
"Çıksın da sahneye çıksın. Bak dinle, birer şarkı arayla dansçılar sahnede olacak, son beş şarkı kala ara verecesin. Aradan önceki şarkı tek bir dansçı olacak"
"Bunları neden bana anlatıyorsun? Ben ne zaman dansçılarla ilgilendim?"
"İlgilenmediğin için söylüyorum. Şarkı söylerken bu sağımda solumda dolaşanlar kim demeyesin"
"Bu şakacı kişiliğiniz ailenizden mi geliyor yoksa öznel mi?"
"Kalbimi kırıyorsun, ben terk edilmiş bir adamım"
"Bin beş yüz elli üçüncü kez"
Ulaş hızlı adımlarla sahnenin yanına gelip perdenin arkasından konser alanına göz attı. Her zaman olduğu gibi hınca hınç dolu olan alan keyfini yerine getirdi.
Orkestra sahnedeki yerini almış son kontrollerini yaparken Ulaş kulaklığının takılması için görevliye izin verdi. Derin nefes aldı, başını dikleştirdi. Artık hazırdı, devleşme zamanıydı.
Uzun bir turnenin son ayağına gelinmişti oldukça yorucu ve yıpratıcı geçmişti. Önündeki on beş günlük ara ilaç gibi gelecekti. Piyasaya sürülen şarkıları beklediklerinden daha çok patlamış, konserler arasında televizyon programlarına da katılmak zorunda kalmıştı. Acımasız menajeri her fırsatı değerlendiriyor Ulaş'ı bir yerden bir yere koşturuyordu.
Orkestra şarkının girişini çalmaya başladı.
"Bu şarkıda dansçı var mı?"
"Yok, ikincide var. Hadi koçum, kudurt milleti"
"Hadi Allah utandırmasın, aç kulaklığı"
Koşarak sahnenin ortasına gelip kollarını yana açarak seyircileri selamladı. Alandan yükselen çığlıklar, haykırışlar ile içindeki coşku en üst seviyeye ulaştı. En popüler parça ile konser başladı. İlk şarkı her zaman çok önemliydi çünkü konserin seyrini bu belirliyordu. Eğer insanların enerjisi düşük başlarsa toparlamak zordu.
Hem söylüyor hem dans ediyordu. Kalçasını her kıvırdığında ortalık inliyordu. Sahnedeki Ulaş deliydi, sınır tanımaz ve seksiydi. Bakışları ile flört ediyor, kıvrak hareketleri aşka davet çıkartıyordu.
Şarkılar birbirini kovaladıkça seyirci coşkusunu arttırdı. Milyonlarca insanın gözü onun üzerindeydi. Her sözü adları gibi ezbere bilen bu toplulukla mutluydu, gururluydu. Arada giren dansçıları gözü görmüyordu bile, hiçbir zaman ilgilenmemişti zaten. O arkasındaki ışık oyunlarını ve görsel efektleri daha çok seviyordu. Kendisini takip eden spot ışığı ise en sevdiğiydi. Sahnenin iki yanındaki dev ekran sadece Ulaş'ı gösteriyordu. Böylece en arkadakiler bile onu rahatça izleyebiliyor, öpücüklerini yanaklarında hissediyorlardı.
Aradan bir önceki şarkı... Kendi bestesi... En sevdiği... Gitarın sakin tınısı kulakları doldurdu, ışık loşlaştı, gözleri kapandı. Sahnede sadece o ve arkasında dansçı kız vardı.
Kız o kadar yakınında dans ediyordu ki notaların arasında kızın nefes alış verişlerini duyabiliyordu. Mikrofonuna sarılıp şarkısını söylemeye başladı. İkinci mısraya geldiğinde yana açtığı elinin üzerinde yumuşacık bir dokunuş hissetti. Gözlerini açıp başını yana çevirdiğinde yemyeşil gözler ona bakıyordu.
Pembe pointlerinin üzerinde yükselmiş, kuğu gibi uzun boynu, küçük kalkık burnu sanki daha çok kaldırabilecekmiş gibi başı dik duran kız yüzünde hiçbir ifade olmadan dans ediyordu.
Nakaratın ardından herkes gitar solosunu dinlerken Ulaş arkasından gelen ufak inlemeyi duydu. Kız hala dans ediyordu fakat bu defa yüzünde acı çeken ifade vardı.
Herkesin müziğe ve dansa odaklandığı anda Ulaş onun elinden tutup kendine çekti ve beraber dans etmeye başladılar. Bu bir ilkti... Ulaş ilk defa dansçısı ile sahnede dans ediyordu. Alkış ve çığlıklar arasında kulağına doğru uzanıp sessizce "Ne oldu?" dedi.
"Bileğim burkuldu"
"Hangisi?"
"Sağ"
Kız tüm ağırlığını sol ayağına vermiş parmak ucunda duruyor belli etmemek adına acısını içinde yaşıyordu.
"Şarkının geri kalanında benden ayrılma, destek al"
"Tamam"
Ulaş bir an olsun kızı bırakmadan şarkısına devam etti. Kızda dediği gibi yanından ayrılmadan sol ayağına ağırlık vererek üstün bir performans sergiledi. Ulaş bazen onu bedenine yaslıyor ağırlığı üzerine alıyordu. Şarkının sonuna doğru yeşil gözlerin buğulandığını ve bir damla yaşın yanaklarından süzüldüğünü gördü.
Onlar sahnede birbirlerine destek olmaya çalışırken izleyenler aşk dolu bir şarkıda harika bir dans gösterisi izliyorlardı. Son nota en etkili olan oldu. Ulaş kızı belinden yakalayıp kucağına alarak kızın bacaklarının beline dolanmasını sağladı. Göz göze bitirdikleri gösterinin sonunda alkış tufanı koptu.
"Dayan, az kaldı"
"Çok acıyor"
"Kısa bir aradan sonra tekrar sizinleyim" diyerek kızı kucağından indirmeden sahne arkasına geçti.
"Hemen kulaklığımı çıkartın ve odama buz torbası getirin"
O direktifleri verirken kızın narin bedeni ile sarmalanmıştı. Başını Ulaş'ın boynuna yaslamış kesik nefes alış verişleriyle hıçkırıyordu.
Ulaş odasına girip onu koltuğa yatırdı. Arkalarından Bartu koşarak yanlarına geldi.
"Oğlum o nasıl danstı? Dans mı ettiniz, seviştiniz mi anlamadım."
Kızı koltukta yatarken görünce eliyle ağzını kapatıp "Pardon" dedi. Ulaş ona ters bir bakış atıp koltuğun kenarına oturdu. Önce pointin kurdelesini çözüp yavaşça ayağından çıkarttı. Manzara içler acısıydı. Hemen diğer ayağının da serbest kalmasını sağladığında ayağındaki yaraların kanadığını gördü.
"Kızım sen dans mı ediyorsun, eziyet mi çekiyorsun? Biri şiş diğeri kan içinde"
"Burkulan ayağıma ağırlık vermemek için diğerine yüklendim, sonuç bu. Sen hiç dansçı ayağı görmedin mi?"
"O dansçıların kendisini görmüyor ki ayaklarını görsün"
Ulaş araya giren arkadaşına üfleyince Bartu susmak zorunda kaldı. Gelen buz torbasını burkulan bileğinin üzerine yerleştirdi.
"On dakika dursun sonra beş dakika ara ver sonra tekrar on dakika..."
"Biliyorum"
"Bartu, ben sahnedeyken... Adın neydi?"
"Selin"
"Selin ile ilgileniyorsun. Şuradan ikinci kıyafetimi versene"
Bartu temiz kot ve t-shirtü uzattı. Ulaş önce terli kıyafetlerden kurtulup iç çamaşırları ile odanın ortasında kalınca Bartu gözlerini kocaman açtı. Arkadaşının rahat tavrını hayretle izliyordu.
Selin karşısında neredeyse çıplak kalmış adamı görünce başını diğer yana çevirdi. Turne boyunca arkasında dans etmesine rağmen bir defa bile göz göze gelmediği adamın özel odasında onun çıplak vücudu ile karşı karşıya kalmıştı.
İnsan vücudunun çıplaklığına alışık olsa da karşısındaki kişi ülkece beğenilen ve çok kaslı olmamasına rağmen dikkat edilmiş ve üzerinde çalışıldığı belli bir beden olunca etkilenmemek mümkün değildi.
Ulaş soyunma hızı ile aynı hızda yeni kıyafetlerini üzerine geçirdi.
"Selin, beş şarkı sonra konser bitiyor. Bu sürede burada oturuyorsun, kalkmak yok, beni bekle. Bartu kulaklığımı taksana"
Aletin bir parçasını pantolonunun arkasına sabitledikten sonra elini t-shirtün altından sokup kabloyu yakasından çıkarttı.
"Lan! Ellerin buz gibi"
"Pardon canım. Isıtacak vaktim olmadı"
"Of... Dokunmadan yap şu işi, kutup ayısı mısın nesin?"
Bartu buz gibi elini böbreğine değdirip "Alırım böbreğini" demesi ile Ulaş'ın sıçrayarak uzaklaşması bir oldu.
"Ahh! Ben biliyorum sana yapacağımı da sen kıza dua et"
"Hadi yavrum sahneye, ikileee..."
"Selincim buzu unutmuyoruz. Önce on dakika sonra beş dakika"
Son direktifini vererek koşarak sahnedeki yerini aldı. Son konser başarılı bir şekilde sona ermişti. Seyircileri selamlayıp teşekkür ettikten sonra odasına ilerlerken sahne arkasındaki alkış ve tebrikleri zevkle kabul etti. Uzun bir maratonun başarılı bir şekilde sonuna gelinmesinin haklı gururunu taşıyan ekip coşkuluydu.
Bartu kollarını açmış otuz iki diş gülümseyerek onu bekliyordu. O da diğerleri gibi başarılı turneyi bitirmenin haklı gururunu yaşıyordu.
Ulaş terden sırılsıklam olmuş üstünü ensesinden tutup tek hamlede çıkartarak odasına girdi. Koltukta masumca oturan kıza baktı. Elinde buz torbası yüzü biraz acı biraz üzüntü ile kaplıydı.
"Üzerimi değiştireyim hemen gidiyoruz güzellik"
"Nereye?"
"Hastaneye tabii"
"Gerek yok, ben kendim hallederim"
"Gerek var canım. Bir ayağın gidik öbürü onu takipte. Bu şekilde dans edemezsin. Çantan nerede?"
"Bizim odada kaldı"
"Bartu Selin'in çantasını istesene, bir de arabamı arka kapıya getirsinler"
"Emret sahip"
Ulaş gülümseyerek arkadaşının gidişini izledi. Üzerini değiştirip özel eşyalarını ceplerine doldurdu. Telefonunu kendine tutup fotoğrafını çekti.
"Ne yapıyorsun?"
"Konser sonrası selfie. Böyle salak saçma şeyler yapmak zorundayım"
"Hıı... Ulaş Bey... Ben doktora gidemem"
"Neden Selin Hanım? Doktor fobiniz mi var?" Ulaş başını yana eğmiş bakıyordu.
"Off... Şimdi kazandığım tüm parayı doktora veremem daha ödemem gereken kira, elektrik ve su faturaları var." Selin yaşadığı sinir ile bir cümlede içini döktü.
"Bir dakika, senin sosyal güvencen yok mu?"
"Tam zamanlı çalışmadığımız için böyle bir gereklilik duymuyorlar"
"İyi de bu suç"
"Şu an sosyo ekonomik durumumu tartışmak istemiyorum. Evimde bir iki gün dinlenmek yeter bana"
Bartu elinde çanta ile odaya girdiğinde içerideki gerginliği hissetti. Gözlerini ikisi arasında dolaştırdı. Selin'e çantasını uzatırken kendi menajerlerinin iletmesini istediği zarfı da uzattı fakat Selin almadan Ulaş zarfa el koydu. Zarfı açıp içendeki miktara bakınca yüzü buruştu.
"Bartu, dansçıların menajerlerine söyle bir daha bizimle çalışmak istiyorlarsa yasal zorunluluklarını yerine getirsinler aksi halde sahneme adım attırmam"
"Söylerim de sen niye celallendin?"
"Sonra anlatırım. Biz Selin ile hastaneye gidiyoruz gerisini konuşuruz"
"Tamam, kardeşim lazım olursa ara"
Selin'in çantasını sırtına takıp kızı kucaklayarak odadan çıktı. Söylediği gibi arabası arka kapıya getirilmiş bekliyordu. Güvenliğin açtığı arka koltuğa kızı yerleştirdi sonra şoför koltuğuna geçip hastane yolunu tuttu.
Acil kapısına geldiğinde tekrar kızı kucakladı ve kapıdan içeri girdi. Yardım edecek birilerini ararken hemşire koşar adım yanına geldi. Bir göz süzme ardından kırpıştırılan kirpikler... "Ulaş Beeyyy..." sanki sonu gelmeyecekmiş gibi uzayan hitap...
"Hemşire hanım, arkadaşımın ayağı burkuldu, yardımcı olur musunuz?"
"Ayy... Tabii... Sizde bana imzalı resminizi verir misiniz?"
"Şu an ellerim dolu. Doktorlarınızdan biri arkadaşıma yardım ederse bende boşta kalan ellerimle imza verebilirim"
"Ayy çok tatlısınıızzz... Hemen doktora haber veriyorum"
Eriyen şeker gibi giden kadının ardından sahte gülümsemesini silip normal haline döndü. Selin kucağında olan biteni izledikten sonra gülmeye başladı.
"Umarım doktor erkektir"
"Neden?"
"Aynı pelteliği bir daha görmeye dayanamam da ondan"
"A aa Selincim ben hayatımı bu pelteler sayesinde kazanıyorum"
"Yazık sana"
Genç asistan doktorun gösterdiği sedyeye yatırılan kız onun her temasında acıyan canı ile hopluyordu. Röntgen çekiminin ardından kırık olmadığı, bağlarda zedelenme olduğu ortaya çıktı.
Selin bir hafta boyunca ayağına basmaması gerekiyor takip eden haftada da tam iyileşene kadar koltuk değneği kullanması gerekiyordu.
Ulaş tüm işlemleri hallettikten sonra tekrar onu arabasına bindirdi.
"Seni evine bırakayım"
"Olur... Şey... Teşekkür ederim"
"Sen benim için acılar içinde dans ettin. Gözünden akan yaşı görünce çok üzüldüm. Bunun yanında benim yaptığımın lafı olmaz. Hem bak iyi ki doktora gitmişiz"
Selin'in tarifi ile evinin önüne geldiler. Ulaş yine itirazlara rağmen Selin'i kucakladı. Apartman girişinin bir alt katına indiklerinde Ulaş buranın nemli havasından rahatsız oldu.
Kapıyı açıp içeri girdiklerinde etrafına hızlıca göz attı. Girişte solda iki kişinin zor sığacağı minik mutfak, sağda aynı küçüklükte banyo vardı. İki adım ilerlediğinde odanın ortasında yatak ve yanında dolap duruyordu. Yolun aşağısında kalan bir pencere vardı. Tüm ev bu kadardı.
Kesinlikle güvenli ve sağlıklı olmayan bu ortamda bir insanın yaşayacağını tahmin edemezdi. İkinci bir kişinin yaşamasının mümkün olmayacağını tahmin etse de sormadan edemedi.
"Yalnız mı yaşıyorsun?"
"Evet"
"Sana bakacak kimse var mı?"
"Ben kendime bakabilirim. Gördüğün gibi her yere bir adımda ulaşabiliyorum"
"Karnın aç mı?"
"Hayır, değil"
Saatler süren konser hazırlığı ve ardından konser olduğu için uzun zamandır bir şey yemediğine emin olduğu kıza inanmayarak mutfağa girdi. Buzdolabında biraz peynir ve içinde birkaç zeytin olan kavanoz duruyordu. Sonuçta iki aydır evde yoktu, dolabın dolu olması beklenemezdi. Derin bir nefes alıp yanaklarını şişirdi. Bu iş böyle gitmeyecekti, kararlı adımlarla Selin'in yanına gitti.
"Bavulun var mı?"
"Dolabın yanında"
Ulaş bavulu yatağın üzerine koyup açtı. Giysi dolabının önüne geçip elleri belinde önce göz gezdirdikten sonra kendi kafasına göre elbise, şort, bluz ne bulduysa bavula yerleştirmeye başladı. Selin ne yaptığını anlamaya çalışarak şaşkınca bakıyordu.
"Ya sen ne yapıyorsun? Bıraksana elbiselerimi"
"Oyalama beni, işim çok"
"Ne işi ya, deli misin adam?"
Askılarla işi bitince dolabın çekmecesini açtı ve iç çamaşırları ile karşılaştı. En üstte penye sade külotlar duruyordu. Bir tanesini eline alıp inceledikten sonra pek de hoşlanmayarak bavula koydu. Esas hazine altta yatıyordu. Penyelerin altında dantelli çamaşırlar çıkınca sırıttı. Birini eline alıp Selin'e döndü.
"Bir an bunlardan hiç giymediğini düşündüm"
Selin uzanıp hızla elindeki çamaşırını aldı.
"Çamaşırlarımı incelemeyi bırak, ne utanmaz bir şeysin"
Ulaş neredeyse çekmecenin tamamını bavula yerleştirdikten sonra en altta iki tane boxer buldu.
"Peki, bunlar ne? Erkek arkadaşının mı?"
"Hayır, benim erkek arkadaşım yok. Onlar gece yatarken rahat oluyor"
Yüzü kızarınca başını öne eğdi. Ulaşın yüzündeki sırıtış hala duruyordu. Herhangi utanma ya da çekinme belirtisi yoktu.
"Neyse, bunları almıyorum, çok istersen benimkilerden veririm"
"Bir dakika... Ne demek benimkilerden veririm? Sen beni nereye götürüyorsun?"
Ulaş elinde olan ne varsa bavula koyup kızın yanına oturdu.
"Selin... Burada tek başına yapamazsın. Karnın acıksa yemek yapacak hiçbir şey yok, alışveriş yapman gerekiyor. Daha tuvalete bile gidecek durumda değilken ne alışverişi?"
"Abartılacak bir durum değil. İlk defa sakatlık geçirmiyorum, bir iki güne geçer"
"Bu söylediğine kendin bile inanmıyorken benim inanmamı bekleyemezsin. Şimdi uslu bir kız ol, söz dinle. Seni benim evime götürüyorum"
"Benim için yeterince uğraş verdin zaten tamam, yeter"
"Selin... Bütün eşyalarını alıp çıkarım, bunların üzerine birde donsuz kalırsın bak"
Ulaş'ın tehdit gibi söylediği cümleye Selin gülmeden yapamadı. Tehdit korkutucu olmalıyken o donsuz bırakılmakla ikna edilmeye çalışılıyordu. Bu çok komik gelmişti.
Kaldığı yerden işine devam eden Ulaş, bavulu zorla kapatıp derin bir nefes verdi. Önce bavulu arabaya taşıdı sonra Selin'i kucaklayıp arabaya bindirdi.
Eve girdiğinde artık çok yorulmuş ve gözleri küçülmüştü. Çocukluğundan beri yorgunluğunun ilk belirtisi gözlerinin küçülmesiydi. Dünyaya yarım bakar hale geliyordu.
Selin'i misafir odasındaki yatağa bırakıp kendini de yanına attı.
"Selin, duş alma işini yarına bırakabilir miyiz? Vallaha çok yorgunum, küvette uyuya kalabilirim"
"İyi de... Burada yatmayacaksın dimi?"
"Bu kısa bir molaydı. Koridorda yığılıp kalmamam için. Hemen karşı odada olacağım, kapım açık, uykum tavşan, kulağım sende"
Ulaş neredeyse sürünerek duvarlara çarpa çarpa karşı odaya geçti ve kıyafetleri ile kendini yatağa attı. Sabah uçak yolculuğu, tüm gün prova, iki saatlik sahne performansı üzerine Selin eklenince perti çıktı.
Selin'de yorgun olmasına rağmen akşamdan beri yaşadığı sıra dışı olaylar sayesinde hayretler içindeydi. Şu an ülkenin en popüler şarkıcısının evinde kalıyordu. Başkasına anlatsa 'ancak romanlarda olur' der inanmazdı. Karşı odadan gelen horlama sesi ile gülümsedi. İşte şu an tüm popülarite yerle bir oldu. Horlayan star...